İÇİndekiler


Peygamberimiz (a.s.m) Zamanında Hutbe



Yüklə 210,29 Kb.
səhifə2/4
tarix28.10.2017
ölçüsü210,29 Kb.
#18945
1   2   3   4

Peygamberimiz (a.s.m) Zamanında Hutbe:
Peygamber efendimiz (a.s.m) zamanında hutbenin nasıl bir yer tuttuğunu ve önemini belirtmeden önce, Peygamberimizin (s.a.v) görevinin ne olduğunu açıklayan bazı ayetleri göz önüne almada yarar olacağı inancındayız.
Allah (c.c) Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:
‘’Allah, size bir Kur’ân, Allah’ın her şeyi açıklayıcı ayetlerini size okuyan bir elçi indirdi ki, iman eden ve sâlih ameller işleyen kimseleri karanlıklardan aydınlığa çıkarsın’’22

‘’Ey Peygamber! Şüphe yoktur ki, biz seni şâhid, müjdeleyici, uyarıcı, Allah’ın izniyle O’nun yoluna çağırıcı ve aydınlatıcı bir fener olarak göndermişizdir.’’23


‘’Şüphesiz biz seni, hakkı bildiren bir müjdeleyici ve uyarıcı olarak göndermişizdir.’’24
‘’Biz seni, ancak bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak göndermişizdir. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.’’25
‘’Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak göndermişizdir.’’26
‘’O öyle bir Allah’tır ki, müşrikler istemeseler bile O’nu bütün dinlere galip kılmak için Peygamberini hidayet ve hak dini ile göndermiştir.’’27
‘’Biz hiç bir peygamberi Allah’ın izniyle itaat edilmesinden başka bir hikmetle göndermedik.’’28
‘’Ey iman edenler! Allah’a ve O’nun peygamberlerine itaat edin ve siz, (Kur’ân) dinleyip dururken O’ndan yüz çevirmeyin.’’29
‘’De ki: Allah’a itaat edin, peygambere itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz ona yükletilen sadece tebliğdir, size de yükletilen itaattir.’’30
‘’Andolsun ki, Allah’ın peygamberinde sizler için, Allah’a ve âhiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok ananlar için güzel bir örnek vardır.’’31
Evet, yukarıdaki ayetlerden de anlaşıldığı gibi vazifesi Allah’ın dinini tebliğ etmek olan Peygamber efendimiz (a.s.m), insanların hidayete ermesi, karanlıklardan nura çıkması ve Allah’ın rızasını kazanmaları için canla başla çalışıyordu. Küçük- büyük demiyor, karşılaştığı insanların az veya çok olmasına aldırmıyor, onların hakikate gönüllerinin açılması için gayret ediyordu. İnsanların hidayete ermesi O’nu çok mutlu ediyor, Onların iman etmemeleri ise O’nu neredeyse canına kıyacak bir hale getiriyordu. Yine Kur’ân-ı Kerim’de bu durum şöyle belirtiliyor:
‘’ Ey Muhammed! İnanmıyorlar diye neredeyse kendine kıyacaksın.’’32

Allah (c.c) peygamberinin durumunu böyle anlatırken, o da kendisinin şu halini açıklıyordu: ‘’Benim ve sizin benzeriniz; ateş yakan, içine çekirge ve pervaneler düşmeye başlayınca onları ateşten uzaklaştırmaya çalışan adamın benzeri gibidir. Ben ateşe düşmekten korumak için eteklerinizden tutanım. Hâlbuki siz elimden kurtulup ateşe koşmaya çabalıyorsunuz.’’33

İşte insanların hidayeti için böylesine bir gayret gösteren Hz. Peygamber (s.a.v)’in tebliğ hizmetinde irad etmiş olduğu hutbelerin çok önemli bir yeri vardır. Çünkü yazılı anlatım araç-gereçlerinin yok denecek kadar az olduğu sözlü edebiyat ve hitabetin zirvede bulunduğu Arap Yarımadası’nda bu tebliğ işi ancak etkili hitapla gerçekleşebilirdi. Bu nedenle Cenâb-ı Allah, Hz. Peygamber (s.a.v)’e ‘’Onlara öğüt ver, kendilerine tesirli söz söyle’’34 diye emretmiştir. Sözün ne denli etkili olduğunu bilen Hz. Peygamber de’’Şüphesiz ki sözde büyüleyici bir güç vardır’’35 buyurmuştur. Hz. Peygamber’in sözleri, dinin ikinci kaynağı olan sünnetin çok önemli bir kısmını oluşturmuştur. Çünkü onun sözleri de bir tür vahiy (vahyi gayr-i metlüv)’dür. Bir konuda Kur’ân-ı Kerim’de ‘’O konuştuğunda hevâsından konuşmaz, ancak vahyedileni konuşur’’36 buyrulmuştur. Bu nedenle de Hz. Peygamber dinin anlaşılmasında ne kadar önemli olduğunun idraki içinde olduğundan, sözlerini anlaşılabilir şekilde muhatabın seviyesine göre söylemiş, soru- cevap metodunu kullanmış, mimiklerini ona göre ayarlamış, benzetmelerde bulunmuştur. Örneğin ‘’Mü’min diğer mü’mine destek olan bir bina gibidir’’ derken parmaklarını kenetlemiştir. Çok önemli gördüğü bir noktanın da iyi anlaşılması için söylediği bir sözü üç kere tekrar etmiştir. Bu sözlerin muhatabı olan sahabeler de ‘’sanki başlarına kuş konmuş gibi’’ dikkatle dinlemişlerdir. Bu âb-ı hayat misali sözleri, prensipleri hayatlarında tatbik ederek kötülüklerden arınmışlar, Allah’ın rızasını kazanmışlardır. Böylece de en vahşi, bedevi, cahiliye kavminden bir karıncayı dahi incitmekten çekinen en medeni asr-ı saadet toplumu ortaya çıkmıştır. Bütün insanlığı mutluluğa götürecek, ona aradığı huzuru bulduracak olan da yine o sözler ve prensiplerde gizlidir. Örneğin; Hz. Peygamber (s.a.v)’in 14 asır önce ‘’veda hutbesi’’nde belirttiği prensiplere, şimdiki dünya 14 asır sonra, o da çok azına ve havada kalacak bir şekilde ancak ulaşabilmiştir. Ne yazık ki bunlar da ’’İnsan Hakları Beyannamesi’’ gibi pratik imkânı hemen hiç bulmamış, boş bir temenniden öteye gidememiştir.

Hz. Peygamber (a.s.m)’in hitabetinin günümüzdeki hutbelerden en önemli farklarından biri de, belirli zaman ve günle sınırlı olmamasıdır. Hz. Peygamber (a.s.m), sadece Cuma ve bayramlarda değil, belki de hutbelerinin çoğunu başka zamanlarda irad etmiştir. Hz. Peygamber (a.s.m) ne zaman gerekiyorsa o zaman hitap etmiştir. Bunu da ihtiyaca göre süresini ve sesini ayarlamıştır. ‘’Bu konuda Hakîm’in Ebu Zeyd El-Ensâri’den rivayeti çok dikkat çekicidir. Şöyle diyor: ‘’Resulullah (a.s.m) bize sabah namazını kıldırdı ve öğleye kadar hitap etti. Sonra inip öğleyi kıldırdı. Sonra ikindiye kadar bize hitap etti. Yine indi ve ikindiyi kıldırdı. Sonra yine minbere çıktı ve akşama kadar bize hitap etti. Bütün olacakları bize anlattı. En iyi bilenimiz, onu ezberleyenimizdir.’’ Yine savaşlardan önce yaptığı hitaplarda önemli bir yer tutmaktadır.

O zaman dinin anlaşılmasında çok mühim bir unsur olan bu hutbeler, şimdi de çok önemlidir. Bizim istifade edeceğimiz gibi, kıyamete kadar da devam edici ebedi mesajlarla yüklüdür. Şu an ki Müslümanlar, içinde bulundukları sıkıntılı, buhranlı durumlardan da ancak bu sözlere kulak vermekle kurtulabilirler. Çünkü bizim bugün içine düştüğümüz bocalamaların nedeni ve bu sıkıntılardan kurtuluşun nasıl olacağı bu hutbelerde belirtilmiştir.37

Hutbeler genel olarak cuma namazı hutbesi, bayram namazı hutbesi ve peygamber efendimizin diğer namaz ve ibadetlerden sonra yapmış olduğu hutbeler olarak 3’e ayrılır. Biz çalışmamızda özellikle Cuma namazı hutbesi üzerinde duracağız.



I.BÖLÜM

HUTBENİN ÇEŞİTLERİ

  1. CUMÂ NAMAZI HUTBESİ

İlk Cuma namazı Mekke’den Medine’ye göç eden, 12 kişilik birinci Müslüman kafilesinin başkanı Mus’ab bin Umeyr tarafından kılınmıştır. Bundan sonraki Cuma’yı da Es’ad bin Zürari 40 kişilik Müslüman cemaatiyle Medine’de kılmıştır.

Peygamber (sav) efendimizin ilk Cuma namazı 10 kişilik cemaatle halen Mescid’ül-Cuma adıyla anılan yerde kılıp, burada okuduğu hutbe ile de cumanın farz olduğunu Müslümanlara beyan etti.

Böylece Cuma namazı Mekke’de hükmî, Medine’de fiilî sabit olduktan başka, Cuma ayetinin inmesiyle ilahi bir değer kazanmıştır.38

Fıkıh âlimleri, Ey iman edenler! Cuma günü namaz için ezan okunduğu zaman Allah'ı zikretmeye koşun"39 mealindeki ayette gecen "Allah'ı zikir “den maksadın hutbe olduğunu belirtip Resul-i Ekrem'in hutbesiz cuma namazı kıldırmamasını ve "Namazı benim nasıl kıldığımı görüyorsanız öyle kılın"40 emrini dikkate alarak Cuma hutbesinin farz olduğu konusunda ittifak etmişlerdir.

Said b. Yezid'in rivayetine göre cuma günü ilk ezan, Hz. Peygamber ile ilk iki halife devrinde imam minbere oturduğu vakit okunurdu. Hz. Osman'ın hilafeti döneminde Medine nüfusunun artması üzerine günümüzde minarelerde okunan dış ezan ilave edilmiştir.41

Hutbenin Cuma günü ve namazı için son derece ayrıcalıklı ve önemli bir yeri vardır. Hatta Hazreti Âişe'den Cuma namazının sırf hutbeden dolayı iki rekât olduğu rivayet edilmiştir. Hutbenin bir takım şartları ve edepleri bulunmaktadır. Bunlar sünnete göre belirlendiği için önce Hz. Peygamber (s.a.v)'in hutbede izlediği yolu ve bazı hutbelerini bilmekte yarar vardır.



Hz. Peygamberin hutbe irad etme şekli;

İlgili rivayetlere göre Hz. Peygamber hutbeye çıktığında çok defa heyecanlanır gözleri kızarır, sesi yükselir ve bir orduyu uyarırmışçasına sert bir edâ ile kıyametin yakınlığından ve mutlaka kopacağından söz ederdi."Emmâ ba'dü" dedikten sonra "sözün en hayırlısı Allah'ın kitabıdır, yolun en hayırlısı Muhammed'in yolu dur, işlerin en fenası uydurulup dine katılanlardır ve her bid'at sapıklıktır" derdi. Yine, "Ben her mü'mine kendisinden daha yakınımdır. Kim vefat eder de geride borç ve bakıma muhtaç çoluk çocuk bırakırsa bu bana aittir, benim borcumdur" buyururdu.

Hutbesine Allah'a hamd, senâ ve şehâdetle başlar ve yukarıdakilere benzer sözler söylerdi. Hutbeyi kısa okur, namazı uzatır, Allah'ı çok anar ve sözcükleri az, anlamı derin ifadeler seçmeye özen gösterirdi. "Kişinin hutbesinin kısa, namazının uzun olması, dinî anlayışının bir işaretidir" buyururdu.

Hutbede Ashabına İslâm'ın esaslarını öğretir, gerektiğinde onlara bazı şeyler emreder, bazı şeyleri de yapmamalarını söylerdi. Nitekim hutbe okurken camiye giren adama iki rekât namaz kılmasını emretmiş, halkın omuzlarına basarak ilerleyen birisine de "böyle yapma, otur" demiştir. Bir soru sorulduğunda veya başka bir nedenle konuşmasını keser, soruya cevap verir, sözlerine sonra devam ederdi. Gerekirse minberden iner, sonra tekrar çıkar ve hutbesini tamamlardı. Nitekim Hz. Hasan ve Hüseyin için hutbeyi bölmüş, minberden inmiş, onları alıp tekrar minbere çıkmış ve konuşmasına dönmüştür. Cemaat içinde ihtiyaç sahibi birisini gördüğü zaman halkı onun yardımına çağırır, yardımlaşmaya teşvik eder, Allah'ı andıkça şehâdet parmağı ile işaret eder, ellerini kaldırıp yağmur duası yapardı.

Cuma günü, gerekiyorsa biraz bekler, cemaat toplanınca mescide girer, cemaate selam vererek minbere çıkar, minbere çıkınca yüzünü kıbleye çevirerek dua etmez, yüzünü halka çevirerek otururdu. Hazreti Bilal ezan okuyunca da kalkıp hutbesine başlardı.42

Resul-i Ekrem namazın uzun, hutbenin kısa tutulmasını emretmiştir.43Hz. Peygamber'in hutbe okurken asa veya yay gibi bir nesneye dayandığı rivayet edildiği için44 hatibin bu tür şeylerden birine dayanmasının sünnet olduğu fakihlerin çoğunluğu tarafından kaydedilmişse de Hanefi âlimleri, yalnız savaş yoluyla fethedilen ülkelerde İslam'ın gücüne imada bulunmak üzere kılıca dayanılarak hutbe okunmasını uygun görmüşlerdir.



    1. Hutbenin Rüknü

Ebû Hanîfe'ye göre hutbenin rüknü yani temel unsuru Allah'ı zikretmekten ibaret olduğu için, hutbe niyetiyle “elhamdülillah” veya “sübhânallâh” veya “lâ ilahe illallah” demek suretiyle hutbe yerine getirilmiş olur. Fakat bu kadarla yetinilmesi mekruhtur. Ebû Yusuf ve Muhammed'e göre ise hutbenin rüknü, hutbe denilecek miktarda bir zikirden ibarettir ki, bu zikrin uzunluğunun da en az teşehhüd miktarı kadar yani tahiyyât duası kadar olması gerekir.

İmam Mâlik'e göre hutbenin rüknü, müminlere hitaben müjdeli veya sakındırın ifade taşımasıdır.

İmam Şafiî'ye göre ise hutbenin beş rüknü vardır. Bu rükünler şunlardır:

1. Her iki hutbede (hutbenin her iki bölümünde) Allah'a hamd etmek.

2. Her iki hutbede Peygamberimiz'e salavat getirmek.

3. Her iki hutbede takvayı tavsiye etmek.

4. Hutbelerden birinde bir âyet okumak (âyetin birinci hutbede okunması efdaldir).

5. İkinci hutbede müminlere dua etmek. Hanbelîler'e göre ise hutbenin rükünleri, sonuncu hariç, Şâfiîler'deki ile aynıdır.45


    1. Hutbenin Şartları

Hanefîler'e göre cuma namazı hutbesinin sahih olabilmesi için şu şartların bulunması gerekir:

1. Vakit içinde okunması.

2. Namazdan önce olması.

3. Hutbe niyetiyle okunması.

4. Cemaatin huzurunda irad edilmesi.

Bu şartın yerine gelmiş olması için, kendisiyle cuma sahih olan en az bir kişinin bulunması gerekir. Her ne kadar Hanefî mezhebinde hutbenin sıhhati için cemaatin şart olmadığına dair bir görüş mevcut ise de, mezhepte daha doğru kabul edilen görüş, bir kişi bile olsa cemaatin huzurunda okunmasının gerektiği şeklindedir ve bunun kendisiyle cuma namazı sahih olabilecek bir kişi olması da şarttır. Ancak, hutbenin sıhhati için cemaatin işitmesi şart olmayıp sadece hazır bulunması yeterlidir.

 5. Hutbe ile namaz arasının, yiyip içmek gibi namaz ve hutbe ile bağdaşmayan bir şeyle kesilip ayrılmaması.

Hatibin hadesten taharet ve setr-i avret şartlarını taşıyor olması ve hutbeyi ayakta okuması şart değildir. Fakat bunlara riayet edilmesi gerekir. Çünkü bunlar, kabul edilen görüşe göre sünnet olmakla birlikte bunların vacip olduğunu söyleyenler de bulunmaktadır.

Hanefîler'e göre cuma hutbesinin Arapça olması şart değildir.

Mâlikîler'e göre ise cuma namazı hutbesinin geçerli olmasının şartları şunlardır:



1. Hatibin ayakta olması.

2. Her iki hutbenin de öğle vakti girdikten sonra irad edilmesi.

3. Her iki hutbenin de hutbe olarak nitelendirilebilecek içerikte olması.

4. Mescidin içinde irad edilmesi,

5. Namazdan önce olması.

6, En az on iki kişilik bir cemaatin huzurunda olması.

7. Açıktan okunması.

8. Arapça olması.

9. Hutbelerin arasına ve hutbe ile namaz arasına başka bir meşguliyetin sokulmaması. Mâlikîler'e göre de hatibin abdestli olması şart olmadığı gibi hutbede niyet de şart değildir.

Şâfiîler'e göre cuma namazı hutbesinin sahih olabilmesi için gerekli şartlar da şunlardır:



1. Hutbenin beş rüknünden her birinin Arapça olması.

2. Öğle vakti içinde olması.

3. Hatibin, gücü yetiyorsa hutbeleri ayakta okuması.

4. Bir mazereti yoksa iki hutbe arasında oturması.

5. İki hutbenin rükünlerini en az kırk kişinin dinlemesi.

6. Hutbenin namazdan önce okunması ve gerek hutbelerin arasına gerekse hutbe ile namazın arasına başka bir meşguliyetin katılmaması.

7. Hatibin hadesten ve necasetten temiz olması.

8. Hatibin setr-i avrete riayet etmesi.

9. Hatibin erkek olması.

10. Hatibin kırk kişinin duyabileceği şekilde sesini yükseltmesi.

11. Hatibin imamlığının sahih olması.

12. Hatibin namazın farz ve sünnetlerini birbirinden ayıracak kadar bilgi sahibi olması, hiç değilse farzı sünnet olarak bilmemesi. Şâfiîler'e göre de hutbe için niyet şart değildir.46


1.3.Hutbenin Sünnetleri

1. Hatibin, hutbe için minbere kolayca ve kimseye eziyet etmeden çıkabilmesi için minbere yakın bir yerde bulunması, cumanın ilk sünnetini minberin önünde kılması. Böyle yapmaması yani mihrapta veya minbere uzak bir yerde kılması mekruhtur.

2. Hatibin minbere çıktıktan sonra cemaate dönük olarak oturması ve okunacak ezanı bu şekilde dinlemesi.

3. Ezanın, hatibin huzurunda okunması.

4. Hatibin ezandan sonra kalkıp, her iki hutbeyi ayakta okuması. Hutbenin ayakta okunmasının vacip olduğu yönünde de görüş bulunmaktadır.

5. Hutbe okurken hatibin yüzünün cemaate dönük olması.

6. Hutbeye gizlice eûzü çektikten sonra sesli olarak Allah'a hamd ve sena ile başlaması.

7. Kelime-i şehâdet okuması ve Hz. Peygamber'e salavat getirmesi.

8. Müslümanlara nasihatte bulunması.

9. Eûzü ile Kur'an'dan bir âyet okuması.

10. Hutbeyi iki bölüm halinde yapması ve iki hutbe arasında kısa bir süre, ortalama üç âyet okuyacak kadar oturması.

11. İkinci hutbeye de birincide olduğu gibi Allah'a hamd ederek ve Hz. Peygamber'e salavât getirerek başlaması.

12. İkinci hutbede müminleri af ve mağfiret etmesi, onlara afiyet ve esenlik vermesi ve onları muzaffer kılması için Allah'a dua etmesi.

13. İkinci hutbeyi birinciye göre daha alçak sesle okuması.

14. Hutbeyi kısa tutması.

15. Hutbeyi cemaatin işitebileceği bir sesle okuması.

16. Abdestli olması ve avret yerleri örtülü bulunması. Bunların vacip olduğu da söylenmiştir.

17. Hutbeden sonra namaz için kamet getirilmesi.

18. Hatibin hutbeyi bir kılıç, yay veya bastona dayanarak okuması.

19. Cuma namazını hutbe okuyan kişinin kıldırması.

Hanefîler'in hutbenin sünnetleri olarak kabul ettiği birçok husus Şafîîler'de hutbenin sahih olmasının şartı olarak görülür.47



    1. Hutbenin Mekruhları

Hutbenin sünnetlerini terk etmek mekruhtur. Ayrıca, hutbe okunurken konuşmak ve konuşan birini konuşmaması için uyarmak tahrîmen mekruhtur. Hatta hatip ile cemaatin dinî meselelerde soru-cevap şeklindeki konuşması dahi Hz. Peygamber’den bu yönde bazı uygulamalar rivayet edilmekle birlikte- cami disiplinini bozacağı gerekçesiyle hoş karşılanmamıştır. Hutbe dinleyenlerin sağa sola bakmaları, selâm verip almaları da mekruhtur. Hatta Hz. Peygamberin adı anıldığı zaman ya sessiz kalmalı ya da içinden salât ü selâm etmelidir. Hutbe esnasında namaz kılmak dahi mekruhtur.48

  1. BAYRAM NAMAZI HUTBESİ

Bayram namazı hicretin birinci yılı meşrû kılınmıştır. Enes (r.a)’ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Rasûlullah (s.a.s) Medine’ye gelince, Medinelilerin eğlendikleri iki günleri vardı. Hz. Peygamber, bu iki günün ne olduğunu soru. Şöyle cevap verildi: “Cahiliye döneminde bizler bu iki günde eğlenirdik” Bunun üzerine Allah’ın elçisi şöyle buyurdu: “Allah o iki gün yerine size bunlardan daha hayırlısını vermiştir. Biri Kurban Bayramı, diğeri Ramazan Bayramıdır.”

Bayram namazlarının meşruluğu, kitap, sünnet ve icmâ delillerine dayanır. Kur’ân-ı Kerîm’de: “Rabbin için namaz kıl ve kurban kes” buyurulur. Bu ayetteki namazdan maksat Kurban Bayramı namazı ve kurbandır.

Rasûlullah (s.a.s)’ın iki bayram namazını da kıldırdığı tevatür yolu ile sabittir. Hz. Peygamber’in ilk kıldırdığı bayram namazı, hicretin ikinci yılındaki Ramazan bayramı namazıdır. İbn Abbas (r.a) şöyle anlatır: “Rasûlullah (s.a.s), Ebu Bekir ve Ömer ile beraber Ramazan bayramı namazlarında bulundum. Hepsi bayram namazını hutbeden önce kıldırırlardı.” Yine İbn Abbas’tan şöyle dediği nakledilmiştir: Hz. Peygamber, bayram namazlarını ezansız ve kametsiz olarak kıldırdı.”49

Ramazan ve kurban bayramlarında okunan hutbeler sünnettir. Bunlar Cuma hutbesinden farklı olarak namazdan sonra okunur ve hutbeye tekbir getirilerek başlanır. İlk hutbenin dokuz, ikinci hutbenin yedi tekbirle başlaması müstehaptır.50

Bayram namazı, üzerine Cuma namazı farz olan her yükümlüye vaciptir.51

Ebû Saîd (r.a)'den yapılan rivâyete göre; o şöyle demiştir: "Rasûlullah (s.a.s), ramazan ve kurban bayramı günü musallaya çıkardı. İlk önce namaza başlar, sonra bitince kalkar cemaatin karşısına geçerdi. Cemaat saflarında oturmuş olduğu halde onlara vaaz eder, tavsiyelerde bulunur ve onlara emirler verirdi. Eğer herhangi bir tarafa asker göndermek isterse gönderir, emredeceğini emreder, sonra dönerdi." Ebu Saîd (r.a) devamla şöyle demiştir: "İnsanlar, Medîne emiri olan Mervan'la birlikte kurban veya ramazan bayramına çıktığımız zamana kadar bu şekle devam ettiler.

Mervan'la namazgâha çıkınca Kesir ibni's-Salt'ın yaptığı minber karşımıza çıktı. Mervan namaz kılmadan önce minbere çıkmak istedi. Elbisesini çektim. O da benden kurtularak minbere çıktı. Namazdan önce hutbe okudu. Ben de; "Vallahi sünnete uygun olan şekli değiştirdiniz" dedim. Mervan; Ey Ebu Saîd, senin bildiğin devir geçti, dedi. Ben de; Vallahi benim bildiğimden daha hayırlı bir şey bilmiyorum, dedim. Mervan: Namazdan sonra cemaat oturup bizi dinlemiyor. Ben de hutbeyi namazdan önceye aldım, dedi"52

Bayram namazlarında hutbe arasında imamın oturması hakkında vârid olan rivâyetlerin hepsi zayıftır. Nevevî şöyle demiştir: "Hutbenin tekrarı hakkında bir şey sabit olmamıştır. Hutbeye Allah'a hamd ile başlamak müstehaptır. Rasûlullah (s.a.v)'den bunun dışında bir şey işitilmemiştir." İbn Kayyım demiştir ki: "Rasûlullah (s.a.v) bütün hutbelerinde Allah'a hamd ile başlardı. Bayram hutbelerine tekbirle başladığına dair ondan bir hadis rivâyet edilmemiştir. İbn Mâce'nin Sünen'inde, Rasûlullah (s.a.v)'in müezzini Saide (r.a)'den yaptığı rivâyete göre; "Nebî (a.s) hutbenin bölümleri arasında tekbir alırdı ve bayram hutbelerinde tekbiri çoğaltırdı."53 Böyle yapması tekbirle açtığına delâlet etmez. Bayram hutbelerinde ve yağmur duasının başlangıcındaki tekbirinde âlimler ihtilaf etmişlerdir. Dendi ki; "her ikisine de tekbirle başlar". Yine başka bir görüşe göre "yağmur duası hutbesine istiğfar ile başlar". Bazıları ise; "her ikisine hamd ile başlar" demişlerdir." Şeyhu'1-İslâm Takıyuddin ibn Teymiyye şöyle demiştir; "Doğru olan hamd ile başlamaktır. Çünkü Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: "Elhamdülillah ile başlanmayan her iş noksandır."Rasûlullah (s.a.v) hutbelerin hepsine "Elhamdülillah" ile başlardı. Birçok fakihlerin Rasûlullah'ın yağmur duası hutbesine tekbirle başladığına dair sözleri hakkında Nebî (a.s)'dan dan asla bir sünnet yoktur. Aksine sünnet bunun tersini gerektiriyor. O da Rasûlullah (s.a.s)'in bütün hutbelerine "Elhamdülillah" ile başladığıdır."54

Hutbeye çıkarken okunan duâların bir aslı yoktur. Bid'attır. Asıl duâ hutbenin kendisidir. Hatîb ilk sünneti kılınca hutbeye çıkar, minberin durumuna göre uygun bir basamakta oturur iç ezanı dinler. Sonra ayağa kalkarak birinci hutbenin metnini okur.55


  1. DİĞER NAMAZ VE İBADETLERDE HUTBE

Hac ibadetinin ifası esnasında okunan hutbeler de sünnet olup Şâfiiler'e göre dört, diğer mezheplere göre üç defa icra edilir. Birinci hutbe zilhicce ayının 7. günü Kâbe’nin yanında öğle namazından sonra, ikincisi arefe günü Arafat'ta cem' ile kılınacak namazdan önce, üçüncüsü bayram günü Mina'da, dördüncü hutbe ise ikinci gün yine Mina'da okunur. Birinci ve üçüncü hutbede hatip oturmayıp konuşmasını tek hutbe halinde yapar. Bu hutbelerin hepsinde hac menasikiyle ilgili bilgiler verilir.

Fakihlerin çoğunluğuna göre yağmur duası münasebetiyle kılınacak namazdan sonra hutbe okumak menduptur. Ebu Hanife ise bu esnada hem namazın cemaatle kılınmayacağı hem de hutbe okunmayacağı görüsündedir. Öte yandan Şafii fakihleri, güneş tutulması sırasında kılınacak namazdan sonra da Cuma hutbesi gibi iki hutbe okunmasının mendup olduğunu söylemişlerdir.56



1.HZ. PEYGAMBER (S.A.V.)’İN ÇEŞİTLİ KONULARDAKİ HUTBELERİ
1.1.Hz. Peygamber’in İlimle İlgili Hutbeleri

Resulullah (sav)'ın şöyle dediğini işittim: "Kim bir ilim öğrenmek için bir yola süluk ederse Allah onu cennete giden yollardan birine dahil etmiş demektir. Melekler, ilim talibinden memnun olarak kanatlarını (üzerlerine) koyarlar. Semavat ve yerde olanlar ve hatta denizdeki balıklar alim için istiğfar ederler. Alimin abid üzerindeki üstünlüğü dolunaylı gecede kamerin diğer yıldızlara üstünlüğü gibidir. Alimler peygamberlerin varisleridir. Peygamberler, ne dinar ne dirhem miras bırakırlar, ama ilim miras bırakırlar. Kim de ilim elde ederse, bol bir nasib elde etmiştir."57

Resulullah (sav)'a Allah indinde en efdal insanın kim olduğu sorulmuştu: "Allah indinde en kıymetlileri en muttaki olanlardır!" buyurdular. "Biz bunu sormadık!" demeleri üzerine: "Öyleyse o, Halilullah'ın oğlu, Nebiyyullah'ın oğlu Nebiyyullah'ın oğlu Yusuftur" buyurmuştu. Yine itirazla: "Hayır, bunu da sormadık" dediler. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam: "Siz bana Arap hanedanlarından mı soruyorsunuz" dedi. "Evet (Ey Allah'ın Resulü!)" dediler. "Onların cahiliye dönemindeki hayırlıları, fıkıh öğrendikleri takdirde, İslam'da da en hayırlılarıdır!" cevabını verdi.58





Yüklə 210,29 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin