Öğrenimini İskenderiye’deki bir Fransız okulunda tamamladı. 2'nci Meşrutiyet'in ilanından kısa bir süre önce İstanbul'da geldi. 1908’de başladığı İstanbul Hukuk Mektebi’ni bitirmedi. 1909’da Şehabettin Süleyman aracılığıyla Fecr-i Âti topluluğuna katıldı. Muhit, Şiir ve Tefekkür, Servet-i Fünun, Rübab, Türk Yurdu, Peyam-ı Edebi, Yeni Mecmua, İkdam gibi dergi ve gazetelerde yazıları yayınlandı. 1916’da tedavi olmak için gittiği İsviçre’de üç yıl kaldı. Mütareke yıllarında İkdam gazetesindeki yazılarıyla Kurtuluş Savaşı’nı destekledi. 1921’de Ankara’ya çağrıldı.
Hayatı ( Devam )
"Tetkik-i Mezalim" komisyonundaki görevi nedeniyle Kütahya, Simav, Gediz, Sakarya yörelerini dolaştı. Cumhuriyet'in ilanından sonra 1923’te Mardin, 1931’de Manisa milletvekili oldu. Burhan Asaf Belge'nin kız kardeşi Leman Hanım'la evlendi. 1932’de Vedat Nedim Tör, Şevket Süreyya Aydemir, Burhan Asaf Belge ve İsmail Hüsrev Tökin ile birlikte "Kadro" dergisini kurdu. 1934’te dergi kapatıldı. Tiran elçiliğine atandı. 1935’te Prag, 1939’da La Hay, 1942’de Bern, 1949’da Tahran ve 1951’de yine Bern elçiliklerine getirildi. 27 Mayıs 1960’tan sonra Kurucu Meclis üyeliğine seçildi. Siyasal hayatının son görevi 1961-1965 arasındaki Manisa milletvekilliği oldu. Ulus gazetesinin başyazarlığını yaptı. Anadolu Ajansı'nın Yönetim Kurulu Başkanıydı. Ölümünden sonra Beşiktaş'ta Yahya Efendi Mezarlığı'nda toprağa verildi.
Hayatı ( Devam )
Yazı Hayatı Karaosmanoğlu yazarlığa Ümit, Servet-i Fünun, Resimli Kitap gibi dergilerde başladı. Fecr-i Âticiler'in "sanat şahsî ve muhteremdir" görüşünü paylaştığı ve "sanat için sanat" yaptığı bu ilk döneminde Nirvana adlı bir oyun, makaleler, denemeler, düzyazı şiirler ve öyküler yazdı. Balkan Savaşı ve I. Dünya Savaşı sırasında ülkenin durumu, sanat anlayışını değiştirmesine yol açtı. Türk toplumunun çeşitli dönemlerdeki gerçekliğini sergilemek istediği için bir ikisi dışında eserlerinde belli tarihi dönemleri ele aldı. Kiralık Konak I. Dünya Savaşı öncesinin, Hüküm Gecesi II. Meşrutiyet'in, Sodom ve Gomore Mütareke döneminin, Yaban Kurtuluş Savaşı yıllarının, Ankara Cumhuriyet'in ilk on yılının, Bir Sürgün II. Abdülhamid döneminin işlendiği romanlardır. Panorama 1923-1952 yıllarını kapsar.
Hayatı ( Devam )
Yazı Hayatı( Devam )
Karaosmanoğlu 1920'lerden sonra iyimser bir devrimci görünümündeyken, sonra umutlarını yitirerek romancılığını devrimci yönde kullanmaktan vazgeçmiştir. 1955'ten sonra da anı kitaplarından başka bir şey yazmamıştır.Romanları arasında en ünlüleri Nur Baba, Kiralık Konak ve Yaban'dır. Nur Baba Nur Baba, Karaosmanoğlu'nun ilk romanıdır. 1922'de kitap olarak çıkmadan önce gazetede yayımlanmıştır. Ama yazılışı ondan sekiz dokuz yıl öncesine gider. O yıllar Karaosmanoğlu'nun Eski Yunan ve Latin edebiyatıyla ilgilendiği ve Çamlıca'daki bir Bektaşi tekkesine devam ettiği dönemdir. Nur Baba'yı Euripides'in Bakkhalar'ından esinlenerek ve tekkedeki gözlemlerine dayanarak yazmıştır.
Hayatı ( Devam )
Yazı Hayatı( Devam )
Roman, tekkenin şeyhiyle, evli bir kadın arasındaki tutkulu bir aşkın öyküsünü anlatır. İçki, müzik ve sevişmeyle sabahlara değin süren ayinler, Bektaşi töreleri ve tekke yaşamı kitapta büyük yer tutar. Bu ayinlerle Bakkhalar'in ayinleri arasında benzerlik bulan Karaosmanoğlu, romanın kadın kahramanı Nigâr'ın cinsi ilişkileriyle bu benzerliği anlatmaya çalışır.Ancak okur için romanın ilginç yönü Bektaşilik'e ilişkin bilgiler olmuş ve bu yönü, yapıtın çok satılmasını sağladığı gibi Karaosmanoğlu'nun ününü de yaygınlaştırmıştır. Ancak Karaosmanoğlu Bektaşilik'in sırlarını açıklamak ve üstelik Bektaşilik'i küçük düşürmekle suçlandığı için romanın ilk ve ikinci baskılarına yazdığı "izah"larla bu suçlamalara karşı kendini savunmak gereğini duymuştur.
Hayatı ( Devam )
Yazı Hayatı( Devam )
Kiralık Konak Kiralık Konak'ta Karaosmanoğlu, II. Meşrutiyet yıllarında Batılılaşma hareketinin yol açtığı değer kargaşasını, geleneklerden ve eski hayat biçiminden ayrılışı ve kuşaklar arasındaki kopukluğu sergiler. Romanda yazar adına konuşan Hakkı Celis, başlangıçta yurt sorunlarına karşı ilgisiz, âşık, içli bir şairken, sonradan bilinçlenerek değişir ve "milli ideal" sevdasına tutulur. Bu ideal geleceğin Türkiye'sidir. Karaosmanoğlu romanın öbür kişilerini ve dolayısıyla toplumu, bu yeni bilince ulaşmış Hakkı Celis'in gözleriyle değerlendirir ve yargılar.
2. Edebi Görüşleri
Tek zevki okumak olan Y. Kadri, edebiyat hayatına Fecr-i Ati topluluğunun bir üyesi olarak başlar. Bu sıralarda Mehmet Rauf’un "Eylül" romanından etkilenir. Başlangıçta "Sanat Şahsi Ve Muhteremdir ilkesine bağlıdır. Sonra sanatın insanın ve hayat için geçerli olduğuna inanır. Ferdiyetçi ve toplumcu sanat anlayışını kaynaştırır. 1912 den sonra Milli Edebiyat akımının fikir, sanat ve dil anlayışını benimseyen yazar, olgunluk döneminde faydacı ve güzel peşinde koşan sanat görüşlerini birleştirir. Y. Kadri’nin bir yandan Ziya Gökalp’a bir yandan da Fransız yazar Maurice Barree e dayanan Milli bir edebiyat anlayışı vardır. "Bu Milli edebiyat harsı bizden, tekniği Batıdan alınmalıdır. Ve atalar yadigarı olan vatanda yazar "asıl ruhu" arayıp bulmalıdır. Ayrıca Grek - Latin edebiyatlarına karşı büyük ilgi duyar, Yahya Kemal ile birlikte Nev-yunanilik görüşünü bu yüzden benimser.Batı medeniyetinin Yunandan, Yunanında Hameros tan doğduğuna inanır. Yunus Emre gibi halk şairlerinden de yararlanan Y. kadri romantizmle karışık bir mütizme kayar.
Edebi Görüşleri ( Devam )
Edebi Görüşleri ( Devam )
Daha çok romancı yönüyle ön plana çıktı. Bu türün edebiyatımızdaki önemli temsilcilerinden biri oldu. Yazarlık yaşamı boyunca Batı edebiyatı özelliklerine de sıkı sıkıya bağlı kaldı. Balzac, Flaubert ve Zola'dan etkilendi. Eserlerinde belli tarihsel dönemleri ele aldı. Kiralık Konak I. Dünya Savaşı öncesinin, Hüküm Gecesi II. Meşrutiyet’in, Sodom ve Gomore Mütareke döneminin, Yaban Kurtuluş Savaşı yıllarının, Ankara Cumhuriyet’in ilk on yılının, Bir Sürgün 2'nci Abdülhamid döneminin işlendiği romanlardır. Panorama 1923-1952 yıllarını kapsar. 1955’ten sonra da anıları dışında kitap yazmadı. Romanları arasında en ünlüleri Nur Baba, Kiralık Konak ve Yaban’dır. İlk romanı Nur Baba, 1922’de kitap olarak basılmadan önce gazetede yayınlandı.
Edebi Görüşleri ( Devam )
Yirminci yüzyılın ilk yarısından büyük bir üretkenlikle dergilere yazdığı şiir, öykü, makale ve eleştiri türü yazılarla Türk edebiyatı sahnesine adımını atan Yakup Kadri Karaosmanoğlu, romanları, hikayeleri, denemeleri, oyunları ve anılarıyla, en önemli edebiyatçılarımız arasında yer alır. Üslup özellikleri bakımından Yakup Kadri’nin 1910´dan 1974´e dek verdiği eserler Türkçe’nin geçirdiği bütün evreleri yansıtır. Eserlerinin konu ve fikir zenginliği de dil özelliklerinin çeşitliliğinden aşağı kalmaz.Yakup Kadri´nin Fransız edebiyatı etkisinde başlayan yazarlığı, 1920´lerden sonra özgün bir sese kavuşarak siyasi ve sosyolojik konulara, tarihe, dönem çatışmalarına ve birey psikolojisi irdelemelerine yönelir. Fecr-i Ati´den yetişmiş ama bunu izleyen elli yıl boyunca toplumsal koşullar, tarihi süreçler ve bireysel portreleri romanın dokusuna işlemek için roman tekniğiyle de boğuşmuş bir yazar olan Karaosmanoğlu´nun eserleri, hala tüketilmemiş ayrıntılarının tartışılıp incelenmesi gereken zengin bir `panorama`dır.
3. Eserleri
ROMAN: Kiralık Konak (1922) Nur Baba (1922) Hüküm Gecesi (1927) Sodom ve Gomore (1928) Yaban (1932) Ankara (1934) Bir Sürgün (1937) Panaroma (2 cilt, 1953) Hep O Şarkı (1956)
Eserleri ( Devam )
ÖYKÜ: Bir Serencam (1914) Rahmet (1923) Milli Savaş Hikâyeleri (1947)
ANI: Zoraki Diplomat (1955) Anamın Kitabı (1957) Vatan Yolunda (1958) Politikada 45 Yıl (1968) Gençlik ve Edebiyat Hatıraları (1969)
MONOGRAFİ: Ahmet Haşim (1934) Atatürk (1946)
Eserleri ( Devam )
MAKALE: İzmir’den Bursa’ya (1922, Halide Edip, Falih Rıfkı Atay ve Mehmet Asım Us ile birlikte) Kadınlık ve Kadınlarımız (1923) Seçme Yazılar (1928) Ergenekon (iki cilt, 1929) Alp Dağları’ndan ve Miss Chalfrin’in Albümünden (1942)
4. Eser Özetleri
Romanları
Kiralık Konak
Yakup Kadri Karaosmanoğlu, ilk romanı olan Kiralık Konak'ta toplumumuzda Batılılaşma ile birlikte kuşaklar arasında meydana gelen düşünce, duygu ve dünya görüşü ayrılıklarını, toplumsal çözülüş kavramını temel alarak, bir konağın dağılışı etrafında verir. Satılığa çıkarılan konağın, bu değişimle farklı yerlere savrulmuş bazı kişileri, Tanzimat'tan Meşrutiyet'e uzanan bir kopuş süreci içinde, istanbulin giyen, ölçülü ve namuslu kişiler olmaktan çıkıp, sırtlarına geçirdikleri redingotlarıyla -romancının deyişiyle- 'riyakar, yarı uşak ve adi' bir kuşağın temsilcisi…
Eser Özetleri ( Devam )
Nur Baba
Yazarın üzerinde en çok tartışılan ve değişik tepkilere yol açan bu eseri, önce Akşam gazetesinde tefrika edilmiş (1921) ve daha sonra kitaplaştırılmıştır. Kendisinin de Bektaşi tekkesiyle ilişkilerinin olduğu yıllarda yazılmaya başlanan romanda Karaosmanoğlu, dönemin sosyal bir kurumunu kendi gözlemleriyle ele alarak adeta belgesel bir eser yaratmak istemiştir. Kiralık Konak'ta imparatorluğun çözülmekte ve çökmekte olan bir ailesini ele alan yazar, Nur Baba'da da aynı dönemde benzer koşulları yaşamakta olan önemli bir din ve kültür kurumunda gözlediği çözülmeyi roman kahramanlarının kişiliğinde yansıtmaktadır.
Eser Özetleri ( Devam )
Hüküm Gecesi
Yazarın eserleri arasında siyasi roman olarak nitelenen Hüküm Gecesi'nde, yakın tarihimizin çok önemli bir dönemi gerçek olay ve kişilerden yola çıkılarak anlatılır. Gerçek kişilerle, roman tiplerinin değişik bir roman tekniğiyle yer aldığı eserde Yakup Kadri, gençlik döneminde yaşadığı II. Meşrutiyet yıllarını; gazeteci Ahmet Samim'in öldürülmesinden Babıali baskınına kadar uzanan olayları, İttihat Terakki ile Hürriyet ve İtilaf arasındaki siyasi çekişmeleri konu ediniyor. Siyasi olayların örgüsü içinde kişilerin psikolojisinin ağır bastığı romanda Yakup Kadri, daha sonra Yaban'da temel düşünce olarak ağır basacak aydın-halk ikileminin ilk izlerini işlemektedir.
Eser Özetleri ( Devam )
Sodom ve Gomore
İşgal yıllarının İstanbul'unu konu edinen Sodom ve Gomore, Yakup Kadri'nin romanları arasında zaman bakımından Hüküm Gecesi'nin devamı sayılır. Mütareke döneminin çürüyen çevrelerini, kokuşmuş kişiliklerini konu edinen roman sanki bir zaman diliminde geçiyor duygusu yaratsa da, olayların ardında işgale karşı oluşan bir kinin 'isyanla mayalanan bir ruhun' geliştiği görülür. Batı hayranı Türkler'i, alafrangalığa özenen züppelerin, emperyalistlerle işbirliği içinde olan kesimlerin, işbirlikçi burjuvazinin yer aldığı geniş bir panorama olan Sodom ve Gomore'de Karaosmanoğlu romanını örerken bir anlamda Tanrıların gazabından yararlanıyor
Eser Özetleri ( Devam )
YABAN
Kendi dönemi içindeki gerçekçilik anlayışına uygun olarak yazılmış olan Yaban'da Yakup Kadri, I. Dünya Savaşı'nın bitimiyle birlikte Sakarya Savaşı'nın sonuna kadar olan sürede bir Anadolu köyünde, köylüleri, köyün durumunu, Milli Mücadeleye ilişkin tavırlarını bir aydının gözüyle verir. Yaban için 'bu eser benliğimin çok derinliklerinden adeta kendi kendine sökülüp, koparak gelmiş bir şeydir' diyen yazar, bu romanda ortaya koyduğu birçok soruna daha sonra yazacağı Ankara'da cevap bulmaya çalışacaktır.
Eser Özetleri ( Devam )
Ankara
Ütopik bir romandır Ankara. Bu nedenle bütün ütopik romanların kaçınılmaz sonundan kurtulamamış, romanın bir bölümünü oluşturan ütopi gerçekleşmediği için, zamanla değer yitimine uğramıştır. Nitekim romanını üçüncü baskıya verirken (1964) gözden geçiren Yakup Kadri de ilk sayfaya, kurduğu düşün gerçekleşmediğini belirten 'Bir Not' koymaktan kenidi alamamış; üçüncü bölümde ise yine 'Bu kısımdaki Ankara ve Türkiye, yazarın o vakitler hayal ettiği Ankara ve Türkiye'dir' notunu düşmek gereğini duymuştur. Ama Ankara, kurulan bu düşün gerçekleşememesinin nedenlerini de sergilemektedir bir bakıma…
Eser Özetleri ( Devam )
Bir Sürgün
Bir Sürgün, Yakup Kadri'nin Hüküm Gecesi'ne bir anlamda temel oluşturmak için yazdığı bir roman sayılır. Romanları arasında kronolojik sıranın dışına çıkan Bir Sürgün'de; Paris'e kaçan bir doktorun yaşadığı olayların çerçevesi içinde Jön Türkler'in sürgündeki ilişkileri, II. Abdülhamid'e karşı yürüttükleri muhalefet sırasındaki iç çekişmeleri, çıkar çatışmaları, bölünmeleri, bir türlü biçimlenemeyen düşünce yapıları v.b. eleştirel bir üslupla ve canlı sahnelerle anlatılır. Otobiyografik özellikleri ağır basan romanın baş kişisi Dr. Hikmet, bir bakıma Yakup Kadri'nin kendisidir. 'Solgun ve esmer çehreli', tüberküloz tedavisi gören ve 'kendisinden hiçbir zaman memnun olmayan' Dr. Hikmet, sayfalar arasında adeta Yakup Kadri'yi yaşatır.
Eser Özetleri ( Devam )
Panoroma
(...) Bir hesaplaşmanın romanıdır Panorama. Zoraki diplomat Yakup Kadri'nin Cumhuriyet 'inkılabını' gerçekleştiren kadrolarla hesaplaşmasının romanı. Bu açıdan tezli bir romandır Panorama. Siyasal ve toplumsal eleştiri romanın tezini belirler. Dünya edebiyatında pek az kitaba, Panoroma kadar, zamanında yayınlamak nasip olmuştur. Zira Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun sanat ve fikir hayatının en olgun eseri olan bu roman, vakıalara dayanarak, sadece Türk İnkılabının ta bidayetten beri geçirdiği safhaların, gerçek bir tablosunu yapmakla kalmıyor, aynı zamanda, siyasi, sosyal ve kültürel hayatımızdaki endişelerin ve tezatların panoramasını da çiziyor. Bu itibarla, Panoroma, memleketimizde son zamanlarda cereyan eden mühim bazı hadiseleri, irticaın bulunduğunu, velhasıl, Malatya'da atılan kurşunları haber veren kehanetlerle dolu bir kitaptır.
Eser Özetleri ( Devam )
Hep O Şarkı
Hep O Şarkı, sıradan bir aşk hikayesi gibi görünmekle birlikte olayların geliştiği ortam içinde romancının daha önce yazdığı eserlerden izler, belirtiler taşır, Kiralık Konak'ta dile getirilen konak yaşamındaki çöküşün değişik bir dille anlatıldığı Hep O Şarkı'da dönemin toplumsal değişimleri söz konusu edilirken; basit, sıradan öykülerin ardındaki insanların psikolojisi ustalıkla anlatılır.
Eser Özetleri ( Devam )
Öyküleri
Hikayeler
İlk hikayelerinde bireysel mutsuzluğu, karamsarlığı işlerken büyük ölçüde Fransız yazarı Guy de Maupassant'dan etkilenen, savaş gibi toplumsal felaketlerin karşısında ruhsal bakımdan çökmüş ya da saplantılı aşklar ve tutkular nedeniyle kendini toplumun dışına itmiş bireylerin acılı yaşamını konu edinen Yakup Kadri, Maupassant'ın mutsuz kahramanlarının bizim toplumumuzda da yaşamakta olduğunu savunur. Bu anlayışı değişmese bile yıllar sonra yazacağı ve Milli Mücadele insanlarını konu edinen hikayelerinde koyu karamsarlıktan bir ölçüde uzaklaşacak ve daha umutlu tipler çizecektir. İstanbul sınırları içine sıkışıp kalan hikayemizi yurt yüzeyine açan Karaosmanoğlu’nun bu kitaptaki anlatılarında aşk yüzünden veya düşman zulmünden bilinci sakatlanmış, saplantılı, isterik, melankolik, yerini yadırgayan insanlar var. 20 hikayeden oluşan kitabın tüm karamsarlığına rağmen yazar, insanın tek kurtuluş umudunu yine insanda aradığını sezdirir.
Eser Özetleri ( Devam )
Bir Serencam
Kadın, namus, din, cehalet; 3savaşın Anadolu’da bıraktığı izler; aşk, toplum parazitleri, ruh sapıklıkları, umutsuzluk ve görev duygularını konu edinen kitapta Yakup Kadri’nin biçim, içerik ve teknik yönünden başarılı hikayeleri yer alıyor.
Eser Özetleri ( Devam )
Milli Savaş Hikâyeleri
Her biri başka bir yeri, başka kişileri, başka olayları konu edinen, bir yandan da sonu gelmez ve umutsuz bir arayışı dile getiren hikayeler. Güzel ve büyük yurdunu yitiren Hamdi, kocasını aramak için İstanbul’a gelen Ödemişli zavallı bir kadın, her şeyi allak bullak eden, “yurt”u “gurbet”e çeviren savaş ve geride kalanların hayatları…
Eser Özetleri ( Devam )
Anıları
Zoraki Diplomat
Türk toplumunun son yüzyılda geçirdiği tarihî aşamaları yaşayan, siyasî dönüşümlerin yakın tanığı, yeni devletin oluşumuna katılmış bir yazarın gözlem ve izlenimleri. İstemeden diplomat yapılan ve diplomatlığı isteksizce sürdüren Yakup Kadri’nin 1934’de Tiran’da başlayıp 1954’de Bern’de noktalanan elçilik günleri.
Eser Özetleri ( Devam )
Anamın Kitabı
Yakup Kadri bu kitabıyla, 'insanların şimdiye kadar besledikleri bir zannı -çocukluğun en mutlu bir çağ olduğu zannını- kökünden sarsmak istediğini' söylemiş. Önsözünde, 'İnsan, şuurunun altına kadar inmeyince kendi kendini nasıl tanıyabilir? Bizim köklerimiz orada değil midir? ' diye sorduğu kitabında 'belki romanlarının bütün anahtarlarını vermiş olacağını' ileri sürüyor.
Eser Özetleri ( Devam )
Vatan Yolunda
Milli Mücadele Hatıraları Millî Mücadelemizin Avrupa’dan görünüşü, İstanbul’a Doğru, Millî Mücadelemizin İstanbul’dan Görünüşü, Ankara’da, Yunan Taarruzu ve Sakarya Harbi, İzmir’de Görüşeceğiz başlıkları altında toplanmış anılar demeti…
Eser Özetleri ( Devam )
Politikada 45 Yıl
Atatürk, Millî Şef, DP ve 27 Mayıs dönemlerinin İsmet Paşa portresi çerçevesinde değerlendirilmesi. Kendisi de aktif politikanın içinde bulunmuş olan yazar, Kurtuluş Savaşı’ndan sonraki iktidar mücadelesinin kurulmak istenen yeni düzeni hedeflerinden saptırdığını, özellikle Atatürk’ün ölümünden sonra onun devrimlerine ters düşüldüğünü ileri sürüyor.
Eser Özetleri ( Devam )
Gençlik ve Edebiyat Hatıraları
Yirminci yüzyılın ilk yarısında büyük bir üretkenlikle dergilere yazdığı şiir, öykü, makale ve eleştiri türü yazılarla Türk edebiyatı sahnesine adımını atan Yakup Kadri Karaosmanoğlu, romanları, hikayeleri, denemeleri, oyunları ve anılarıyla, en önemli edebiyatçılarımız arasında yer alır. Üslup özellikleri bakımından Yakup Kadri´nin 1910´dan 1974´e dek verdiği eserler Türkçe´nin geçirdiği bütün evreleri yansıtır. Eserlerinin konu ve fikir zenginliği de dil özelliklerinin çeşitliliğinden aşağı kalmaz. Yakup Kadri´nin Fransız edebiyatı etkisinde başlayan yazarlığı,1920´lerden sonra özgün bir sese kavuşarak siyasi ve sosyolojik konulara, tarihe, dönem çatışmalarına ve birey psikolojisi irdelemelerine yönelir. Fecr-Ati´den yetişmiş ama bunu izleyen elli yıl boyunca toplumsal koşullar, tarihi süreçler ve bireysel portreler romanın dokusuna işlemek için roman tekniğiyle de boğuşmuş bir yazar olan Karaosmanoğlu´nun eserleri, hala tüketilememiş ayrıntılarının tartışılıp incelenmesi gereken zengin bir `panorama`dır.
Eser Özetleri ( Devam )
Monografileri
Ahmet Haşim
Yaşantılar ya da gerçeklerin değil, bunların kendi hayalindeki yansımalarının, dış evrenin iç evreninde uyandırdığı düşsel ve duygusal çağrışımların, çağrışımlarla bütünleşen izlenimlerin şiiri için önem taşıdığı bir şair Ahmet Haşim. Yakup Kadri Ahmet Haşim adlı monografisiyle şiir kadar latif, fakat doğrudan doğruya yakalanması güç bir 'insan'ı bize sunuyor. Aksi, alıngan, tatlı dedikoduya meyyal, bazen de en açık pornografiye kadar giden fakat benzersiz hayalleriyle 'kendine mahsus saatler olan' Ahmet Haşim'in ilginç dünyasına açılan kapıları aralıyor…
Eser Özetleri ( Devam )
Atatürk
Atatürk'ün manevi şahsiyetine dair bu küçük tahlil teracrübesinde ne Kurtuluş Mücadelemizin, ne de Büyük Türk İnkılabının tarihini veya ideolojik tefsirini yapmak iddiası vardır. Böyle bir mevzu, ancak, muhtelif cinsten bir yığın vesikaya istinat edeceği gibi mahiyeti itibariyle de, Atatürk'le beraber kendisine yardım etmiş olan arkadaşlarının, kendisini hazırlamış olan siyasi ve içtimai hadiselerin, hulasa, bütün bir devrin tetkik ve tahlilini lüzumlu kılacaktır. Burada ise, Büyük Adam, daha plastik gösterilmek için tek başına ve yalın şahsiyet halinde alınmıştır; her portrede ve her monografyada yapıldığı gibi...
Eser Özetleri ( Devam )
Oyunları
“Nirvana”, içkinin delirttiği bir babanın yine içkiye düşkün, akıl sağlığı bozuk oğlunun aşk sanat ve yaşam önündeki kötümserliğini ele alıyor. “Veda” toplumumuzdaki din ayrılığını hesaba katmadan herhangi bir kadınla sürdürülen metres hayatının taşlaması; “Sağanak” eski ile yeninin, kuşakların çatışması; “Mağara”da ise aşkların arasına engel olarak giren kadere karşı güçsüzlük konusu işleniyor.
5. Yakup Kadri’nin Atatürk ile Görüşmesi
İzmir- Buraya geldiğim günden beri hep karargah çevresinde ve kumandanlarla askerler arasında bulunuyorum. Bunun içindir ki bana, Mustafa Kemâl Paşa Hazretleri’ni sık sık görmek kısmet oluyor. Başkumandan İzmir şehrine girdikten sonra siyasî kişiliği, askerî kişiliği kadar belirginleşmeye başladı. Barış için ne düşünüyor, ne söyleyecek, kendisine kadar ulaşacak önerileri nasıl değerlendirecek, bu, dünyanın merak veren hattâ heyecan veren bilmecelerinden biridir. Başını çevreleyen görkemli zafer tacı ile olayların, dünyanın ön sırasında duruyor, fakat herkese yine her zamandan çok uzak görünüyor ve o zafer hâlesinin ışığı yüzüne, bir türlü, siyaset meraklılarının aradığı aydınlığı veremiyor. Ben kendileriyle ilk görüşmemde asıl bu anlaşılmayan taraflarını öğrenmek istedim, onun içindir ki, ilk sorum düne kadar yaptığı işlere ait olmadı, yarın ne yapmak fikrinde bulunduğunu sordum.
Yakup Kadri’nin Atatürk ile Görüşmesi ( Devam )
Dedim ki:
- Paşa hazretleri, Dumlupınar Meydan Savaşını kazanıldıktan sonra ordulara ilk hedefin Akdeniz olduğunu söylemiştiniz. ”İlk hedef” deyimini kullanmakla izlenmesi gereken ikinci ve üçüncü hedeflerin var olduğunu üstü kapalı bir şekilde sezdirildiği anlaşılıyor. Lûtfen bu konuda biraz bilgi verir misiniz?
Yakup Kadri’nin Atatürk ile Görüşmesi ( Devam )
Duraksamadan cevap verdiler, dediler ki:
”- Türkiye Büyük Millet Meclisi ordularının görevi Misak-ı Millî kararlarını yerine getirmektir. Türkiye halkı, millî sınırları içinde bütün uygar insanlar gibi tam anlamı ve kapsamıyla özgür ve bağımsız yaşayacaktır. Fakat bilirsiniz ki askeri hareket, siyasi çalışmaların ümitsiz olduğu noktada başlar. Ümidin güvenli bir şekilde gelişi orduların hareketinden daha seri hedeflere varışı sağlayabilir.”
Yakup Kadri’nin Atatürk ile Görüşmesi ( Devam )
Başkumandanın şu son cümlesi bana gelecekteki soruyu sormak cesaretini verdi:
- Herhalde, dedim; bu hedeflere ordu ile veya diplomasi ile ulaşma konularındaki görüş tarzınızı bilmek pek faydalı olur kanısındayım.
Yakup Kadri’nin Atatürk ile Görüşmesi ( Devam )
Paşa hazretleri aynı kesin tavırla:
”- Hiçbir zaman gereksiz yere kan dökmek istemedik ve istemeyiz. Milletimizin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin gerçek anlayışı böyledir. Şimdiye kadar dökülen kanların sorumluları uygarlık dünyasınca tanınmış ise felaketin devamına yer yoktur.”
Yakup Kadri’nin Atatürk ile Görüşmesi ( Devam )
Mustafa Kemâl Paşa Hazretlerine tasarladığı barışın niteliği hakkında bir soru daha sormak istedim; dedim ki:
- Yunan ordusunu, senelerce kendi topraklarını bile savunmakta güçsüz bırakacak biçimde dağıtıp ve perişan ettiniz! Böyle büyük ve yok edici bir zaferden sonra barışın oluşturulmasında siyasi görüşmeleri çetinleştirecek bazı yeni şartlar söz konusu olacak mıdır!
Yakup Kadri’nin Atatürk ile Görüşmesi ( Devam )
Başkumandan gülümsedi:
”- Bu soruyu sormakla faydalı bir iş yaptığınızı düşünüyorum. Yalnız sizin değil, bütün dünyanın bize böyle bir soru yöneltmeye hakkı var ve yine alacağınız cevapla bütün dünyayı doyuma ulaştırmakta aracılık etmiş olacaksınız. Önce herkesin kesinlikle bilmesi gerekir ki, Türkiye halkının kendi kaderine kendisinin sahip olmasıyla kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti, ve yine herkesin açık olarak bilmesi gerekir ki bugünkü Türkiye halkı asırlarca kendi iradesini başkasının elinde görmeye katlanabilen halk değildir, ve asıl bilinmesi gereken tarafı bugünkü Türkiye halkının ve hükûmetinin aşırı istekler peşinde koşup kendi evini unutan ve harap bırakan maceracı insanlardan olmadığıdır. Bundan ötürü tam bir kesinlikle açıklayabilirim ki hükûmetimiz zafer sevinciyle gerçek çıkarını ve yaşamsal önemini unutacak kadar sersem olmamıştır. Biz yalnız açık hukukumuzu güvenle elde etmekten oluşan esasları izleriz. Türkiye Büyük Millet Meclisi kurulurken hangi konuların hayatî ve sağlanması gerekli görmüş ise bugün dahi yine aynı şeyleri söz konusu eder.”
YAKUP KADRİ (İkdam’dan: 22 Eylûl 1922)
6. Yakup Kadri, Yaban ve Türk Köylüsü ( Makale )
Türk tarihinin en buhranlı dönemlerinden biri de 20. asırdır. Türk milletinin muazzam eserlerinden biri olan Osmanlı Devleti’nin bu asırda artık iç sarsıntılara ve dış tazyiklere karşı koyacak gücü kalmamıştır. Sultan Abdülhamid Han’ın üstün gayretleri ve şaibeli Meşrutiyet ilanına rağmen, çöküş geciktirilmiş fakat engellenememiştir. Türk topraklan dünya devletleri tarafından paylaşılmaya başlanmıştır. Bunun üzerine kendine gelen Türk halkı, gücünü millet olarak göstermek istemiş; Sevr Muahedesi’ne ve düşman ordularına karşı bir istiklâl mücadelesine girmiştir.
Yakup Kadri, Yaban ve Türk Köylüsü ( Makale ) [Devam]
Bu gelişmeler paralelinde 20. asır Türk Edebiyatı’nın ilk yarısı da “millî edebiyat cereyanı” haline gelmiştir. Servet-i Fünuncular’ın yapamadığı milli hareketi yapmaya çalışan Fecr-i Ati topluluğu da istediklerine ulaşamayıp kısa bir zamanda dağılmasına rağmen ileride eserler verecek olan Ahmet Haşim, Fuat Köprülü, Hamdullah Suphi ve Yakup Kadri Karaosmanoğlu gibi isimler yetişmiştir. Oldukça kabul gören “milli edebiyat cereyanı”nın yanında gelişen “yeni lisan” hareketi, Türk Edebiyatı’nın gelişmesi yönünde oldukça faydalı olmuş ve gerek nazım, gerekse nesir alanında Faruk Nafiz ve Yakup Kadri gibi isimler ortaya çıkmıştır. Bu karışık günleri yaşayan kimi yazarlar Milli Mücadele’yi samimiyetle desteklemiş, kimileri de destekler gibi görünmüştür.
Yakup Kadri, Yaban ve Türk Köylüsü ( Makale ) [Devam]
Bu dönemin yazarlarından biri olan ve Türk Edebiyatı’nda roman sanatkârı sıfatıyla tanınan Yakup Kadri Karaosmanoğlu, 1889 yılında Kahire’de doğmuş ve çocukluk yıllarını Mısır’ da geçirmiştir. İlk ve orta tahsilini yedi yaşında geldiği Türkiye’de yapmış ve tekrar döndüğü Kahire’de “Fransız Frerler” okulunda tahsilini tamamlamıştır. İstanbul‘a 1908 yılında yine geri gelmiş ve 1909’da Fecr-i Ati sanatkarlarıyla birlikte Servet-i Fünûn dergisinde edebi yazılar yayınlamıştır. Daha sonra ‘İkdam’ gazetesinin başmuharrirliğini yapmıştır. 1921 yılında istiklâl Harbi’nin en hareketli günlerinde Ankara’ya çağırılmıştır. Çeşitli dergilerde yazılar yazan Yakup Kadri, bir ara ‘Kadro’ dergisini çıkarmıştır. Milletvekili ve elçilik yıllarından sonra Kurucu Meclis Üyeliği‘ne getirilmiştir. 1961 yılında Manisa’dan milletvekili seçilen Y. Kadri 13 Aralık 1974’de Ankara’da ölmüştür.
Yakup Kadri, Yaban ve Türk Köylüsü ( Makale ) [Devam]
Genç yaşta edebiyatla tanışan Yakup Kadri, çok çeşitli kaynaklardan beslenmiştir. İlk okuduğu ve tesirinde kaldığı eserler, yabancı kaynaklıdır. Bu eserlerin tesiriyle bir hayal dünyası içine giren Yakup Kadri, kendi yaşadığı güzelim toprakları beğenmez olmuştur.
Yakup Kadri, Yaban ve Türk Köylüsü ( Makale ) [Devam]
“Yirmi yaşına girdiğimiz zaman artık hiçbir şeye, hiçbir kimseye inanmıyorduk. Şahsi hayatımızda olduğu kadar, millet ve memleket meselelerinde de tamamıyla reybileşmiştik ve birçok Frenkçe kitapların yardımıyla bu ruh ve iman iflasını bir nevi ilmi fikir sistemi haline sokmaya çabalıyorduk. Ondokuzuncu asır sonu Avrupa’da bir büyük inkâr -Oissocration- devridir. Bütün ‘kıymet hükümlerinin bâtıl ve bütün ölçülerin bozuk olduğunu ispat yolunda birbiriyle müsabaka eden muharrir ve mütefekkirlerin adedi, o devirde sayılamayacak kadar çoktu. Bunlar birtakım kötü gençlik arkadaşları gibi bizi baştan çıkarır, bizi maceradan maceraya sürüklerken kafamızda yükseklerde dolaşan kimselerin sarhoşluğunu hissederdik. O Frenk üstadlarından ödünç aldığımız inkar ve istihza kanatlarıyla, sanki muhitimizin üstüne çıkmış, sanki mensup bulunduğumuz cemiyetin perişanlıklarına adiliklerine, yalanlarına ve şarlatanlıklarına yukarıdan, hakaretli bir yabancı gözüyle hakmış gibi olurduk”
Yakup Kadri, Yaban ve Türk Köylüsü ( Makale ) [Devam]
Yakup Kadri’nin 20-25 yaşları arasındaki hayat anlayışı Schopenhauer’in tesiri altındadır. Bedbin bir hayat felsefesi ve içgüdülerle hareket etme gibi özellikler vardır. Hayatla anlaşmamak, ona karamsar bir gözle bakmak ve ölümü aramak...
Yakup Kadri, Yaban ve Türk Köylüsü ( Makale ) [Devam]
Y. Kadri, Nietsche’nin de oldukça tesirinde kalmıştır. “Nietsche’ye göre insanın her hareketi içgüdülerinin ifadesidir.”
Nietsche’nin yanında Darwinizm’in evrim teorisi ve natüralistlerin pozitivistlere dayanan sanatı da Yakup Kadri‘yi etkilemiştir.
Yakup Kadri, Yaban ve Türk Köylüsü ( Makale ) [Devam]
Maurice Barres ise Yakup Kadri’yi benliğin yıkılmaz bir mâbed olduğu fikrine götürür. M. Barres eserlerinde de dış dünyanın barbar olduğunu, benliğin izlenmesi gerektiğini söyler. Bundan etkilenen, Yakup Kadri, dış dünyaya tamamen kapalı kalmak ister: “... Benliğimin etrafındaki surun duvarlarını daha ziyade yükseltmek, menfezlerini kamilen kapamak, kaçılabilme ihtimalini def için kapısını en oyulmaz taşlarla ördürmek. Belki bu suretle tamamen sükûn ve huzur içinde kalırım ve bu müthiş uzlette belki yavaş yavaş kendi âlemimi, kendi halkımı, kendi bildiğim gibi, kendi arzum, kendi kuvvetimle icat ve ihtira eylerim.”3 Bunlardan hareketle diyebiliriz ki “Yakup Kadri’nin bu çeşit konularda ve türde kitaplar okuması onun bunalımlara sürüklenmesine ve bu bunalımları eserlerine yansıtmasına sebep olmuştur.”
Yakup Kadri, Yaban ve Türk Köylüsü ( Makale ) [Devam]
Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun romanlarından biri de “Yaban” dır. Yaban, I. Dünya Harbi’nde sağ kolunu kaybettiği için bütün cemiyete, hatta bütün hayata küsmüş, isteksiz ve hedefsiz bir insan gözüyle görülen Türk köylüsünün romanıdır. Yaban romanı, I. Dünya Harbi ile Sakarya Muharebe’si arasındaki dönemi ele alır. Genel olarak eserde aydın halk çatışması işlenmiştir. Hadiseler Anadolu köyüne gelen yabancı bir aydın ile köylü-halk arasında geçmektedir. Romanın kahramanı ve bir Türk aydını olan Ahmet Celal, Yakup Kadri’nin sözcüsüdür. Eserde, Ahmet Celal’in şahsında aydın-halk çatışması gereğinden fazla büyütülmüştür. Hele köyün ve köy halkının tasviri üzüntü vericidir. Ahmet Celal kimdir ve niçin köydedir? İlk olarak bunu bilmek gerekir. İstanbul’da konakta doğmuş ve büyümüş bir paşa çocuğu olan Ahmet Celal, mecburiyet karşısında köye gelir. Zaten romanın birçok yerinde açıkça “Ben buraya kendi isteğimle gelmedim” demektedir.
Yakup Kadri, Yaban ve Türk Köylüsü ( Makale ) [Devam]
Zaten romanın birçok yerinde açıkça “Ben buraya kendi isteğimle gelmedim” demektedir. Kendi isteği dışında köyde oluşu onu, psikolojik bir rahatsızlık içine sokmuştur. Devamlı köyden tiksinme ve nefret etme düşünceleri içindedir. Kahraman, “Beni şu bulunduğum yerden alıp götüren her söz, her hikaye, her resim, bana adeta bediî bir heyecan veriyor” diyecek kadar köyden nefret etmektedir. Zaten daha köye gelmeden peşin hükümlüdür. Ona göre toprak katı ve tabiat zâlimdir ve insan cinsi bozuk hayvandan başka bir şey değildir. İnsan hayvanların en kötüsü, en bayağısı ve en az sevimli olanıdır. “Ne terbiye görmemiş, ne galiz, ne iğrenç bir goril sürüsü...” Bu imaj Ahmet Celal için hiçbir zaman değişmez ve romanın birçok yerinde değişik tasvirlerle karşımıza çıkar:
Yakup Kadri, Yaban ve Türk Köylüsü ( Makale ) [Devam]
“Köyün mezbelesinde, köpek enikleriyle insan yavruları birbirine karışmış oynaşıyorlar. Kâh küçük çocuklardan biri, süprüntülerin arasından kemirecek bir şey bulup çıkarır, köpek üzerine hücum eder, kâh köpeğin ayakları arasındaki bir lokmaya çocuk saldırır.”5 Yine romanın başka yerinde: “Anadolu... Düşmana akıl öğreten müftülerin, düşmana yol gösteren köy ağalarının, her gelen gâsıpla bir olup komşusunun malını talan eden kasaba eşrafının türediği yer burasıdır. Burada bıyıklarını makasla kırptı diye nice fikir ve ümit dolu Türk gencinin kafası taş altında ezildi. Burada yüzü düşmana dönük nice vatan mücahitleri savundukları kimselerin eliyle arkalarından vuruldu”6 Eserde Ona Emeti Kadın da şöyle tarif edilir: “Bu, meşe kütüğünü andıran kalın bir kadındır. Yüzü o kadar çiçek bozuğudur ki cepheden bakıldığı vakit karnabahar göbeğini andırır ve bu karnabahar bir kasırga esnasında bir bostandan henüz koparılmış gibi toprak ve çamurla bulanmıştır.”
Yakup Kadri, Yaban ve Türk Köylüsü ( Makale ) [Devam]
“Anadolu köylüsünü bu denli kötü göstermek için neden bu çaba? Karaosmanoğlu neden köylüsünü bu kadar aşağı görüyor; yalnız olumsuz yanlarını seçerek genelleştiriyor ve üstüne üstüne gidiyor. Ahmet Celal’in hatıra deflerinde köylünün içinde bulunduğu durumdan ötürü Türk aydınını suçlayan parçalar yer alır. Ne var ki bu durum aydınların sorumlu tutulması, köylünün tek yanlı çizilmiş olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz.”
Yakup Kadri, Yaban ve Türk Köylüsü ( Makale ) [Devam]
Yakup Kadri, eserin diğer baskılarındaki önsözünde romandan kabahati aydınlarda bulan parçalardan iktibaslar yaparak kendini savunmaya çalışmıştır. “Suçluluk duygusuyla ezik, köylü karşısında utanan bir adamın sözleri bunlar. Ama Yaban’ın yazarı Karaosmanoğlu köylünün önünde bir eziklik ve saygı duymak şöyle dursun, onlardan her gün hiçe saydığım, hor gördüğüm insanlar diye söz eder.”
Yakup Kadri, Yaban ve Türk Köylüsü ( Makale ) [Devam]
Bütün bunlar ne dereceye kadar doğrudur ve Yaban’da anlatılan köy ne kadar gerçektir? Neden Yakup Kadri köylüye karşı bu derece zâlim bir dil kullanmış ve onda sevilecek bir taraf bulamamıştır? Bu anlatılan bizim köyümüz ve köylümüz müdür? Bir köyün durumunu genelleştirerek -olduğu kesin değil- bütün Anadolu köylerini ve insanlarını suçlamak mümkün değildir. Köy halkı kendisini bu kadar yakından ilgilendiren bir ölüm kalım mücadelesine bu derece ilgisiz kalabilir mi? Kurtuluş Savaşı’nda elindeki iptidaî silahla düşmana karşı koyan, vatanını vermemek için ölüme gidenler bu köylüler değil midir? Aksi halde bu, bütün varlığını ortaya koyarak Milli Mücadele’yi kazanan köy halkını inkâr etmek olur. Böylesine büyük bir savaş döneminde her insan bir takım hatalar yapabilir. Bunlar da tabiî olarak objektif bir şekilde tenkit edilebilir. Ama Yakup Kadri -doğru veya yanlış- köylünün hep olumsuz yönlerini vermeye çalışmıştır. Türk köylüsünde fazlasıyla bulunan güzel vasıflardan hiç söz etmemiştir. Adeta kasti bir şekilde kötü göstermeye çalışmıştır.
Yakup Kadri, Yaban ve Türk Köylüsü ( Makale ) [Devam]
Yakup Kadri’yi bu şekilde düşünmeye ve yazmaya sevk eden sebep, başta söylediğimiz gibi okuduğu yabancı kitap ve etkilendiği şahsiyetlerdir. Bunlar Türk milletinin düşünce ikliminde yetişmeyen, zorla yetiştirilse bile yaşayamayan fikirlerdir. Bu yüzden Yakup Kadri, kendi milletine yabancı gözüyle bakmış ve hep onları hatalı görmüştür. Yakup Kadri ile Müslüman Türk milleti arasındaki farkı, vereceğimiz şu misal herhalde açıkça gösterecektir: “Öldüğü zaman vasiyeti okununca sözlerinde ciddi olduğu anlaşıldı. ‘Karımdan, dostlarımdan son dileğim’ diye başlayan vasiyetinde: “Ölümümde ne resmi ne de dinî merasim isterim. Hastaneye kaldırılacak cesedimin doğrudan doğruya mezarlığa nakli” demekteydi.”
Yakup Kadri, Yaban ve Türk Köylüsü ( Makale ) [Devam]
Ne yazık ki Yaban roman muhteva itibariyle bizi çok üzen eserlerden birisidir. Yakup Kadri’nin, Milli Mücadele’yi kazanmamızda çok büyük pay sahibi olan Türk köylüsüne bu kadar saldırması insanı oldukça düşündürüyor. Yönetici sıfatıyla Ankara’dan savaşı seyrederek, savaşın acımasızlığını yaşamadan, köy halkının içinde bulunduğu şartları bilmeden, masa başında bunları yazmak kolay olsa gerek. “Sanırım Yaban’da vurgulanan temayı, köylünün yalnızca olumsuz yönlerinin sergilenmesini ve meydana getirilmek istenen boğucu atmosferi ancak Karaosmanoğlu’nun ideolojisinin gereği olarak açıklayabilir ve diyebiliriz ki romandaki köy, gerçek Anadolu’yu temsil etmez; 1930’lardaki yönetici sınıftan bir aydın bürokratın kafasındaki Anadolu’nun simgesidir.