19. yüzyıl sonlarında İmparatorluğunun yıkılıp parçalanmasını önleme gereksinmesinden doğan düşün ve eylemler aynı görüş ve öneriler çevresinde birleşme eğilimleri gösteren aydınların çoğalması ile düşün akımı olarak kabul edilmeye başlanmıştı.
YENİ ÇAĞ, YENİ DÜŞÜN AKIMLARI
“ Genç Türk” hareketi içinde gruplaşmalara yol açan ayrı görüşler, ülke dışında çıkabilen dergi ve gazetelerde düşün ve öğretileri yansıtan yazılar yayımlandıkça, İslamcılık, batıcılık, ulusçuluk gibi akımlara bağlı olarak gelişti.
YENİ ÇAĞ, YENİ DÜŞÜN AKIMLARI
2. Meşrutiyetten sonra ise hareket ülke içine kayarak, yayım organları ve belli merkezlerden yönetilen örgütleriyle ideolojik karakterleri belirmiş düşün akımları olarak göründü.
YENİ ÇAĞ, YENİ DÜŞÜN AKIMLARI
Giderek siyasal partilerin kuruluşuna da yol açan, program ve eylemlerine egemen olan, bu akımlar
şöyle sıralanabilir:
YENİ ÇAĞ, YENİ DÜŞÜN AKIMLARI
*İslamcılık,
* Ulusçuluk
* Batıcılık
* Sosyalizm
İslamcılık
«Sırat-ı Müstakim», «Sebilürreşad», «Mekâtip», «Medâris», «Livayı», «İslâm», «Mahfel» v.b. yayım organlarında, Sait Halim Paşa (prens, sonra sadrazam), M. Şemsettin (Günaltay), Eşref Edip, Mehmet Akif, Salâhattin Âsım İslamcılık akımının ideolojik yapısını belirleyen yazılarında, çağdaş sorunlara İslâm öğretisinin verimleri ışığı altında bakarak çözüm yolları aradılar.
İslamcılık
Ortak amaçları yeni bir devlet kurmak değil, şeriat hükümlerinden koptuğu için gerileyen Osmanlı İmparatorluğunu kurtarma yollarını bulmaktı.
İslamcılık
Bu yol ancak, İslâm öğretisinin, inanç, ahlak, toplumbilim ve yurt yönetimi alanlarında ortaya koyduğu kuralları çağdaş gereksinmelere uygun biçimlerde yorumlayıp uygulamakla açılabilirdi.
İslamcılık
Batıdan yalnız teknolojik gelişmeler yönünden yararlanılmalı, özellikle uygarlık modeli saylan din devlet ayrılığı gibi kurallara, toplumun ahlakı üzerinde derin yaralar açan medeni kanunlara kapılar (ve kafalar) kapalı tutulmalıydı.
İslamcılık
Kişi özgürlüğü ve eşitlik ilkeleri İslâm öğretisinin temel kurallarından olduğu için, sınıf ayrılıklarına dayanan batı toplumlarında görülen anayasal haklar, parlamentarizm türünden gelişmeler de kopyacılık olarak niteleniyor, ülke çıkarlarına aykırı bulunuyordu.
İslamcılık
Halim Paşa, İslâmlaşmak adlı eserinde şu tanımlamayı yaptı:
İslamcılık
«İslâm’ın din ve dünyayı, maddiyat ve maneviyatı kapsayan sosyal bir din olduğu kabul edildikte, İslâmlaşmak demek, İslâm’ın ittihat, ahlâk, içtimaiyat ve siyaset sistemini daima zaman ve muhitin ihtiyacına en uygun bir surette tefsir ve bunlara uymaktır.»
İslamcılık
Şair Mehmet Akif, gelişmekte olan ulusçuluk akımını, İmparatorluğun dağılmasına yol açacağı gerekçesiyle hem yanlış, hem tehlikeli buldu.
İslamcılık
Yazılarında Peygamberin «kavmiyyet gayesi güdenler bizden değildir» biçimindeki buyrultusuna dayanarak, İslamlığın ırk, renk, dil, çevre iklim öğelerinin üzerinde bir birleştirme gücü olduğunu savundu.
İslamcılık
Akif de Sait Halim Paşa gibi siyasal partilerin ayrımcılık yarattığı görüşünü öne sürüyor ve batı anlamı ile kabul edilen partilerin İslâmiyet için ciddi bir tehlike olduğunu yazıyordu.
İslamcılık
İslamcılık, «İslamcılıkla birlikte oluşan akımlardan yalnız Osmanlıcılarla köklü zıtlaşmaya girmediler. En önemli çelişkisi batıcılık akımıyla idi.
İslamcılık
«Batıcıların, batı uygarlığının alınmaya en değerli gördükleri yanı (hayatın dinin elinden kurtarılarak özgürleştirilmesi) İslamcıların gözünde onun en alınmaya değmez, en kötü yanıydı.»
Ulusçuluk
19. yüzyıl sonlarında, kimi düşün ve edebiyat adamlarının kafasında Türk dili ve Türk Tarihi sorunları yer almaktaydı.
Ulusçuluk
Bu kişiliklerden Ali Suavi, Ahmet Vefik Paşa, Şinasi, Şemsettin Sami, Süleyman Paşa, Necip Asım ulusçuluk kavramının bir ülkü durumuna gelmesini hazırlayan temel çalışmalar yaptılar, yol gösterici ürünler verdiler.
Ulusçuluk
Özellikle dil alanındaki çalışmalar geçerli oldu, halk tabakalarının da güvencesini kazandı.
Ulusçuluk
«Resmi yazışma» dilinden ayrı bir gazete dilinin oluşması, Türk tarihinin kaynaklarını inceleyen kitapların öğrenim programlarına girmesi, giderek okumuş ara tabakada ulusal bilincin uyanmasına yol açtı.
Ulusçuluk
Özellikle dil ve edebiyat alanında ulusçuluk akımına katkıda bulunan ürünler okumuş ara tabakanın eğilimlerine etkili olarak, yön vermeye başladı.
Ulusçuluk
Öte yandan Türk Derneği (1908) Türk Yurdu Cemiyeti (1911), Türk Ocağı (1911), Milli Talim ve Terbiye Cemiyeti (1916) gibi kuruluşlarda hareketin eylem gücü kazanmasına çalışıldı.
Ulusçuluk
Tüzüğünde, «Türklerin harsi birliğine ve medeni kemaline» çalışmak amacı ile kurulduğu belirtilen Türk Ocakları, bu kuruluşların en yaygını ve etkilisi oldu.
Ulusçuluk
Mütarekeye kadar 28 şube açmayı başardığı gibi, sadece İstanbul Ocağı'nda üye sayısını 2473'e kadar yükseltebildi.
Ulusçuluk
Ayrıca Mehmet Emin (Yurdakul), Ziya Gökalp, Halide Edip , Mehmed Fuad (Köprülü), Ahmet Ağaoğlu gibi ulusçular Hars ve ilim heyetinde birleştirilerek harekette kuram ve eylem birliği arandı.
Ulusçuluk
Kısa sürede yayın organları ve örgütlenme biçimlerinde gelişen ulusçuluk akımı, çağdaş düşün ve edebiyatımızın oluşumuna katkıda bulunan sorunları da gündemine alarak çözüm yolları aradı.
Ulusçuluk
İdeolojisini temellendirmeye çalışan ideologlar yetiştirdi. Kendini ortaya
koyma süreci içinde asker-sivil ara tabakanın ülküsü durumuna gelerek hayata geçti; toplumsal ve siyasal alanda yankıları olan eylem gücü kazandı.
Ulusçuluk
Ulusçuluk akımının düşün adamları arasında Ziya Gökalp, Ahmet Ağaoğlu ve Yusuf Akçura adları seçiliyordu.
Ulusçuluk
«Yeni Hayat ve Yeni Kıymetler» adlı makalesinde (Genç Kalemler, sayı 8, 1910) siyasal devrimden sonra toplumsal devrimi yapma göreviyle sorumlu olunduğunu belirten Gökalp, toplumsal devrimi şöyle tanımladı:
Ulusçuluk
«İçtimai inkılâp ne demektir?
Eski hayatı beğenmeyerek yeni bir hayat yaratmak. Bilirsiniz hayat tabiri, gayet umumi bir manâya delâlet eder. Bu kelimede iktisadi, ailevi, bedii, felsefi, ahlâki, siyasi bütün hayatlar mündemiçtir.
Ulusçuluk
Yeni hayat demek, «yeni iktisat, yeni aile, yeni estetik, yeni felsefe, yeni ahlâk, yeni hukuk, yeni siyaset» demektir.
Ulusçuluk
Yeni hayatın durağan bir kavram olmadığını değer sistemini gelişmesi içinde yaratacağını ileri sürdü.
Ulusçuluk
Batı uygarlığının çöküp yıkılmaya mahkûm olduğunu, uygarlığın ancak «Yeni hayatın gelişmesiyle başlayacak Türk uygarlığı ile geleceğini yazarak sosyalizmin «hayalî ürem-ütopya-» olduğunu ifade etti.
Ulusçuluk
«Alman filozofu Nietzche'nin tahayyül ettiği fevkalbeşerler (üstün insanlar) Türklerdir.»
Ulusçuluk
Yazıyı sonuca bağlayan bu tümce, ulusçuluk akımının önde gelen ideologunun ırkçı ve turancı görüşlere kaymasına etken olmuştur.
Ulusçuluk
Gökalp, uzun süre üstün ırk kavramını içtenlikle benimseyerek manzumelerinde, yazılarında Turan ülküsüne bağlamaya çalıştı.
Ulusçuluk
«Vatan ne Türkiye'dir Türklere, ne Türkistan,
Vatan büyük ve müebbed bir ülkedir: Turan.»
Ulusçuluk
Ne ki, ulusçuluğu hayal planına sürükleyen bu ülkü, I. Dünya Savaşı yenilgisinden sonra gene Gökalp'in kalemiyle kesinlikle redde uğrayarak, hareket temelindeki ideolojik sapmadan kurtulma olanağına kavuştu.
Ulusçuluk
1918-1924 evresindeki yazılarında, ırkçı ve turancı görüşleri tartışarak kesinlikle reddetti.
Ulusçuluk
Ulusçuların en önemli çelişkileri İslamcı akımın temsil ettiği ülkülerleydi. İslamcı kuralların ümmet toplumunun koşullarında geçerli olma gücü taşırken. Türkler ulus olma aşamasına ulaşınca, eski gücünü yitirdiğini yazdılar.
Ulusçuluk
Çünkü daha önceki toplum koşullarında en yüksek değer olan din işlevini koruyamaz duruma gelmiş, öteki ulus toplumlarında olduğu gibi, Türkler arasında da dinsel ülküler, yeni gereksinmeler karşısında yetersiz kalmışlardı.
Ulusçuluk
Ulusçular, Kurtuluş Savaşı'na yandaş oldular. Akımın kuram ve eylem adamlarından çoğu, (Gökalp, Akçura, Ağaoğlu, Mehmet Emin), Mustafa Kemal Paşa'nın görüş ve eylemleriyle çelişkiye düşmeyerek Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne katıldı.
BATICILIK
Düşün tarihimize batıcılık olarak geçen akımın kökleri, Tanzimat dönemine kadar uzanır. Tanzimatçı devlet adamları, aydınlar, yazarlar batı ülkelerinde tekniğin yarattığı yeni uygarlığı hayranlıkla izlemişler, eğitim kurumları, kültür ve sanat hareketleri birey ve devlet ilişkilerinin ulaştığı düzey karşısında coşkuya kapılmışlardı.
BATICILIK
Namık Kemal, yazılarında batı uygarlığının kendisinde yarattığı izlenimleri yansıtırken, İmparatorluğun kurtuluşu için çıkar yolun batının deneylerinden yararlanmak olduğunu yazdı.
BATICILIK
Ziya Paşa'nın hayranlığı ise,
«Diyar-ı küfr-ü gezdim beldeler kâşaneler gördüm
Dolaştım mülk-ü islâmı, bütün viraneler gördüm»
biçiminde bir karşılaştırmayla dizelere yansımıştı.
BATICILIK
19. yüzyılın sonlarına değin batı uygarlığı ile batı kapitalizmi arasındaki birleşme noktaları üzerinde gerçeğe yakın çözümlere varılamadı.
BATICILIK
Okumuşlar, kapitalizmin son aşaması olan sömürgeci batı ile, uygarlığına hayran oldukları batıyı ya inkâr, ya kabul durumunda kaldılar.
BATICILIK
Sorun 19. yüzyıl sonlarına doğru bir yüzünü karanlıktan kurtarır gibi oldu: Osmanlı aydını teknolojinin bilincine varmıştı.
BATICILIK
Ünlü kişiliklerin kalemlerinden şiire bile giren özlemlerle batı, kendi gerçeğini aşan, soyut, «idealize edilmiş» bir kavram olarak görülmeye başladı.
BATICILIK
Tevfik Fikret, Promete adlı şiirinde şöyle sesleniyordu:
2. Meşrutiyet'ten sonra bir akım görünüşü alan batıcılık, Dr. Abdullah Cevdet (1869-1932) ve Celâl Nuri (1877-1938)nin çabaları ile etkinlik kazanmaya, duygusal plandan akıl planına geçmeye başladı.
BATICILIK
Dr. Abdullah Cevdet, Abdülhamid 2. döneminde ülke dışına kaçan meşrutiyetçilerden biriydi. Tıbbiye'yi bitirdiği evrede sürgün edilmiş, zorbalık rejiminin sıkıntılarına uğramıştı.
BATICILIK
Ne var ki, yaşamı boyunca bu sıkıntıları ilk mücadele evresinde gösterdiği dirençle karşılayamadı. Ülke dışındayken, Abdülhamid'e boyun eğerek, Viyana elçiliğinde verilen hekimlik görevini kabul etti.
BATICILIK
Mısır ve Avrupa'da bulunduğu yıllarda, «Osmanlı» (1897) ve «İçtihat» dergilerini çıkardı. Uzun süre yayımını sürdüren «İçtihat» dergisi, (1904-1932), Meşrutiyet döneminde batıcılık akımının başlıca organı durumuna geldi.
BATICILIK
Batıcılar da —ulusçular gibi— siyasal ve yüzeysel bir hareket olarak gördükleri meşrutiyetin, toplumsal bir devrimle tamamlanacağı görüşündeydiler. Toplumsal devrim anlayışlarını belirtmeye çalıştıkları programda,
BATICILIK
1 — Batının özellikle tekniğinden yararlanılmasını,
2 — Hukuk alanında köklü değişiklikler getirecek reformlara gereksinme duyulduğunu,
3 — Mecelle gibi İslam hukukuna dayanan yasaların değiştirilmesini, yeni bir «Hanedan-ı Saltanat» yasası çıkarılmasını önerdiler.
BATICILIK
Ulusçuluk, İslamcılık akımlarının görüş ve önerilerinden toplumsal yapıya uygunluğu oranında yararlanılması gerektiğini öne sürerek «telifçiliğe» düşen batıcılar, toplumsal koşulların temelden değişmesine yol açacak herhangi bir girişimde bulunamadılar.
BATICILIK
Önerileri hep üst yapı sorunları çerçevesinde kaldı.
SOSYALİZM
Sosyalist öğreti doğrultusunda düşün ve eylemlerin toplumsal güç olarak gözükmesi de
2. Meşrutiyetin ilânından sonradır.
SOSYALİZM
1908-1913 yılları arasında, İmparatorluğun düşün merkezleri sayılan İstanbul ve Selanik'te haftada bir ya da iki kez çıkabilen gazete ve dergiler yayımlanmaya başladı:
Bu gazetelerde «sosyalizm ve Köylüler», «Sosyalizm Tarihinden Bir Yaprak», «Sosyalizm Menbaı», «Sosyalizmin Terakkiyatı ve İstikbali» gibi çeviri ve uyarlama yazılarında öğretinin ilkeleri araştırılıyor, haber ve yorum biçimlerinde işçi eylemlerine yer veriliyordu.
SOSYALİZM
Öte yandan İstanbul. Zonguldak, Selanik, Balya gibi emekçilerin toplu olarak bulunduğu kentlerde, yabancı işverenlere karşı geniş ölçüde grevler başlamıştı.
SOSYALİZM
İşçi sınıfının ekonomik mücadele silâhını kullanarak birlikte hareket etme bilinci karşısında hükümet ve sermaye çevreleri meşrutiyetin temel amaçlarından sayılan «Hürriyet, Müsavat, Adalet» ilkelerine yan çizerek kısıtlama yolları aradılar.
SOSYALİZM
Kısa sürede çıkarılan Tadil-i Eşgal Kanunu (İşbırakımı yasası) ile grev hakkının kapsamı daraltılarak uygulama olanaklarına engeller konuldu.
SOSYALİZM
İktidar yanlısı kalemler, grevlerin ülke ekonomisinde yaratacağı etkilerle, yabancı sermayeye bağlı endüstri kuruluşlarının zarara gireceğinden, «şirketlerin hisse senetlerinin düşeceğinden yakındılar, (İkdam, 16 eylül 1908),
SOSYALİZM
Daha sonra İşbırakımı yasasının yasaklayıcı hükümlerine karşın süregelen grevler polis ve asker müdahalesiyle kırılmaya çalışıldı. Ne var ki, çeşitli işkollarındaki örgütlenmelerin hızı kesilmiyor, aksine merkez kentlerin dışına da taşıyordu.
SOSYALİZM
Osmanlı Sosyalist Fırkası, bu koşullar altında kuruldu (eylül 1910). 1913 yılına kadar yayım ve örgütlenme alanlarında çalışmalarını sürdürdü.
SOSYALİZM
Partinin düşün tarihimizin ilginç belgelerinden biri sayılması gereken programında,
SOSYALİZM
«Demiryolları, bankalar, madenler ve sigorta şirketlerinin millileştirilmesi» (mad. 6) öngörülüyor, «İdam cezasının kaldırılması» (mad. 6) gibi Cumhuriyet döneminde de tartışması süren konularda çağdaş uygarlık düzeyinde istekler ileri sürülüyordu.
SOSYALİZM
Osmanlı Sosyalist Fırkası'nın Paris Şubesini kuran Dr. Refik Nevzat ise, yayımladığı kitapçıkta İttihat ve Terâkki Partisi'nin çıkardığı «cemiyetler», «basın», «toplanma» yasalarını ağır bir dille eleştirerek bu tür girişimlerin iktidarı kaybetmek korkusundan doğduğunu belirtti, «Osmanlı devrimi için birer leke» olarak tanımladı.
SOSYALİZM
Refik Nevzat'a göre, Meşrutiyet, yalnız burjuvazi ile küçük burjuvaziye özgürlük getirmiş, onların «sermaye simgesi» olmuştu.
SOSYALİZM
İşçi sınıfına en doğal haklar (çalışma ve iş özgürlüğü) tanımadığı için emekçiler, «kapitalistlerin kullandığı canlı makineler» halindeydiler.
SOSYALİZM
Kapitalistin mutlak egemenliği altında tutulan işçileri «hiç bir vakit hür, serbest bir fert, bir vatan evladı» sayma olanağı yoktu.
SOSYALİZM
«Nlsbî değil, mutlak özgürlük...» isteyen Dr. Refik Nevzat, iktidarın ekonomi politikasını ulusal çıkarlara aykırı bularak şiddetle yeriyordu:
SOSYALİZM
«Boğazımıza kadar borç içinde boğuluyoruz, Hâlâ da borç etmekten çekinmiyoruz. Ya bilerek tekrar borç altına giriyoruz; yahut, edilen borçları unutarak yeniden borç altına girmekleri utanmıyoruz.
SOSYALİZM
Sosyalist öğretiye bağlı hareketler, Sadrazam Mahmut Şevket Paşa'nın öldürülmesi (12 haziran 1913) olayından sonra ilân edilen sıkıyönetim evresinde kesinlikle susturuldu.
SOSYALİZM
Sendikalar ve işçi kulüpleri kapatıldı; gazetelerin yayım olanağı kalmadı. 1908-1913 yıllarındaki gelişmelerde adları sosyalist olarak bellenen kimi kişiler sürgüne gönderildi.
SOSYALİZM
1918'den sonra Marxist kuramcıların «Kurtuluş» (1919-1920) ve «Aydınlık» (1921-1925) dergilerinde bilimsel sosyalist öğretinin kuramlarına ilişkin yazılarının yanı sıra Türkiye sorunları işlendi.
SOSYALİZM
Kurtuluş Savaşı'na yandaş olan Aydınlık'çılar, İzmir'in geri alınmasını coşkuyla karşıladılar.
SOSYALİZM
Dr. Şefik Hüsnü, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına çektiği telgrafta, «İstanbul'un şuurlu işçileri»nin «Türk işçi ve köylü ordularının bütün cihan proleteryasının müzaheretiyle, cihan emperyalizmine karşı kazandıkları zaferi kalplerinden» alkışladığını,
SOSYALİZM
«yakın bir âtide işçi ve çiftçilerimizi hakiki kurtuluşa mazhar edecek yegâne çare olan müşterek istihsale ve mülkiyete müstenit içtimaî inkılabın husul bulacağı»nı kuvvetle umut ettiğini yazdı.