İSLÂm prensipleri ansiklopediSİ



Yüklə 13,72 Mb.
səhifə425/1221
tarix05.01.2022
ölçüsü13,72 Mb.
#76819
1   ...   421   422   423   424   425   426   427   428   ...   1221
1255- qqHAYVAN –~Y[& : Canlı şey, her canlı varlık. *İnsan olmayan id­raksiz canlı yaratık. *Yük kaldıran, araba çeken ve binilen hayvan, beygir, katır vs. *Mc: Akılsız ve idraksiz insan, ahmak. Aslı “Hayevan”dır.

İnsan ile hayvan arasında çok farklar vardir. Ezcümle: “İnsanda akıl ve fikir ol­duğu için, hayvanın aksine olarak hazır zamanla beraber geçmiş ve gelecek zaman­larla da fıtraten alâkadardır. O zamanlardan dahi hem elem, hem lezzet alabilir. Hayvan ise, fikri olmadığı için, hazır lezzetini, geçmişten gelen hüzünler ve gele­cekten gelen korkular, endişeler bozmuyor. İnsan ise, eğer dalalet ve gaflete düş­müş ise, hazır lezzetine geçmişten gelen hüzünler ve gelecekten gelen endişeler o cüz’i lezzeti cidden acılaştırıyor, bozuyor. Hususan gayr-i meşru ise, bütün bütün zehirli bir bal hükmündedir. Demek hayvandan yüz derece lezzet-i hayat nokta­sında aşağı düşer.” (S.145)



1256- “İnsaniyyet, iman ile insaniyyet olduğunu, insan ile hayvanın dün­yaya ge­lişindeki farkları gösterir. Çünki hayvan dünyaya geldiği vakit, adeta başka bir âlemde tekemmül etmiş gibi istidadına göre mükemmel olarak ge­lir, yani gönderilir. Ya iki saatte, ya iki günde veya iki ayda, bütün şerait-i hayatiyyesini ve kâinatla olan münasebetini ve kavanin-i hayatını öğrenir, meleke sahibi olur.

İnsanın yirmi senede kazandığı iktıdar-ı hayatiyeyi ve meleke-i ameliyeyi, yirmi günde serçe ve arı gibi bir hayvan tahsil eder, yani ona ilham olunur. Demek hay­vanın vazife-i asliyesi; taallümle tekemmül etmek değildir ve ma­rifet kesbetmekle terakki etmek değildir ve aczini göstermekle meded iste­mek, dua etmek değildir. Belki vazifesi; istidadına göre taammüldür, amel etmektir. ubudiyet-i fiiliyedir.”(S. 315)



1257- “İnsandaki cihazat-ı maneviye ve letaif-i insaniye ki, herbirisi hay­vana nisbeten yüz derece inbisat etmiş. Meselâ güzelliğin bütün meratibini farkeden in­san gözü ve taamların bütü çeşit çeşit erzak-ı mahsusalarını tem­yiz eden insanın zaika-i lisaniyesi ve hakaikın bütün inceliklerine nüfuz eden insanın aklı ve kemalâtın bütün envaına müştak insanın kalbi gibi sair cihaz­ları, âletleri nerede? Hayvanın pek basit, yalnız bir-iki mertebe inkişaf etmiş âletleri nerede? Yalnız şu kadar fark var ki; hayvan, kendine has bir amelde (münhasıran o hayvanda bir ci­haz-ı mahsus) ziyade inkişaf eder. Fakat o in­kişaf hususidir.” (S.324) (Bak:İnsan)

1258- “İnsanın efradı arasında cismen ve sureten ayrılık varsa da pek az­dır. Amma manen ve ruhen, aralarında zerre ile şems arasındaki ayrılık kadar bir ayrılık vardır. Fakat sair hayvanat öyle değildir. Meselâ balık ile kuş, kıy­met-i ruhiyece bir­birine pek yakındırlar. En küçüğü en büyüğü gibidir. Çünki insanın kuvve-i ruhiyesi tahdid edilmemiştir.” (M.N: 128)

Mezkûr hakikatlardan anlaşıldığı gibi insanın ilim, amel ve manevi ter­biye ile tekâmül yolunu takib etmesi, yaradılışındaki hususiyetlerin icabıdır.



1259- Hem “hayvanat taifesinden balığın hissiyat-ı hayvaniyesi zaif oldu­ğun­dan, o da nebat cinsine ilhak ettirilmiştir. Bu hal ise, onunda habbe ve taneler gibi yalnız it’am için olduğuna işarettir ve ondaki hayır ve ehemmi­yete alâmet de budur.

Hem ey hayvan! Senin kızkarındaşın olan nebat ve ağaç kendi yerlerinde mah­dum ve mütevekkil durup, rızıkları onlara hem de onların pek kesretli olan evladlarına koşup gelmektedir. Hatta herbir ağacın kök ve damarları adeta hazine-i rahmetle muttasıl olup,bundan ona açılan birer menfezleri vardır da, rahmet-i Rahman, onların herbirine muhalif olan hacetlerine göre taksimat yapar. Meselâ in­cirin meyvesine halis bir süt, narın semeresine bir şarab-ı tahur, zeytininkine bir dühn-ü mübarek ve cevizinkine bir zeyt-i mü­nevver ve hakeza her birisine lâyık ve muvafık rızık ita etmektedir. İşte ne­battaki hürmet âyeti de bu olur.

Ey hayvan-ı mütekebbir! Senin mercuhun senin üstünde üç derece rüşhaniyetinin sebebi ise, senin enaniyetin ve hırsın ve ihtiyarındır. Öyle ise teslim ol ki, selâmeti bulasın .” (M.N.564)

1260- Hayvanların çektikleri meşakkatlerden incinen insan, hayvanat âlemine İlahî şefkat ve hikmet nokta-i nazarıyla bakmalıdır. Zira “hayvanlar gibi mevcudat başıboş değiller, belki vazifedar memurdurlar. Bir Hakîm-i Rahim’in nazarındadır­lar. Onların âlâm ve meşakkatlarını düşünüp, ruhuna elem çektirme. Ve onların Hâlik-ı Rahim’inin rahmetinden daha ileri şefka­tini sürme.” (S.636) (Bak: Şefkat)

“Evet bir me’mur-u me’mun ve mütemessil-i mesrur olan hayvanı, mali­kini unutmuş olan nefsine kıyas ettiğin için, kendi şuunatı içinde işleyen rahmet-i am­menin velvele-i celevatı güya umumi bir matemden gelen ağla­yışların vaveylası imiş gibi sana görünmektedir. Hem de sen, onlara onlar için acımıyorsun. Ta ki o şefkat, memduh bir şefkat olsun. Belki sen onları kendine kıyas yoluyla, kendini onların mevkiinde farz edip onda fani olmuş olan nefsine acıyorsun.

Amma bazı hayvanların diğer bazılarına taslitlerinin hikmeti ise; zaiflerin dikkat, teyakkuz, cevvaliyet ve çeviklik almaları içindir. Hem ta ki latif cihazatlarını istimal etsinler ve bilkuvve olan istidadlarını kuvveden fiile çı­karsınlar gibi pek çok hik­metleri vardır. Hayvanat-ı ehliye ile vahşiyeyi müvazene etsen, bu hikmeti zâhir bâ­hir görürsün.” (M.Nu. 573)

1261- Hem “kurban olarak kesilen bir koyuna, âhirette cismanî bir vücud-u baki vererek Sırat üstünde, sahibine burak gibi bir bineklik merte­besini vermekle mükâfatlandırıyor. Öyle de, sair ziruh ve hayvanatın dahi, kendilerine mahsus va­zife-i fıtriye-i Rabbaniyelerinde ve evamir-i Sübhaniyenin itaatlerinde telef olan ve şiddetli meşakkat çeken ziruhların, onlara göre bir çeşit mükâfat-ı ruhaniye ve onla­rın istidadlarına göre bir nevi ücret-i maneviye, o tükenmez hazine-i rahmetinde baid değil ki bulunmasın. Dünyadan gitmelerinden pek çok incinmesinler. belki memnun olsunlar.” (S.203)

1262- Keza “masum bir insana veya hayvanlara gelen felaketlerde, musi­bet­lerde, beşer fehminin anlayamadığı bazı esbab ve hikmetler vardır. Yalnız meşiet-i İlahiyenin düsturlarını havi şeriat-ı fıtriye ahkâmı, aklın vücuduna tabi değildir ki, aklı olmayan bir şeye tatbik edilmesin. O şeriatın hikmetleri kalb, his, istidada ba­kar. Bunlardan husule gelen fiillere, o şeriatın hükümleri tatbik ile tecziye edilir.

Meselâ: Bir çocuk, eline aldığı bir kuş veya bir sineği öldürse, şeriat-ı fıt­riyenin ahkâmından olan his-i şefkate muhalefet etmiş olur. İşte bu muhale­fetten dolayı, düşüp başı kırılırsa, müstehak olur. Çünki bu musibet, o mu­halefete cezadır. Veya dişi bir kaplan, öz evlatlarına olan şiddet-i şefkat ve himayeyi nazara almayarak, za­vallı ceylanın yavrucuğunu parçalayarak yav­rularına rızık yapar. Sonra bir avcı tara­fından öldürülür. İşte hissi-i şefkat ve himayeye muhalefet ettiğinden, ceylana yap­tığı aynı musibete maruz kalır.



İhtar: Kaplan gibi hayvanların helal rızıkları, ölü hayvanlardır. Sağ hay­vanları öldürüp rızık yapmak, şeriat-ı fıtriyece haramdar.” (M.N.84)

Hem hayvanlar arasında görülen “düstur-u cidal ise,

bir kısım hayvanat-ı zalimenin su-i istimallerinden neş’et eden bir düs­tur-u cüz’i-yi gayr-ı fitrîdir. Meselâ, âkil-ül lahm canavarların vazifeleri, sıh­hiye neferleri gibi, hayvanatın cenazelerini toplamak; berr ve bahrın yüzünü temizlemektir. Onla­rın, sağ olan hayvanları yemeleri su-i istimaldir, gayr-ı meşrudur. Cezasını çekecek­lerdir.” (N.İ.K. 90)

“Her günde milyarlarla yabani hayvanlar ve kuşların cenazelerini topla­makla ruy-i zemini o taaffünattan temizlemek ve zihayatları o elîm, hazin manzaralardan kurtarmak için, nezafet ve sıhhiye memurları hükmünde olan kartallar misillü, kerametkârane, gizli ve uzak, beş altı saat mesafeden bir sevk-i Rabbanî ile o cena­zenin yerini hisseden, giden ve kaldıran âkilüllahm kuşları ve vahşi hayvanları halketmiş. Eğer bu berriye sıhhiyeleri gayet mü­kemmel, intizamperver ve vazifedar olmasa idiler, zemin yüzü ağlanacak bir şekil alacaktı.

Evet âkilüllahm hayvanların helal rızıkları, vefat etmiş hayvanların etleri­dir. Hayatta olan hayvanların etleri onlara haramdıdr. Eğer yeseler, ceza gö­rürler:

¬š_«9²h«T²7~ «w¬8 «š_ÅW«D²7~ Çl«B²T«< |ÅB«& (ev kema kal). (*) Yani “Boynuzsuz olan hayvanın kısası kıyamette boynuzludan alınır” diye ifade-i hadisiye gösteriyor ki; gerçi cesedleri fena bulur, fakat ervahları baki kalan hayvanat mabeyninde dahi, onlara münasib bir tarzda, dar-ı bekada mücazat ve mükâfatları vardır. Ona binaen canavarlara, sağ hayvanların etleri haramdır, denilebilir.

Evet bir balık, binler yumurta, binler yavru ve bazan bir milyon yumur­tadan ibaret olan havyardan çıkan tevellüdat-ı semekiyeye nisbeten vefiyat­ları bulunacak; ta ki müvazene-i bahriye muhafaza edilebilsin.

Rahimiyet-i İlahiyenin latif cilvelerindendir ki, valide balıkların yavrula­rıyla nisbetsiz bir tefavüt-ü cismîde bulunduklarından, yavrulara valideleri kumandanlık edemiyorlar. Sokuldukları yere giremedikleri için. Hakîm ve Rahim, yavrular içinde onlara küçük bir kumandan çıkarıp, validelik vazife­sini o küçük kumandancıklara gördürür.” (O.L. 654)




Yüklə 13,72 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   421   422   423   424   425   426   427   428   ...   1221




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin