İNSAN HAKLARI GÜNDEMİ DERNEĞİ
İHGD: Kamusal Açıklama
TR001/2006/Bir Türkiye Klasiği
19.09.2006
BİR TÜRKİYE KLASİĞİ: İşkenceyi önleme, yoksa soruşturma yersin!
T.C. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı 17.07.2006 tarihinde, İzmir Barosu avukatlarından Nalan Erkem hakkında soruşturma açmış bulunmaktadır.1 T.C. Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 07/07/2006 gün ve 02-5-49-182-2005 sayılı mucipnamesine göre, İzmir (Buca) Kapalı Ceza İnfaz Kurumunun 14. Koğuşunda (Çocuk) 05/11/2003 tarihinde çıkan isyanla ilgili olarak, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılan soruşturma henüz tamamlanmadan, NTV Ulusal Televizyon kanalında 16/11/2003 tarihinde yayınlanan ve İzmir Barosunun İşkenceyi Önleme Gurubundan sorumlu yönetim kurulu üyesi sıfatıyla yaptığı basın açıklaması ile Cumhuriyet gazetesinin 07/11/2003 tarihli nüshasının 3. sayfasında “İsyan geliyorum dedi”, Milliyet gazetesinin 07/11/2003 tarihli nüshasının 12. sayfasında “Buca da işkence iddiası”, Hürriyet gazetesinin 07/11/2003 tarihli nüshasının 3. sayfasında “Cezaevindeki isyanın nedeni işkence mi?” başlıklı haberlerde, isyanın çıktığı çocuk koğuşunda bulunan on sekiz yaşından küçük hükümlü ve tutuklulara görevliler tarafından kötü muamele ve işkence yapıldığı, olay nedeniyle bu hükümlü ve tutukluların müdafileriyle görüştürülmedikleri, başvurularının yerine getirilmediği yönünde, soruşturma konusu eylemle ilgili olarak beyanda bulunduğu iddia edilmiş, durum soruşturmayı gerektirir nitelikte görülmüştür. Bu bakımdan, İzmir Barosuna kayıtlı Avukat Nalan Erkem hakkında İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma yapılmak üzere 1136 sayılı Avukatlık Kanunun 58/1 maddesi gereğince izin verilmesi uygun görülmüştür.2 Nalan Erkem bir avukat olarak İşkenceyi Önleme Grubunun aktif bir çalışanıydı. Kendisi aynı zamanda uzunca bir süredir Türkiye’de işkenceye karşı verilen mücadelede önemli roller üstlenmiş ve Türkiye’deki İnsan Hakları Hareketiyle yakın bir dayanışma içinde olmuştur. Aynı zamanda, İnsan Hakları Gündemi Derneği’nin bir üyesi olan avukat Nalan Erkem Türkiye’deki işkence sorununun çözümüne ilişkin yetkin kişilerden biridir.
Arkaplan Bilgisi
İşkenceyi Önleme Grubu (İÖG), Aralık 2001’de İzmir Barosu bünyesinde, işkence mağdurlarına ücretsiz olarak yasal yardım temin etmek amacıyla kuruldu. İÖG aynı zamanda Türk Hukukunda işkencenin önlenmesini ve işkencecilerin başarılı bir şekilde soruşturulup, kovuşturularak adalet önüne getirilmesini zorlaştıran unsurların kaldırılması için kampanya yürütmeyi amaçlıyordu. Aralık 2001’de çalışmalarına İzmir Barosunun üyesi olan 112 kişilik gönüllü avukat grubuyla başlayan İÖG, daha sonradan 250 kişiye ulan gönüllü avukat grubuyla, İzmir’deki işkence vakalarını sistemli bir şekilde izlemeye başladı. AB Komisyonuna sunduğu “İşkencenin Önlenmesinde Hukukçuların Rolü” projenin kabul edilmesi üzerine, gönüllü avukatlardan oluşan gruba az sayıdaki profesyonel eşlik etti. İÖG Aralık 2004’de yeni seçilen Baro Yönetimi tarafından, şok edici bir kararla kapatıldığı sırada, 550 başvuru almış, bunlardan 340 tanesi hakkında çalışma başlatmış ve işkenceden sorumlu olan 116 kişi hakkında soruşturma açılmasını sağlamıştı. Bu durum, Türkiye’de insan hakları ihlallerinin izlenip soruşturulmasıyla görevli İl ve İlçe İnsan Hakları Kurullarının etsizliği ile kıyaslandığında, insan haklarının korumasına yönelik gerçek bir başarı durumuydu.
Bununla birlikte, İzmir Barosu Yönetim Kurulu, 07/12/2004 günü yaptığı yönetim kurulu toplantısında, bugüne kadar neredeyse türünün tek örneği olan "İzmir Barosu İşkence Önleme Grubu"nun lağvedilmesine ve grubun Avrupa Birliği Komisyonu'nun sponsorluğunda yürüttüğü "İşkencenin Önlenmesinde Hukukçuların Rolü" projesinin iptal edilmesine karar verdi3 ve vermiş olduğu kararı 08/12/2004 tarihinde İÖG’ye bildirdi. Daha sonraki müdahalelerle, grubun çalışanları işten çıkarıldı. İzmir Barosu Yönetim Kurulu Başkanı Nevzat Erdemir 13 Aralık 2004’de yaptığı basın açıklamasında, İÖG’nün kapatılma gerekçelerinden biri olarak AB Komisyonundan fon alınmasını gösterdi. Nevzat Erdemir’e göre AB Komisyonu Türkiye’nin ulusal çıkarlarına zarar vermek, Türkiye’yi bölmek ve “bağımsız bir Kürdistan” kurulması için çaba harcamaktaydı4. İşkencenin önlenmesiyle, “bağımsız bir Kürdistan” arasındaki bağlantının nasıl kurulduğu hala gizemini korumakta ve biz insan hakları savunucularını hayrete düşürmeye devam etmektedir. Avukat Nalan Erkem hakkında açılan soruşturma, İşkenceyi Önleme Grubunun aktif olduğu, 5 Kasım 2003’de Buca Cezaevi Çocuk Koğuşunda “isyan girişimi” olarak nitelendirilen olayla ilgilidir.
Av. Nalan Erkem Hakkında Açılan Soruşturma
5 Kasım 2003’de Buca Cezaevi Çocuk Bölümünde isyan çıktığı5 iddiası ile cezaevinde bulunan güvenlik kuvvetlerinin müdahalesi sonucunda 42 çocuğun adı geçen olay nedeniyle cezaevi savcılığınca ifadelerinin alınacağı belirtilmiş ve İzmir Barosunun CMUK uygulama servisinden müdafi atanması talep edilmiştir. CMUK’un 138. maddesi gereğince 18 yaş altındaki kişilerin ifadelerinin alınmasında baro tarafından belirlenecek bir müdafi avukatın atanması zorunluluktur. İzmir Barosu bu nedenle görevlendirmeler yapmış ve görevlendirilen avukatlar bulguları saptamak ve soruşturmada bulunmak için cezaevine gitmişlerdir. İlk giden 8 avukat çocuklarla görüşmüş, gerekli beyanları tutanakla saptamış, gözlemledikleri yara ve benzeri bulguları tutanağa yansıtmış, nöbetçi Cumhuriyet Savcılığınca başlatılan soruşturmada hazır bulunmuşlardır. Sanıkların çokluğu nedeniyle Buca Cezaevine daha sonra 6-7/11/2003 tarihlerinde giden müdafi avukatlar çocuklarla önceki grup gibi görüşme yapamamışlar, kendilerine engel çıkarılmış, yaralı bazı çocukların hastaneye sevkleri konusunda hazırladıkları dilekçeler alınmamış, cezaevi savcısının raporlu olduğu, cezaevi müdürünün de böyle bir görevi olmadığı, hakarete varan sözlerle avukatlara bildirilmiştir. Bu durum avukatlar tarafından tutanakla saptanmıştır6. Buca Cezaevinde meydana gelen olaylar nedeniyle İzmir Barosu Avukatlarına yönelik gerçekleşen engellemeler, açık bir şekilde BM Avukatların Rolüne dair Temel Prensiplere (Havana Kuralları) aykırılık teşkil etmektedir.
“BM Avukatların Rolüne dair Temel Prensipler (Havana Kuralları)7” şunları söylemektedir:
Madde 16. Hükümetler avukatların a) hiç bir baskı, engelleme, taciz veya yolsuz bir müdahaleyle karşılaşmadan her türlü mesleki faaliyeti yerine getirmelerini; b) yurt içinde ve yurt dışında serbestçe seyahat etmelerini ve müvekkilleriyle görüşebilmelerini; ve c) kabul görmüş mesleki ahlak kurallarına, görevlerine, standartlarına uygun faaliyette bulundukları için kovuşturma veya idari, ekonomik veya başka tür yaptırımla sıkıntı çekmemelerini veya tehditle karşılaşmamalarını sağlar.
Madde 20. Avukatlar, bir mahkeme, yargı yeri veya hukuki ya da idari bir makam önünde mesleki nedenlerle bulundukları sırada veya konuyla ilgili yazılı veya sözlü taleplerinde yaptıkları beyanlardan ötürü hukuki ve cezai muafiyetten yararlanır.
Olayın soruşturması sürerken, savcının aldığı ifadelerde 13 çocuk sürekli dövüldüklerini savcılık ifadelerine yansıtmış, hatta bu çocuklardan dördünün yaraları bizzat savcı tarafından tutanağa geçirilmiştir. Buna karşılık olayın soruşturulmasıyla görevli olan Cumhuriyet Başsavcılığı kötü muamele bulunmadığı yönünde açıklamada bulunmuştur8. Bununla birlikte, savcılık ifadelerinden başka müdafi avukatların saptadığı diğer 6 çocuğa ilişkin ifadelerde kendilerinin koğuştan çıkarıldıktan sonra cezaevi bahçesinde iç çamaşırlarına kadar soyuldukları, burada görevliler tarafından dövüldükleri daha sonra hücrelere konuldukları, yeterli battaniye ve elbiselerin verilmediği, dövme olaylarının burada da sürdüğü beyan edilmiştir. Ayrıca, yapılacak soruşturmada dövme olayını söylememeleri için cezaevi görevlilerince tehdit edildiklerini de belirtmişlerdir9. Avukatların engellenmesi ve elde edilen bulgular üzerine İzmir Barosu İşkenceyi Önleme Gurubundan sorumlu yönetim kurulu üyesi sıfatıyla Av. Nalan Erkem tarafından bir basın açıklaması gerçekleştirilmiştir. Ancak, yapılan basın açıklaması nedeniyle, hakkında İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yukarıda bahsi geçen soruşturma açılmıştır. Oysaki yine “BM Avukatların Rolüne dair Temel Prensipler (Havana Kuralları)”de yer alan 23 Madde şu şekildedir:
Madde 23. Avukatlar, diğer vatandaşlar gibi ifade, inanç, örgütlenme ve toplanma özgürlüğüne sahiptir. Avukatlar özellikle, hukukla, adalet sistemiyle ve insan haklarının geliştirilmesi ve korunması ile ilgili konularda kamusal tartışmalara katılma, ve yasal faaliyetleri veya yasal bir örgüte mensup olmaları nedeniyle mesleki kısıtlamalara maruz kalmaksızın, yerel, ulusal veya uluslararası örgütler kurma veya bunlara mensup olma ve bunların toplantılarına katılma hakkına sahiptir. Avukatlar bu hakları kullanırlarken, her zaman hukuka ve hukuk mesleğinin kabul görmüş standartlarına ve mesleki ahlak kurallarına uygun davranırlar.
Ayrıca, yeni Avukatlık Kanunu'nda, 02.05.2001/4667 sayılı kanunla yapılan değişiklikle, baroların kuruluş ve nitelikleri başlığı altındaki maddeye baroların amacına, "hukukun üstünlüğü, insan haklarını savunmak ve korumak" (Madde 76) ve "bu konulara işlerlik kazandırmak" (Madde 95/21) eklenmiştir. Avukatlık Kanunu'nda yapılan bu değişiklikle, Türkiye Barolar Birliği (110/17) ve barolara, yönetimin hukuka uygun davranıp davranmadığını, insan haklarını ihlal edip etmediğini izleme gibi ciddi ve etkili bir yetki de verilmiş bulunmaktadır10. Bu koşullar altında, İnsan Hakları Gündemi Derneği, Nalan Erkem’e yönelik başlatılan soruşturmanın, kendisinin uzunca bir süredir işkenceye karşı yürüttüğü aktif çalışmalarından dolayı yıldırma amaçlı açıldığı görüşündedir. Ayrıca, İnsan Hakları Gündemi Derneği, avukat olmasının yanı sıra bir insan hakları savunucusu olarak Nalan Erkem’e açılan soruşturmanın, “Birleşmiş Milletlerin Evrensel Olarak Tanınan İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunması ve Geliştirilmesinde Toplumsal Kuruluşların (Organların), Grupların ve Bireylerin Hakları ve Sorumlulukları Üzerine Bildirge”de ifade edilen haklara açık bir şekilde aykırılık teşkil ettiği görüşündedir.
“Birleşmiş Milletlerin Evrensel Olarak Tanınan İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunması ve Geliştirilmesinde Toplumsal Kuruluşların (Organların), Grupların ve Bireylerin Hakları ve Sorumlulukları Üzerine Bildirge”de şunlar söylenmektedir:
Madde 9:
1-İnsan hakları ve temel özgürlüklerin kullanılmasında, bu bildirgede amaçlanan insan haklarının korunması ve geliştirilmesinde bireysel olarak ve başkalarıyla birlikte herkesin, bu hakların ihlal edildiği durumlarda başvuru yapma olanağından etkin bir biçimde faydalanmaya ve korumadan yararlanmaya hakkı vardır.
2- Bu amaçla, hakları ve özgürlükleri ihlal edilen herkesin, kişisel olarak veya yasa tarafın-dan izin verilen temsilcileri aracılığıyla şikayette bulunma ve hukuksal bir otorite önünde veya yasayla kurulan bağımsız, yansız ya da yetkili tüm diğer otoriteler önünde kamuya açık mahkemede şikayetini inceletme ve bu hakları ve özgürlükleri ihlal edildiğinde, yasalar uyarınca bu otoritelerden tazminat dahil olmak üzere zarar-ziyanın telafisini öngören bir karar alma ve aynı zamanda makul bir sürede kararın ve yargı kararının uygulamasına hakkı vardır.
3- Yine bu amaçla herkesin, bireysel olarak ve başkalarıyla birlikte, özellikle:
a) İnsan haklarının ve temel özgürlüklerin ihlali konusunda, şikayet üzerine makul sürede karar vermesi gereken, ulusal olarak yetkili kılınan adli, idari veya yasama otoritelerine veya Devletin hukuksal sistemine uygun olarak kurulan yetkili tüm diğer otoritelere dilekçe veya diğer uygun yöntemlerle başvurarak devlet görevlileri ve organlarının politika ve eylemlerini şikayet etme;
b) Ulusal yasalar ile uygulanabilir uluslararası yükümlülük ve taahhütlerin uygunluğu üzerine kanaat oluşturma amacıyla, duruşmalarda, kovuşturmalarda ve kamu davalarında hazır bulunma.
c) İnsan hakları ve temel özgürlüklerin savunulması için nitelikli ve profesyonel bir hukuksal yardım veya uygun olan tüm diğer tavsiye ve yardımları sunma ve sağlama hakkı vardır.
4- Yine bu amaçla ve uygulanabilir uluslararası prosedür ve belgelere uygun olarak herkesin, bireysel olarak ve başkalarıyla birlikte, insan hakları ve temel özgürlüklerle ilgili raporları almak ve incelemek için, genel veya özel yetkisi olan uluslararası organlara ulaşma ve bu organlarla hiçbir sınırlama olmaksızın iletişim kurma hakkı vardır.
5- Kendi yargı alanında bulunan tüm topraklarda, insan hakları ve temel özgürlükler ihlalinin var olduğuna inanmak için nedenler bulunduğunda devletin süratli ve yansız bir soruşturma sürdürmesi veya olayın aydınlığa kavuşması için dava açılmasını dikkatle izlemesi gerekir.
Madde 10: Hiç kimse edimde bulunarak veya gerektiği durumlarda müdahaleden kaçınarak insan haklarının ve temel özgürlüklerin ihlaline katılamaz; kimse bu hak ve özgürlüklerin ihlalini reddettiği için cezalandırılamaz ve tedirgin edilemez.
Madde 12:
1- Herkesin, bireysel olarak ve başkalarıyla birlikte, insan hakları ve temel özgürlüklerin ihlaline karşı mücadele etmek için barışçıl etkinliklere katılmaya hakkı vardır.
2- Devlet, bu bildirgede amaçlanan hakların meşru kullanımı çerçevesinde şiddet, tehdit, mi-silleme eylemi, fiili veya hukuksal ayrımcılık, baskı veya diğer keyfi hareketlere karşı, bireysel olarak ve başkalarıyla birlikte hareket eden tüm kişilerin yetkili otoritelerce korunması için gerekli tüm önlemlerin alınmasını dikkatle izler.
Bu bakımdan, herkes, bireysel olarak ve başkalarıyla birlikte, barışçı yollarla, insan haklarının ve temel özgürlüklerin ihlaline neden olan, ve devletin ihmali olan durumlar da dahil olmak üzere, devlete isnat edilebilen etkinlik ve eylemlerle birlikte başka grup ve bireylerce işlenmiş insan hakları ve temel özgürlüklerin kullanılmasıyla ilgili şiddet eylemlerine karşı tepki gösterdiğinde, ulusal yasalarca etkin biçimde korunmaya hakkı vardır.
Madde 13: Herkesin, bireysel olarak ve başkalarıyla birlikte, bu bildirgenin 3. Maddesine uygun olarak, barışçı yollarla, salt insan haklarını ve temel özgürlükleri koruma ve geliştirme amacıyla kaynakları isteme, alma ve kullanma hakkı vardır.
Nalan Erkem’e açılan soruşturma, evrensel olarak kabul görmüş ve saygınlık kazanmış temel insan hakları ilkelerine ve değerlerine aykırılık teşkil ettiği kadar, hukuki açıdan da bir facia niteliğindedir. Nalan Erkem hakkında açılan soruşturmaya yönelik, Av. Özkan Yücel tarafından İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına yapılan talepte de belirtildiği gibi, soruşturmanın hangi suçlama üzerinden yürütüldüğü ve isnadın ne olduğu belli değildir. Deyim yerindeyse soruşturma “siz bir savunma yapın biz bir suç buluruz anlayışıyla” yürütülmektedir. Oysa CMUK isnadın belirtilmesini savunma hakkının olmazsa olmazları içerisinde mütalaa etmektedir. Bu nedenle “adil yargılamayı etkileme”, “yargı görevi yapanı etkileme” gibi isnad edilen suçun ne olduğu bildirilmeksizin, hangi yasa maddesinin ihlal edildiği düşüncesiyle soruşturmanın sürdürüldüğü ve savunma istendiği açıklanmaksızın, açıklamaların ne şekilde/hangi suçu oluşturduğu belirtilmeksizin Nalan Erkem’den savunma istenmesinde ulusal ve uluslararası mevzuata aykırılık bulunmaktadır.
İnsan Hakları Gündemi Derneği olarak daha öncede defalarca belirttiğimiz gibi, insan hakları savunucuları vermiş oldukları mücadelenin doğası gereği çoğu zaman devletle ve devletin kurumlarıyla ters düşebilirler. Bu durum karşısında insan hakları savunucularını, yaptıkları konuşmalar, hazırladıkları raporlar, yaptıkları açıklamalar nedeniyle cezalandırmaya kimsenin hakkı yoktur. Türkiye’de insan hakları savunucularının, geçmişte olduğu gibi günümüzde de oldukça çetin ve zor mücadele vermektedir. Ne yazık ki insan hakları savunucularının bu mücadelesi İnsan Hakları Savunucularına dair Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Özel Temsilcisi Hina Jilani’nin, 18 Ocak 2005 tarihli ve Türkiye’deki İnsan hakları Savunucularına ilişkin son raporunda da belirttiği gibi, insan hakları savunucularına ve organizasyonlarına yönelik bir damgalanmayla sonuçlanmıştır. İnsan hakları savunucuları “devlet düşmanı” gibi gösterilmiştir.11 Bu olumsuz tutum hala etkisini göstermeye devam etmektedir. Nalan Erkem’e açılan soruşturma bu olumsuz tutumun örneklerinden biridir.
Türkiye özellikle de son yıllarda insan haklarına ve temel özgürlüklere saygılı, demokratik bir hukuk devleti olma yolunda önemli adımlar atmış bulunmaktadır. Ancak, ne yazık ki atılan tüm olumlu adımlara rağmen insan hakları ihlalleri halen devam etmektedir. Nitekim Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT) tarafından hazırlanan raporda Türkiye’de İşkence vakalarında kayda değer oranda azalma olduğu açık bir dille ifade edilmekte12 , hükümetin "işkenceye sıfır tolerans" politikasının sonuçlarının cesaret verici olduğu söylenmekte, ancak heyetin elde ettiği bilgilerden oluşan tablonun "tamamen güven verici" olmadığı açıklanmaktadır. CPT raporuna göre, Adana, İstanbul ve Van’da yapılan incelemelerde çok sayıda kötü muamele iddiasının bulunduğu ve işkence ve kötü muamele vakalarına ilişkin bağımsız ve tam soruşturmalar yapılması gerektiği belirtilmiştir13. Benzer nitelikteki bulgular, Uluslararası Af Örgütünün "Türkiye: Geciken ve Reddedilen Adalet" başlıklı raporunda da yer almaktadır. İnsan Hakları Gündemi Derneği mevcut şartlar altında, Nalan Erkem’e açılan soruşturmanın derhal durdurulması gerektiğini düşünmektedir. Unutulmamalıdır ki, Türkiye’de Savcılar işkenceye ve kötü muamele vakalarını önlemek için caba harcayan insan hakları savunucularını değil, işkence ve kötü muamele iddialarını bağımsız ve tam bir şekilde soruşturup, sorumluları adalet önüne yükümlüdürler.
Nitekim savcıların ve tüm yargı sisteminin işkence faillerini cezalandırmak konusundaki başarısızlığı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önünde Türkiye’nin sayısız mahkûmiyetiyle de teyit edilmiştir. İşkenceyle ve her türlü insan hakları ihlalleriyle mücadele, bu konuda savaşım veren insan hakları savunucularının desteklenmesiyle mümkün olabilir. İnsan Hakları Gündemi Derneği olarak, kamuoyunu Nalan Erkemi desteklemeye ve bu davayı dikkatle izlemeye davet ediyoruz.
Saygılarımızla,
İnsan Hakları Gündemi Derneği
www.rightsagenda.org
Dostları ilə paylaş: |