Bir atıf notu:
-İnsandaki sonsuz beka isteği, bak: 106.p.
505- Hem Cehennem korkusu bilhassa gençleri kötülüklerden men’eder: «Hevesatları galeyanda, hissiyata mağlub, cür’etkâr akıllarını her vakit başına almayan o gençler, âhiret imanını kaybetseler ve cehennem azabını tahattur etmezlerse, hayat-ı içtimaiyede, ehl-i namusun malı ve ırzı ve zaif ve ihtiyarların rahatı ve haysiyeti tehlikede kalır. Bazı bir dakika lezzeti için bir mes’ud hanenin saadetini mahveder ve bu gibi hapiste dört-beş sene azab çeker. Canavar bir hayvan hükmüne geçer. Eğer iman-ı âhiret onun imdadına gelse, çabuk aklını başına alır. “Gerçi hükümet hafiyeleri beni görmüyorlar ve ben onlardan saklanabilirim. Fakat Cehennem gibi bir zindanı bulunan bir Padişah-ı Zülcelal’in melaikeleri beni görüyorlar ve fenalıklarımı kaydediyorlar. Ben başıboş değilim ve vazifedar bir yolcuyum. Ben de onlar gibi ihtiyar ve zaif olacağım.” diye birden, zulmen tecavüz etmek istediği adamlara karşı bir şefkat, bir hürmet hissetmeye başlar.» (Ş.225)
506- Cehennem olmazsa Cennet’in pek çok lezzetleri gizli kalır:
«Bu kâinatta hayır-şer, lezzet-elem, ziya-zulmet, hararet-bürudet, güzellik-çirkinlik, hidayet-dalâlet birbirine karşı gelmesi ve içine girmesi, pek büyük bir hikmet içindir.
Çünki şer olmazsa, hayır bilinmez. Elem olmazsa, lezzet anlaşılmaz. Zulmetsiz ziya, ehemmiyeti olmaz. Soğukla, hararetin dereceleri tahakkuk eder. Çirkinlik ile, hüsnün tek bir hakikatı, bin hakikat ve binler çeşit hüsün mertebeleri vücud bulur. Cehenemsiz Cennetin pek çok lezzetleri gizli kalır. Bunlara kıyasen, herşey bir cihette zıddıyla bilinebilir. Ve birtek hakikatı, sünbül verip çok hakikatlar olur. Madem bu karışık mevcudat dar-ı faniden dar-ı bekaya akıp gidiyor; elbette nasılki hayır, lezzet, ışık, güzellik, iman gibi şeyler Cennet’e akar. Öyle de şer, elem, karanlık, çirkinlik, küfür gibi zararlı maddeler Cehennem’e yağar. Ve bu mütemadiyen çalkalanan kâinatın selleri o iki havuza girer, durur.» (Ş.232) (Bak: Ezdad)
507- Mezkûr bahisle alâkalı olan şu hadis-i şerifin hakikatı, cay-ı dikkattir:
²Y«7 ¬‡_ÅX7~ «w¬8 ˜«f«Q²T«8 «>¬‡~ Ŭ~ «}ÅX«D²7~ °f«&«~ u'²f«< «
«>¬‡~ Ŭ~ «‡_ÅX7~ °f«&«~ u'²f«< ««— ~®h²U- «…~«…²i«[¬7 «š_«,«~
(46) ®?«h²K«& ¬y²[«V«2 «–YU«[¬7 «w«K²&«~ ²Y«7 ¬}ÅX«D²7~ «w¬8 ˜«f«Q²T«8
Elmalılı Hamdi Yazır, hadisin mealini şöyle nakleder: «Cennet’e giren her kula, şayet cezalandırılsaydı, Cehennem’de bulunacağı mevki behemehal gösterilir ki, şükrü artsın. Cehennem’e giren her kula da şayet iyilik yapsa idi Cennet’te bulunacağı makam behemehal gösterilir ki, hasreti artsın.» (E.T.5029) Ve yine S.B.M. 7. cild, 1086. hadis aynı hakikatla alâkalıdır. (Bak: 544.p.) (Berzahta ehl-i Cehennem’e makamları gösterilip azab verilmesi, bak: 1892.p.)
Hem Kur’an (19:69 ilâ 71) (99:7,8) âyetlerinin küllî mânaları içinde aynı mânaya da işaretleri vardır ve şâyan-ı teemmüldür.
Bu makamda mezkûr hadis ve âyetlerin hakikatları, ancak erbab-ı ilme baktığı için tercümelerini vermedik.
Ve keza Cehennem ehlinin Cennet ehlinden rızık istemelerini bildiren (7:50) âyeti de bir cihette aynı mes’ele ile alâkalıdır.
Hem yine zıddı olmayanın ihtifası hakkında «demişler:
¬˜¬‡YZ1 ¬?Åf¬L¬7 |«S«B²'~ ¬w«8 «–_«E²A, Ben de derim:
«²Y«7«— ¬˜¬±f¬/ ¬•«f«Q¬7 |«S«B²'~ ¬w«8 «–_«E²A, «— ²v«Q«9
²a«5«h²&«~ ««— vÅX«Z«% ²a«"Åg«2 _«W«7 h<¬h«Z²8Åi7~«— }ÅX«D²7~
Cennet olmasa Cehennem tazib etmez. Zemherir (*) olmasa, ihrak etmez.» (S.T.İ.106)
508- Bu kaideye binaen denilebilir ki, bu dünyada musibetler, ölümler ve ebedî yokluk korkuları ve sair meşakkat ve ahval-i dünya, bu dünyaya gelip bilinmese idi, Cennet’teki saadet ve ebedîliğin sonsuz kıymetleri anlaşılmazdı. Demek muvakkat dünya hayatı ile ebedî âhiret hayatı, hikmet-i İlahiye ile birbirine manen ve hikmeten bağlı olup, biri birisiz olmaz. Yalnız dünya hayatına bakıp âhireti nazara almayanlar, hakikata vasıl olamaz, belki inkâra meyleder. (Bak: 1031, 1032.p.lar.)
509- Sonsuz hikmetlere medar olan bu âlemdeki zıdlar, kıyamette tefrik edilip Cennet ve Cehennem ikmal edilecek:
«Cennet ve Cehennem; şecere-i hilkatten ebede doğru uzanıp giden iki daldan tezahür eden iki semeredir ve kâinatın teselsülen gelmekte olan silsilelerinin iki neticesidir ve ebede doğru akıp giden kâinat seylinin iki mahzeni ve iki havuzudur.
Evet Cenab-ı Hak, gayr-ı mütenahi hikmetler için bu âlemi, imtihana sahne yaptı; yine sonsuz hikmetler için tagayyürata, tahavvülata, inkılablara mahal olmasını irade etti; ve yine sonsuz gayeler için hayır ile şerri, nef’ile zararı, hüsün ile kubhu, hülâsa iyilikle kötülüğü karışık bir şekilde Cennet ve Cehennem’e tohum olmak üzere kâinatın şu mezraasına serpti. Evet madem ki bu âlem, nev-i beşerin imtihan meydanıdır ve müsabaka yeridir; iyilikle kötülüğün birbirinden tefrik edilemiyecek derecede muhtelit ve karışık olmaları lâzımdır ki, insanların dereceleri tezahür etsin. İmtihan ve tecrübe zamanları bittikten sonra, kötü insanlar: (36:59)
«–Y8¬h²DW²7~_«ZÇ<«~ «•²Y«[²7~~—ˆ_«B²8~«— “Ey mücrimler! Bir tarafa çekiliniz” diye olan tüy ürpetici, saika-vari, şiddetli emr-i İlahîye maruz kalacakları gibi; iyi insanlar da (39:73) «w<¬f¬7_«'«_;YV'²…_«4 Daimî kalmak üzere Cennet’e giriniz.” diye olan Cenab-ı Hakk’ın mün’imane, şefikane, lütufkârane emirlerine mazhar olacaklardır.
İnsanlar bu iki kısma ayrıldıktan sonra, kâinat da tasfiye ameliyatına uğrayacak. Kötülüğü, şerri, zararı tevlid eden maddelerin bir tarafa çekilmesiyle Cehennem’in; iyiliği, hayrı, nef’i doğruran maddelerin de diğer tarafa çekilmesiyle Cennet’in techizatları ikmal edilecektir.» (İ.İ.140)
Dostları ilə paylaş: |