O sadece gülerdi



Yüklə 166,96 Kb.
səhifə1/3
tarix22.01.2018
ölçüsü166,96 Kb.
#40031
  1   2   3

Şiddetsiz Yayınlar, Şiddetsiz Yarınlar…


İMKANSIZ HAYALLERDE YAŞAMAK

Mermiler neden cümlelerden daha kolay işler oldu beynimize? Neden küçücük hayaller kocaman öfkelerle doldu. İnsanlar niçin birbirlerine düşman oldular? Niçin bu savaşlar, bu öfke niye?

Bu kıvılcım düşerse insanın içine, bunu körükleyen yoksa eğer, söner kıvılcım. Ama bunu tüm dünyaya yayan da olur. İşte o zaman sular bile dayanamaz tutuşur ister istemez.

Akıllarda savaş, fikirlerde öfke. İnsanoğlu bulduğuna göre bir televizyonu, bir radyoyu; hani onlar da nasiplerini alır bu darbeden. İnsanlar bazen bu hıncını ve aklını karıştıran her şeyin acısını başkalarından çıkarmak ister. Bunun kolay yolunu bulan insan, sanki eklemiş tüm duygularını, yaptığı her alete. Bu işten payını en çok televizyon almış olmalı ki insanoğlu içindeki kızgınlığı dışarı vurmak için televizyonu seçmiş. İnsanın içindeki kızgınlığı dışarıya vurma isteği arttıkça ekmek girmeyen eve bile girmiş televizyon. İnsanların, hangi kişiliklere hayran olma duygusu sarmış bir örümcek ağı gibi. İnsanlıktan mahrum o kutu almış tüm insanlığı içine. İnsana olmayan hayallerini yaşatır olmuş görüntülerde.

Küçük bir çocuk görürüz ya bazen sokakta. Hiç yoksa bile yaşatır tabancayı, tahtadan bile olsa. Evet tahtadan bile olsa kim bilir kaç kendi gibilerini öldürür zihninde. Tahta tabancanın tetiğine bastığı an kim bilir kimin rolünü oynuyordur akşam televizyonda izlediği. Şimdi daha bilinen bir gerçektir mermilerin nende daha kolay işlediği beynimize. İnsan, öfkesini arttırmak için paylaşıyor herhalde. İnsan neyi daha çabuk öğrenmek isterse onu kazır hafızasına. Bu çocukları neden silahlara özeniyor kitaplara değil de? Neden ölüme ve öldürmeye özeniyorlar yaşamaya ve yaşatmaya değil de? Kim bilir kaç dizide mutluluktan bahsediyordur, kaç haberde sevgiden ve kim bilir hangi kabadayıya özeniyordur günde yüzlerce insanın. Özünü kırpmadan kanını akıtabilen… Onların, gözünde bir kahramandır silah taşıyan, adam öldüren ve bunları yapmak bir kahramanlıktır. Daha öfke kavramını kavramlaşmamışken zihinlerinde, şimdi daha iyi anlaşılır küçücük hayallerin niçin kocaman öfkelerle dolduğu.

Daha kaç kişinin canını yakacak bu terör? Ya da duymadık kaç kişi kalacak bu işkenceleri. Daha kaç “ahlar” çekilecek. Duymadık hangi dağ, hangi taş kalacak? Hangi kurtlar inecek vadilerden dişlerinin arasındaki parçalanmış şiddeti göstermek için. Güçlü adam desinler diye, sırada hangi genç var özendirilecek? Aklıma sığmayan bu sevgi kime? Kime gösterilen bunca saygı? Hangi rütbeliye yada hangi Mehmetçiğe? Onlara böyle saygı duyuluyor mu acaba?

Reytingleri tavan yapan bu kan kusturucu programlara bu kadar gurur niye? Herkesin silah ve şiddetle bu kadar bütünleşmesi zamanın suçu muydu yoksa zaman durmuş, insanlık kara cahilliğin ortasında kalakalmış mıydı? Akıllara durgunluk veren bu anlayış neden bu kadar anlaşılmazdı?

Televizyon sadece bir makine değil benim gözümde. İnsanlık tutsak ona. Hangi beyin inkâr edebilir bunu? Hangi kişiliklerde yaşanmadığını hangi dil söyler? Televizyondur çünkü bilinç altınımıza işleyen. Bu şiddeti televizyon getirmişse bu zamana dek, götürecek olanda yine televizyondur.



Melek YANAR

8 / A - Kurtuluş İ.Ö.O.

BURSA

Televizyon Yayınlarında Şiddet konulu kompozisyon yarışması 8, Sınıf birincisi



TELEVİZYON ÇOCUKLARI

Biz teknoloji denilen hı çağının çocuklarıyız. Televizyonla gözlerimizi dünyaya açtık. Saftık, bebektik… büyüdük, filmler izledik. “Vahşi Batı”yı anlatan yabancı filmlerde tanıştık şiddetle. Öldürüyor, öldürüyordular. Silahların ucundan barut dumanları çıkıyordu. Öldüren kahramanımızdı ya(!) seviniyorduk. Öleni ve sevenlerini düşünmeden. Çizgi filmler önceleri güzeldi. Şeker Kız Candy, Heidi… Yavaş yavaş onlar da sertleşti. Nasıl olsa çizgiydiler. Çiçekler yerine tabanca resmi çizecekti çizenler. Ne fark ederdi çiçek veya kan. Çiçeğin al renginin yerini alacaktı insandan akan kan. Nasıl olsa ekrandaydı sadece bunlar. Bu çizgi filmleri izledikçe oyuncak kılıçlarla, oyuncak silahlarla oynadık. Oyuncaktı ya önemsemedik. Televizyonda yerli filmler ve dizilerde kanla yoğruldu. Aynı yabancı filmlerdeki gibi bizim de kahramanlarımız vardı ”Rambo” misali. Öldürüyor, öldürüyor, ölmüyorlardı ama onlar ekrandaydı. Hayatı ekran sandık. Elimize gerçek silahlar aldık. Öldürdük ama öldük de… ekranda kan görmeye alışmış gözlerimiz kanıksadı bunu. Biz öldürdükçe kendimizi de dört duvar ve parmaklıklar arasında geçecek bir yaşama hapsediyorduk. Oysa kahramanlarımız bol paralarla mutlu yaşıyorlardı. Uyandık ama artık kana bulanmıştı ellerimiz. Yıkıyor ama çıkaramıyorduk. Biz daha çocuktuk. Ellerimizde oyuncaklar, çiçekler olmalıydı, okuyacağımız kitaplar da sıralarımızda. Kalem tutmalıydı ellerimiz. Biz silahlarla sahte mutluluklar yaşadık.

Bizler çocuktuk… Filmlerden güzel bir yaşamın sırrını öğrenmeliydik. Yüzümüzde acının değil, mutluluğun gözyaşları olmalıydı. Peki suç bende mi sadece! Bana ekranda ekran da seçici olmayı öğretmeyen ailemde mi? Ekrana şiddeti reyting uğruna tek güzellik gibi koyan kanallarda mı? Zararlı dizilerin, filmlerin gösterim saatini ayarlamayanlarda mı? SUÇ KİMDE?...

Biz çocuklar ailemizle, okulumuzla, televizyon ve bilgisayarlarımızla bir bütünüz. Bizi sevgiyle harmanlayın. Bizler sevgiyi örnek alalım. Bize seminerler düzenleyin, okullarımıza gelin, broşürler dağıtın. Şiddetin esir aldığı beyinlerimizi, yüreklerimize atacağınız sevgi, bilgi tohumlarıyla yıkın geleceğinize sahip çıkın.



Karun Nora MALHASOĞLU

8.SINIF - Özel Pangalı Ermeni İ.Ö.O / İSTANBUL

Televizyon Yayınlarında Şiddet konulu 8. sınıf kompozisyon yarışması ikincisi

KORKULU RÜYA

Saat dokuza geliyordu. Başıma gelecekleri bilmeden, evden aceleyle çıkmıştım ve okula yetişmem gerekiyordu.

Sınıfa girdiğimde ders henüz başlamamıştı. Herkes ayrı bir köşede farklı muhabbetlere dalmıştı ve bu yüzden içeride kulakları sağır edecek bir gürültü vardı. Onlar kendi hallerinde eğlenirken; ben ise dün akşam izlediğim diziyi düşünüyor ve onu birilerine anlatmak için sabırsızlanıyordu. Çünkü bu diziyi izleyebilmek için çok çaba harcamıştım. İzlemek istediğim dizi şiddet içeriyordu ve her anne gibi benim annemde bu diziyi izlememi istememişti. Fakat ben annemi dinlemedim, diziyi izledim.

Ülkemizde milyonlarca kişini tiryaki olduğu bu dizinin bir insanın hayatına mal olacağını herkes gibi bende tahmin edemezdim.

Arkadaşlarla konuştum da onların bu bölümü çok beğendiğini öğrendim ve arkadaşlara bu bölümü canlandırmayı önerdim. Kabul ettiler ve herkes kendine uygun karakteri seçti. Gerçekçi olması için hepimiz seçtiğimiz karaktere en ince ayrıntısına kadar benzemeye çalıştık. Bu yüzden evden bütün zararlı olabilecek araçları getirdik.

Okul çıkışında hepimiz kararlaştırdığımız meydanda toplandı. Herkes getirdiği silahı çıkardı ve bölümü canlandırmaya başladık. Kimse kimseye zarar vermiyordu. Biz eğlendiğimizi zannederken arkadaşımla aramızda sudan bi sebepten tartışma başladı. İtişip kakışırken elindeki bıçağı aniden bana sapladı. Vücudumda bir sıcaklık hissettim, gözlerim kapanmaya başladı ve sonra kendimi kaybettim. Yeniden kendime geldiğimde hastanedeydim. Başımda yüzüme gözyaşları düşen annem duruyordu. Tüm bu olanlar o seyretmemi istemediği dizi yüzünden olmuştu. Ben pişmandım, annem ise üzgündü. Ama bu hiçbir şeyi değiştirmeyecek, hiç kimse bu olaydan ders almayacaktı.

Daha fazla dayanamayacaktım. Bedenim bu yükü kaldıramayacak kadar küçük ve güçsüzdü. Yine annem yanımdaydı. İçimden keşke anneciğimi dinleseydim, diyordum.

Tüm çabalara, hayatı bu kadar sevmeme karşın yaşamımı yitirdim.

On beş yaşındaydım. Bir hiç uğruna arkamda keşkelerle dolu bir hayat bıraktım.

Annem, biricik annem benim. Böyle olmasını, seni üzmeyi, ağlatmayı istemezdim. Benim arkamdan haykırışlarla ağlamanı sırf seni dinlemediğim için bunu hayatımla ödemek, akşam haberlerinde “Okulda şiddet” manşetiyle gündem olmak istemezdim. Benden sonra kimse ölmesin. Televizyonlarda bu haberler bir kez daha yer almasın, anneler ağlamasın.

Sıçrayarak yataktan kalktım. Gerçek sandım bu olay rüyaymış Annem yanıma geldi. Ona sımsıkı sarıldım ve hep senin sözünü dinleyeceğim, dedim. Annem hiçbir şey anlamamıştı.

Akşam haberlerinde seyrettiğim bu olay rüyama girmişti ama o çocuğun ve annesinin neler hissettiğini şimdi daha iyi anlıyordum.

Keşke benim bu küçücük yüreğimle yaşadığım bu korkuyu, dizilerin senaristleri de, yapımcıları da birazcık olsun göz önüne alabilse. Onlar da rüyalarında olsa bile görebilseler, küçük insanlara neler yapabileceklerini anlayabilseler.

M. Rabia MÜLAYIM

8/A Rasim Ergene İ.Ö.O.

EDİRNE

Televizyon Yayınlarında Şiddet konulu 8. sınıf kompozisyon yarışması üçüncüsü



KUTU CANAVAR

Kedi okşanmayı severdi, iyimserdi. Herkesin dediği gibi nankör değildi. O gün sahibi yorgundu, yatmıştı, uyuyacaktı. Kedi şefkat istiyordu. Ama bütün çabalara rağmen okşatamadı kendini. Birden bire tekme yemiş gibi kapının önünde masum bir ifadeyle oturmaya başladı. Sıkılıyordu, ne yapacağını bilmiyordu. Sahibinin koltuğuna kıvrıldı ama yine de uyuyamadı.

O da neydi öyle. Bir sürü düğmesi olan düz bir plastik parçası. Ama kedi nereden bilecekti ki ona kumanda dendiğini. Patisiyle herhangi birine dokundu. İlginçti, eğlenceliydi, şaşırtıcıydı. Gözleri yorulana kadar izledi, o açılan rengarenk ekranı. Saymamıştı bile kaç kişinin öldürüldüğünü, kimlerin hastanelerde olduğunu, kimlerin kurtulduğunu, kafası karışmıştı kedinin. Sahibi ona ilgi göstermiyorsa onu zorla ikna etmesi gerektiğini düşündü. Kutu canavar da öyle demiyor muydu sanki? İstediğini yaptırmak istersen, tırnaklarını gösterirsin. Artık slogan buydu.

Yaklaşık on dakika sonra sahibinin odasının kapısı gıcırdadı. Sahip uyanmıştı anlaşılan. Kedi yine gitti, ayaklarına dolandı. Ama yine tekmeyi yedi. Bu birkaç gün bu şekilde devam etti. Sonunda kedinin aklına sloganı geldi. Nasıl olsa sahibi onun istediğini yapmıyordu. Öyleyse tırmalamalıydı. Tırmalandığı anda sahibi acı çekiyordu. O anlık hiçbir şey yapmamış olmasına rağmen sonraki günlerde kedinin yüzüne bile bakmadı. Durum öncekinden daha kötü olmuştu. O gün kedi yalnız kalmış ve şiddete yönelmişti. Kutu canavar değerlerini değiştirmişti.

İşte biz de o kedi gibiydik. Doğduğumuzda onun gibi saf, temiz ve sevimliydik. Ama kutu canavardan etkilenmeye başladığımızda her şey değişti. O gerçekten bir canavardı artık, görüntüsüyle, sesiyle.

Oysa başlangıçta canavar değildi, büyüklerimiz anlatıyorlar, sevgi görüntüleri, sevgi programları, çoğunluktaymış eskiden. Demek ki biz kutuyu canavara çevirmiştik, ondan yararlanmayı bilememiştik. En sonunda kedi gibi yalnız kalacağımızı bildiğimiz halde. Bugünlerde nankör olarak tanıdığımız kedilerin, aslında dış etkenler yüzünden öyle olduklarını bildiğimiz halde. Ellerimizle tuttuğumuz sabrımızın şiddet nedeniyle taşacağını bildiğimiz halde.



Canet EREN

7/A - Özel Beyfen İ. Ö. O. / İSTANBUL

Televizyon Yayınlarında Şiddet konulu 7. sınıf kompozisyon yarışması birincisi

TELEKOLİK BEYİNLER

Ailemizin bir ferdi olup baş köşeye kurulur. Herkes sus pus olup onu seyretmeye başlar ve arkasından boşa geçen zamanlar.

Bir zamanlar insanlığın büyük şaşkınlık içinde, hayranlık duyduğu icat, şimdilerde adeta bir beyin yıkama mekanizmasına dönüşmüş. Alkolik, esrarkeş, kumarbazların yanı sıra telekolikler de oluşmuş. Özellikle genç kuşağın bir felakete sürüklenmesinde ön ayak oluyor. Özendirici programların fazlalaşması her geçen gün biz gençleri daha çok etkiliyor. Nasıl bir sihirdir ki yemek yemeyi, içmeyi, ders çalışmayı, bize bizi unutturuyor. Hiçbir sosyal faaliyeti olmayan bireyler haline geliyoruz. Sanki büyülenmiş gibi delicesine yirmi dört saatimiz onunla geçiyor. Sonra da kimimiz ya televizyondaki o yalan ve aldatıcı şöhret hayatına ya da karanlık güçlerin zorbalığına adeta eşkıya ve kabadayılığın sanki kahramanlıkmış gibi gösterilmesinden dolayı birer birer bu dünyaya dalıyoruz. Sonradan aldatılmışlığın sonucu olarak ne yaptığımızı bilemez hale geliyoruz. Bu gidişe bir son vermenin zamanı ne zaman gelecek? Gazete ve televizyonlarda her gün bir yanlışlığın haberini izliyoruz. Ya batağa düşmüş genç kızların yahut çete kurup birini bıçaklayan gençlerin, çizgi filme özenip uçmaya kalkışan çocukların dramını izlemekten bıktık.

Uçurumun kenarında binlerce genç bekliyor. Bu gidişe dur diyebiliriz. Çocukların televizyon programlarını izlemelerinde anne ve babaları bilinçli davranıp gerçeği ve hayali anlatmaya çalışmalıdırlar. Biz gençler de bilinçli birer izleyici olmalı, televizyon önünde boşa harcadığımız vakitleri daha faydalı işler için harcayabiliriz. Bu bizim elimizde…



Aysun TANER

7-C 496


Atatürk İ. Ö. O.

Kurtalan/SİİRT


Televizyon Yayınlarında Şiddet konulu 7. sınıf kompozisyon yarışması ikincisi

PANDORA’NIN KUTUSU MU?

Bir iletişim aracı olan televizyon hayatımıza girdiği günden beri birçok şeyi değiştirdi. İnsanların birçok konuya karşı farklı bakış açıları geliştirmelerini sağladı. Yayınladığı her programla, bilhassa reklamlarla insanların beyinlerine giden en kısa yolu keşfetmiş oldu. Böylece televizyonda yayınlanan her program insanların duygu ve düşünce dünyalarına farklı şeyler kattı. Her konuda farklı bir yorum, farklı bir perspektif kazanmalarını sağladı. Bazen de düşüncelerimizi veya sabit fikirlerimizi değiştirdi. Bu değişimlerden insan kendine bazı paylar çıkardı ve yoluna böyle devam etti. Sanıyorum ki en çok pay çocuklara düştü bu sihirli kutudan.

Çocuklar bu sihirli kutuya adeta tutkun oldular. Bu sihirli kutu da çocukları kendine tutuklu yaptı. Çocuk, hayal gücünü televizyonla birleştirerek yaratıcılığını en üst seviyeye çıkardı. Zaten çocukluk insan yaşamının en hayalperest, en yaratıcı çağı değil mi? Televizyonda yayınlanan program nasılsa çocuk da kendini bu programa göre değiştirdi. Bazen dünyasında bir melek bazen de bir mafya oldu. Bir mafya olduğunda çocuk dünyasını şiddete ve yıkıcılığa çevirdi. Kendini bu şiddetin merkezinde gördü ve kendini ister istemez bu yola sürüklenmiş buldu. Televizyondaki ölüm olgusunun çocuğun hayal dünyasına verdiği zararı kim telafi edebilir ki. Öldürmek ve yok etmek gibi acımasız eylemleri çocuklara bir marifetmiş gibi gösterenler mi?

Şiddet olgusu insanın yaratılışından beri var olan şeylerden biridir. Şiddet ve öfke insanın zaaflarındandır. Ama bu zaafların televizyonda yayımlanması ve gösterilmesi insanı daha çok etkiler. İnsan şiddeti ve öfkeyi görerek beynine yerleştirirse kendi de yapmak isteyecektir. Televizyondaki hemen hemen her programda şiddet ön planda. Kadın programlarında dayak ve şiddet anlatılıyor. Gelin kaynana programlarında çekişmeler ve kavgalar ana konuyu oluşturuyor. Çizgi filmlerde bile şiddet ana konuları oluşturuyor. Böyle programlar insanların düşünce ve duygu dünyalarına büyük zararlar veriyor.

Her çocuk bir dünyadır. Bu dünyaya şiddet ve ölüm koyarsanız bu dünya çöker. Ama siz, bu dünyaya sevgi ve şefkat koyarsanız bu dünyanın ömrü su gibi aziz olur. Çocukları şiddet içeren programlardan uzak tutmak geleceğimizi korumaktır. Ne de olsa geleceğimiz onların o masum ellerindedir. O elleri kirletmek, kana bulamamak insani bir görevdir. Gelin hep birlikte tertemiz çocuklar için sihirli kutuyu yeniden yapılandıralım. Bu kutu “Pandora Kutusu”na benzemesin. İçinden kötülük, acı ve şiddet çıkmasın. Gelin şiddet içerikli programları kaldıralım. Her çocuk bir çiçek, her televizyon bir sevgi kutusu olsun!

Ezgi Dilara TEKİN

7/A - Y.Y.Ü. Vakfı İ. Ö. O. / VAN

Televizyon Yayınlarında Şiddet konulu 7. sınıf kompozisyon yarışması üçüncüsü

GELİNCİKLER

Biz çocuklar, bugünün dünyasında kaktüslerin içinden sıyrılmaya çalışan gelincikler gibiyiz. Bunca olumsuzluğa rağmen çocuk ruhumuzu korumaya çalışıyoruz.

Siz büyükler, bizleri yanlış eğitmeye çalışsanız da birilerinin bunu fark edip dur demesi için dua ediyoruz. Televizyonun da bizler için önemli bir eğitim aracı olduğunu düşünürsek yakında mafyalarla dolu bir dünyanın var olması çok yakın. Sizlere sarı ışığı yakıyoruz, umarım kırmızı ışığı yakıp bu insanları durduracak birileri çıkar.

Televizyon gibi önemli bir aracın kötü şekillerde kullanılması, bizlere bir bala zehir koyulması gibi çok acı geliyor. Çoğumuzun küçücük beyinleri bulanıyor. Eğitim için kullanılması gereken bir araç bir nevi ölüm makinesine dönüşüyor ve bizleri sonunu bilmediğimiz bir hayal dünyasına sürüklüyor. Artık o beyaz cam gerçek yüzünü göstermeyen bir katile dönüşmüş oluyor. Öyle bir zaman geliyor ki yeni açmış gelincikler etraflarına baktıklarında kaktüslerden başka bir şey göremiyor ve binlerce kaktüsün içinde tazecik beyinleriyle soluyor.

Güzel parıltısıyla dünyayı aydınlatan o şefkatli öğretmen, artık ışığını göstermeyen, hatta başka bir boyutuyla siz büyüklerin çıkarlarınız uğruna yayınladığınız programlar yüzünden artık televizyon bir kara meleğe dönüşüyor. Bu kara melek bizlere televizyon ekranından eş bulmak için haykırmamızı, özel hayatımızı gözler önüne sermemizi, belimize silah takıp elimize bıçak alıp gezmemizi, büyülerle dol bir yaşam sürmemizi, okumadan sefa sürmemizi öğütlüyor. Siz büyüklere sesleniyorum, bunları uygulayalım mı?

Biz çocuklar dünyada barışın, sevginin simgeleriyiz. İzlememiz için hazırladığınız şiddet içerikli bazı programlarla sevgi tohumları ekilmesi gereken bu dünyada şiddet, kavga ve kin öğretilmeye ve kendi adaletinizi kendiniz uygulayın mesajı verilmeye çalışılıyor. Bunları bize öğreten medya daha sonra da neden falanca okulda çocuklar birbirlerini bıçakladı deyip suçlu aramaya koyuluyor. Gerek yok ki aynaya bakmaları yeterli.

Bizler dünyayı neşeli kılan saf, temiz ve gül kokulu çiçekleriz. Elimizden gelse kimsenin bir karıncayı dahi incitmesine izin vermeyiz ki şiddete izin verelim. Çocukların gönülleri bir sevgi, bir barış ordusudur. Artık durun ve bu orduya kötülük aşılamayın.

Sevgili büyüklerim, vicdanınıza sesleniyorum. Daha ne kadar masum gelinciklerinizin kaktüslerin arasında ezilmesine izin vereceksiniz. Gelincik tarlaları giderek yok olmakta. Yok olan o tarlanın içinden ayakta durmayan çalışan yaralı bir gelincik olarak haykırıyorum. “Kararmış ekrana HAYIR!”



Elif KURT

7/E - Mustafa Kemal Pansiyonlu İ. Ö. O.

GİRESUN

Televizyon Yayınlarında Şiddet konulu 7. sınıf kompozisyon yarışması üçüncüsü



DİKKAT! TELEVİZYON DEHŞET SAÇIYOR

Televizyonlarda gösterilen şiddet içeren programlar, bir yandan çocukların ve gençlerin psikolojilerini bozarken bir yandan da toplum hayatını olumsuz yönde etkilemektedir.

Günümüzde televizyon programları eskiye göre çok daha fazla çeşitlilik kazanmıştır. Bu her ne kadar teknolojinin geliştiğini bir göstergesi sayılsa da yayımlanan programlara şöyle bir baktığımızda toplumumuzu ne denli gerilettiği hemen göze çarpar. Bir filmin içerisinde silahlar, ölümler varsa, kan akıyorsa, hele bir de özendirmeler güzel yapılmışsa o film sakıncalıdır. Şu aralar televizyon kanallarında bir mafya dizisi çılgınlığı almış başını gidiyor. Dizinin mafya rolünü oynayan oyuncularına özenen gençlerimiz, toplum içerisinde aynı onlar gibi yürüyor, giyiniyor, konuşuyor… Görünen o ki maalesef artık sokaklarımızda junior mafyalar geziyor, beşikteki bebekler bile biberonlarını silah diye kullanırsa şaşmamak gerek… Artık kimse paltosunun kollarını geçirmeye zahmet etmiyor ve kendini kabadayı zannediyor. Bütün bunlar her geçen gün geleceğimiz olan bir bireyin daha kaybolması demektir ki, bu daha daha yeni gelişen Türkiye’miz için büyük bir kayıptır.

Dünya da bilim adamları teknolojinin tüm imkânlarını kullanarak çalışmalar yapmaktadır. Bu çalışmaların bir kısmı da televizyonun insanın ruh sağlığını, aile yaşantısını, sosyal düzenini olumsuz etkilemesi ve insanın kabiliyetlerini sınırlaması üzerine yapılmaktadır. Evet… Bilimce de kanıtlanan bu verilere dayanak rahatlıkla şunu söyleyebiliriz: Televizyon yanlış ve bilinçsiz kullanıldığı zaman tehlikelidir. Oysa ki bilinçli bir toplum da televizyon çok faydalı bir şekilde kullanılabilir. İnsanlar bu dehşet içeren ve toplumumuzu kötü yönde etkileyen programları izlemek yerine ona harcadıkları vakitlerini çalışmaya verseler, ülkemizin kalkınmasına köstek değil, deste olurlardı.

Kırmızıya körü körüne giden bir boğa gibi zararlı programların bize hazırladığı tuzağa düşmemeliyiz. Unutulmamalıdır ki Türkiye’nin uyuyan değil, çalışan bir gençliğe ihtiyacı var…

Tülin UYSAL

6/C - T.O.B.B. İ. Ö. O.

ÇANKIRI

Televizyon Yayınlarında Şiddet konulu 6. sınıf kompozisyon yarışması birincisi



HAYDİ, EL ELE

Ocaklar, canlar yakan, kin nefret tohumları eken şiddet. Bir canavardan kaçar gibi kaçmalıyız ondan. Hayatımızı karartan acı veren bu canavarı yanımızdan uzaklaştırmalıyız. Bu canavarı yanlarından, yaşantılarından ne kadar uzak tutarsa o kadar güzel bir yaşantıları olacaktır çocukların.

Güzellik, sevgi, barış… varken, neden kavga, kin nefret, öfke? Ne kazandırıyor ki bize acıdan, gözyaşından başka? Gelin çocukları güzel ortamlarda yetiştirelim. Onların beyinlerini kavga ile, şiddet ile, öfke ile doldurmayalım. O küçücük beyinlere daha güzel şeyler ekelim. Çünkü bu ekilen şeyler çocukla beraber büyüyecek. Küçük masum kavgalar ileriki yaşlarda ölümle, kanla, sonuçlanacak. Kavgalara dönüşecek. Şimdiden bunun önüne geçelim. Onları büyükler olarak yarınlarda öfke denizlerinde yüzdürmeyelim, geleceğimizi karartmayalım. Çünkü bugünün küçükleri yarının büyükleri olacaktır.

Çocukları güzel yetiştirmek büyüklerin elindedir. Anne, baba, öğretmen ve televizyondur. Bunların içinde çocuk üzerinde en çok etkisi olan belki de televizyondur. Bu yüzden televizyonculara çok iş düşmektedir. Bu en yaygın görsel yayını eğitim için kullanırsak çok güzel bir gençlik yetişecektir. Bundan eminim.

Televizyon programları biraz daha özenle seçilse, şiddete dayalı programlar geç saatlere konulsa, çizgi filmler biraz daha özenle seçilse onların dünyaları kararmaz, gelecekte kavgacı, kinci bir kişi yetişmez.

Çizgi filmler onların vazgeçilmezleri. Bir sahnesini bile kaçırmazlar. Birde bu filmler eğitici olsa, güzel şeyler kazandırsa. Onların en güzel öğretmeni televizyon film kahramanlarıdır.

Size kendi evimizden, kendi kardeşimden örnekler vereceğim. (kardeşim beş yaşında) sabah uyanınca ilk işi televizyonu açmak, çizgi film bulmaktır. Buldu mu deymeyin artık keyfine onun, çizgi film öğretmen, kardeşim oyuncudur. Çizgi film kahramanı uçuyor mu o da kanepelerden uçar. Çizgi film kahramanı kavga mı eder, kardeşimin kaşları çatılmış yumrukları sıkılmış eğer ben yanındaysam bir boks maçı başlar. Bir sağa, bir sol kroşe düşmüştür nasibime. Eğer ben karşılık verirsem evde kıyametin küçüğü kopmuştur. Küçücük çocuktan alın büyük bir kavga size. İleride bu çocuk nasıl olur acaba? Birde kavgalı, dövüşlü, kin, nefret tohumları saçan, ölüm kokan, kan kokan filmler. Hiç kimseye bir şey kazandırmayan bu filmler biraz geç saate konsada çocuklar bari olumsuz etkilenmese. Geçenlerde örümcek adam adlı filmi izliyoruz, kardeşim, annem ve ben film başladı. Kardeşim boynuna bir tülbent bağladı. İzlerken hop oturup hop kalkıyor. Bir hareket, bir kendinden geçmişlik, örümcek adam uçtukça bizim küçük beyde kendi çapında uçuşa geçti. Annemin benim uyarılarıma hiç kulak asmadı. En sonunda “Anneciğim yemeği çok yersem örümcek adam olabilirim, uçabilirim daha da büyüdüm mü balkondan bile uçabilirim değil mi?” dedi. Alın size olumsuz bir örnek daha, filmdekileri gerçek zannediyor, siz ne dersiniz deyin inandıramazsınız ona.

Bu çocuklar bizim çocuklarımız. Biliyoruz ki onlar geleceğimiz. “bu günün küçükleri, yarının büyükleridir.” Onları yarınlara en güzel şekilde hazırlayalım, küçücük kafalarını boş eşeylerle doldurmayalım. Onların eğitiminden olumsuz olan her şeyi uzaklaştıralım, yarınlara bu hayatımızın en güzel çiçeklerini soldurmadan götürelim.

Sizlere sesleniyorum;

– Anneler, babalar öğretmenler, yönetmenler, senaryo yazanlar, çizgi film yapanlar, televizyoncular!.. Hep el ele verelim, en güzel çocukları yetiştirelim. Yarınlar, güzel yarınlar bizim olsun. Çiçekler gönlümüzce açsın…



Yüklə 166,96 Kb.

Dostları ilə paylaş:
  1   2   3




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin