İmge Kitabevi Yayınları: 41 Joseph Campbell



Yüklə 2,24 Mb.
səhifə64/80
tarix03.01.2022
ölçüsü2,24 Mb.
#35123
1   ...   60   61   62   63   64   65   66   67   ...   80
Eski filid veya ozanların druidik eğitimiyle, onlar yalnız yerel mi­tolojik edebiyatı ezbere öğrenmekle kalmıyorlar, mitolojik analojilerin yapılabildiği ve simgesel formların yorumlanabildiği hukuku da öğreniyorlardı; ilk Hıristiyan dönemde Hıristiyan inancın simgeleri-

392


nin öğrenilmesi ve bununla pagan mitos ve efsanelerin arasında analo­jilerin kurulmasında da aynı şey yapıldı. Örnek olarak, Cuchullin'in amcası Kral Conachar'm doğum ve ölümü Meşinin meviid ve çarmıha gerüişiyle böyle çakıştırılmıştı. Dahası onun bir druidin gaipden ha­ber verme yeteneğiyle Meşinin çarmıha gerileceğim öğrenmesi sonucu öldüğü de ileri sürülmüştü. Cuchullin'in ruhu da, Lugaid'in elinden öldükten sonra (oturarak veya yatarak ölmemek için kendisini bir sütun-taşa bağlamıştı) kendisini seven üç kere elli kraliçe tarafından görülmüştü. Ruh, ruhdan arabasında yüzüyor ve Gelecek Mesihin ve Kıyamet Gününün sarkışım söylüyordu. O da, birçok eski kahraman gibi, İrlandalı öte dünyadan .Aziz Patrik'inkine dönmüştü. Bütün kanıtlara göre de (hepsinin rahipler tarafından kaleme alındığı akılda tutulmalıdır) Patrik eski paganları kutsamıştır. Eskilerle Konuşma adıyla bilinen eserde yazıldığı gibi onların masallarından hoşlan-mıştır.

Örnek olarak, dev Caeilte vardı, Patrik Yaratıcıya övgüler düzer ve bir zamanlar Finn MacCumhailTin (Finn McCool) yaşadığı kaleyi kut-sarken, kendi cinsinden arkadaşlarıyla ve koca kurt köpekleriyle göründüler: Rahipler yakınlaşan kocaman adamları gördüler ve kor­ku onları sardı, çünkü onlar rahiplerle aynı zamanın insanları değil­lerdi. O zaman Patrik, Gapl'in havarisi, ayağa kalktı ve spergillum'u? nu aldı. Binlerce cinin üstünde yüzen eski kahramanlara kutsal su saçmak istiyordu. Tepelere ve skalplara(*), bölgenin ve ülkenin sınır dışına cinler her yönde kaçıştılar. Bundan sonra ulu insanlar oturdu.

'Şimdi oldu' dedi Patrik Caeilte'e, 'Senin adm ne?' 'Ben Caeilte'inV dedi, "Ronan oğlu Crundchu oğlu...'

Rahipler baktıkça şaşınyorlardı çünkü onların en irisi, otururken eski paganların ancak bileğine ya da dirseğine geliyordu.

Patrik, 'Caeilte, senden bir iyilik istemeyi arzuluyorum' dedi. Caeilte, 'Eğer o kadar gücüm varsa dediğin olur, her neyse, söyle ba­kalım' diye yanıtladı. 'Bu çevrede bir iyi su kuyusu olsa' dedi Patrik, 'Bregla, Meath, Usnach halkım vaftiz edebilsek'. Dev, 'Soylu ve doğru kişi, bunu senin için yapacağım' dedi. Ve onlar kalenin çevresini

(*) Skalp: İskoç ve İr diyalektiğinde, yukarı doğru fırlamış kaya, taş veya çeşitli deniz kabuklarının bulunduğu deniz çekildiğinde açığa çıkan kumluk yer. Şiir dilinde dağ zirvesi (çev.'notu).

393

dolaşarak çıktılar. Koca adam eline azizin elini aldı ve çok geçmeden önlerinde kaynayan ve berrak bir kuyu gölü gördüler...



Patrik, Burada bulunduğun lord yani Finn MacCumhail iyi biri miydi?' dedi. Caeilte aşağıdaki övgüyü söyledi:

Sararmış yaprak ormanlarda altın saçsa, Beyaz dalgalar gümüş olsa, Finn hepsini dağıtırdı.'

'Seni yaşamında böyle yapan kim veya nedir? Patrik sordu, öteki yanıtladı: Türeklerimizdeki gerçek, kollarımızdaki kuvvet ve sözü­müzü tutmak'.

Birlikte birçok gün geçirdiler, bugünlerden birinde Patrik hepsini vaftiz etti. Caeilte kalkanının yanından kabarık bir altın parçası ko­pardı, parça üç kez on beş ons kadardı ve şöyle dedi: *Bu Başkan Finn'in bana son armağanıydı ve şimdi Patrik bunu benim ve kuman­danımızın ruhu için al'.

Bu altm parçasının uzunluğu Patrik'in orta parmağının ucundan omuzunun en yüksek yerine kadardı, genişliği ise dediklerine göre bir gezdi. Ve bu altm misyonerlerin çanlarına, Mezmurlarına v< Aşai Rabbani kitaplarına adandı.

Ve sonunda, günlerce konuşmadan sonra, koca adam için ayrılıp kendi yoluna gitme günü geldiğinde, Caeilte azize seslendi: 'Kutsal Pat­rik yarın benim için gitme günüdür diye düşünüyorum' dedi.

'Nereye gideceksin?' diye Patrik sordu.

'Arkadaşlarımızın ve birlikte büyüdüklerimin ve benimle birlikte olan Fian-şeflerin yanına tepelere ve uçurumlara' diye yanıtladı, 'tek başıma olmaktan yoruldum'.

O gece yattılar ve ertesi gün kalktılar; Caeilte başmı Patrik'in göğ­süne koydu, aziz ona: 'Nerede olursa olsun, içerde veya dışarıda, Tanrının eli seninledir ve benden sana cennet verilmiştir' dedi.

Sonra onlara katılmış olan Hıristiyan Kral Connaught krallık et­mek için yoluna gitti; Patrik de yoluna koyuldu, inanç ve dindarlık ek­meye, İrlanda'dan devleri ve büyücüleri sürmeye, azizler ve doğru in­sanlar yetiştirmeye, haçlar dikmeye, duraklar ve sunaklar yapmaya ve idolleri ve gulyabani imgelerini devirmeye ve bütün büyü sanatlarını alt etmeye çıktı. Ve Caeilte'ye dokunup kuzeye yollandı, vahşi Böyle vadilerine, Nera'nın oğulunun şelalesine, kuzeye Curlieu dağlarına

394 ■»

kadar, Keshcorann'a ve Corann düzlüklerine...*16 2. TANRILARIN HUYU



Romalı P.Comelius Tacitus (Î.S. 55-120), Tuna ve Ren nehri ötesin­deki Germen kabilelerinin yaşam ve dinleri ile ilgili en eski bilgileri vermiştir. Germenler onun zamanında Roma'yi tehdit etmeye başla­mışlar ve gelecek üç yüzyıl içinde de onu harabeye çevirmişlerdi.

'Tarihe ilişkin kayıtları olan eski şarkılarında Germenler topraktan doğan tanrı Tuisto'yu kutsarlar. Irklarının atası saydıkları Mannus'u onun oğlu olarak görürler. Mannus'un da üç oğlu vardır, okyanusa en yakınlar adlarını Ingaevones'den, ortadakiler Henminones ve kalanlar da Istaevones'den almışlardır. Uzak geçmiş tahminleri canlandırır; bazı yetkilililer Tanrının daha başka oğullarından ve başka uluslar­dan da sözederler, Marsi, Gambrivii, Suebi ve Vandilici gibi, ve bu ad­lar gerçekten eskidir ve usta işidir. Germany sözcüğünün ise yeni olduğunu söylerler. Ren'i ilk geçen ve Galleri kovalayan ilk halka bugün Tungri deniliyor, fakat o zaman Germen denildi. Germen bu kabilenin adıydı, bu ulusun değil, zamanla böyle yaygın kullanım ka­zandı. Ve böylelikle bu fatihlerin peşinden olanların esinlendiği kor­kuyla hepsine Germen denildi ve sonunda bu adı kendileri de kendile­ri için kullandılar.

Herkül'ün, başka kahramanlarla birlikte, onlan ziyaret etmiş ol­duğunu söylerler ve savaşta başkalarıyla birlikte onun için de övgüler düzerler...(17) Aynı zamanda kutsal mezarlardan aldıkları yıpranmış figürleri de taşırlar..,(18)

Bütün tanrıların üstünde Merkür'ü tutarlar, belli günlerde ona in­san kurban etmeyi günah saymazlar. Herkül ve Mars'ı normal olarak hayvanlarla yatıştırırlar. Bazı Suebiler Iris'e de kurban keser. Bu ya­bancı, kültün kaynak ve anlamını bilemiyorum, fakat onun hafif savaş gemisi biçimindeki amblemi yabancı bir yerden geldiğini gösteriyor. Fakat tanrılarını duvarlar arasında tutmayı ve insan benzeri biçimlerle temsil etmeyi tanrısal büyüklükle uyumlu görmezler. Onların kutsal yerleri ormanlar ve yarlardır ve yalnız inananlarca görülen bu gizli yerleri tanrıların adlarıyla adlandırırlar..^19)

En eski soyluları Suebilerden Semnonelerdir ve bu iddianın doğ­ruluğu dinsel bir ritle kanıtlanır. Belli bir zamanda bu kandan bütün halklar maiyetleriyle atalarının kehanetleri ve eski çağların duygu-

395


lanyla kutsanmış bir ormanda toplanırlar. Halkın içinde bir insanın kurban edilmesi bu vahşi törenin korkunç başlangıcını gösterir. Bir başka anlamda da koruya saygı gösterilmiş olur. Bağ taşımadan bu­raya kimse giremez. Bununla ilahın gücü karşısında küçüklüğünü gösterir. Eğer düşürürse bir daha ayaklan üstüne kalkmamalıdır. Yerde sürüklenmelidir. Bütün bu batıl inançlann ulusun doğum yeri olarak bu koruyu kabul ettiğini gösterdiği düşünülebilir ve orada her yerde hüküm süren tanrı oturmaktadnr. Dünyanın geri kalan kısmı ise onun yönetimine bağlıdır, Semnonelerin refahı bu inancı güçlen­dirmektedir. Semnoneler yüz kasabada yaşarlar ve büyüklüklerinin sonucu kendilerini bütün Suebilerin başı sayarlar.

Langobardiler ise tersine sayılarının azlığıyla tanınırlar. Bir çok' güçlü halk tarafından sarıldıkları için güvenliği yalnız dalkavuklukta değil, fakat savaşta ve onun tehlikelerinde bulurlar. Onlardan sonra Reudingi, Aviones, Anglii, Varini, Eudoses, Suarini ve Nuitoneler ge­lir. Bunlar ırmak ve orman surlarının gerisinde yaşarlar. Bu halklarla ilgili özel olarak sözetrheye değecek bir ayrıntı yoktur fakat ortak Ner-thus veya Toprak Ana inancıyla tanınırlar. Onun insan işleriyle ilgi­lendiğine ve halkları arasında dolandığına inanırlar. Bir Okyanus adasında kutsal bir koru vardır ve burada örtülü arabaya kahinlerden başka kimse dokunamaz. Kahin tanrıçanın kutsallar kutsalı varlığını hissedebilir ve arabası inekler tarafından çekilirken ona saygısını su­nar. Sonra onun da katılarak onurlandırdığı neşe ve coşku günleri ge­lir. Kimse savaşa gitmez, kimse silah taşımaz, her türlü demir eşya kaldırılır, yalruz ve yalnız o zaman barış ve sükun görülür ve istenir. Tanrıça gene kahin tarafından tapmağına götürülene kadar erkekler topluluğunu idare eder. Bundan sonra araba, örtü ve inanırsanız tanrıça saklanılmış bir suda yıkanıp temizlenir. Bu hizmet hemen peşinden gölde boğulan hizmetçiler tarafından yapılır. Böylece gizem yalnız ölenlerin gözleriyle görülebilir ve görünümün ne olduğunu me­rak edenlerde korku ve dindarlık uyandırır..^ ^

Naharvali topraklarında eski zamanlardan beri saygı gösterilen bir koru vardır. Baş kahin kadın gibi giyinir, tanrılar, Latince çevirile-riyle Castor ve Pollux'dur. Bunlar tanrı nitelikleri gösterirler fakat ad­ları Alci'dir. Hiç bir imge, yabancı külte ilişkin bir iz yoktur, fakat genç erkekler ve kardeşler olarak tapınıldıktan kesindir...*21)

Suebian denizinin sağ kıyısına döndüğümüzde onun Aesrii top­raklarına uzandığım görüyoruz. Aestii genelde Suebi din ve gelenek-

396

lerirte sahiptirler fakat dilleri yaklaşık olarak Britanya dilidir. Tanrı­ların Anasına taparlar. Bu kültün amblemi olarak domuz maskeleri ta­karlar. Bunlar onlar için zırh yerine geçer ve insanlardan onları korur hatta düşmanlann arasında bile inanan kimsenin güvenliğini sağlar. Çok az demir silah genellikle sopalar kullanırlar. Tembel Germenler arasında pek görülmeyen bir sabırla hububat ve başka ürünler eker­ler. Denizi kullanmaktan da geri kalmazlar ve amber -kendi dillerinde karşılığı glaesıım'dur- toplayan tek halktırlar. Sığ yerlerde hatta derin­lerde bile çalışırlar. Gerçek barbarlar gibi onun nasıl üretildiğini hiç araştırmamış ve bulmamışlardır. Gerçekten uzun zaman başka safra­lar gibi dikkat edilmeden kalmıştır ve Roma kullanımı onun ta­nınmasını sağlamıştır. Onu ham olarak toplarlar ve islenmeden ge­tirip aldıkları fiyattan tatmin olurlar.^



Germenler kadınlarda kutsallık ve kehanet öğeleri bulunduğuna inanırlar, bunun için de onların öğütlerini sormaktan ve yanıtlarına uymaktan gocunmazlar. Bizim tanrılaştırd iğimiz Vespasian bölgesin­de bir çok Germen tarafından bir ilah olarak çok saygı duyulan Vele-da'yı görürüz. Daha eskiden oysa benzer bir saygıyı Aurinia ve baş­kalarına gösterirlerdi. Kadınları övgüler ve sahte davranışlarla tanrı­çalara dönüştürmeyen bir saygı vardır../23^

Cenazelerinde şamata yoktur. Gözlemlenen tek kural ünlü kişile­rin özel bir tür odunla yakıldığıdır. Ateş kurduklarında üstüne elbise veya cazipleştiren şeyler atmazlar, yalnız" ölünün silahlarını bazan atını da alevlere atarlar. Mezarları yalnızca bir çim keseğidir. Saygıla­rını diktikleri büyük taş anıtlarla gösterirler. Ölünün başında bunlar yükselir. Ağlama ve feryat kısa zamanda bırakılır, üzüntü ve yas ise daha çok sürer. Bir kadın acısını halkın içinde açıkça gösterebilir, er­kekse acısını yüreğinde taşımalıdır.'^

Dişi ilahlarla ilişkili olarak toprak, ekin ve domuza verilen önem dikkat çekici. İhsan kurbanı ve bugün tanrıça kültünün yaşadığı her yerde halen görülen bir tür araba festivalinin etkisi de öyle. Aestii, dil­leri o zamanki Britanyahların Kelt dilini andıran halk, hububat «ekiyor, domuzu kutsal tutuyor ve ana tanrıçaya tapınıyorlardı. Bu göstergeyle tanışıklığımız var. Anglii (Angıllar, geleceğin İngilizleri) tanrıça Ner-thus, Ana Tanriça'ya tapıyorlardı ve arabada taşman imgesi daha son­ra kutsal adadaki gölde boğulanlarca yıkanıyordu. Burada Yunan avcı Actaeon efsanesi anımsanıyor; Artemis'e ormanda yıkanırken rastladı ve onun tarafından domuza dönüştürüldü, kendi köpekleri tarafından

397


öldürüldü. Bir de Mısırlı tanrıça Sais tapmağındaki arsız genç usta akla geliyor. O da imgenin peçesini kaldırmaya cüret ettiğinde şaş­kınlıktan çarpıldı ve dili tutuldu. Şöyle diyen de o tanrıçaydı: 'Benim peçemi kaldırmış kimse yoktur' (ouöeıç euov mıtfazv aveıte), yani be­nim dünyanın anası oluşuma ilişkin gizi açıklayacak kimse yaşa-mamıştır.*25)

Naharvali kahini, dahası, kadın gibi giyinmişti ve Castor ile Pol-lux'u andıran ikizlerin saygın korusunu denetliyordu. Bu kahin de büyük Suriye tanrıçası Kıbele'nin harem kahinlerini andırıyor. Ve son olarak, Tactius'un Isis olarak tanımladığı tanrıça -onun gibi deniz ve gemilerin tanrıçası olarak tapınılıyordu- onun varsaydığı gibi sonra­dan ithal edilmiş olabilir de olmayabilir de. Çünkü bu Germen form­larının sağladığı kanıtlarla, ta en eski neolitik sızmaların sürekliliği hemen her kuramın önereceğinden daha güçlü bir bütünlük gös­teriyor. Gerçekten, ÎJS. birinci yüzyılda Germen kabilelerinin çeşitli tanrıçalarında neolitik yayılmanın sayısız etkilerinin bulunması bekle­nilecek bir bölgedeki kadar çok benzerlik var. Tanrıça Toprak'dan doğan tanrı Tuisto'ya dayanan kabile şecereleri, Toprak'dan doğma Hesiod şecereleriyle benzerliğiyle, bu tabloya ek bir destek sağlıyor. Öyle anlaşılıyor ki, ister eski Yunan ve Kelt, ister daha soru*, ki Roma ve Germen bölgelerinde olsun, Avrupa neolitik kalıtımının geniş an­lamda eşdeğer mitsel formlar ürettiğini güvenle söyleyebiliriz. Bunlar eski Tanrıça Çağının düzeninden türetilmişlerdir ve onu yansıtırlar; ve bu temel tabakanın üstüne daha sonraki yüksek kültür taba­kalarının mitosları konulmuştur.

Daha sonraki tabakaların neler olduğu sorusu kalıyor. Bu soruyla ilgili olarak Tacirus'un zamanında kurbanlar sunulan üç önemli Ger­men tanrısının, onun tarafından Latin karşılıkları olan Herkül, Mer­kür ve Mars adlarıyla anıldıklarını anımsayalım. Bunlar tartışmasız, daha önce görmüş olduğumuz gibi Perşembe, Çarşamba ve Sah'ya (Thursday, Wednesday ve Tuesday) adlarını veren Thor, Wodan ve Thı'dur. Wagner'in güçlü kadrosunu oluşturduğu parlak İslanda Ed-daları ile Orta Çağ Alman Nibelungenlied edebiyatında bunlar en önde gelen erkek ilahlardır. Ve Tacirus'un döneminde olduğu gibi Edda döneminde de, tam bin yü sonra, VVodan-Merkür figürü hepsi­nin üstünde bir yere sahiptir.

Thor figürü ise hepsinden daha eski olduğunu gösteren işaretler • taşır. Hatta paleolirik döneme kadar gider. Kutsanmış çekici karakte-

398

ristik bir silah olmalıdır. Thor asla kılıç veya mızrak taşımaz, Wodan gibi bir kısrağın üstünde de görülmez, düşmanlarına karşı yürür. Ve akıllı bir dev öldürücüdür, hemen her ilkel mitolojide eşdeğerleri olan canavar öldürücüler bulunur/26) Herkül de Yunanlılar için bu ilkel kahraman tipine bir örnektir. Fakat Thor'un olağanüstü garip zaferleri­nin yapısı -Keltlerin Dağda efsanesi ile(*) bir çok bakımdan karşılaştınlabilir- Yunanlıların en acaip kahramanlık masallarından çok, Büyük Av halklarının şaman mitoslarından esinler taşır.



Örnek olarak, bütün dev ırkım yok etmek için tam gazaba geldiği bir anda, onların şehri Jotunheim'da aptal yerine konulduğunda, on­ların en soylusundan Midgard, Kozmik Yılandan öç almak ister. Yılan dünyayı çevreleyen okyanusta yaşamaktadır. Thor saf delikanlı şekline girer ve yürüyerek, bir akşam, dünyanın kıyışına gelir. Gece­lemek için yer sorduğu dev Hymir burada yaşamaktadır. Ertesi şafakda, dev Hymir acele kalkar ve giyinir, balık avlamak için denize yalnız açılmayı düşünmektedir. Fakat Thor durumu kavrayıp acele giyinir ve hazırlanır. Hyrnir, onun hiç bir yardımı olamayacağım, çe­limsiz ve saf bir delikanlı olduğunu söyleyerek onu azarlar, devin her zaman oturduğu gibi uzun süre ve açıklarda oturmaktan donacağını söyler. Ve delikanlı Thor bu harekete o kadar kızar ki çekici Mjollnir'i fırlatır, çünkü denizde bir basan elde etmek istemektedir. Thor deniz­de onun istediği kadar çok kürek çekebileceğini ve istediği kadar otu­rabileceğini söyler, orada kimin daha önce eve dönmek isteyeceğinin belli olmayacağım ileri sürer. Ne yem kullanacaklarım sorar ve Hyrnir ona kendi yemini bulmasını emredince devin boğa sürüsünü görür, en büyük, adı 'Cennete Böğüren" olan boğayı seçer ve hayvanın başım koparır. Sonra Hymir'in indirdiği tekneye koşar.

Tekneye çıkan ziyaretçi dipte oturur ve kürekleri alıp çeker, Hy-mir'e hız yapıyorlarmış gibi görünür. Devin kendisi de kürek çek­mektedir, bir zaman soma öyle hız yaparlar ki, dev kalkan avlayacak­ları yere geldiklerini iddia eder. Fakat misafir daha gitmek istediğim söyler, bir zaman daha kürek çekerler. Hymir'in çok açıldıklarım daha fazlasının Yılandan dolayı tehlikeli olcağını söylediği yere kadar gi­derler. Fakat delikanlı devam etmek istediğini söyler ve öyle de yapar, dev korkmuştur.

Thor kürekleri kaldırdı, güçlü bir olta hazırladı, iğnesi de küçük,

(*) Bkz. sayfa 253.

399

ince veya yetersiz değildi. Boğanın başını oltaya takıp denize attı. Olta da dibe indi ve onu gören Midgard Yılan, kandı. Yılan oltayı kaptı ve iğne üst çenesine geçti. Bunu hissedince öyle bir başını çekti ki Thor'un elleri küpeşteye yaslandı. Kızan tanrı bütün gücünü ortaya koydu, ayaklarını teknenin.dibine yerleştirip vargücüyle oltayı çekti ve avını çektiğinde kendisi de denizin üstünde duruyordu.



Thor'un gözleri yılana değdiğinde, dünyada daha korkunç bir şey görmemiş olduğu söylenebilir. Yılan dipten yüze çıkarken zehirini bırakmıştı. Hymir, dev, sarardı, soldu, korkmuştu: Midgard kendi yanındaydı ve sular teknesine dolup boşalıyordu. Thor çekicine uzandı ve vurmak için kaldırdı, fakat Hymir balık-bıçağını kaparak küpeştedeki teli kesti, yılan denize battı. Thor çekicini ona fırlattı, ve bazılarının dediğine göre, dipde başım ezdi. Başkalarıysa Midgard'ın hâlâ yaşadığına ve her yeri kuşatan okyanus çukurunda yattığına inanırlar. Fakat tanrı, kızarak, yumruğunu Hymir'in kulağında pat­lattı ve onu başaşağı tekneden attı. Sonra Thor karaya döndü/27

Thor'a İskendinavya'da Dünyanın Koruyucusu denir ve .minyatür çekiç amuletleri yüzyıllarca korunmak için takılmıştır. Stockholm'da, müzede, son paleolitik dönemden kalma amber bir tane de vardır; ilk metal çağlardan da elliden fazla altın ve gümüş küçük T şeklinde çekiçler toplanmıştır. Gerçekten, hatta bugüne kadar -veya en azın­dan yüzyılımızın ilk yıllarına kadar- Manx balıkçıları koyun dibinden çıkardıkları küçük T şeklindeki kemiği denizden korunmak için tak­maya alışmışlardı; Alman salhane işçileri de aynı kemiği boyun­larına takıyorlardı. ^

Bu gözlemle daha önce değerlendirdiğimiz Keltik Hıristiyan Tunc-Sayfası (Keltik ve Viking etki alanlarının birçok yönden ilişkili bulun­duğu bir dönemden kalmadır) ile ilgili yeni ve biraz da şaşırtıcı şeyler öğreniyoruz. Tabi tersini de, görünüşte oldukça acaip olan av­lanma episodu Keltik sayfanın T'si Mesihin haçı kadar Thor'un çekici ile de birleştirilince yeni bir özellik kazanıyor. Gerçekte Manx ve Ger-men folklorunda koyunun T-şekilli kemiğinin -kurbanlık kuzu-dünyayı kurtaran insan-tanrı Mesihle bilinçli olarak birleştirilmiş olup olamayacağı bile sorulabilir, yerli dünya koruyucusu insan-tanrı Thor, çok daha eskidir, hatta paleolitikdir.

Tacitus'un zamanında Thor'un Herkül'le eşdeğer tutulduğunu gördük, fakat daha sonraki Germano-Latin döneminde benzerlik da­ha çok Jove ile kuruldu. Latin dünyasındaki Jove'nin Günü (İtalyanca

400


Yüklə 2,24 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   60   61   62   63   64   65   66   67   ...   80




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin