1130- qqHAKÎM v[U& : (c.Hükema) Hikmetle muttasıf olan ve mevcudatın hakikatına vâkıf olan. Hikmet mütehassısı. İlm-i hikmette mütebahhir ve mütehassıs olan. İş ve emirleri hikmetli ve yanlışsız olan. *Tabib, doktor. (Bak: Hikmet)
qqHAKÎM-İ LOKMAN –_WT7 ¬v[U& : (Bak: Lokman)
1131- qqHAKK ±s& : (Bâtıl’ın zıddı) Doğru. Gerçek. *Vâcib ve lâzım olan. *Her sâbit ve doğru olan şey. *Adalet, *Herkesin meşru olan salahiyeti, iktidarı, bir şey üzerindeki mâlikiyeti. *Dava ve iddia. *Hakikate uygunluk. *Geçmiş, harcanmış emek. Pay, hisse. *Münasib. *Din. İslâmiyet. *Kur’an. *Vukuu vâcib, geleceği şübhesiz olan. *Kıyamet. * Mahz-ı hakikat, *Yapacağını yalansız yapan kimse. *Musibet.
1132- “Hak kelimesi, masdar ve sıfat ve isim olur. Ve bu suretle mütennevvi manalarda kullanılır. En umumi olarak mana-yı masdarîsi “sübut ve tahakkuk-u vücud” diye ifade olunur ise de, bunun esas mefhumunda bir mutabakat manası vardır ki, evvel emirde ezhan ile a’yanın, tabir-i diğerle enfüs ile âfâkın, ilm ile malumun mutabakatını ifade eder. Ve bu haysiyeti ile kâh ezhana ve kâh a’yana ıtlak edilir. ezhanın A’yana mutabakatı haysiyeti ile kullanıldığı zaman sıdk u sevab gibi akval ve efkâra; ve kazaya ve ahkâma ve iradenin gaye-i murada mutabakatı itibariyle adl ü hikmet gibi ef’ale vasıf olur A’yan tarafından mülâhaza olunduğu zamanda, tahakkuk ve vuku’demek olur. Frenkler evvelkine (verite = doğru) ikinciye (realite = gerçek) derler.” (E.T. 2675) (Bak. Hakikat)
1133- “Hak: mevcut, hakikaten sâbit olup inkârı bir türlü lâyık ve sahih olmayan şey demektir. Allah Teala Hazretlerinin vücudu sâbit, rububiyeti mütehakkık olduğu cihetle, esma-i celilesinden biri de “Hak”tır.
Hak: esasen mutabakat ve muvafakat demek olup, bir şeyi muktezayı hikmete göre icad eden zata ve mukteza-yı hikmete göre yaratılmış olan herhangi bir şeye ıtlak olunur. Bu cihetle Allah Teala’ya “Hak” denildiği gibi, Allah Teala’nın her fiiline de “Hak” denilir.
Hak: İslâm, Kur’an, vahy-i İlahî, hikmet, nusret, saadet, te’yid, emr-i azîm garez-i sahih manalarında müstameldir.
Hak: hikmet muktezasına göre vuku bulan hüküm manasına gelir. “Bu karar haktır” denilmesi gibi.
1134- Hak: Hall ü fasl edilmiş. hükmü verilmiş olan herhangi bir işe denir. “Emr-i hak” denilir ki, kazaya iktiran etmiş hâdise demektir.
Hak: Adalet manasına gelir. “Hak yerini buldu” denilmesi gibi. Bu cihetle adalet sahiblerine “ehl-i hak” denir. Bu manada “hakkaniyet” tabiri de müstameldir.
Hak: Vâcib ve lâzım olmak manasına gelir. “Şöyle yapılması bir haktır” denilir ki, bir vecibedir demek olur.
Hak: Bir şeyi sâbit, vâcib kılmak manasına gelir. “Filan davasını hak etti”. denilmesi gibi.
Hak. Mal ve mülke ıtlak olunur. “Şu filanın hakkıdır” denilmesi gibi.
Hak: Bir kimseye nâfi’, ondan zararı dâfi olan şey manasına gelir.
Hak: Bir akarın merafıkına, meselâ bir hanenin tevabiinden olup, ondan ayrılmayacak olan şeye ıtlak olunur. Hakk-ı tarik, hakk-ı mesil gibi.
Hak: Bir kimseye muhdes olan manevi bir kudrettir ki, bununla tasarruf salahiyetini veya mâlikiyet vasfını hâiz olur. Başka bir tabir ile hak; bir iktidar-ı şer’îdir ki, insanlar bununla bazı şeyleri icra ve mütalebeye salahiyettar olurlar. Cem’i: Hukuktur. Bu haklardan bahseden ilme de “İlm-i Hukuk” denilir.” (H.İ.ci.l, sh: 18)
Dostları ilə paylaş: |