ÇOK KOCALI EVLİLİĞİN RAĞBET GÖRMEMİŞ OLMASININ NEDENİ
Çok kocalı evliliğin rağbet görmemiş olmasının nedeni; bu tür ilişkinin ne kadının, ne de erkeğin mizacına uygun düşmüyor oluşudur. meseleye erkek açısından bakacak olursak: Bu ilişki türünün erkeğin mizacına aykırı düşmesinin en önemli sebebi her şeyden önce onun tekelci (kadın yalnızca kendisine ait olması anlayışı) yapısına ters düşmesidir. Babalık güveniyle bağdaşmayan bir durumda arz etmesidir. Evladına düşkün olan insanoğlu tabii, üremek ve çoğalmak ister; geçmiş ve gelecek nesillerle sağlam ve güvenilir bir bağı olsun ister. Kendisinin hangi evladın babası, hangi babanın evladı olduğunu bilmek, öğrenmek ister. Kadının birden fazla kocalı ilişkisi bu tabiat ve mizacıyla bağdaşmaz. Oysa ki erkeğin birden fazla kadınla evlilik bağı kurmasında ne erkek, ne de kadın için böyle bir sakınca doğmaktadır.
Kırk civarından kadın Ali b. Ebu Talibin (a.s) huzuruna varır. İslam’ın erkeğe çok kadınlı evlilik izni verdiği halde kadına çokkocalı evlilik izni vermeyişinin sebebini sorar. Bunun adalete aykırı bir ayrım olduğunu söylerler.
Ali (a.s) onların her birine içi su dolu birer küçük kap-veya bardak-verilmesini söyler. Orta yere konulan büyükçe bir kabı göstererek ellerindeki suyu bu kaba boşaltmalarını ister. Kadınlar suyu boşalttıktan sonra “Elinizdeki kabı tekrar bu büyük kaptan doldurun; ancak, herkes daha önce kendi kabında bulunan suyu alsın”der. Kadınlar “Bu mümkün değil ki” derler, “Sular birbirine karıştı...Herkesin kendisine ait olanı teşhis edebilmesi imkansız...” Bunun üzerine Hz. Ali (s.a) “Eğer” buyurdular, “Bir kadının birden fazla kocası olursa ister istemez onlarla cinsel ilişkide de bulunacak ve gebe kalacaktır. Bu durumda dünyaya gelecek çocuğun, hangi erkeğin nesli olduğu nasıl tespit edilebilir?...”
Evet, erkek açısından meselenin sakıncası bu; kadın açısından doğurduğu sakıncaya gelince; çok kocalı evlilik kadının hem tabiatına, hem menfaatine aykırı düşmektedir. Kadın, erkeği sırf onun cinsel isteklerine yarayan bir faktör olarak görmüyor ki “ne kadar çok olursa o kadar ala olur” denilebilsin... Kadın, erkeği; onun kalbini kazanmış olduğu bir varlık olarak görmek ister. Onun hamisi ve koruyucusu olsun ister. Onun için fedakarlıklarda bulunup zahmetlere katlansın ister. Çalışıp çabalayıp para kazansın ve elde ettiği her şeyi karısına adasın. Onun derdine ortak olsun ister... Erkeğin bir “fahişe” ye verdiği para ve kadını-doğru yoldan-çalıp çabalayarak bizzat elde ettiği gelir ne kadının-erkeğin ihtiyaçların ın birkaç katı olan-ihtiyaçlarını karşılamaya yeter; ne de erkeğin can-u gönülden ve sırf sevgiye dayalı bir içgüdüyle ona harcadığı parasının-manevi-değeriyle karşılaştırılabilir. Kadının pek fazla olan gider ve masraflarını daima fedakarca karşılayan erkek olmuştur. Buna karşılı erkeğe iş ve mesleğinde moral ve destek sağlayan en önemli unsur da eşi ve çocukları, yani aile yuvası olmuştur.
Çok kocalı bir ilişkide kadının, bir erkeğin himaye, sevgi, koruma ve fedakarlık gibi tertemiz duygularını kendisine müteveccih kılması mümkün değildir. Bu cihetle çok kocalılık da tıpkı fahişelik gibi daima kadın tarafından nefretle karşılanmıştır. Binaenaleyh hem erkeğin hem de kadının istek ve eğilimlerine uygun bir ilişki türü değildir.
CİNSEL ORTAKLIĞIN YENİLGİSİ
Cinsel ortaklığın yenilgiye uğramasının nedeni de budur. Ne erkeğin belli bir kadına, ne de kadının belli bir erkeğe ait olduğu ve “tahsis olunma”nın her iki tarafta da ayaklar altına alındığı cinsel ortaklık, daha önce de belirtmiş olduğumuz gibi sadece yönetici tabakaya, yani filozof yöneticiler veya yönetici filozoflara mahsus olmak üzere Eflatun tarafından ortaya atılan bir görüştü. Bu görüş sadece başkaları tarafından kabul görmemekle kalmadı; bizzat Eflatunun kendisi de bir süre sonra bu görüşünden vazgeçmek zorunda kaldı.
Son bir yüzyılda, komünizmin ikinci babası Friedric Engels de bu teoriyi savunmuş ve salık vermiş, ancak komünizm dünyası bu öneriyi kabule yanaşmamıştır. Sovyetler Birliği’nin, Engels’in cinsel ortaklık nazariyesini uygulama konusunda yaşadığı pek acı deney ve tecrübelerden sonra 1938 yılında aile lehine bir kanunu tasvip ettiği belirtilir. Tek eşli evliliği komünizmin resmi evlilik düzeni olarak kabul ettiği söylenir.
Çok kadınlı evlilik erkeğe kimi zaman birtakım avantajlar kazandırmışsa da, çok kocalı evlilik kadınlara hiç bir avantaj sağlayamamıştır ve sağlayamayacaktır. Bu farklılığın nedeni, erkeğin bizzat kadının şahsına; kadınınsa erkeğin kalbine, gönlüne ve onun fedakarlıklarına talib bulunuyor olmasıdır. İstediği kadına bizzat sahip olduğu sürece, bir erkek için, o kadının kalbini kazanamamış olmanın pek önemi yoktur. Bu cihetle, çok kadınlı evlilikte bulunan bir erkek, bu yaptığıyla kadının kalbini kurmuş ve onun duygularını incitmiş olmasına ehemmiyet vermemiştir. Ne var ki kadın için aynı lakaytlık söz konusu değildir. Onun nazarında erkeğin gönlüne girmek ve onun duygularına hakim olmak fevkalade önemlidir. Bunları kaybedecek olursa, her şeyi kaybetmiş sayacaktır kendini...
Başka bir deyişle evlilik ve karı-koca ilişkisinde iki faktör rol oynar; bunlardan biri maddi, diğeriyse manevidir. Maddi olanı, gençlik dönemlerinde doruğuna tırmanan ve giderek düşüş kaydeden cinsel ilişkilerdir. Manevi olanıysa, eşler arasındaki samimiyet, sevgi ve şefkat duygularıdır ki bu, cinsel duyguların tam tersine, giderek pekişir ve güçlenir. Kadınla erkek arasındaki önemli farklardan biri işte budur; kadınlar için ikinci faktör daha önemlidir (erkeğin tam tersine). Evlilik ve karı-koca ilişkisi bir kadın içinse genellikle maddi-veya en azından maddi ve manevi boyutların eşit olduğu-anlam taşır.
Bütün bunlar bir yana; önceki bölümlerde Avrupalı bir psikolog bayanın görüşlerini de sunarak belirtmiş olduğumuz gibi, kadın, önce rahminde sonra da kollarında çocuğu yetiştirdiği ve bu mesuliyetin ağırlığını bizzat yüklenmiş olduğu için onu, çocuğunun babası olarak erkeğin sevgi, samimiyet ve yakınlığına şiddetle ihtiyaç duyar bir hale getiren birtakım özel psikolojik hal ve vasıflar taşır. Hatta kadının kendi çocuğuna karşı beslediği sevgi bile, bu çocuğun babası ve onun dünyaya gelmesine sebebiyet veren faktör olarak bizzat kocasının ona karşı beslediği sevgi ve gösterdiği ilgiye bağlıdır büyük ölçüde... Kadının bu ihtiyacı, ancak ve ancak tek kocalı evlilikte karşılanabilmektedir.
Binaenaleyh çok kadınlı evlilikte evliliği aynı terazilerde karşılaştırarak bu ikisini aynı şey kabul etmek yanlıştır. Çok kadınlı evliliğin dünyanın bazı yerlerinde uygulanmış olmasını erkeğin zorbalığı olarak yorumlayıp kadınların çokkocalı evliliği aynı şekilde uygulayamamış olmasını onların zaaf ve güçsüzlüğüne vermek apaçık bir yanlı bir hatadır.
Menuçehriyan hanımefendi İran Anayasa ve Medeni Kanunlarına Eleştiri adlı kitabının 34. sayfasında şöyle demekte: “Medeni kanun 1049. maddesi erkeğin, karısının izni olmadan baldızının kızı veya kayınbiraderinin kızıyla evlenemeyeceğini söyler. Yani eğer erkek, karısının kız kardeşinin veya karısının erkek kardeşinin kızıyla evlenme isterse, bizzat karısının rızasını almak zorundadır. Şimdi bir de kadının buna izin vermediğini düşünelim, o zaman ne olur? “Hiç...Bu olmaz da öteki oluverir... Erkek gider bir başkasını alır! Meseleyi bir de diğer kutuptan ele alalım ve mesela şöyle diyelim: “Kadın, kocasının rızası olmadan kocasının kız kardeşi veya erkek kardeşinin oğluyla (kocasıyla evli olduğu bir sırada) evlilik yapamaz...” Mutaassıplar bunu duyduklarında kan beyinlerine sıçrayacak ve “Bu esasen insanlığa ters düşen bir öneridir! Kadının fıtratına aykırıdır!” diye feryadı basacaklardır. Buna cevap olarak “Bu önerinin, aslında kadının köleleştirilmesine ters düşen yegane öneri olduğu”nu söylemek gerekir. Bir malın nasıl ki birden fazla maliki yoksa-eğer olsa dahi mahsulü neticede bir elde toplanıyorsa-ülkemizde geçerli sarih ve zımmi kanunlara binaen kadın da bir mal sayıldığından birden fazla maliki olmasına müsaade edilmemektedir.”
Bu bayan, aynı kitabın 73. sayfasında şöyle diyor:
“Bir erkek dört kadınla evlenebildiğine ve kadın da onun gibi bir insan ve onunla eşit olduğuna göre, erkeğe tanınan hukuki haklar kadına da tanınmalıdır diyoruz. Bu büyük ve küçük mantık önermelerinin getirdiği sonuç erkekler için dehşetengiz, beyinlerine sıçramakta, gözleri yuvalarından fırlayacakmışçasına bir öfkeyle “Kadının birden fazla kocası olur mu hiç?!” diye feryadı basmaktadırlar. Biz, buna cevap olarak soğukkanlılıkla şöyle diyoruz: “Niçin erkek, birden fazla kadınla evlenebiliyor o zaman?”
“Bunları söylerken ahlaki fesat yaymak, kadınların namus ve iffetini gereksiz görüp küçümsemek istemiyoruz. Ancak gayemiz, erkeklere, kadınlar konusundaki görüşlerinin zannettikleri gibi-hiç de sarsılmaz ve sağlam temellere dayanmadığını anlatmaktır. Kadınla erkek arasında hiçbir fark yoktur, birbiriyle eşit ve aynıdırlar. Eğer erkeklere sırf erkek oldukları için dört kadınla evlenme hakkın tanınıyorsa, aynı hak kadınlara da tanınmalıdır. Akıl ve zekaca erkekten daha güçlü olmadığı farz edilse dahi duygusal ve nefsani tecellilerde kadının erkekten geri kalır bir yanı olmadığını itiraf etmek gerekir.” Görüldüğü üzere yukarıdaki satırların yazarı, çok kadınlı evlilikle çok kocalı evliliği birbirinden ayırmamakta ve bu ikisi arasında hiçbir fark gözetmemektedir. Ona göre erkek güç sahibi olduğu için kendi çıkarlarına uygun düşen çok kadınlı evliliği yaygın hale getirip normalleştirmiştir. Ancak kadın, hür olmadığı cihetle, “onun köleliğiyle bağdaşmayan yegane asıl durumundaki” çok kocalı evliliği bir türlü savunamamıştır. Bu bayana göre çok kadınlı evliliğin zaferinin ve çok kocalı evliliğin yenilgisinin nedeni erkeğin sahip veya “efendi”, kadınınsa “köle” veya mal oluşudur. Erkek, kadının sahibi ve efendisi olduğu için pek çok kadın, yani pek çok mal alabiliyormuş. Ne var ki bir mal ve köle olduğundan ve bir köleninse birden fazla efendisi olamayacağından, ona bu hürriyet tanınmamış ve çok kocalı evlilik nimetinden yararlanamamıştır!...
Halbuki bu hanımefendinin zannetmiş olduğunun tam tersine, bizzat çok kocalı evliliğin kabul görmemiş olması, erkeğin kadına bir “mal gözüyle bakmadığını göstermektedir. Zira bir malın icabından ortaklaşa kullanılması ve ortak mülkiyet denilen şey, insanoğlunun öteden beri kabul edip uygulaya gelmiş olduğu bir usuldür. Binaenaleyh eğer erkek kadına bir mal ve meta gözüyle bakmış olsaydı; malda ortaklığı caiz bulduğu gibi kadında ortaklığı da caiz bulması ve normal karşılaması gerekirdi. Oysa hakikatte durum hiç de öyle değildir, çok kadınlı evliliğin, kadının bir meta olarak görülmüş olmasından kaynaklandığı şeklindeki bir görüş, elbette ki yanlıştır. Dünyanın neresinde “Bir malın birden fazla sahibi olamayacağı” yolunda bir gelenek veya kanunu çıkarılmıştır ki tek kocalı evliliğin de ondan kaynaklanmış olabileceği iddia edilebilsin?!
Söz konusu bayan diyor ki: “Kadınla erkek bir ve eşit olduğundan bir ve eşit haklara da sahip olmaları gerekir. Erkekler çok kadınlı evlilik hakkından faydalanıyorlar da, kadınlar ne diye çok kocalı evlilik hakkında faydalanamasın?”
Bizce “Sizin en büyük hatanız, çok eşli evliliğin kadın ve erkek için bir “hak” olduğunu zannetmenizdir” diyoruz. Bilakis, çok kadınlı evlilik, kadınlara ait bir haktır, erkeklere ait değil. Bunu karşılık çok kocalı evlilik ne kadın, ne de erkek için bir “hak”tır; tersine, hem kadının maslahat ve menfaatine aykırıdır, hem erkeğin...Gelecek konularımızda İslam’daki çok kadınlı evlilik kanununun kadın haklarını ihya ve sağlam bir düzene oturtma amacına yönelik olduğunu açılayacağız. Eğer erkeğin tarafını tutmak isteseydi İslam’ın da batı dünyası gibi hareket ederek erkeğin kendi nikahlı karısından başka kadınlarla da ilişkide bulunmasına göz yumup, meşru eşi ve çocuklarına karşı ona hiçbir taahhüdü zaruri görmemesi lazım geleceğini etraflıca açıklamaya çalışacağız.
Öte yandan çok kocalı evlilik kadının lehine bir durum da değildir ki-böyle bir evlilik yapamadığı için-hakkının çiğnendiği söylensin... Keza söz konusu yazar Erkeklere, kadın hususundaki görüşlerinin, hiçte zannettikleri gibi sağlam ve sarsılmaz temellere dayanmadığını anlatmak amacındayız” diyor.
Bu pek iyi olur... Zira bizim istediğimiz de budur zaten. Nitekim gelecek konularımızda, çok kadınlı evlilik hususunda İslam’ın savunduğu görüşün temel dayanaklarının neler olduğunu açılayacağız. Bu yazar ve görüş sahibi herkesten samimi ricamız; bu açıklamalar üzerinde yeterince mütalaada bulunduktan sonra görüşlerini bildirmeleridir. İslam’ın konuyla ilgili öne sürmüş olduğu görüşün sağlam ve sarsılmaz temellere dayanıp dayanmadığını dikkatle incelemeleridir. Ben kendi namıma; İslam’ın bu konuda öne sürmüş olduğu görüşte en ufak bir boşluk ve sarsıntı bulunması halinde kadın hakları konusunda söylediklerimi şahsen geri alacağıma şeref sözü veririm.
Dostları ilə paylaş: |