Şefkatli Annemiz
Ebu'n-Nur:
“Şimdi yer küremize dönelim, Hayran! Oradaki oluşumu, nizamı, muhkem ve eşsiz nimetleri, Kur'an’ın ve ilmin ışığında araştıralım. Sonra kendi kendimize şöyle bir soru soralım:
Akıllara hayret ve dehşet veren büyük ve muntazam yaratıkların meydana gelişi yani oluşumu hakkında kör tesadüfün payı nedir?
Önce Kur'an-ı Kerim'i inceleyelim:
“Allah Gökleri ve yeri yaratandır. Üstten su indirip onunla size rızk olarak türlü mahsuller ve meyveler çıkarandır...”218
“O Allah ki, yeri, sizin için bir döşek yapmış. Doğru gidesiniz diye orada yollar açmıştır.”219
“O Rab ki, yeryüzünü size bir döşek yaptı. Orada sizin için yollar açtı. Gökten bir su indirdi biz onunla, türlü nebattan çiftler çıkardık.”220
“Allah sizin yararınız için yeri bir karargah göğü bir kubbe yapandır. Size suret ve şekil veren, sonra suretlerinizi güzelleştiren, en temiz ve güzel şeylerden sizi rızıklandırandır. İşte Rabbiniz olan Allah budur. Alemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir.”221
“Yeri döşeyiş yaydık. Onda sabit dağlar yaratıp koyduk. Yerde, hikmetle ölçülmüş her şeyden, bitkiler bitirdik.”222
“Yere (bakmadılar mı?) Onu nasıl döşedik? Ona nasıl sabit dağlar koyduk? Yerde, her sınıftan, içe ferah verici (ne) çiftler bitirdik!”223
“Yeri de biz döşedik. Ne güzel döşeyiciyiz!” “Her şeyden de iki çift yarattık. İnceden inceye, düşünesiniz diye!”224
“Biz yeri bir toplantı mahalli yapmadık mı? Hem dirilere hem ölülere! Orada sabit, yüce dağlar yaratıp meydana getirmedik mi? Size tatlı sular içirmedik mi?”225
“Yoksa yeri bir mesken yapıp da ortasından ırmaklar akıtan, ona ait sabit dağlar yaratan ve iki denizin ortasına bir engel koyan mı (hayırlıdır)? Allah ile beraber bir ilah mı var? Hayır! Onların çoğu tevhidi bilmezler.”226
“Allah'a inanmayan kişiler idrak etmediler mi göklerle yer bitişik halde idi. Biz onları birbirinden ayırdık. Her şeye sudan hayat verdik. Hala İnanmıyorlar mı?”227
“Bir de dağları görürsün, onları hareketsiz sanırsın. Halbuki onlar, bulut geçer gibi geçer. Bu, her şeyi muhkem yapan Allah'ın işidir. O, bütün yaptıklarınızdan tamamiyle haberdardır.”228
“Allah'a inanan müminler için yerde ve göklerde alametler vardır.”229
İşte bu ayetlerin ifadelerinden de anlaşılacağı veçhile, yer küre canlılar için elverişlidir. Orada hayatın devamını sağlayacak her şey mevcuttur.
Şimdi burada açıklamak istediğimiz husus yer küremizin öteki gezegenler arasında neden, “hayata elverişli” olmak nimetine sahip olduğudur. Allah kelamı olan Kur'an'ın ve ilmin ışığında tetkik edelim. Netice olarak deriz ki, yer küremizin yoğunluğu, yer çekimi, kendi ekseni ve güneş etrafında dönmesi, atmosferdeki havanın hayata elverişli bulunması, suyun mevcudiyeti gibi şartların bütünüyle mükemmel olması; bundan başka, hayatın bekası ve devamı için ne lazımsa hepsinin var olması bir tesadüf eseri midir? Yoksa belli bir gaye ve hedef ile müstakil iradenin mahsulü müdür?
Hayran! Bizim güneşimizin etrafında, yer küresinden başka hareket eden sekiz gezegen vardır. Bunlardan birisi dünyamızdan daha büyük, ötekiler ise küçüktür. Bir tanesi güneşe en yakın mesafededir. Bir başkası ise güneşten çok uzaktır. Birisi, dünyadan daha sür'atli olarak, hem kendi ekseni hem de güneşin etrafında dönerken, ötekisi çok yavaş olarak kendi ekseni ve yörüngesi etrafında hareket etmektedir. Benim inandığıma ve Kur'an-ı Kerim'in de beyan buyurduğuna göre, bunların hepsi güneşten ayrılmış birer gezegendir. Kendilerine takdir olunmuş müddet içinde hareketlerine devam etmeleri sağlanmıştır. İster güneşten ayrılsın, isterse gökte hepsi bir parça iken, sonradan ayrı ayrı birbirinden ayrılmış olsun, aynı manayı ifade etmektedir. Bunların bir ateş kitlesi halinde iken birbirinden ayrılmaları fezada ışık saçan gezegen olduktan sonra soğumalarının sebebi nedir? Yaşamak için gerekli ortamın kurulması nedendir? Öteki gezegenler yer küremiz gibi aynı parçadan ayrılmış değil midir? Neden onlarda hayat yoktur da bu özellik sadece yer küremize verilmiştir? Bunun hikmeti nedir? Bu meseleleri anlamak için önce sizlere gezegenleri birer birer açıklamaya çalışalım. Sonra da bu hikmeti izah edelim.
Biliyorsunuz ki, hem güneş ve hem de kendi etrafında hareket eden gezegenlerin sayısı güneşten uzaklıklarına göre dokuzdur.
1- Merkür: Romalıların “Ticaret perisi” dedikleri Utarid gezegenidir. Gezegenler içinde güneşe en yakın olanıdır. Ortalama uzaklığı 36.000.000 km., Güneşe olan uzaklığı 57.830.000 km. Ekvator çapı 3.100 mildir. Kütlesi ve ağırlığı, hemen hemen yerin yarısı kadardır. Hacmi de yine yerin yarısına eşittir. Yer gibi, o da kendi ekseni ve güneş etrafında dönüp hareket etmektedir. Kendi ekseni etrafında dönerken geçen müddet, güneş etrafında devrini tamamlarken geçen müddete eşittir. Güneş etrafındaki turunu seksen sekiz günde tamamlar. (87 gün 23 saat 14 dakika 27 saniyede). Bu gezegenin, ay gibi, bir uydusu yoktur. Ancak ay gibi, bir yüzü güneşe, diğer yüzü de aksi tarafa bakar. Bu gezegen ancak güneş battıktan biraz sonra veya güneş doğmadan biraz önce görülebilir. Gezegende hava olmadığı için hayat da yoktur.
2- Venüs (Zühre): Sabahları güneş doğmadan önce, akşamları da güneş battıktan sonra görülebilen çok parlak bir yıldızdır. “Sabah ve akşam yıldızı” Kervan Kıran, Çoban Yıldızı ve Zühre gibi isimleri vardır. Merih'den sonra yer küresine en yakın gezegendir. Yunan, mitolojisinde, çok parlak bir yıldız olduğu için “Aşk ve güzellik perisi” diye geçer. Dünyamız gibi bir uydusu yoktur. Hem kendi ekseni etrafında, hem de güneş etrafında döner. Venüs'ün kendi ekseni etrafında dönüşü ile güneşin etrafındaki dönme müddeti eşittir. Ancak yörüngesi etrafındaki hareketini 225 günde tamamlar. Güneşten uzaklığı 67.000.000 mildir. Yerle Venüs arasındaki mesafe, 26.000.000 mildir. Venüs gezegeninin atmosferinde hemen hemen oksijen yok gibidir. Havası karbondioksitle doludur. Bu yüzden yaşamaya elverişli değildir. Su yoktur. Üzerinde yoğun bir buhar tabakası vardır. Güneşe dönük yüzünde ısı (90), öbür yüzünde ise (-20) derece civarındadır.
3- Dünya: Bu husustaki malûmat ilerde verilecektir.
4- Merih: Bazı bilginler Merih'te hayat olduğunu söylerlerse de kesin değildir. Kendi ekseni etrafındaki turunu 24 saat 37 dakika güneş etrafındaki turunu ise 687 günde tamamlar. Güneşten uzaklığı yaklaşık olarak 142.000.000 mildir. Gündüzleri sıcaklık derecesi bir hayli yükselir, fakat geceleri (-70) dereceye kadar düşer. Yüzeyi karalarla kaplıdır, deniz yoktur. Atmosferi oksijenden daha ağır bir gazla bileşik durumdadır. Merih'in çekim kuvveti yerin çekim kuvvetinin üçte biri kadardır. Bu yüzden yaşamaya elverişli değildir. Bu sahada, araştırma yapan astronomi bilginleri de aynı kanaattedirler.
5- Jüpiter (Müşteri): Parlak bir gezegendir. Güneşten ortalama uzaklığı 484.000.000 mildir. Kendi ekseni etrafındaki devrini on saatte, güneş etrafındaki yörüngesini ise on iki yılda tamamlar. Atmosferinde amonyak ve metan gazlarından müteşekkil bir tabaka mevcuttur. Su yoktur. Soğuk tarafındaki ısı derecesi, (-130)u bulur. Bu itibarla bahsi geçen yüzünün buz tabakasıyla kaplı bulunması muhtemeldir. Ekvatoruna paralel olarak, yüzeyinde bazı karanlık leke ve şeritler görülmektedir. Leke ve şeritlerin uzunluğu 20.000 mil kadardır. Daha doğrusu, bu gezegenin bir gaz kitlesinden ibaret olduğunu ileri süren bilginler de vardır. Tabiatı itibariyle Jüpiter de hayat yoktur.
6- Satürn (Zühal): Güneşten uzaklık bakımından altıncı gezegendir. Gözle görülebilir. Gökte sarımtırak rengiyle belli olur. Dürbünle bakılınca etrafında öbür gezegenlerin hiç birisinde görülmeyen ışıklı halkalar mevcut olduğu anlaşılır. Güneşe uzaklığı 886.000.000 mildir. Ekseni etrafında her on saatte bir devir yapar. Ve güneş etrafındaki yörüngesini ise, yirmi dokuz yılda tamamlar. Güneşten aldığı ışığın kuvveti dünyamıza gelen ışığın doksanda biri kadardır. Yoğunluğu, yer yoğunluğunun dörtte birinden daha azdır. Etrafındaki ışıklı halkayı ilk keşfeden, 1610 yılında, dürbünlerin icadını müteakip Galile (1564-1642) dir. Fakat sonraları, bu halkanın katı bir cisim değil, gezegenin etrafında dönen çok küçük ve parlak uydular olduğu anlaşılmıştır. Gezegenin tayfındaki parlaklığın, merkezden çevreye doğru azalması, su buharı ve atmosferin varlığına delil gösterilmektedir. Bu gezegende de bazı renkli şeritler görülmektedir. Gözlenen lekeler yardımıyla, gezegenin her yerinin aynı hızla dönmediği, bu itibarla, hala sıcak gaz halinde bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu gezegende de hayat yoktur.
7- Uranüs: Ancak teleskopla görülebilen bir gezegendir. Fakat dikkatli bakılırsa gözle de görülebilir. Güneşten uzaklığına göre yedinci gezegendir. İlk defa, 1781 yılında İngiliz bilginlerinden Sir Wiîliam Herschel (1738 - 1822) tarafından keşfedilmiştir. Bu bilgin ikiz yıldızlar üzerinde inceleme yaparken Zühal (Satürn)in Ötesinde bir gezegen görmüştür. Bazı bilginler bunu kuyruklu yıldız sanmıştır. Fakat daha sonra Herschel'in görüşü doğrulanmıştır. Uranüs'ün ortalama olarak güneşten uzaklığı 1.782.000.000 mildir. Ekvator çapı 29.400 mildir. Etrafında dört uydusu vardır. Kendi ekseni etrafındaki turunu on saatte tamamlar. Atmosferi zehirli metan gazıyla doludur.
8- Neptün: Güneşten uzaklık derecesine göre sekizinci gezegendir. 1846 yılında Fransız Le Verrler ve İngiliz J.C. Adams tarafından keşfedilmiştir. Güneşe uzaklığı 2.792.000.000 mildir. Etrafında iki uydusu vardır. Kendi ekseni etrafındaki turunu on saatte tamamlar. Güneş etrafındaki turunu ise 189 yılda tamamlar.
9- Plüton: 1930 yılında Amerikalı Percival Lowell keşfetmiştir. Gezegenlerin güneşten en uzak olanıdır. Bu uzaklığı aşağı yukarı 3.670.000.000 mildir. Uydusu yoktur. Ekseni etrafındaki turunu 154 saatte tamamlar. Kışı ve yazı 42 veya 84, yahut ta 123 sene süren, gece ve gündüzü, beşer saat olan bir gezegende hayat olup olmayacağını artık sen düşün Hayran...
Şimdi de kendi gezegenimizi bir düşün, Hayran! Cenabı Hakkın bize bağışladığı bu gezegende, hikmeti, sağlam nizamı, ezelî ve ebedî iradesi ve rahmetiyle vermiş olduğu şu yer küremizi, biraz olsun düşünelim!! Bu gezegende, hayatın devamını sağlayacak her şeyi, sadece biz insanlar için yaratmıştır.
Gezegenimizin Güneşe yakınlığı diğerlerine nazaran tam ortadadır. Ne fazla uzak, ne de fazla yakın... Güneşten gelen ısı derecesi de ona göre ayarlı ve dengeli... Yerin yoğunluğu, öteki, gezegenlere göre, daha çok... Hatta güneşin yoğunluğundan daha fazla... Yer çekimi ve kendi ekseni etrafındaki dönüşü de normal ve dengelidir. Gecesi ve gündüzü, canlılara uygun şekildedir. Yörüngesindeki turu da mevsimleri meydana getirecek derecede ve canlıların yaşamasına verişli şekildedir.
İşte bu gezegen, hem su, hem de canlılara yarayışlı havaya sahip olmakla hayatın devamını sağlamaktadır. Hayran! Bütün bu sebep ve şartların bir araya gelerek hayatın sağlanması bir tesadüf eseri olabilir mi?”
Hayran:
“Allah ne yüce yaratıcıdır! Onu bütün noksanlıklardan tenzih ederim. Sayın hocam! Yeryüzünde, hayatın devamını sağlayan “yedi özellik”ten bahsettiniz. Kur'an-ı Kerim ise, yerin yaratılışını, bu yaratılışın hikmetini, hayat için elverişli oluşunu ifadeyle iktifa eder. Fakat yerin güneşe yakınlığını, ısı derecesini, yoğunluğunu, yer çekimi kuvvetini, kendi ekseni ve güneşin etrafındaki hareketini belirtmemiştir.” Ebu’n-Nûr:
“Biraz önce zikrettiklerim, bu hususta esas teşkil eden özelliklerdir. İleride bu özelliklerin şümulüne giren bazı hususiyetleri size hatırlatacağım. Yedi özelliğe gelince... Kur'an-ı Kerim bunları zikretmedi demek istiyorsunuz. Halbuki alim bir kişinin anlayacağı üslûpla bunları zımnen ifade etmiş ve birçok ayetlerde bu hususlara, gizli manalar halinde işaret buyurmuştur. Hatta cahillerin anlayacağı kadar da bunlara işaret buyurmuştur. Şöyle ki:
Yeryüzü oluşu itibariyle, müşahede ettiğimiz gibi, normal bir yakınlığa ve ısıya sahiptir. Böylece küremizin, hayat ve ziraata elverişli oluşu, zımnen kabul edilmektedir.
Yoğunluk ve yer çekimi meselesine gelince... Kur'an-ı Kerim şu, ayeti celilesiyle bu hususu beyan buyurmuş, açıkça işaret etmiştir:
“O Allah ki, yeri sizin faydanız için bir karargahı kılmıştır...”230
Ayetin ifadesinden anlaşılmaktadır ki, eğer yer, insanlar için bir karargah olmasaydı, elbette orada, ne çekim kuvveti, ne de yaşama imkanı olurdu. “İnsanlar için bir mesken” olması bakımından yer çekimi ile donatılması elbette zarurî idi. Aksi takdirde, insanlar da dahil diğer yaratıkların orada yaşaması mümkün olmazdı.
Yerimizin kendi ekseni etrafında dönmesi hususuna gelince... Kur'an, gece ve gündüz kelimelerini zikrederek başka bir ayeti celilesinde şöyle buyurur;
“Bulutların geçip gidişi gibi dağlar da geçip gitmektedir...”231
Anlaşılıyor ki dağlar, bulutun uçuşu gibi, dünyamız kendi ekseni etrafında dönerken uçup gitmektedir. Fakat biz bunları bilmiyor ve göremiyoruz. Ama durumları ilmen tespit olunmuştur. Bunun yanında güneşin kaybolmasıyla gölgenin tutulmasını beyan etmiştir. Yılın mevsimlerine yağmurların inmesiyle işaret etmiştir. Yine bazı hususiyetleri zikretmiştir. Fakat şimdi sen gel de, Allah'ın Kur'an-ı Kerim'de, yoğunluğun ve yer çekimi kuvvetinin kanunlarını, yılın mevsimlerini, yerin meylini, yörüngenin şeklini ve bunların kanunlarını neden tafsilatıyla anlatmadığını düşün! Acaba o zamanki insanlar, hiç anlamadıkları veya hiç bilmedikleri hususlar kendilerine anlatıldığında bunu nasıl karşılarlardı? Hiç düşünebiliyor musun? Çünkü böyle bir ilmi, işitmedikleri bir bilgiyi acaba nasıl anlayacaklardı?
Bununla beraber, şu ayetlerde, mana itibariyle dünyamızın günlük turu, gece ve gündüzün meydana gelişi zikredilmiştir:
“Gerçekten, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, aklı selim sahipleri için, Allah'ın varlığını, kudret ve azametini gösteren kesin delil ve ispatlar vardır...”232
“Elbette, gece ile gündüzün arka arkaya gelmek suretiyle değişip durmasında, Allah'ın yerde ve göklerde yarattığı bütün varlıklarda, Allah'tan korkan bir kavim için büyük deliller ve hikmetler vardır.”233
“Görmedin mi, Allah, geceyi gündüze, gündüzü de geceye sokuyor. Güneşi ve ay'ı sizin menfaahmza birer sebep kılmıştır. Bunlardan her biri, muayyen bir vakte kadar akıp gidecektir. Doğrusu Allah yaptıklarınızdan haberdardır.”234
“Gökleri ve yeri hak ile yarattı. Geceyi gündüzün üzerine, gündüzü de gecenin üzerine buruyor. Güneşi ve ayı, insanların menfaatine bağladı. Her biri, muayyen bir vakte kadar akıp gidecektir. Bilki, O Allah, Azizdir, Gafurdur.”235
“Muhakkak ki Rabbiniz, o Allah'tır ki, gökleri ve yeri, altı günde yarattı. Sonra arşı istila etti. Allah, gündüzü gece ile örter. Bu durumda, sür'atle gece gündüzü, gündüz de geceyi kovalar. Allah, güneşi, ayı ve yıldızlan emrine bağlı kıldı. Şu gerçeği idrak ederek dikkat ediniz ki, hem yaratmak, hem de emretmek O'na mahsustur. Alemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir.”236
“Öldükten sonra dirilten O, dünyada öldüren O'dur. Gece ile gündüzün birbiri ardınca gelerek değişmesi, hepsi O'na aittir. Artık akıllanmayacak mısınız?”237
“Gece ve gündüz, güneş ve ay, hep O'nun alametlerindendir. Siz güneşe ve aya secde etmeyin. Ancak, onları yoktan yaratan Allah'a secde edin. Eğer ona itaat ve ibadet etmek istiyorsanız...”
“Eğer Allah'a itaat ve ibadet etmekten çekinir kibirlenirlerse, bilsinler ki, Rabbinin katında bulunan melekler, hiç usanmayarak gece ve gündüz O'na tesbih ederler.”238
“Bir de dağları görürsün ki, onları hareketsiz sanırsın. Halbuki onlar, bulutların gelip geçtiği gibi, gelir geçer. Bu, her şeyi muhkem yapan Allah'ın işidir. Şüphesiz ki O, yaptıklarınızdan tamamiyle haberdardır.”239
“Rabbinin kudretine bakmaz mısın? O, gölgeyi nasıl yayıyor? Dikseydi gölgeyi sabit yapardı. Sonra biz güneşi de o gölge üzerine bir delil yaptık. Sonra biz onu, azar azar alıp nasıl kendimize çektik.”
“O Allah'tır ki, geceyi size bir örtü, uykuyu da bir dinlenme yaptı. Gündüzü de çalışma hayatı yaptı.”240
“And olsun, güneşe ve onun aydınlığına.”
“Ona tabi olduğu zaman aya.”
“Güneş gündüzü açıp aydınlattığı zaman gündüze!”
“Ziyasını örtüp bürüdüğü zaman geceye!”
“Göğe ve onu bina edene!”
“Arza ve onu döşeyene!”
“Nefse ve onu düzenleyene!”
“Sonra da o nefse, isyanını ve itaatini öğretene ki, muhakkak (Allah'ın küfür ve isyandan) temizlediği nefis kurtulmuştur.”241
“Görmediler mi? Biz, içinde sükûn bulsunlar diye geceyi yarattık, görmeleri için de gündüzü... Gerçekten bunda iman edecek bir kavim için şüphe götürmez alametler var.”242
“Biz, gece ile gündüzü kudretimize delalet eden iki alamet kıldık. Hemen arkasından gece alametini silip yerine gündüzü getirdik. Rabbinizden geçiminiz için bir lütuf arayasınız, yılların sayısını, vakitlerin hesabını bilesiniz diye. Biz böylece her şeyi sizlere apaçık olarak beyan ettik.”243
“Düşünüp ibret almak yahut Allah'a şükretmek isteyenler için, gece ile gündüzü birbiri ardınca getiren yine O'dur.”244
“O, Allah'tır ki, içinde huzur ve rahat bulaşınız diye geceyi, aydınlıkta çalışasınız diye gündüzü, sizin için yarattı. Elbette hak sözü dinleyenler için birçok ibretler vardır bunda.”245
Ve bundan başka birçok ayetlerde, gece ve gündüz hakkında Cenab-ı Hak açıklamalarda bulunmuştur. Bunlar, insanlar idn Allah tarafından gönderilmiş büyük bir nimettir.
Şimdi gel de, Allah'ın emri üzere, ilmin ışığı altında bunları birer birer inceleyelim. Gece ve gündüzün yaratılışı ve hikmetleri hakkında vazolunan nizam ve sağlam kanunları tetkik edelim. Tesadüfün bu meselelerde ne gibi bir şansı olduğunu görelim.
Biliyorsun Hayran, yer küremizin hacmi güneşin hacminden bir milyon üç yüz bin defa daha küçüktür. Yerin ağırlığı güneşin ağırlığından yaklaşık olarak 332.000 defa daha hafiftir. Yer, yoğunluk bakımından bütün gezegenlerden daha kesafetlidir. Hatta güneşten dört misli daha yoğundur. Yerde bulunan herhangi bir cismin ağırlığı güneştekinden daha fazladır.
Yerin güneşten uzaklığı 93.000.000 mildir. Yer, kendi ekseni etrafındaki dönüşünü yirmi dört saatte tamamlar. Güneş etrafındaki turunu ise ancak 365 gün altı saatte tamamlar. Yerin güneş etrafında dönüşü tam yuvarlak bir daire şeklinde değil, elips biçimindedir. Yer, kendi ekseni etrafında saatte 1.000 mil hızla dönmektedir. Güneş etrafındaki turunun sür'ati ise, ortalama olarak saniyede on sekiz mildir. Yani bir saatte kat ettiği mesafe 65.000 mildir. Yörüngesindeki ekvator eğilimi 23 derece 27 dakikadır.
Modern ilim diyor ki, eğer yer, şu bilinen hacimden daha büyük veya küçük, daha ağır veya hafif olsaydı, üstünde yaşayanların hayatı tehlikeye düşerdi. Çünkü hacmi ve ağırlığı, sur'atiyle mütenasiptir. Bu muvazene bozulduğu takdirde yalnız şekli değişmekle kalmaz, hayat için elverişliliği de ortadan kalkar. Hatta canlılar için büyük tehlike baş gösterir. Yerin ağırlığı da kendisinin ve güneşin çekim kuvvetlerine göre ayaradır. Eğer çekim kuvvetinde bir değişiklik olursa, o zaman ne yörüngesi istikametinde bir milim yol alabilir, ne de üzerinde herhangi bir cisim durabilirdi. Vaziyet tamamen değişir, hayat elce uğrardı. Çünkü yerin hacmi, halihazırdakine göre daha artsa veya azalsa, o zaman sür'atinin de ona göre değişmesi gerekirdi. Bu sür'atten meydana gelen müddette değişirdi. Bunun en tehlikelisi çekim kuvvetinin azalmasıdır. Zira bu durumda havadaki oksijen yok olur, uçar gider. Şayet yer küresi kendi etrafında dönmeseydi gece ve gündüz meydana gelmezdi. O zaman, insanlar, hayvanlar ve bitkiler için elbette yok olmak mukadder olurdu. Çünkü bütün canlıların uykuya ihtiyacı vardır, Uykusuz yaşamak mümkün değildir.
Eğer kendi ekseni etrafındaki hızı, bilinen sür'ati 1.000 milden daha çok veya az olsaydı, o zaman durum, Öteki gezegenlerdeki gibi olurdu. Mesela hızı saatte 1.000 milden fazla olsaydı gündüzün uzunluğu yüz yirmi saat olurdu. Böyle bir şey, bütün canlılar için yok olmak demektir. Zira güneş ışığı bütün bitkileri yakar, kül ederdi. Gece ve gündüzün düzeni bozulurdu. Hayat felce uğrardı.
Fakat görüyorsun ya, dünyanın kendi ekseni etrafındaki hızı ve güneş etrafındaki sür'ati, bir saniye de olsa, ne gerilemiş, ne de ilerlemiştir. Bu durum, milyonlarca seneden beri böylece devam edegelmiştir.
Şayet yer çekimi olmasaydı bizim halimiz ne olurdu? Yerde duramazdık. Havalarda uçardık. Bir yere tutunmamız bile çok zor olurdu. Elbette bu durum hayatımızı engellerdi. Yahut havada parça parça olur, barut gibi patlar, dağılır, kül olup giderdik. Yok olurduk. Eğer kutuplardaki manyetik çekim kuvveti ile merkezkaç kuvveti (Forge Centrifııge) arasında denge olmasaydı, o zaman durum bambaşka bir hal alırdı. Yeryüzünden kutuplara doğru uçardık. Yerin merkezindeki şeylerin hepsi kutuplarda toplanırdı. Hayran! İkide bir aklıma şöyle bir sual geliyor. Acaba bu ince, sağlam, muhkem ve dengeli nizam, eşsiz yaratılış bir tesadüf eseri olabilir mi?”
Hayran:
“Allah'ı bütün noksanlıklardan tenzih ederim. Şüphesiz bu, Allah'ın kudretinin eseridir.” Ebu’n-Nûr:
“Bak, oğlum Hayran! Biraz önce okuduğum ve açıkladığım ayetlerde geçen kelimelerden önce, dünyamızın yuvarlağa yakın bir biçimde olduğunu, yirmi dört saatte bir kendi ekseni etrafında döndüğünü, bu dönüşten gece ile gündüzün meydana geldiğini, uzunluk ve kısalığının oluştuğunu açıkça anlarsın.
Mesela biraz önce açıkladığımız ayetleri hatırla! Gece, gündüzün arkasından dolanıyor, gündüzü kovalıyor. Gündüz de geceyi kovalıyor. Gece, gündüze; gündüz de geceye giriyor. Gece, gündüzü örtüyor veya sarıyor. Gündüz de geceyi... Gece, gündüzün arkasından gidiyor. Gündüz de gecenin arkasından... Sonra sen dağları sabit zannedersin. Halbuki onlar, bulutlar gibi gelip geçmektedirler. Bu manaları içine alan ayetleri biraz önce açıkladım. Sûrelerini ve ayet numaralarım bildirdim.
Ayeti kerimede zikredilen “Tekvir”, (küre) kelimesinden müştaktır. Esas itibariyle, “yuvarlak” demektir. Fakat bunun yanısıra “arka arkaya dönmek” manasını da ifade eder. Şayet yeryüzünü düz kabul etsek, o zaman tekvir, muhalif bir mana ifada eder. Ve ayet yanlış tefsir edilmiş olur. Eskilerin inandığı bu hususu biz kabul edemeyiz. Çünkü ayet, çok açık ve vazıhtır. Bakınız:
“Geceyi gündüzün üzerine buruyor, gündüzü de gecenin...”246
“Geceyi gündüze katar, gündüzü de geceye.”247
“Allah gündüzü geceyle örter ve sür'atle gece gündüzü, gündüz de geceyi kovalar.”248
Ayetlerin manası, birbirini kovalama anlamını taşımaktadır. Birbirini sarmak, bir anda olmaktadır. Bir tarafta gece, gündüze bürünürken, aynı zamanda, öteki tarafta, gündüz de geceye bürünmektedir. Yani gece, gündüze; gündüz de geceye sarılmaktadır. Bundan “yerin düzlüğü” manasını çıkarmamıza imkan yoktur. Çünkü güneş, böyle düz bir yere doğduğunda her tarafını aydınlatır. Her yeri aydınlık içinde bırakır. Battığı zaman da her tarafın karanlık olması lazım gelir. Halbuki böyle bir şey ne aklen, ne ayetle, ne de günümüz ilminin verileriyle sabittir. Ancak yuvarlağa yakın bir biçimde olması gerçektir.
Öyleyse yer gezegeni küre biçimindedir. Ve her yirmi dört saatte bir kendi ekseni etrafında dönmektedir. Bu dönüşten gece ve gündüz meydana gelmektedir. Sonra dikkat ettiysen, dağların yerinde durduğunu sanırız. Görünüş böyledir. Fakat Kur'an, onların bir bulut gibi uçup gittiğinden bahseder. Bazı müfessirlerin ifadesine göre bu, dağların hareket ettiğini gösterir. Ve aynı zamanda yerimizin hareket halinde olduğu ifade edilmektedir. İşte dünyamızın kendi ekseni etrafında döndüğüne çok açık bir delil ve ispat Hayran... Bundan daha açık bir söz olamaz artık!” Hayran:
“Hocam, lütfen anlatmaya devam ediniz. İlmimi, bu yeni bilgilerle artırınız. Sizi dinliyorum.”
Ebu’n-Nûr:
“Yer kürenin yıllık turuna gelince... Mevsimler, muhtelif ısı dereceleri, değişik yönler bunun delilidir. Kur'an, yeri gelince bu hususu açıklamış, akıl ve ilim sahiplerini düşünmeye davet etmiştir. Bundan başka birçok ayetle de yağmur ve rüzgarlardan bahsetmiştir. Eğer yer kürenin bu yıllık turu olmasaydı, ne mevsimler, ne yağmur, ne de hayat olurdu.
İstersen bu yağmurların arkasında gizlenen muhkem, sağlam ve ince nizama bir göz atalım. Oradaki inceliği, ahengi ve insicamı görelim. Sonra da bu konularda tesadüfün payı nedir, araştıralım.
Sana anlatacağım husus, yerin şekil ve dönüşü konusudur. İlim diyor ki, yer küremizin güneş etrafındaki sür'ati, bir saniyede onsekiz mildir. Şayet bu sür'at, bir saniye ileri veya geri gitse, ister bir senede, isterse yüz yılda olsun, muhakkak bu muhkem nizam bozulur. Çünkü onun bozulması, yağmur nizamının bozulması demektir. Uzun yılların geçmesinden sonra meydana gelen bir değişiklik, yılın mevsimlerine tesir eder. Ve mevsimler bozulur. Kainatın sağlam nizamı elbette altüst olur. Hayat felce uğrar. Yaşanmaz bir durum alır. Şayet yer küremizin yörüngesi normalden biraz daha uzun veya kısa olsa ki gezegenlerde olduğu gibi, mevsimler uzar, yağmurların, mevsimlere göre, inmesi değişir; canlılara faydası azalır. Normal suyunu alamayan canlılar yok olur. Eğer yerimizin güneş etrafındaki yörüngesi elips şeklinde değil de, top gibi yusyuvarlak olsaydı, dört mevsimin nizamı yine bozulur, bambaşka bir durum alırdı. Şayet yer küremiz yörüngesinde 23 derece 27 dakika eğik olmasaydı dünyanın ekvator kısmı, alev alev yanan kızgın bir çöl manzarası alır, kutuplar devamlı şekilde buz tabakalarıyla kaplı kalır; yaşama imkanı çok zorlaşır; hatta hayat felce uğrardı. Farzedelim ki, bu eğilim derecesi, normalden çok veya az olsun. O zaman durum yine değişirdi. Ilıman iklimde bulunan bölgeler kutuplara dönerdi. Veya uzun geceler ve kışlar olurdu. Yahut da uzun günler ve yazlar olurdu. Bu yüzden 23 derece 27 dakikalık eğilim, bu akıllara durgunluk veren eşsiz nizam için çok lüzumludur.
Açıkladığımız bütün sebepler, sür'at, uzaktık, normal vakit, yer kürenin ve yörüngesinin şekli gibi şartlar mevsimleri meydana getirmiştir. Ilıman iklim ve denizlerdeki normal buharlaşma, esen rüzgarların tesiriyle yükselen su buharlarının gök tabakalarında soğuk hava ile temas neticesinde yağmur taneleri halinde yere inmesi, şimşeklerin çakması, yıldırımların düşmesi, bunların normal şekilde çalışmasıyla mümkündür. Yeryüzü böylece ihya olunmaktadır. Ve hayatın, devamı bu şekilde sağlanmaktadır. Ah, Hayran! İşte bu nizam, akıllara hayret veren bu ince ve sağlam düzenin meydana gelmesi bir tesadüf olabilir mi?” Hayran:
“O büyük ve yüce Allah'ı bütün noksanlıklardan tenzih ederim. Gerçekten yaşadığımız gezegen, çok şefkatli ve mütevazı bir ana gibidir. Onu Allah bize boyun eğsin diye, mütevazı ve elips şeklinde yaratmıştır. Lütuf ve ihsan sahibi, Rahman ve Rahim olan Allah, bizim menfaatimiz ve yararımız için, onu şu normal biçimde ve şekilde yaratmıştır. O Allah ne yücedir. O Allah ne büyük kudret ve lütuf sahibidir. O'na ne kadar şükretsek elbette azdır. Ancak bize düşen görev, O'nu tanımak, sadece O'na tapmak, O'nu mabud bilmek ve O'ndan başka bir ilah olmadığına, seksiz, şüphesiz inanmaktır. Ey Allah’ım! Sen ne büyüksün? Senin şanın ne yücedir!”249
Dostları ilə paylaş: |