İLK MATEMATİK KÖYÜMÜZ ve ŞİRİNCE’de ÇİRKİNLİKLER
Değerli matematikçi Ali Nesin, "Matematikten ve genel olarak bilimden sokaktaki insan korkar. Bilinmeyenin yarattığı bir korkudur bu. Karanlıktan duyulan korkuya benzer." (Matematik ve Korku, Düşün Yayıncılık, 4. Baskı, İstanbul,1995) demektedir. Bilim, genel olarak, organize edilmiş, geliştirilmiş bilgi bütünüdür. Burada “organizasyon” sözcüğünden kasıt, inceleme konusu hakkında araştırma yöntemleri uygulanarak veri toplanması, sonra da toplanan bu verilerin istatistiksel yöntemlerle çözümlenmesidir. Yöntemlerin seçilip, kullanımına bağlı bu uygulamalar bir sistematiğe sahip olduğundan, toplanan veriler organize edilmiş olur. Çözümlenme aşamasından sonra ise varılan sonuçlar tekrar belli yöntemlerle, teorik çerçeveye bağlı olarak verilerin ışığında yorumlanır ki bu da mevcut bilginin gelişimi anlamına gelir. Tüm bu süreç, sayısal verilerle uğraşmayı ve ölçme işleminin gerçekleşmesini amaçlar. Bu yöntemler kullanılmadan, bir çalışma bilimsel sıfatını kazanamaz. Bilim dallarının sınıflanmasında pozitif, doğal, formal ve sosyal olmak üzere dört temel ayrılış varsa da bilim insanları matematiği doğal ya da formal sınıfa yerleştirmektedirler. Buna göre, matematik en yalın ifadeyle basit ya da karmaşık varlıkların ne olduğunu, mantıksal olarak ne olmaması gerektiğini inceler. Buradaki ‘mantıksal’ sözcüğü nedensellik ilkelerinin kullanımı anlamında olup, bu ilkelerin doğru uygulanması akılcı davranışı sağlar. Özetle, akılcı davranışta bulunmak, bilimsel yaklaşım yapmak soyut nesneler ve sayılar arasında ilişkiler kurmak gibi çabalar, zaman ve mekan bağıntısını irdelemek, matematiğin kullanımını gerektirir. Düşünce gücünü zorlamak matematiğin temel ilkesidir ve bilimin gelişimi, insanlığın gelişimi böyle bir zoru başarmaktan geçmektedir.
İzmir ilinin Selçuk ilçesinde, tarihi evleri ve şarapları ile tanınan Şirince köyünün yakınında oluşturulmaya çalışılan ve genç yeteneklerin matematiksel bilgi ve becerilerini geliştirmeyi amaçlayan Matematik Köyü” ve köyün muhtarı Profesör Ali Nesin’in başına gelenler, devletin sivil ve askeri kanatlarca kuşatmaya alınan merkezin(!) ironik öyküsünün başlangıcı işte bu denli açık, yalın ve idealist bir girişimin sonucudur. Artık, kader midir de Türkiye’mizde Aziz Nesin’lik olarak tanımlanabilecek bir olay, oğlu Ali Nesin’in başına gelmiştir; yoksa baba-oğul bir ikili olarak düşünce gücü, matematik ve mizah arasındaki ince çizgiyi çokça vurguladıklarından mı, bilinmez? Yanıt aramak için, bu ülke halkının çoğunluğunun ‘aptal’ olduğu varsayımından ya da çağdaş padişahlarca ustaca güdüldüğü veya halkımızın “dünya gailesi” ile boğuşmaktan düşünmeye zaman bulamadığı varsayımından mı hareket edersiniz, bilemem! Benim bildiğim Şirince’de şirin olmayan günler yaşatıldığı yönündedir. Evet, yasalar Ali Nesin’i haksız bulmaktadırlar ve öyledir de… Bu, işin basitçe görünen yönüdür. Bir başka algılama ise bana şu soruyu sordurmaktadır: Zamanında Anayasayı bir kere delmek(!) bile hoş görülebilmişken, Şirince’nin özgün yapılaşma alanı dışında kalan bir alanda bilim uğruna, büyük bir özveriyle yapılan bu girişimi engellemek nasıl bir yaklaşımdır?
13 Ağustos 2007 günü eşimle köyü destek amaçlı olarak ziyarete gittiğimizde, Aziz Nesin’in vasiyeti üzerine yapılmak istenen Matematik Köyünün mimarı, çoğunluğun “Küçük Oteller Kitabı” ile tanıdığı, Sevan Nişanyan karşıladı bizi. Nişanyan daha az bilinen yönüyle, etimoloji üzerine de çalışmalar yapmaktadır. Bu bağlamda, Türk dilinin günümüzde sahip olduğu özgün Türkçe sözcüklerin 2000 bile olmadığını ifade eden (Elif’in Öküzü ya da Sürprizler Kitabı, 2003, Adam Yayınları, 3.Baskı) sayın Nişanyan (oysa ki Wikipedia, Türk Dil Kurumu verilerine göre 2005 basımlı Türkçe Sözlüğünde yer alan 100.000’nin üstündeki sözcükten %14’ünün dış kökenli olduğunu belirtmektedir ve Türkçe’nin bin yılı aşkın geçmişinin de dikkate alınması gereklidir sanırım.) sevecenlikle bizi konuk etti.
Sonra, tatil yapmaktan vazgeçip, öğretim için zamanlarını ayıran Özlem Beyarslan ve Müfit Sezer hocaların da konukları olduk. Sıcağın bunaltıcı ortamında açık hava dershanelerini, öğrencilerin şimdilik kaldığı yatakhane-çalışma ortamını, mutfaklarını, inşası planlanan yerleri, kısaca tüm çabalarını inceledik. Gözlerde umut, gönüllerde yüksek bir motivasyon ve genç yeteneklere matematik öğretme amacı… Koşullar zor fakat öğrenciler de öğretmenler de istekli; “ne güzel” diyemiyorsunuz, çünkü başlarında gözle görülür bir Damokles kılıcı var: “Burayı kapatacağız, izinsiz faaliyet!” Başta Radikal ve Milliyet Gazeteleri olmak üzere söz konusu izinlerin niçin alınamadığı, karşılaşılan bürokrasi hazretinin yarattığı zorluklar basında ayrıntılı olarak anlatıldığından ben bu konuya girmiyorum. Köye yaptığım ziyaret günü Sayın Nişanyan’ın aktardıkları ve bu yazının kaleme alındığı gün (23 Ağustos 2007) bizzat Ali Nesin hocayla yaptığım telefon konuşmasının özeti şöyle:
Çeşitli akademisyenlerin doğrudan başbakana yazdığı mektup ve verilen destek belli ölçüde olumlu bir etki yaratmış.İzmir Valililiği ve Selçuk Kaymakamlığı tarafından gösterilen olumlu bir yaklaşım söz konusu. Ne var ki Jandarma “ben anlamam-dinlemem” türküsünü söylemekte ısrarlıdır. Ve Nesin hoca telefonda bana aşırı sıcaktan korunmak için gölgelikler yapıp, her şeye karşın faaliyetlerini sürdürme azminde ve durumunda olduklarını iletmiştir.
Doğrusu insan neye üzülüp, neye sevineceğini şaşırıyor ama bu durum Türkiye koşularına bir ayna tutmuyor mu? Siyasal iktidarın sınırlı olumlu yaklaşımını işitmek, sevindirici ama bilmem ki acaba A.Nesin farklı içerikte bir eğitim amacı taşısaydı işi daha mı kolay olurdu? Bence öyle… Ülkenin kriz sancılarıyla kıvrandığı dönemde bile risottoyu şarap katıp da mı yesek, yoksa içine nar suyu mu koysak (bu öneri de benden!) diye büyük adamlarca ciddi ciddi beyanatların verildiği bu ülkede çağdaş olabilmenin gizeminin anlaşıldığı kanısında asla değilim. Oysa ki bilim gerçek doğruyu araştırır. Çünkü gerçek ile doğru arasında çoğu kez önemli bir sapma vardır. Ülkemizin tüm doğrularını gerçek gibi algılarsak, yasa önünde Ali Nesin ‘nafile’ bir çaba göstermektedir. Gerçek doğruyu bulabilecek beyinlere düşünmeyi öğretecek matematik eğitimi planı ise ülkeyi yönetenlerin çağ dışı referanslara dayandığı sürece bürokrasi hazretlerince engellenecektir. Bu durumda da sorun, yitirdiğimiz, protest müziğin adamı Cem Karaca’nın ünlü “zaptiye rap rap” şarkısındaki gibi “şarkıyı yasaklasak da mı saklasak, yasaklamasakda mı saklasak” ikilemini yansıtmaktadır. Bu arada Milli Eğitim Bakanlığı ya da YÖK niçin susmaktadır? Ben anlamıyorum da, bir bilenden sormak istedim!
Bir son not da Şirince ilçesi üstüne… Anıtlar Kurulu ilçenin özgün yapılaşmasının bozulmaması için çivi çaktırmıyor. Uygun bir restorasyon için başvuru yöntemleri var gibi ise de (doğrular), gene gerçeğe uymuyor. İnsanların eli-kolu bağlı kalmış. Genel görünümü (broşürlere kanmayın, fotoğrafçının perspektifi daima yanıltıcı olabilir) ben sevmedim. Şirince dökük, bakımsız ve daha önemlisi insanları genelde özensiz. Kendimi Sultan Ahmet meydanında satıcılardan kurtulmaya çalışarak gezmeye çalışan yabancı bir turist gibi hissettim bu beldede.. Sormaksızın olmayacak, acaba Kültür Bakanlığı ne düşünmektedir konuda? Daha doğrusu, işe yarar bir eylem planı var mıdır?
Asıl konumuza dönersek; kapatılan, mühürlenen, faaliyeti engellenmek istenen Matematik Köyü ve üst düzey bir öğretim programının engellenen amaçlarıdır bu yazının odak noktası. Son söz: Bu ülkenin aydınlık insanları, meslek alanınız, gücünüz, bilginiz doğrultusunda Ali Nesin’e destek veriniz. Bu destek, düşünce gücünün artırılmasına net bir katkı olacaktır. Ülkemizin bir numaralı ihtiyacı da budur. Unutmayalım ki düşünürseniz, var’sınız; düşünürseniz, gülümsersiniz.
NOT: Bu yazı 24. Ağustos.2007 tarihli RADİKAL
GAZETESİ’nin YORUM sayfasında yayımlanmıştır.
Doç. Dr. Mehmet Y. YAHYAGİL
Yeditepe Üniversitesi, İİBF,
İşletme Bölümü Öğ. Üyesi
Dostları ilə paylaş: |