Küçük Kardeşimiz
Ebu’n-Nûr:
“Haşmetli, zarif, tatlı ve güleç yüzlü küçük kardeşimiz “Ay!...” Ona yaklaşmak için elimizden geleni yapmaktayız. Bu günlerde neredeyse orada oturmak ve yerleşmek niyetini güdüyoruz. Sonra da tutup onu, dev yapılı büyük roketlerle düğüp duruyoruz. Ay hakkında acaba ne gibi bilgilere sahibiz? İnsanoğlu, evet, daima yeni bilgilere açık olan insanoğlu ay hakkında acaba ne biliyor? Ayın farklı şekilleri, safhaları, yörüngesi, ışığı karanlık tarafı ve buna benzer birçok yönleri hakkında ne biliyoruz...?
Önce Allah'ın ay konusunda Kur'an'da ne buyurduğunu öğrenelim. Sonra da modern ilmin ileri sürdüğü astronomik bilgileri inceleyelim:
Allah, Kur'an'da buyuruyor ki:
“Görmediniz mi, Allah yedi göğü, tabaka tabaka, nasıl yaratmış?”
“Ayı içlerinde bir nur, güneşi de kandil kıldı.”250
“Gökte burçlar yaratan, onların içinde de bir kandil ve nurlu bir ay barındıran Allah'ın şanı ne yücedir.”251
“Gece ve gündüz, güneş ve ay, hep O'nun (varlığına, birliğine ve sıfatlarına delalet eden) alametlerdir. Siz güneşe ve aya secde etmeyin! Ancak onları yoktan yaratan Allah'a secde edin. Eğer O'na itaat ve ibadet etmek istiyorsanız.”252
“... Güneşi ve ayı da kullarının menfaatine tabi kıldı. Bunların her biri belirli bir vakte kadar yörüngelerinde dolaşmaya devam edeceklerdir...”253
“Allah, güneşi ve ayı, adet ve görevlerinde devamlı olarak sizin menfaatinize bağlı kıldı...”254
“And olsun güneşe ve onun aydınlığına.”
“Ona tabi olduğu zaman aya.”
“Güneş gündüzü açıp aydınlattığı zaman gündüze!”
“Ziyasını örtüp bürüdüğü zaman geceye,”
“Göğe ve onu bina edene!”255
“Sabahı gecenin karanlığından yarıp çıkarandır. Geceyi de dinlenme için, güneş ve ayı da vakitler için bir hesap olarak yarattı. İşte bütün bunlar, mutlak galip her şeyi bilen Allah'ın takdiridir..”256
“Güneş de ay da bir hesap dahilinde yörüngelerinde devir etmektedir.”257
“Ayın da seyrine menziller takdir ettik. Nihayet kurumuş eski hurma dalının yay şeklini almıştır.”258
“O, Allah'dır ki, güneşi bir ışık ve ayı da bir nur yaptı. (Büyüyüp küçülen) miktarlar ve ölçüler tayin buyurdu ki, senelerin sayısını ve hesabını bilesiniz. Allah, bunları ancak hak ve hikmet olarak yarattı. Allah, anlayacak bir topluluk için ayetlerini açıkça beyan ediyor.”259
İşte Kur'an-ı Kerim'in bu konuyla ilgili bazı ayetleri... Astronomi bilginleri daha ileri giderek bir kısım sırları açıklamışlardır. Mesela şöyle demektedirler:
Uydumuz olan ay, aslında bir ışık kaynağı değildir. Sönük gök yıldızları gibi bir uydudur. Işık ve ateş kaynağı olan güneşten ışığını alıp bize vermektedir. Oradan aldığı ışığı bize iletmektedir. Bu hususu Kur'an da açıkça ifade etmiştir. Sonra ay, yer küremize tabi olarak, onun gibi, kendi ekseni etrafında ve batıdan doğuya doğru dönmektedir. Fakat Cenab-ı Hakkın hikmeti iktizası, ayın iki deveranı vardır. Birisi, kendi ekseni; ikincisi de dünyamızın etrafındaki yörüngesinde dolaşmasıdır. Bu iki dönüşü aynı vakitte tamamlamaktadır. Şöyle ki: Ayın iki yüzünden biri, daimi olarak dünyamıza karşıdır. Ay, hiç bir zaman, arka tarafını bize çevirmemektedir. Biliyorsun ki, yer küremiz, yani dünyamız, güneş etrafındaki yörüngesini bir yılda tamamlamaktadır. Kendi etrafında ise bir günde yani yirmi dört saatte dönmektedir. Halbuki ay, kendi etrafında dönerken dünya etrafındaki dolaşımını birlikte ve bir ayda tamamlamaktadır. Bu sebeple ay, daimî olarak iki yüzünden bir yüzünü dünyamıza çevirmekte ve böylece arka tarafını hiç görememekteyiz. Aym, doğuşundan batışına kadar geçirdiği safhalara “Arabî ay”, “kavuşun ayı”, sinodal ay denir. Bu arada geçen zaman tam olarak yirmi dokuz buçuk gündür.
O hakîm olan Allah ki, her şeyi yerli yerinde yaratmış ve her şeye lazım gelen ilahî nizam ve intizamı vazetmiştir. Her şey, ezelde vazedilen kanun mucibince hareket etmektedir. Bu sebeble ay, ilk doğuşunu batıdan gösterirken, bir gün sonra bu doğuşu, batıdan doğuya doğru 13 derece kaymakla gözlenebilmiştir. Böylece ay, her gün 49 dakika, batıdan doğuya doğru bir gecikme yapmaktadır. Aym safhalarına gelince... Önce ince hilal şeklinde görülür. Buna “Yeni Ay” denir. Sonra “yarım ay”, daha sonra “tam ay” veya “dolun ay” ismini alır. Bu safha on oeş günde tamamlanır. Bundan sonra, ay safhaları yine “yarım ay” ve “hilal” şeklini alarak batar. İnsanlar aym bu hareketiyle takvim hesaplarını yaparlar.
Bundan başka ay hakkında verilen bilgi, dünyamıza 240.000 mil uzaklıkta oluşudur. Yani gök gezegenlerin veya yıldızların dünyamıza en yakın olanıdır. Ay, kütle itibariyle yerin seksende biri kadardır.
Dünyamızın ay uydusundan başka, öteki gezegenlere tabi birçok uyduları da vardır. Bunların bir kısmı çok küçüktür. Bir kısmı çok hızlı dönmektedir. Bazılarının deveranı ise yavaş denecek kadar ağırdır. Bir kısmı da vardır ki, çok büyüktür. Mesela bir tanesinin çapı 3200 mildir.
Bazısı çok hızlı döner. Kendisi ve gezegeni etrafındaki dönüşünü altı saatte tamamlar. Bunun yanında gezegenin etrafındaki dönüşünü iki yılda ancak tamamlayanlar da vardır. Bütün astronomi bilginlerinin ittifakla kabul ettiklerine göre, ayın hem kendi ekseni ve hem de dünyamızın etrafındaki yörüngede dönmesi birlikte sürer. Bu özellik başka bir uyduya verilmemiştir. Bu sebeple sene, on iki ay atmakta ve mevsimler meydana gelmektedir. Her dört ayda bir mevsim, ilkbahar, yaz sonbahar, kış mevsimleri doğmaktadır.
Bu sırlara işaret edan Kur'an-i Kerim'in ayetleri, zamanla, astronomi bilginlerince, ilim yoluyla açığa çıkarılmıştır. İlmî araştırmalar ilerledikçe bilemediğimiz, buna rağmen ayetlerde işaret buyurulan birçok gizli sırlar da meydana çıkacaktır. Böylece, ilim ve irfan sahipleri, kainatın kuruluş ve yaratılışındaki hikmetleri, insana verilen büyük nimetlerin değerini ve bu sağlam nizamın zerre kadar şaşmadan hareketini anlamış olacaklardır. İlahi kudretin azametine boyun eğecek, ona secdede bulunacaklardır. Ve O'ndan başka bir ilah olmadığına akıl ve iz'anla inanacaklardır. Böylece Allah'a imanları kuvvet ve güç kazanacaktır. İlim ve irfanla Allah'ın kudretine inanmak ne büyük bir şeydir Hayran!
Bak! Astronomi bilginleri, şu kainatın ve bilhassa uydumuz olan ayın, biz insanlara getirmiş olduğu faydaları nasıl anlatıyorlar:
Eğer ay, kendi ekseni ve dünya etrafındaki yörüngesinde dÖnmeseydi, her gün doğudan batıya doğru on üç derece kaymasaydı, yine her günkü doğuşundan, batıya doğru 49 dakika gecikmeseydi, çeşitli şekiller almasını göremez, yörüngesinde geçen muhtelif safhalara şahit olamazdık. Dolaşımı bir ayda ta-mamlayamayacağmdan takvim hesaplarımızı yapamazdık. Ne yıl, ne de ay sayıları belli olurdu. Kur'an’ın da buyurduğu gibi, ayları, yıllan sayamaz ve bilemezdik.
Şayet dünyamız ile ay arasındaki mesafe bilinen, normal uzaklıktan az veya çok olaydı yahut hacmi, normal hacminden daha büyük veya daha küçük, yörüngesindeki dönmesi daha uzun veya kısa olaydı acaba durum ne olurdu? Elbette bu nizam ve sağlam düzen bozulurdu. Çünkü ayın dünyamıza olan uzaklığı daha kısa olsaydı çekim kuvveti artacak, Med dediğimiz olay meydana gelmeyecekti. Yeryüzünde, kuru bir yer kalmayacak, her tarafı sular kaplayacaktı. Çünkü ayın çekim kuvvetinde vaki olacak artışla denizler, karalara hücum eder bu düzen bozulur, dengesini kaybederdi. Eğer ayla dünya arasındaki mesafe daha da küçük olsaydı, o zaman da yer çekiminin kuvveti daha şiddetli olacaktı. Böylece; yer ayı kendisine doğru çekecek ve neticede dünyamıza çarparak korkunç bir felaket meydana gelecekti. Yahut ay, bu normal uzaklıktan daha uzakta olsaydı, o zaman çekim kuvveti azalır; Med ve Cezir (Gel-Git) düzeni bozulurdu. Denizlerle karalar arasındaki denge kaybolur, her biri, diğerine karışırdı. Eğer ay çok uzaklara gitse, dünyamızla arasındaki mesafe daha uzun olsaydı, o zaman da ayı, başka bir gezegen, kendisine çeker, böylece ondan mahrum kalırdık. Eğer ayın hacmi, bugünkünden daha büyük olsaydı çekim kuvveti artardı. Hacmi daha küçük olsaydı, bu sefer de çekim kuvveti azalırdı. Eğer kendi ekseni ve dünya etrafındaki yörüngesini bilinen dönüşünden daha kısa bir zamanda öteki oydular gibi bir veya birkaç saatte veya bir iki yıl içinde bitirseydi; işte o zaman, hesabımız, aylarımız ve yıllarımız karışırdı. Normal hesabı bilemez olurduk. Bu düzen bozulurdu. Ya bir ayımız, bir hafta kadar kısa olurdu veya iki yıl kadar uzun... Böyle bir şey ise hesap düzeninin, hatta bu normal nizamın bozulmasına sebep olurdu.
Hayran! İşte bu incelik ve sağlamlıkta ayın büyük rolü vardır. Ayın kendi ekseni ve yörüngesi etrafındaki devir anında, ona takdir edilen hesaplı dönüşte doğuşunda ve batışında vaki olan gecikmelerde, batıdan doğuya doğru muayyen derecelerde kaymasında, çeşitli safhalardan geçmesinde güneşten alıp dünyamıza aksettirdiği ışıkta ve normal çekim kuvvetiyle med ve cezir dengesini kurmasında müşahede edilen düzen ve hesap, acaba her şeyi yerli yerinde var eden, her şeye kadir ve her şeyi bilen tek varlık olan Allah'ın eseri değil midir?” Hayran:
“Her şeyi yoktan var eden Allah'ı, bütün ayıplardan, noksanlıklardan tenzih ederim. Hocam, bunların hiç birisi tesadüf eseri değildir. Çünkü hepsinin bu şekilde bir araya gelmesini “tesadüf” ile izah etmek mümkün değildir. Elbette bunun Allah'ın ilmi, iradesi ve kudretiyle meydana geldiği açıktır ve her aklı selim sahibi tarafından kolayca kabul edilir.
Fakat Hocam, sözlerinizden anladığıma göre, eğer yanılmıyorsam, aya varmak için çalışan astronomi bilginleriyle alimlerin bu konudaki faaliyet ve gayretleriyle alay eder gibi konuşuyorsunuz?” Ebu’n-Nûr:
“Bu nasıl anlayıştır? Yoksa beni, alimlerle ve ilimle alay eden cahil bir kişi mi sanıyorsun? Bu izahlarımla söylemek istediğim tek şey, ilim ve alimlerin, Allah'ın varlığına ve kemal sıfatlarına inandıklarını ispat ve buna dair delil getirmekten başka bir şey değildir. Nasıl olur da onlarla alay ederim? Böyle bir tavır takınabilirim? Bu nasıl sözdür Hayran? Lütfen söylediklerime dikkat ediniz.
Şayet böyle bir şeyi söylediysem muhakkak o cahil kişileri kastetmişimdir. Bazı kimseler vardır ki, ilmin gururu içinde, kendi nefislerinin kurbanı olurlar. İşte bunlar zannederler ki, aya gönderilen roketler, uydular yahut insanlar, bu davranışla, fiilen Allah'ın mülküne tasarrufuna ve kudretine karışmaktadırlar. Bundan, Allah'a şirk koşmak manası çıkarırlar. İşte benim alay ettiklerim bunlardır. Eğer biraz düşünseler, büyüklük ilimde değil, ilmi elde etmek için çalışan akılda ve o aklı yaratandadır. İnsanı yoktan var eden ve ona akıl veren Allah'a mahsustur büyüklük ve yücelik... Çünkü insanoğlu, Allah tarafından kendisine bahşedilen akıl ile hidayet yolunu seçmiştir. İnsan ancak akıl ile bu ilmî kudrete erişebilmiştir. Bununla aya çıkmayı başarmıştır. Evet, Allah'ın insanlara en büyük nimeti olan bu akılla, ilimle, göklerin ta ötelerine gedebilecektir. Fakat bütün bunlar, Hayran, Allah'ın iradesiyle, izniyle ve dileğiyle olmaktadır. O'nun vazettiği bozulmaz, çok sağlam ve muhkem ilahî bir kanunun çerçevesi içinde cereyan etmektedir. Allahü-teala ayı parçalayıp dağıttığı ve böylece bütün yıldızları birbirine çarparak faaliyetlerine son verdiği zaman... Evet, işte o zaman, şu insan denen varlık kendi gücünü ve Allah'ın kudretini bilecektir.”260
Dostları ilə paylaş: |