İmam Humeyni'nin Liderlik Tarzı



Yüklə 1 Mb.
səhifə26/46
tarix21.08.2018
ölçüsü1 Mb.
#73752
1   ...   22   23   24   25   26   27   28   29   ...   46

5- Liderlik Cazibesi


Genel anlamda her liderin ahlaki açıdan, toplumsal ilişkiler açısından toplumun muhtelif kesimlerinde yer alan farklı anlayış ve görüşteki insanları kendisine cezp edecek birtakım özelliklere sahip olması gerekir.

Kuşkusuz liderin liderin cazibesi ne kadar güçlü olursa, gücü ve nüfuzu da o kadar kuvvetli olmaktadır.

Şimdi burada şu soru gündeme gelmektedir: İnsanın başkalarına karşı cazibeye sahip olması dini bir değer olarak mı telakki edilmektedir? Toplumda cazipliğin istenen etkilerine ve İslam’ın değerler düzeninin teyidine baktığımızda buna nispi olarak olumlu cevap verebiliriz. Çünkü dini metinlerin ısrarla üzerinde durduğu meselelerden biri de insanın başkalarına karşı cazibeye sahip olması meselesidir. İslam toplumunda Müslümanlar kendilerini ahlaki açıdan kendilerini toplumdaki bireylerde ilgi ve sevgi oluşturacak şekilde terbiye etmelidir. Gerçi bu konu zahiren ahlaki olsa da daha dikkatli bir bakışla yöneticilik rehberliğidir. Elbette şuna da dikkat etmek gerekir ki başkalarının sevgisini kazanmak için cazibeye sahip olmaktan kasıt, şöhret peşinde koşmak veya bencilik ve kendini beğenmişlik değildir. Çünkü bunlar İslam’ın şiddetle kınadığı nefsani rezilliklerdir.

Cazibeden maksat, İslami ve insani hedeflerin gerçekleştirilmesi için insanlarla iyi ilişkiler kurmaktır. Bir başka ifadeyle başkalarının sevgisini kazanmak bir hedef değil bir araç olarak iyi ve istenen bir şeydir.

Aslında şunu belirtmek gerekir ki Kur’an açısından iman ve salih amel, başkalarında muhabbetin oluşmasına sebep olur.

Kur’an, Meryem Suresi’nde bu hususu açıklayarak şöyle buyurmaktadır:

“İman edip de iyi davranışlarda bulunanlara gelince, onlar için çok merhametli olan Allah, (gönüllerde) bir sevgi yaratacaktır.”[1]

Binaenaleyh itikadi emirlere, İslami ve ahlaki değerlere riayet etmek, gayri iradi olarak halkın sevgi ve ilgisinin ilahi insanlara yönelmesini sağlamakla ve onların cazibesini temin etmektedir. Bunun en bariz örneğini İmam Humeyni’de görmek mümkündür. Şer’i kurallara göre hareket eden, İslami ilkelere bağlı olan İmam’ın devrimi sevenler nezdinde müthiş bir cazibesi vardı. Hatta başkalarının ona duyduğu muhabbet, normal ölçüleri bile aşmıştı. Bunun sebebi, İmam’ın hedeflerine inanmasından ve bu hedefleri gerçekleştirmek için çalışmasından başka bir şey değildi.

Bu sebeple bir kişi ilahi vazifesini yerine getirdiğinde cazibe kazanmakta ve başkalarının sevgi ve muhabbetini kazanmaktadır. İslam Peygamber’i (s.a.a) bir hadisinde bunu teyit ederek şöyle buyurmaktadır:

“Yapabildiğiniz ölçüde kendinizi dünyaya düşkünlükten kurtarınız. Çünkü bir kimse gönülden Allah’a yönelirse Allah, kullarının kalplerini sevgi ve şefkatle ona muti ve ram eder. Ve Allah onu süratle iyiliklere doğru yöneltir.”[2]

Bu nurani ifadelerden anlaşıldığı üzere muhabbet, kulu Allah’a yönelten ruhani bir etkendir. Ayrıca ahlaki cazibe tüm insanlar için en iyi ruhi güzelliklerden biridir. Fakat halka liderlik yapmak isteyen biri için kaçınılmaz olarak gerekli bir şarttır. Nitekim bir lider cazibeye sahip değilse onun için liderlik mümkün değildir. Kur’an-ı Kerim, İslam Peygamberi’nin (s.a.a) liderlikteki başarısının sırrını sahip olduğu ahlaki cazibeye bağlı görmektedir:

“O vakit Allah’tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet; bağışlanmaları için dua et; iş hakkında onlara danış. Kararını verdiğin zaman da artık Allah’a dayanıp güven. Çünkü Allah, kendisine dayanıp güvenenleri sever.”[3]

Peygamberin ahlaki cazibesi, özelikle de sert karakterli Araplara karşı gösterdiği sabır ve hoşgörü, Allah’ın ilahi rahmet ve inayetiyle dünyadaki ilk İslami devletin ilk nüvesini oluşturmak için halkı cezp edip örgütlemesini sağladı. Mevlana şöyle diyor:

O, sabır bıçağıyla bir kafayı kurtardı,


Böylece birçok insanı kesilmekten kurtardı
Sabır bıçağı, demir veya çelik bıçaktan daha keskindir,
Hatta yüz ordudan da daha da muzafferdir.

İmam Humeyni, büyük bir cazibeye sahipti. Onun davranış tarzı, muhabbete ve insanların şahsiyetine değer vermeye dayalıydı. Bu da halkın muhtelif kesimlerinin ona olağanüstü bir şekilde bağlanmasını ve inanmasını sağladı. Hatta bazen İmam’ın takipçilerinin ona ve onun hedeflerine olan sevgisinin yoğunluğundan dolayı en büyük nimet olan hayatlarından bile geçtiklerini ve kendilerini liderleri için feda ettiklerini gördük.

Devrim Lideri’nin takipçilerinin ve sevenlerinin sevgisi, onun vefatından sonra iki katına çıktı. Öte yandan devrim çizgisinde olmayanlar bile liderin topludaki büyük boşluğundan dolayı kimliksizleştiklerini hissettiler ve Allah’ın rahmet elini çektiğini düşündüler. Ayrıca doktorlarının hassasiyetleri ve ortaya koydukları reaksiyon, ona duydukları sevginin bir göstergesiydi. Çünkü İmam Humeyni’nin hastanede olduğu sırada doktorların durumu değişmişti. O kadar ki bazıları İmamlarının dünyadan gidebileceğini akıllarına bile getirmek istemiyordu. Bunu düşünen bazıları ise ne yapacağını bilmez bir hale gelip hiçbir şey yapamıyordu. İmam’ın tedavisiyle ilgilenen doktorlar ve hastane personeli, bu konuda naklettiklerine göre İmam’ın hastanede bulunduğu dönemde onun sağlığı iyiyken kendilerinin de morali iyi oluyor, görevlerini coşku ve fedakârlıkla yapıyorlardı. Hepsi şunu düşünüyordu, bugün tedavisini üstlenmiş oldukları bu kadri yüce seyyid, Allah’ın yeryüzüne büyük bir emaneti, tarihin eşsiz bir şahsiyeti ve bu asırda İslam’ın ihya edicisiydi, bu yüzden de ona hizmette hiçbir sınır tanımıyorlardı. Ama İmam’ın durumunun ağırlaştığı günlerde bu doktorlar ve hastane personeli, adeta kara toprak yığınlarının altından çıkmış ruhlar gibi olmuş ve yapacak bir şeyleri olmadığı için anlatılmaz bir kedere gömülmüşlerdi.[4]

İmam’ın liderlikteki cazibesi o kadar güçlüydü ki takipçileri arasında ona yönelik ilgi bir aşka dönüşmüş, İmam da dostlarının bir sevgilisi haline gelmişti. İmam’ın hastalığı sırasında onun tedavisinden sorumlu kişilerden biri olan Tabib-i Dilha [Kalplerin Doktoru] kitabının yazarı, şunları yazıyor:

“İmam, hasta olmasına rağmen, onu kaybetmek herkes için inanılmaz bir şeydi. Her yerden feryat ve figanlar yükseldi. Sanki Aşura günüydü ya da büyük mahşer kopmuştu. Ruhen ve bedenen son derece yorgun olan doktorlar, yüksek sesle ağlamaya, başlarına ve yüzlerine vurarak dövünmeye başladılar.

Ailesinin bitkinliği anlatılacak gibi değildi. İmam’ın hizmetinde bulunanlar, kendilerinden geçmişti. Ben ömrüm boyunca İmam’ın damadı Burucerdi Bey’inki gibi içli bir şekilde ağlayan birini görmemiştim. Endişe içindeki halk, İmam’ın sevenleri, İmam’ın evine kadar gelmiş, İmam’ın durumunu öğrenmek için orada toplanmıştı. Onlar için adeta uykunun bir anlamı kalmamıştı.

İmam’ın vefat ettiğinin ilanı, dostun da düşmanın da itiraf ettiği üzere İran’da ve tüm dünyada benzersiz bir yankı uyandırdı. İran’ın Müslüman ve devrimci halkının vefat ettiği gün ona gösterdiği ilgi ve muhabbeti, onun İran’a dönüşünden bile daha büyük olmuştu.”[5]

[1]      Meryem, 96

[2]      Meclisi, Biharu’l- Envar, c. 77, s. 166

[3]      Al-i İmran, 159

[4]      Arifi, Tabib-i Dilha, s. 372-373

[5]      Bkz. Age. S. 373-375


Yüklə 1 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   22   23   24   25   26   27   28   29   ...   46




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin