Ahlatşahlar / Yrd. Doç. Dr. Recep Yaşa [s.484-490]
Sakarya Üniversitesi / Türkiye
A. Siyasi Durum
hlatşahlar, Van Gölü’nün kuzeybatısında yer alan Ahlat ve çevresinde XII. yüzyıl başlarında kurulmuş bir Türk beyliğidir. Bu beyliğin asıl kurucusu Sökmen el-Kutbî’dir. Sökmen, yiğitlere bahadırlara verilen bir unvan olup sök (sökmek-yırmak-yarmak)1 fiiline men ekinin ilave edilmesiyle yapılmış olmalıdır. Bu isim Türkler arasında şahıs adı olarak da kullanılmıştır. Nitekim ünlü Türkmen beyi Artuk Bey’in oğullarından birinin adı da Sökmen’dir.
Sökmen, Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah’ın amcası Yakutî’nin oğlu Azerbaycan Meliki Kutbeddîn İsmail’in Türk asıllı Memlük emirlerinden biridir. Bundan dolayı kaynaklar onu efendisine nispetle Sökmen el-Kutbî sıfatı ile tanıtırlar. Sökmen, Kutbeddîn İsmail’in dayısı Berkyaruk’a karşı giriştiği saltanat mücadelesi sırasında hayatını kaybetmesi üzerine, onun oğlu Mevdûd’un hizmetine girdi (486/1093). Bir müddet sonrada Berkyaruk, kardeşi Muhammed Tapar’ı Azerbaycan ve Erran meliki tayin ettiği zaman (1097), Sökmen ve Mevdûd ona tâbi oldular ve her zaman Muhammed Tapar’ın yanında yer aldılar.
Bu arada Büyük Selçuklu Devleti’nin Mervânileri 1085 yılında ortadan kaldırmış olmasına rağmen2 Ahlat halen bir Mervâni emiri tarafından yönetiliyordu. Ancak Mervâni emirinin zulüm ve işkencelerinden bıkmış olan halk, adalet ve iyiliği ile şöhret kazanmış Sökmen’e haber göndererek onu Ahlat’a davet etti. Bu davete icabet eden Sökmen de kuvvetleriyle birlikte Ahlat’a gelerek güç kullanmadan şehri teslim aldı (493/1100).3 Muhammet Tapar da taht mücadeleleri sırasında daima kedisini destekleyen ve başarılı hizmetler veren Sökmen el-Kutbî’ye Ahlat ve Van Gölü havzasını ikta ederek hâkimiyetini tanıdı.
İşte, Ahlat merkez olmak üzere kurulan bu Türk beyliğine hakim oldukları bölge itibariyle Ermenşahlar, kurucusunun adına nispetle de Sokmaniyye veya Sökmeniyye (Sökmenliler) denildi.
Sökmen, beyliğin başına geçtikten sonra Muhammed Tapar’a hizmet etmeye devam etti. Nitekim 1103 yılında Azerbaycan’ın Hoy şehri önünde meydana gelen savaşta Muhammed Tapar’ın yanında yer aldı. Ancak Sultan Berkyaruk’a karşı giriştikleri bu savaşı kaybetmeleri üzerine Muhammed Tapar ve Sökmen birlikte önce Erciş’e sonra da Ahlat’a geldiler.4 Bu sırada Muhammed Tapar tekrar savaşa hazırlandı ve Emir Sökmen, Saltuklulardan Ali ve Şeddadilerden Ani Emiri Menüçehr’ide yanına alarak birlikte Tebriz’e yürüdü.5 Yalnız Berkyaruk ülkenin bu savaşlarda çok fazla harap olduğunu ve İslâm düşmanlarına fırsat verdiğini beyan ederek barış teklifinde bulundu. Neticede iki kardeş arasında anlaşma sağlanarak ülke toprakları ikiye ayrıldı (1104). Böylece Sefîdrûd (Kızılözen) sınır olmak üzere Azerbaycan, Diyarbekir, el-Cezire, Musul ve Suriye’ye kadar uzanan alan Muhammed Tapar’ın hâkimiyetinde kaldı ve tabiatıyla Sökmen’de ona tâbi oldu.6
Sultan Muhammed Tapar 1105 yılında Musul emiri Çökürmüş’ü kuşatma altında tutarken Ahlat emiri Sökmen’de onun yanında yer aldı. Ancak Musul kuşatması sırasında kardeşi Sultan Berkyoruk’un ölüm haberini alan Muhammed Tapar, Musul Emiri Çökürmüş ile anlaşarak, yanında yer alan Sökmen ve öteki emirlerle birlikte Bağdat’a hareket etti.7 Bundan sonrada Sultan Muhammed Tapar, Ahlat Emiri Sökmen’i Mevdûd b. Altuntegin, Aksungur el-Porsukî, Nasr, b. Mühelhil ve Erbil Hâkimi Ebu’l Heyca gibi kumandanlarla birlikte Atabeg Çavlı’nın elinde bulunan Musul’u almak üzere gönderdi (502/1108).8
Bütün bu gelişmeler sırasında Ahlat Emiri Sökmen, Sultan Muhammed Tapar’a bağlı kalmakla çok güçlendi ve ülkesinin sınırlarını genişletmek için Meyyâfârikîn (Silvan) üzerine yürüyerek muhasara etti.9 Sonunda buranın hâkimi Atabeg Humartaş açlık tehlikesi karşısında şehri teslim etmek mecburiyetinde kaldı. Sökmen’de Meyyâfârikîn’in idaresini Oğuz (Guz) oğluna bıraktı ve şehir halkı da bu durumdan memnun kaldı.
Diğer taraftan Sultan Muhammed Tapar, genişleme siyaseti güden Haçlılara karşı savaşmaları için Musul Atabegi Mevdûd ve Ahlat Emiri Sökmen’e mektuplar yazdı (503/1109). Mevdûd ve Sökmen, Mardin Artuklu Emiri İlgâzi’nin de katılmasıyla Haçlılara karşı harekete geçti ve Urfa’yı kuşattılar (Mayıs 1110). Bunun üzerine Urfa Kontu Baudouin du Bourg’da Kudüs Kralı Baudouin I’den yardım istedi. Sonunda Haçlıların yardımcı kuvvetlerinin Fırat nehrini geçtiğini haber alan Mevdûd iki aydır kuşatma altında tuttuğu Urfa’dan ayrılarak Harran istikametine çekildi.10
Ancak, Haçlıların Suriye sahillerinde bulunan az sayıdaki yeri Müslümanların ellerinden alarak Halep’e kadar olan bölgeyi yağma ve tahrip etmeleri üzerine, 1111 yılı ortalarında Sultan Muhammed Tapar, Musul atabegi Mevdûd’a yeniden sefere çıkma hususunda emir verdi. Mevdûd’un Haçlılara karşı hazırladığı bu sefere; İlgâzi’nin oğlu Ayaz, Meraga Emiri Ahmedil ve Hemedan emiri Porsuk oğlu Porsuk’tan başka Ahlat Emiri Sökmen de katıldı. Bu birleşik Selçuklu ordusu temmuz 1111’de Urfa kontu Joscelin’in idaresinde bulunan Tell-Başir’i kuşattı. Fakat, Halep Selçuklu Meliki Rıdvan’ın tutarsız hareketleri ve Ahmedil’in Urfa Kontu Joscelin ile anlaşarak, Mevdûd’u kuşatmayı kaldırmaya ikna etmesi sebebiyle yine sonuç elde edilemedi.
Ahlat Emiri Sökmen bu sefer sırasında Halep’te iken hastalığının ağırlaşması üzerine kuvvetleri ile birlikte oradan ayrıldı. Fakat, Fırat kıyısındaki Bâlis şehrinde aniden öldü (505/1111).11 Bunun üzerine ona bağlı kuvvetler Sökmen’in cesedini alarak önce Meyyâfârikîn’e oradan da Ahlat’a götürüp gömdüler. Bu arada, cenazenin taşınması sırasında Mardin Artuklu Emiri İlgâzi, Sökmen’in hazinesini ele geçirmek için bu kuvvetlere saldırdı fakat bozguna uğradı.12
İşte bu mücadeleler sonunda Sökmen, Ahlatşahlar Beyliği’ni güçlü bir devlet haline getirerek merkez Ahlat olmak üzere Meyyâfârikîn, Malazgirt, Erciş, Adilcevaz, Eleşgirt, Van, Tatvan, Erzen, Bitlis, Muş, Hani ve Bargiri gibi şehirlere hakim oldu.
Sökmen’in ölümü üzerine yerine oğlu Zahireddin İbrahim geçti (1111). Ancak İbrahim’in döneminde çok hızlı büyümekte olan Ahlatşahlar Beyliği, zayıflamaya ve toprak kaybetmeye başladı. Bu duruma İbrahim’in zayıf bir kişiliğe sahip oluşu ve annesi İnanç Hatun’un devlet işlerine karışması sebep oldu. Zira, bu karışıklıklar devam ederken Sultan Muhammed Tapar, Meyyâfârikîn’i Ahlat emiri İbrahim’in elinden alarak önde gelen emirlerinden Karaca es-Sâki’ye ikta etti (508/1115). Ertesi yıl Muhammed Tapar, Karaca’yı Fars’ın idaresine gönderdi ve Meyyâfârikîn’i de Musul’da oturan oğlu Mesud’un dirliklerine dahil etti. Fakat, Meyyâfârikin’in harap bir hale gelmesi yüzünden Muhammed Tapar’ın oğlu Sultan Mahmud tarafından Mardin Artuklu Emiri İlgâzi’ye verildi (515/1121).13
Ahlatşahlar Beyliği’nde bu olaylar devam ederken Bitlis ve Erzen Beyi Hüsâmeddin Toğan Arslan bağımsız hareket etmeye başladı. Sonunda ülkesinin düştüğü vaziyet karşısında aklı başına gelen İbrahim harekete geçerek Toğan Arslan’ın üzerine yürüdü ve Bitlis’i kuşattı. (518/1124). Bir yıl sonra da Artuklu Emiri Davut ile başarısızlıkla sonuçlanan Gürcistan seferine katıldı.
Zahireddin İbrahim, 1126 (520) yılında ölünce yerine kardeşi Ahmet geçti ise de on ay gibi kısa bir süre iktidarda kaldı ve sonunda öldü. Bu sırada İnanç Hatun tekrar siyasi faaliyetlerde rol oynadı. Nitekim İbrahim’in oğlu olan yeğeni II. Sökmen’i beyliğin başına geçirerek, yaşının küçüklüğünden de istifade edip onun adına beyliği idare etmeye başladı. Fakat, İnanç Hatun’un sonu gelmeyen istek ve arzuları karşısında çaresiz kalan devlet adamları onu öldürerek devlet yönetimine karışmasını önlediler (528/1133).14
II. Sökmen Devri’nde Ahlatşahlar beyliği yıkılma tehlikesi ile karşı karşıya kaldı. Zira Irak Selçuklu Sultanı Mesud, Ahlat, Malazgirt ve çevresini kardeşi Selçuk Şah’a ikta etti. O da ikta bölgesine gelerek yönetimi ele aldığı gibi halka işkence ve zulüm yaparak bölgeyi tahrip etti (532/1137). Bu durumun sonucu olarak halkın memnuniyetsizliğini göstermesi üzerine Selçuk Şah bölgede tutunamadı. Bitlis ve Erzen Beyi Hüsâmüddevle Kurti’ye yenilerek bölgeden uzaklaştı.15 Aynı yıl II. Sökmen yeni bir tehlikeyle daha karşılaşarak Sasunlulara esir düştü ve Mardin Emiri Hüsameddin Timurtaş’ın aracılığı ile kurtuldu.16 Neticede Irak Selçuklularından gelen dış tehlike ve II. Sökmen’e yönelik menfi hareketler atlatılmış oldu
İşte Türk beylikleri arasında bu siyasi faaliyetler sürerken, diğer taraftan da evlilik yoluyla akrabalık kurma ve ilişkileri geliştirme cihetine gidildi. Nitekim Ahlatşah Sökmen’in kız kardeşi, Mardin Artuklu emiri Necmeddin Alpı ile evlenirken, Sökmen’de Erzurum meliki İzzeddin Saltuk’un kızı Şahbânû ile evlendi 1540/1145).17
Bunu müteakip Musul Atabegi İmâdeddin Zengi’nin ölümünden de yararlanan Sökmen ona ait bölgelerden Hizan, Maden ve bazı yerleri ele geçirdi. Buna karşılık Artuklu Kara Arslan’da Sökmen’e ait olan Malazgirt ve Tuğtab’ı işgal ve yağma etti (540/1154). Sonunda Mardin Artuklu emiri Necmeddin Alpı’nın aracı olmasıyla barış sağlandı. Ancak arkasından Necmeddin Alpı ile Kara Arslan’ın arasında çıkan anlaşmazlıkta Sökmen, Necmeddin Alpı’nın yanında yer aldı. Bu iki müttefik kuvvet Kara Arslan’ın ülkesini istilaya girişti iseler de yenilerek Muş Ovası’na kadar çekildiler. (552/115). Sonrada kendi aralarında barış yaparak her üçü de ülkesine döndü.18 Diğer taraftan Türk beylerinin birbirleriyle mücadelelerini ve Haçlılara karşı giriştikleri savaşları fırsat bilen Gürcüler, Azerbaycan ve Doğu Anadolu’daki bazı yerleri işgale giriştiler. Nitekim 1161 (556) yılında Ani’yi ele geçirdiler. Bunun üzerine İzzeddin Saltuk ve damadı II. Sökmen ile birlikte Fahreddin Devletşah ve Necmeddin Alpı ittifak yaparak Gürcistan seferine çıkmaya karar verdiler. Ançak Necmeddin Alpı’nın henüz katılmadığı, İzzeddin Saltuk’un da savaş başlayacağı sırada habersizce ayrılışı yüzünden II. Sökmen, Ani önlerinde ağır bir yenilgiye uğradı. Öyle ki bu yenilgi sonunda askerlerinin büyük bir kısmını savaş meydanında kaybeden Ahlatşah II. Sökmen dört yüz atlı ile birlikte ülkesine dönebildi.19 Artık bu zaferden güç ve cesaret olan Gürcüler, 1162 yılında Duvin şehrini işgal ve yağma ettiler. Duvin ve köylerinde binlerce kişiyi öldürüp, pek çok kişiyi de esir aldılar. Cami ve mescitleri yakıp yıktılar. Gürcülerin dahi isyan etmelerine sebep olan bu zulüm ve işkenceler karşısında Azerbaycan Atabegi İldeniz, Irak Selçuklu Sultanı Arslanşah, Bitlis ve Erzen Emiri Fahreddin Devletşah ile Ahlatşah II. Sökmen’in yer aldığı büyük bir ittifak gücü Gürcistan topraklarına girerek Gürcü kuvvetlerini yenilgiye uğratıp çok sayıda tutsak ve ganimet ele geçirdiler (558/1163).20
Başarıyla sonuçlanan bu seferden sonra II. Sökmen Ahlat’ta çok güzel bir şekilde karşılandı ve adına üç yüz büyük baş hayvan kesilerek fakirlere dağıtıldı. Şehirlerde bayram yapıldı.21 Ertesi yıl (1164) Gürcüler, Ani’ye tekrar saldırdılar. Yalnız Azerbaycan Atabegi İldeniz yetişerek şehri Gürcülerin elinden kurtardı. Bu sırada Ani’den ayrılanlar geri dönerek şehrin imarına başladılar. Atabeg İldeniz ise Gürcülerle mücadele için Gence önlerine doğru hareket etti. Aynı yıl Ahlatşahlara bağlı olan Sürmari hâkimi İbrahim Beg, kuvvetlerinin azlığına rağmen Gürcülere karşı önemli bir zafer kazandı.
Gürcülerin Ani şehrini alıp ülkelerine dahil etmeleri üzerine (1174), Atabeg İldeniz kuvvetleriyle tekrar harekete geçti. Aras Ovası’nda Gürcülerle savaşa tutuşan İldeniz başarılı olamayınca Ahlatşah II. Sökmen’den yardım istedi (1176).22 Buna olumlu cevap veren II. Sökmen’in yanı sıra Irak Selçuklu Sultanı Arslan Şah, İldeniz’in oğlu Emir Pehlivan Muhammed ve Emir Kızıl Arslan Osman da bu harekete katıldı. Nahcivan’da toplanan bu muhteşem Türk ordusu Lôri ve Domanis ovalarını geçerek Akşehir’e geldi. Buna rağmen Gürcüler bu müttefik Türk ordusunun karşısına çıkmaya cesaret edemedi. Hiçbir güçlükle karşılaşmayan bu birleşik kuvvetler sonunda etrafı yağma ve tahrip ederek geri döndüler. Ahlatşah Sökmen’de diğerleri gibi ülkesine döndü ve Ahlat’ta muhteşem bir törenle karşılandı (571/1176).23
Diğer taraftan bu sıralarda Musul atabegi Nureddin Mahmud’un ölümü üzerine (1174) Selahaddin Eyyûbi bağımsızlığını kazanarak Doğu ve Güneydoğu Anadolu Türk beylikleri için önemli bir tehlike teşkil etmeye başladı ve onları ortadan kaldırmaya yönelik bir siyaset takip etti. Nitekim bu amaca dönük olarak 1182 (578) yılında Musul’u kuşattı. Bunun üzerine Musul Atabegi İzzeddin Mesud, Ahlatşah Sökmen ile Atabeg Cihan Pehlivan ve kardeşi Kızıl Arslan’dan yadım istedi. Sonunda adı geçen emirler ve halife en-Nasr’ın aracı olmasıyla Selahaddin Eyyûbi, Musul kuşatmasından vazgeçirildi. Buna mukabil Selahaddin Eyyûbi dönüşte bu defa Zengilere ait Sincar’ı kuşattı. Atabeg İzzeddin Mesud tekrar II. Sökmen ve Mardin Artuklu Emiri Kutbeddin İlgâzi’den yardım istedi. Bunun üzerine Sökmen’de önde gelen emirlerinden Seyfeddin Begtimur’u Selahaddin Eyyûbi’ye gönderip kuşatmayı kaldırmasını rica etti. Ancak bu defada Begtimur, Eyyûbilerin ileri sürdüğü şartlara kızarak geri döndü. Bu durum hemen etkisini gösterdi.
Gerçekten de hemen harekete geçen Ahlatşah Sökmen, Bitlis-Erzen Emiri Fahreddin Devlatşah, Mardin Emiri Kutbeddin İlgâzi ve Musul atabegi İzzeddin Mesûd kuvvetlerini toplayarak Mardin-Koçhisar arasındaki Harzem’de buluştular (578/1183). Bunu sağlayan en önemli unsurda bunlar arasındaki akrabalık ve kan bağı idi. Hakikaten Ahlatşah Sökmen, Mardin Artuklu Emiri Kutbeddin İlgâzi’nin dayısı, Musul Hakimi İzzeddin Mesud’da hem dayısının oğlu, hem de kayın babası idi.
Kendisine karşı yapılan bu işbirliğini Harran’da öğrenen Selaheddin Eyyûbi, daha önce dağılmış olan kuvvetlerini yeniden toparlayarak Harezm’de karargah kurmuş olan birleşik Türk kuvvetlerinin üzerine yürüdü. Bu harekat Türk kuvvetlerinin dağılmasına sebep oldu Ahlatşah II. Sökmen Ahlat’a, diğerleri de ülkelerine döndü.24
Ertesi yıl Mardin Artuklu Emiri Kutbeddin İlgâzi’nin genç yaşta ölümü üzerine (1184), Ahlatşah Sökmen yeğeninin oğullarından Hüsameddin Yavlak Arslan’ı Mardin Artuklularının başına getirdi. Yalnız yeğeninin yaşının küçük olması sebebiyle onun eğitimi ve devlet işlerinin yürütülebilmesi için babasının memlükü Nizameddin Alp Kuş’u Atabeg tayin etti. Nizameddin Alp Kuş iyi ve dindar bir insan olarak Yavlak Arslan’ın yetişmesinde önemli rol oynadığı gibi annesiyle de evlendi.25 Bir süre sonrada Sökmen öldü (1185). II. Sökmen zamanında merkez Ahlat olmak üzere Van Gölü havzası altın devrini yaşadı. O bilgi ve cesaretiyle halkın beğenisini kazanarak uzun bir süre Ahlatşahlar Beyliği’ni idare etme becerisini de gösterdi.
II. Sökmen’in oğlu olmaması sebebiyle ülkenin ileri gelen devlet adamları ve halk harekete geçerek, onun yetiştirdiği memlük asıllı büyük emirlerden Seyfeddin Begtimur’u beyliğin başına getirdiler (1581/1185). Selahaddin Eyyûbi bu durumu öğrenince, Ahlat’taki taraftarlarının çağrısı üzerine Musul kuşatmasını bırakıp Ahlat’a doğru hareket etti. Ayrıca önden amcasının oğlu Nasıruddin Muhammed komutasında öncü kuvvetlerde gönderdi. Kendisi ise yolu üzerinde bulunan Meyyâfârikîn’i ele geçirmeden ilerlemeyi doğru bulmadı. Bu şehri ilk önce zorla, bu mümkün olmayınca da hile ile ele geçirdi (29 Ağustos 1185). Meyyâfârikîn’in ele geçirildiği tarihte ise Azerbaycan Atabegi Pehlivan’ın yardımıyla Begtimur idareyi tamamen ele geçirmişti.
Selahaddin Eyyûbi, memlüklerinden Hüsameddin Sungur el-Hâlati’yi Meyyâfârikîn’e tayın ettikten sonra yoluna devam ederek Ahlat’a yaklaştı. Burada Selahaddin Eyyûbi ile Ahlat üzerinde gözü olana Atabeg Pehlivan aralarında anlaşarak Begtimur’un Ahlat üzerindeki hâkimiyetini tanıdılar.26 Bu suretle, Begtimur ülkesini Selahaddin Eyyûbi’ye karşı koruyabildi. Fakat O’nun bölgedeki yayılmacı siyasetine engel olamadı. Esasen Meyyâfârikîn’in Artukluların elinden çıkmasıyla Eyyûbilerin hâkimiyeti Dicle’nin doğusuna kadar genişlemişti.
Bununla beraber bir müddet sonra Eyyübilerin Ahlat yöresine saldırıları devam etti. Ardından Eyyûbiler’in Urfa ve Harran Meliki Takiyüddin Ömer, Meyyâfârikîn’e sahip olduğu gibi Ahlatşahlara ait Hani’yi de ele geçirdi (1191).
Begtimur buna kayıtsız kalmadı ise de yenilip Ahlat’a döndü. Takiyüddin Ömer önce Ahlat’ı kuşatıp alamayacağını görünce, Malazgirt’e yönelip orayı kuşattı.27 Fakat, kuşatma sırasında Takiyüddin Ömer’in (1191), daha sonrada Selahaddin Eyyûbi’nin ölmesi (1193) üzerine Begtimur rahat bir nefes aldı. Bu suretle ülkesinin işgali önledi. Begtimur, Selahaddin Eyyûbi’nin ölümünü duyunca, çok sevinmiş ve kendisine “Sultânü’l Muazzam” veya “el-Melikü’n-Nâsır Selahaddin” unvanını vermişti. Seyfeddin yerine de “Abdul Aziz” lakabını kullanmaya başlamıştı.28
Bununla da yetinmeyerek Selahaddin Eyyûbi’nin ölümünden hemen sonra Musul Atabegi İzzeddin Mesud, Sincar Hâkimi İmâdeddin Zengi ve Mardin Emiri Yavlak Arslan’a elçiler gönderip Eyyûbi Hükümdarı Melik Adil’e karşı birlikte hareket etmelerini teklif etti. Gerçektende bu kuvvetler harekete geçti ise de, Begtimur bazı zorluklardan dolayı Meyyâfârikîn’e doğru yola çıkamadı. Çünkü Begtimur bu arzusunu yerine getirmeden, O’nun yerine göz diken damadı Bedreddin Ak Sunkur Hezâr Dinârî tarafından öldürüldü (589/1193). Öyle görünüyor ki damadı tarafından öldürülen Begtimur, insanları seven, onlara adaletle davranan, yoksullara el uzatan, ilim ve din adamlarını gözeten bir kişiliğe sahip idi.
Begtimur’un yerine geçen Ak Sunkur Hezar Dinârî’de II. Sökmen’in memlüklarından biri idi. Ahlatşah onu Curcanlı bir tüccardan bin altına satın aldığı için ona Hezar Dinârî (bin altınlık) lakabını vererek kendisine içki sunucusu (saki) yapmıştı. Aynı zamanda mevkiini de yükselterek onu kızı Asya Hatun ile evlendirmişti. Fakat buna rağmen son derece hırslı bir insan olan Hezar Dinârî önce Begtimur’u öldürerek yerine geçmiş (1193), daha sonrada Begtimur’un yedi yaşındaki oğlu Muhammed’i ve karısını Muş vilayetindeki Erzâs kalesine hapis etmişti. O, beş yıl emirlik makamında kaldıktan sonra 1197 (594) yılında Begtimur’un oğlu tarafından öldürüldü.29
Hezar Dinârî’nin ölümü üzerine yerine Memlük asıllı Kutluğ adlı bir emir geçti ve sadece yedi gün beyliğin başında kalabildi. Ermeni asıllı olduğundan halk ayaklanarak onu öldürdü (594/1197). Kutluğ’un yerine Begtimur’un oğlu Muhammed hapisten çıkarılıp beyliğin başına getirildi (594/1197). Muhanmed’in yaşı küçük olduğu için Kıpçak asıllı Şucaeddin Kutluğ isimli memlük asıllı bir emirde ona Atabeg oldu. Ancak Muhammed delikanlılık çağına girince önce atabegini hapis etti, sonrada öldürttü.30
Muhammed’in devrinde, bölge ülkelerindeki siyasi ve ekonomik çöküntüden yararlanan Gürcüler derhal harekete geçerek Azerbaycan’a başarılı bir akın yaptıktan sonra Ahlatşahların ülkesine girip Malazgit’e kadar ilerlediler (601/1204). Bunu müteakip de Erciş taraflarına yöneldiler. Bu sırada Gürcülerin karşısına herhangi bir kuvvet çıkmadığı için her tarafı yakıp yıkıp pek çok esir ve ganimet elde ettiler.
Gürcüler, Ahlatşahlara ait Erzurum’a yakın Hısn Tabn’a geldikleri zaman Ahlatşah’ı Erzurum meliki Selçuklu Muğusiddin Tuğrul Şah’dan yardım alarak Gürcüleri bozguna uğrattı.31 Fakat kazanılan bu zafer Gürcüler için ağır bir darbe teşkil etmedi. Zira ertesi yıl (602/1205) Gürcüler büyük bir ordu ile Ahlat’a saldırdı ve herhangi bir engelle karşılaşmadılar. Zaten Ahlatşah Muhammed’de çok genç yaşta zevk ve eğlenceye dönük bir hayat sürdürdüğü için halk ve asker üzerindeki gücünü kaybetmişti. Buna rağmen sonra din adamlarının öncülüğünde toplanan asker ve halk Gürcüleri bozguna uğrattı gibi,32 devlet işleriyle meşgul olmayıp eğlenceye düşkün olan Muhammed’i de yakalayıp hapsettiler. Ardından da asker ve bir grup, Ahlatlı Mardin Artuklu emiri Nasıreddin Artuk Arslan’a haber gönderip onu Ahlat’a davet ettiler. Çünkü Ahlatşah Sökmen’in oğlu olmadığı için yerine kız kardeşinin oğlu Kutbeddin İlgâzi’nin geçmesini istemişti.33 Yalnız bu vasiyet çeşitli sebeplerden dolayı yerine getirilememişti. İşte böyle bir ortam içinde II. Sökmen’in Memlük asıllı emirlerinden Balaban, Muhammed’e isyan ederek önce Malazgirt’i, akabinde de topladığı kuvvetlerle Ahlat’ı ele geçirdi. Bir süre sonrada Mardin Artuklu Emiri Artuk Arslan, Ahlat önlerinde göründü. Ancak Artuk Arslan, Balaban’ın baskısı ve Eyyûbilerden Melik Eşref Musa’nın Mardin topraklarına düzenlediği akınlar yüzünden ülkesine geri dönmek zorunda kaldı.
Artuk Arslan’ın Ahlat’tan ayrılışından sonra Balaban iç kaleyi kuşattı ise de ele geçiremeden oradan ayrıldı. Bu defa Malazgirt ve Erciş yöresinden asker topladıktan sonra Ahlat’ı ikinci kez kuşattı. Diğer taraftan da Ahlat’ın ileri gelenlerine haber göndererek bol vaatlerde bulundu. Esasen emirlerde Muhammed’in ülkeyi idare edecek kapasitede olmadığını bildikleri için Balaban’ın teklifini kabul edip şehri ona teslim ettiler. Muhammed ise bir kalede hapis edilip daha sonra da boğdurularak kaleden aşağı atıldı (603/1206).34
Balaban’ın devrinde Ahlat’ı ele geçirmek için Eyyûbiler ile Mardin Artukluları arasında mücadeleler başladı. Gerçekten de Eyyubilerin başı Melik Adil’in oğlu Meyyâfârikîn hâimi Necmeddin Eyyûb harekete geçerek Muş’u aldı. Ancak Ahlat’ı ele geçirmek için giriştiği ilk seferde ise Balaban karşısında ağır bir yenilgiye uğrayarak geri döndü.
Bunun üzerine O babasından yardım alıp gerekli hazırlıkları iyice tamamladıktan sonra yeniden Ahlat üzerine yürüdü (604/1207). Bu defa yapılan savaşta Balaban bozguna uğrayıp Ahlat’a kapandı. Akabinde Erzurum Selçuklu Meliki Muğisiddin Tuğrul Şah’dan yardım istedi. Tuğrul Şah askeri ile yardıma geldi. Bu müttefik kuvvet Necmeddin Eyyûb’u yenerek Muş’u geri almak için kuşattılar ise de, şehir alınmak üzere iken Tugrul Şah, ülkesini ele geçiririm ümidiyle Balaban’ı öldürdü (614/1207). Bu eşine az rastlanan hareketinden dolayı Tuğrul Şah’a ne Ahlat’ın ne de Malazgirt’in kapıları açıldı. O da eli boş ülkesine dönmek zorunda kaldı. Arkasından da Ahlat halkı Necmettin Eyyûb’a haber göndererek şehri ona teslim ettiler.
Bu sırada Ahlat askerlerinden bir kısmı Van Kalesi’ne çekilerek Necmeddin Eyyûb’un hâkimiyetini kabul etmedikleri gibi Erciş’i de ele geçirdiler. Bunun üzerine Necmeddin Eyyûb babasından yardım istedi. O da diğer oğlu el-Eşref Musa’yı gönderdi. Bunlar barış yolu ile Van’ı aldılar. Bu suretle Necmeddin Eyyûb’un Ahlat üzerindeki hâkimiyeti kesinleşti.35 Buna rağmen Necmeddin Eyyub, Malazgirt’i fethetmek için ayrıldığında Ahlat’ta nüfuz sahibi olan memlukler isyan ettiler. Bunu haber alan Necmeddin Eyyûb, el-Cezire bölgesinden takviye birlikler alarak Ahlat üzerine yürüdü ve şehir teslim alındı. Bu esnada şehir halkından pek çok kimse öldürüldü.36 Neticede halkın gücü kırıldı ve bir asırdan fazla sürmüş olan Ahlatşahlar veya diğer adıyla Sökmenliler Beyliği ortadan kalkmış oldu (604/1207).
B. Ticaret, Kültür ve Sanat
On ikinci yüzyılda Ahlat ve Van Gölü havzası tarihin en parlak dönemini yaşadı. Bunun en önemli sebebi Ahlatşahların ticari ve iktisadi faaliyetlere çok önem vermeleri idi. Gerçekten de Ahlatşahlar Beyliği doğu-batı ticaretini ellerine geçirerek, Ahlat’ı bir açık pazar yeri haline getirdiler. Öyle ki güney ve güneydoğu hudutları dahilinden gelen ihraç malları ile İran’dan gelen emtia, coğrafyacıların “Antrabozan”da dedikleri Trabzon limanı vasıtasıyla Ahlatlılar tarafından gemilerle İstanbul’a taşındı. Nitekim Ahlatşahlara ait gemilerin Kostantiniyye denizinde (Karadeniz) batması ve bir grup Ahlatlının boğulması buna doğrular mahiyettedir.37 Çağdaş tarihçiler bu dönemde Ahlat’ın gelirinin Mısır’ın gelirine denk olduğunu ifade ederler ki,38 bunu pek çoğu yer sarsıntılarında yıkılmış olan kervansaraylar bile doğrular mahiyettedir.
Diğer taraftan Ahlatşahlar, ticari ve iktisadi imkanlarının büyük bir kısmını ülkelerinin imarına harcadılar. Nitekim onlar ülkelerinde geniş yollar, kervansaraylar ve köprüler inşa ettiler. Sözgelimi II. Sökmen’in eşi Şahbânû büyük paralar harcayarak Bitlis girişinde dokuz köprü ve Ahlat-Bitlis yolunu yeniden yaptırdı. Yine daha sonra aynı yolun üzerinde köprüler ve köprülerin başında Fonduk (Han)lar yapıldı. Bunlar arasıda Bitlis girişindeki Fonduk üç yüz yolcu ile hayvanlarını ve bu nispetle de mallarını alıyordu.39 Bununla birlikte Ahlatşahlar döneminden günümüze mimari eserler intikal etmedi. Oysaki Ahlat’ı ziyaret eden Evliya Çelebi, Emir Han Camisinin duvarında yer alan bir yazıtı görerek okumuş ve buna göre Ahlat’ta sadece iki bin medresenin var olduğunu yazmıştır.40 Her ne kadar bu sayı fazla gibi görünse de gerçek olan Ahlat’ta yoğun bir yapılaşmanın olduğudur. Zaten on bir kilometre uzunluğunda, beş kilometre genişliğinde ve tahminen üç yüz bin civarında nüfusun yaşadığı Ahlat’ta41 yapılanmanın olmadığını da düşünmek doğru değildir.
Ahlatşahlar döneminde bölgede siyasi istikrarın sağlanması ve buna paralel olarak ticaretin çok hızlı bir şekilde gelişmesi ilim, kültür ve sanat gelişimini de arttırdı. Bu sayede Ahlat, ilim, kültür ve din adamlarıyla, zahit, mutasavvıf ve sanatkarlarıyla İslam ülkelerinde ‘Kubbetü’l İslam’ diye anıldı. Özellikle ilim, din ve sanat erbabı kimseler himaye edilerek bilimsel ve kültürel gelişmeye hizmet edildi. Bunun sonucunda da Ahlat’ta çok sayıda ilim ve kültür adamı yetişti. Bunlardan bazıları şunlardır:
Hüseyin el-Ahlati (Kimyager), İbrahim b. Abdullah, Muhammed b. Ali, Ali b. Ömer (alim), Hacı el-Ahlati, Mufaddal el-Ahlati, Hurremşah el-Ahlati (mimar), Fahreddin el-Ahlati (aotronami), Ebu’l Ali el-Ahlati (filozof), Safiyyüddin Ebu’l Berekat, Apdulsamet b. Apdurrahman, Yahya b. Ahmet, Muhammed b. Melikdad, Şemseddin b. Mehmet (Amasyakadısı), Mevlana İmadedtin ve Necübüddin Musa.42
Verilen bu bilgilerin dışında, bir esnaf teşkilatı olan fütüvvet veya Ahilik kurumunun da ilk olarak Ahlatşahlar döneminde ortaya çıkmış olduğu kaydedilir.43 Zira, Ahlat’ta yer alan mezar taşlarında sanatçı isimlerinin yanı sıra ‘Ahi’ ve ‘feta’ kelimelerine rastlanması44 bunu doğrulayan bir işaret sayılır. Sanat değeri çok yüksek olan bu mezar taşlarının bir kısmı da Ahlatşahlardan kalmadır.
Sonuç olarak Ahlatşahlar, merkez Ahlat olmak üzere bölgenin gelişmesine katkıda bulundular. Ahlat ve yöresi Anadolu’nun diğer bölgelerine göre daha çok gelişerek mamur hale geldi.
1 Kaşgarlı Mahmut, Divanü Lugat-it Türk Tercümesi 1, (Çev, Besim Atalay), Ankara 1983, s. 444.
2 Bu konuda bkz., M. H. Yınanç, Türkiye Tarihi Selçuklular Devri, İstanbul 1944, s. 134-155.
3 Ebu’l Fida, el-Muhtasar fi Ahbari’l-Beşer, II, İstanbul 1286, s. 223; Osman Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri, İstanbul 1980, s. 86; Faruk Sümer, “Ahlat Şehri ve Ahlatşahlar”, Belleten, L/197, Ağustos 1986, s. 471; Erdogan Merçil, Müslüman Türk Devletleri Tarihi, Ankara 1991, s. 237.
4 İbnü’l Esir, el-Kamil Fi’t Tarih, (trc. Abdulkerim Özaydın), c. X, İstanbul 1987, s. 293-294; Abdülkerim Özaydın, Sultan Muhammed Tapar Devri Selçuklu Tarihi (498-511/1105-1115), Ankara 1990, s. 33.
5 O. Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk İslam Medeniyeti, İstanbul 1969, s. 180-181; E. Mercil, a.g.e., s. 237; İbnü’l Esir, a.g.e., c. X, s. 300-301; Bundari, Irak ve Horasan Selçuklu Tarihi, (trc. Kıvameddin Burslan) İstanbul 1943, s. 237; A. Özaydın, a.g.e., s. 34-35.
6 İbnü’l Esir, a.g.e., c. X., s. 300-301; Bundari, Irak ve Horasan Selçuklu Tarihi, (trc. Kıvameddin Burslan) İstanbul 1943, s. 237; A. Özaydın, a.g.e., s. 34-35.
7 İbnü’l Esir, a.g.e., c. X, s. 310-312; A, Özaydın, a.g.e., s. 40-41.
8 İbnü’l Esir, a.g.e., c. X, s. 366-367; Işın Demirkent, Urfa Haçlı Kontluğu Tarihi (1098-1118), c. I. Ankara 1986, s. 116.
9 İbnü’l Kalanisi, Zeylu Tarihi Dimaşk (Yay. H. F. Amedroz), Beyrut 1908, s. 164; İbnü’l Esir, a.g.e., c. X, s. 377.
10 İbnü’l Kalanisi, a.g.e., s. 169-170; Stevan Runciman, Haçlı Seferleri Tarihi, (çev, Fikret Işıltan), c. 2, Ankara 1987 s. 95; Işın Demirkent, a.g.e., s. 129-140; Ali Sevim, “Halep Selçuklu Melikliği”, Selçuklu Araştırmaları Dergisi, III, Ankara 1971, s. 54-55.
11 İbnü’l Esir, a.g.e., c. X, s. 388-389; Azimi Tarihi Selçuklularla İlgili Bölümler (H. 480-535 = 1038/39-1143/44), (Yay. Ali Sevim), Ankara 1988, s. 38; S. Runcimen, a.g.e., s. 100; I. Demirkent, a.g.e., s. 140-148.
12 İbnü’l Kalanisi, a.g.e., s. 174-176; O. Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri, s. 89; Ali Sevim, “Altukoğlu İlgazi”, Belleten, XXVI/104, Ankara, 1962, s. 665; A. Beygu, Ahlat Kitabeleri, İstanbul 1932, s. 37.
13 İbnü’l Ezrak, Meyyâfârikîn ve Amid Tarihi (Artuklular Kısmı), (Araştırma, İnceleme ve Notları çeviren, Ahmet Savran), Erzurum 1987, s. 60; İbnü’l Esir, a.g.e., c. X, s. 468; O. Turan, a.g.e., s 90; V. Minorsky “Meyyafarikin” İA, c. VIII, s. 199.
14 O. Turan, a.g.e., s. 92; F. Sümer, a.g.m., s. 70-71; E. Mercil, a.g.e., s. 238.
15 Ahmed bin Mahmud, Selçuk-Name, (Haz. Erdogan Merçil), c. II, İstanbul 1977, s. 64-65.
16 O. Turan, a.g.e., s. 92.
17 İbnü’l Ezrak, a.g.e., s. 78; O. Turan, a.g.e., s. 92.
18 İbnü’l Erzak, a.g.e., s. 82, 111-112, 120-121.
19 İbnü’l Ezrak, a.g.e., s. 126-127; İbnü’l Esir, a.g.e., c. XI, s. 228; Urfalı Mateos, Vakayi-Namesi (952-1136) ve Papaz Ggrigor’un Zeyli (1136-1162), (çev. Hrant D. Andreasyan, Notlar E. Dulaurer) Ankara 1987, s. 331-332.
20 İbnü’l Ezrak, a.g.e., s. 134; İbnü’l Kalanisi, a.g.e., s. 364; İbnü’l Esir, a.g.e., c. XI, s. 234; el-Hüseyni, Ahbar üd-Devlet is-Selçukiye, (trc. Necati Lugal), Ankara 1943, s. 111-113; M. H. Yınanç, “Arslanşah”, İA, c. 2, s. 612; O. Turan, Selçuklu Tarihi ve Türk İslam Medeniyeti, s. 201.
21 İbnü’l Ezrak, a.g.e., s. 134-135; O. Turan, Doğu Anadolu Türk Devleti, s. 94-95.
22 İbnü’l Ezrak, a.g.e., s. 140, 168-169, 172-173; O. Turan, a.g.e., s. 96-97.
23 İbnü’l Ezrak, a.g.e., s. 181; F. Sümer, a.g.e., s. 479.
24 İmadeddin İsfahani, el-Berk el-Şami, (Neşr eden, Ramazan Şeşen), İstanbul 1979, s. 63-64; İbnü’l Esir, a.g.e., c. XI, s. 385-389; R. Şeşen, ‘‘İmad al-Din alp-Katip al-İsfahani’nin Eserlerindeki Anadolu Tarihiyle İlgili Bahisler”, Selçuklu Araştırmaları Dergisi III, Ankara 1971, s. 295-296; R. Şeşen, Selahaddin Eyyubi ve Devlet, İstabul 1987, s. 77-79.
25 İbnü’l Esir, a.g.e., c. XI, s. 402; Abu’l Farac, Tarihi, (Türkçe çev. Ömer Rıza Doğrul), c. I, Ankara, 1987, s. 474-475; Ebul Fida, Tarihi, c. III, İstanbul 1280, s. 71-72; C. Defremery. ‘‘Observations Sur deux point de I’histoire des rois Akhlath et de Mardin”, Journal Asiatigue, Avril 1842, s. 74; M. Y. Ahmed et Tikriti, el Eyyubiyan Fi Şimali’ş Şam ve’l Cezire, Beyrut 1981, s. 172-173.
26 İbnü’l Esir, a.g.e., c. XI, s. 405-406; Abu’l Farac, a.g.e., c. II. s. 436; et-Tikriti, a.g.e., s. 176-177; R. Şeşen, a.g.e., s. 82-83.
27 İbnü’l Esir, a.g.e., c. XII, s. 63; O. Turan, a.g.e., s. 101; et-Tikriti, a.g.e., s. 178-179.
28 İbnü’l Esir, a.g.e., c. XII, s. 93; Abu’l Farac, a.g.e., c. II, s. 465.
29 Abu’l Farac, a.g.e., c. II, s. 465, 488-489; O. Turan, a.g.e., s. 102.
30 O. Turan, a.g.e., s. 102-103.
31 İbnü’l Esir, a.g.e., c. XII, s. 172; F. Sümer, a.g.m., s. 486.
32 İbnü’l Esir, a.g.e., c. XII, s. 200.
33 Abu’l Farac, a.g.e., c. II, s. 488-489.
34 İbnü’l Esir a.g.e., c. XII, s. 210-211; Abu’l Farac, a.g.e., c. 2, s. 489.
35 İbnü’l Esir, a.g.e., c. XII, s. 228-230; Abu’l Farac, a.g.e., c. II, s. 489-491; F. Sümer, a.g.m., s. 487-488.
36 O. Turan, a.g.e., s. 105-106; F. Sümer, a.g.m., s. 487-488.
37 İbnü’l Ezrak, a.g.e., s. 48.
38 F. Sümer, Yabanlu Pazarı Selçuklular Devrinde Büyük Fuar, İstanbul 1985, s. 7.
39 O. Turan, Selçuklular ve İslamiyet, İstanbul 1971, s. 99-100.
40 Evliya Çelebi, Seyahatnamesi, (Tabı. Ahmed Cevdet), c. IV, İstanbul 1214, s. 1.
41 Beyhan Karamagaralı, “Ahlat Seramik Ekolü”, A. Ü. İlahiyat Fakültesi İslami İlimler Derğisi, V, Ankara 1982, s. 397.
42 Bkz., A. Beygu, Ahlat Kitabeleri, İstanbul 1932 s. 100-104.
43 İbnü’l Esir, a.g.e., c. XII, s. 331-332.
44 B. Karamagaralı, Ahlat Mezar Taşları, Ankara 1992, s. 331-332.
Abu’l Farac, Gregori (Bar Hebraeus), Abu’l Farac Tarihi, (Süryaniceden İngilizceye Çev. Ernest A. Vallis Budge, Türkçeye Çev. Ö. Rıza Dogrul), c. I-II, Ankara 1987.
Ahmed b. Muhammed, Selçuk-Name, (Haz. E. Merçil), c. II, İstanbul 1977.
Alptekin, Coşkun, Dımaşk Atabegliği (Tuğ-Teginliler), İstanbul 1985.
Artuk, İbrahim, “Ahlat Emiri Begtimur’un Sikkesi”, Tarih Dergisi, c. I, S. II, İstanbul 1950, s. 385-388.
Azimi, Muhammed b. Ali, Tarih (Selçuklularla İlgili Bölümler H. 430-538 = M1038/39-1143-44), (Yay. Ali Sevim), Ankara 1988.
Beygu, A. Şerif, Ahlat Kitabeleri, İstanbul 1932.
Al-Bundari, Irak ve Horasan Selçukluları Tarihi, (Türk Çev. Kıvameddin Burslan) İstanbul 1943.
Defremery, C., “Observations Sur Deux Points de I’ histoire des rois d. Akhlath et de Mardin”, Journel Asiatigue, Avril 1842, s. 72-76.
Demirkend, Işın, Urfa Haçlı Kontluğu Tarihi (1098-1118), c. I, Ankara 1980.
Ebu’l Fida, El-Muhtasar Fi Ahbari’l Beşer, İstanbul 1280.
Evliya Çelebi, Seyyahatnamesi, (Yay. Ahmed Cevded), c. IV, İstanbul 1314.
El-Hüseyni, Sadruddin Ebu’l-Hasan Ali ibn Naşır ibn Ali, Ahbar üd-Devlet is-Selçukiyye, (Muhammed İkbal’in metninden Terc. Necati Lugal), Ankara 1943.
İbnü’l Esir, İslam Tarihi El-Kamil Fi’t Tarih, (Çev. Abdulkerim Özaydın), c. X-XII, İstanbul 1987.
İbnü’l Ezrak, Meyyâfârikîn ve Amid Tarihi (Artuklular Kısmı), (Araş. İnc. ve Not. Çev. Ahmed Savran), Erzurum 1987.
İbnü’l Kalanisi, Zeylu Tarihi Dimaşk, (Yay. H. F. Amedroz), Beyrut 1908.
İmadeddin, İsfahani, El Bark el-Şami, (Neşreden Ramazan Şeşen), c. V, İstanbul 1979.
Kafesoğlu, İbrahim, “Ahlat ve Çevresinde 1945’te Yapılan Tarihi ve Arkeolojik Tetkik Seyahat Raporu”, Tarih Dergisi, S. I, İstanbul 1949, s. 167-190.
Karamağaralı, Beyhan, “Ahlat Seramik Ekolü”, Ankara Üniversitesi İslami İlimler Dergisi. V, Ankara 1982, s. 391-362.
Karamağaralı, Beyhan, Ahlat Mezartaşları, Ankara 1992.
Kaşgarlı Mahmud, Divanü Lugat-it Türk Tercümesi I (Çev. Besim Atalay), Ankara 1983.
Köhler, Wilheim, Evliya Çelebi Seyahatnamesinde Bitlis ve Halkı, (Çev. H. Işık), İstanbul 1989.
Merçil, Erdoğan, Müslüman Türk Devletleri Tarihi, Ankara 1991.
Minorsky, V, “Meyyafarikin”, İA, c. 8, İstanbul 1980, s. 196-199.
Özaydın, Abdulkerim, Sultan Muhammed Tapar Devri Selçuklu Tarihi (498-511/1105-1115), Ankara 1990.
Özaydın, Abdulkerim, “Ahlatşahlar”, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, c. 9, İstanbul 1988, s. 194-208.
Runciman, Steven, Haçlı Seferleri Tarihi, (Çev. Fikret Işıltan), c. II, Ankara 1987.
Savcı, Süleyman, Silvan Tarihi (Mafarkin Tarihi ve Kitabeleri), Diyarbakır 1956.
Sevim, Ali, “Artukoğlu İlgazi”, Belleten, XXVI/104, Ankara 1962, s. 649-691.
Sevim, Ali, Suriye ve Filistin Selçukluları Tarihi, Ankara 1989.
Streck, M, “Ahlat”, İA, c. I, İstanbul 1980, s. 160.
Sümer, Faruk, Yabanlu Pazarı Selçuklular Devrinde Büyük Fuar, İstanbul 1985.
Sümer, Faruk, “Ahlat Şehri ve Ahlatşahlar”, Belleten, 49/197, Ağustos 1986, s. 447-494.
Sümer, Faruk, Selçuklular Devrinde Doğu Anadolu Türk Beylikleri, Ankara 1990.
Şeşen, Ramazan, “İmad al-Din alp-Katip al-İsfahani’nin Eserlerindeki Anadolu Tarihiyle İlgili Bahisler”, Selçuklu Araştırmaları Dergisi, III, Ankara 1971, s. 249-369.
Şeşen, Ramazan, Selahaddin Eyyubi ve Devlet, İstanbul 1987.
Tabak, Nermin, Ahlat’ta Türk Mimarisi, İstanbul 1972.
Et-Tıkriti, Muhammed Yasin Ahmed, El-Eyyubiyan Fi Şimali’ş Şam Ve’l Cezire, Beyrut, 1981.
Turan, Osman, Selçuklular Tarihi ve Türk İslam Medeniyeti, İstanbul 1969.
Turan, Osman, Selçuklular ve İslamiyet, İstanbul 1971.
Turan, Osman, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, İstanbul 1980.
Urfalı, Mateos, Vakayi-Namesi (952-1136) ve Papaz Grigor’un Zeyli (1136-1162), (Türkçe çev. Hrant D. Andreasyan, Notlar Edouart Dulauer, Çev. M. H. Yınanç), Ankara 1987.
Yınanç, Mükrimin H, Türkiye Tarihi Selçuklular Devri İstanbul 1944.
Yınanç, Mükrimin H, “Arslanşah”, İA, c. II, İstanbul 1980, s. 612.
Yaşa, Recep, Bitlis’te Türk İskanı (XII-XIII. Yüzyıl), Ankara 1992.
Dostları ilə paylaş: |