İSLÂm prensipleri ansiklopediSİ



Yüklə 13,72 Mb.
səhifə633/1221
tarix05.01.2022
ölçüsü13,72 Mb.
#76819
1   ...   629   630   631   632   633   634   635   636   ...   1221
Birkaç atıf notu:

-Şah-ı Geylani’nin ba’delmemat tasarrufu, bak: 36,37.p.lar.

-Geylani Hazretlerinin yemiş olduğu tavuğun keramet olarak tekrar canlanması, bak: 39.p.

-Bast-ı zaman hâdiseleri, bak: 4027, 4028.p.ları.

-Makamat-ı evliyadan makam-ı Hızır, bak: 3676.p.başı

1983- “Kerametin izharı, zaruret olmadan zarardır. İkramın izharı ise, bir tahdis-i ni’mettir. Eğer keramet ile müşerref olan bir şahıs, bilerek hârika bir emre mazhar olursa, o halde eğer nefs-i emmaresi baki ise, kendine güven­mek ve nefsine ve keşfine itimad etmek ve gurura düşmek cihetinde istidrac olabilir. Eğer bilmiyerek hârika bir emre mazhar olursa meselâ birisinin kal­binde bir sual var, in­tak-ı bilhak nev’inden ona muvafık bir cevap verir; sonra anlar. Anladıktan sonra kendi nefsine değil, belki kendi Rabbisine iti­madı ziyadeleşir ve “Beni benden zi­yade terbiye eden bir hafizim vardır” der, tevekkülünü ziyadeleştirir. Bu kısım, hatarsız bir keramettir; ihfasına mükellef değil, fakat fahr için kasden izharına ça­lışmamalı. Çünki onda zahi­ren insanın kesbinin bir medhali bulunduğundan, nef­sine nisbet edebilir. Amma ikram ise: O kerametin selâmetli olan ikinci nev’inden daha selâmetli, bence daha âlîdir. İzharı, tahdis-i ni’mettir. Kesbin medhali yoktur, nefsi onu kendine isnad etmez.” (M. 32)

1984- “Sahabelerin velayeti, velayet-i kübra denilen, veraset-i nübüvvet­ten ge­len, berzah tarikına uğramıyarak, doğrudan doğruya zâhirden hakikata geçip, akrebiyet-i ilahiyenin inkişafına bakan bir velayettir ki, o velayet yolu gayet kısa ol­duğu halde gayet yüksektir. Hârikaları az, fakat meziyatı çoktur. Keşif ve keramet orada az görünür. Hem evliyanın kerametleri ise, ekserisi ihtiyarî değil. Ummadığı yerden, ikram-i İlahî olarak bir hârika ondan zuhur eder. Bu keşif ve kerametlerin ekserisi de, seyr ü sülûk zamanında, tarikat berzahından geçtikleri vakit, adi beşeri­yetten bir derece tecerrüd ettiklerin­den, hilaf-ı âdet hâlâta mazhar olurlar.” (M.50)

1985- Hem «ehl-i velayet, hizmet ve meşakkat ve musibet ve külfeti hoş görü­yorlar, nazlanmıyorlar, şekva etmiyorlar, “Elhamdülillahi alâ külli hal” diyorlar. Ke­şif ve keramet, ezvak ve envar verildiği vakit, bir iltifat-ı İlahî nev’inden kabul edip setrine çalışıyorlar. Fahre değil, belki şükre, ubudiyete daha ziyade giriyorlar. Çok­ları o ahvalin istitar ve inkıtaını istemişler, ta ki amellerindeki ihlas zedelenmesin. Evet makbul bir insan hakkında en mü­him bir ihsan-ı İlahî, ihsanını ona ihsas et­memektir; ta niyazdan naza ve şü­kürden fahre girmesin. İşte bu hakikata binaendirki, velayeti ve tarikatı istiyenler; eğer velayetin bazı tereşşuhatı olan ezvak ve keramatı isterlerse ve onlara müteveccih ise ve onlardan hoşlansa; baki uhrevi meyveleri, fani dün­yada, fani bir surette yemek kabilinden olmakla beraber velaye­tin mayesi olan ihlası kaybedip, velayetin kaçmasına meydan açar.” (M.451)

“Sırr-ı tarikatı anlamıyan birkısım mutasavvıfe, zaifleri takviye etmek ve gev­şekleri teşci’ etmek ve şiddet-i hizmetten gelen usanç ve meşakkati tahfif etmek için, istenilmeyerek verilen ezvak ve envar ve keramatı hoş görüp meftun olur; ibadata, hidemata ve evrada tercih etmekle vartaya düşer.” (M.455)



1986-”Deniliyor ki: Madem Risale-i Nur hem kerametlidir, hem tarikat­lardan ziyade iman hakikatlarının inkişafında terakki veriyor ve sadık şakirdleri kısmen bir cihette velayet derecesindedir. Neden evliyalar gibi ma­nevi zevkler ve keşfiyatlara ve maddi kerametlere mazhariyetleri görülmüyor; hem onun talebeleri de öyle şey­ler aramıyorlar. Bunun hikmeti nedir?

Elcevab: Evvela: Sebebi, sırr-ı ihlastır. Çünki dünyada muvakkat zevkler, kera­metler tam nefsini mağlub etmeyen insanlara bir maksad olup, uhrevî ameline bir sebeb teşkil eder, ihlası kırılır. Çünki amel-i uhrevî dünyevî maksadlar, zevkler ara­nılmaz. Aranılsa sırr-ı ihlası bozar.



1987- Saniyen: Kerametler, keşfiyatlar, tarikatta sülûk eden ami ve yalnız imanı taklidî bulunan ve tahkik derecesine girmeyenlere, bazan zayıf olanları takviye ve vesveseli şübhelilere kanaat vermek içindir. Halbuki Risal-i Nur’un imanî hakikatlarına gösterdiği hüccetler, hiç bir cihette vesveselere meydan vermediği gibi, kanaat vermek cihetinde kerametlere, keşfiyatlara hiç ihtiyaç bırakmıyor. Onun verdiği iman-ı tahkikî, keşfiyat, zevkler ve kera­metlerin çok fevkinde olmasından, hakiki şakirdleri öyle keramet gibi şeyleri aramıyorlar.

1988- Salisen: Risale-i Nur’un bir esası, kusurunu bilmekle mahviyetkârane yal­nız rıza-i İlahî için rekabetsiz hizmet etmektir. Halbuki keramet sahibleri ve keşfiyattan zevklenen ehl-i tarikatın mabeynindeki ihti­laf ve bir nevi rekabet ve bu enaniyet zamanında ehl-i gafletin nazarında onlara si-i zan edip o mübarek zatları, benlik ve enaniyetle ittiham etmeleri gösteriyor ki; Risale-i Nur’un şakirdleri şahsı için keramet ve keşfiyatlar is­tememek peşinde koşmamak lâzım ve elzemdir. Hem onun mesleğinde şahsa ehemmiyet verilmiyor. Şirket-i maneviye ve kardeşler birbi­rinde tefani noktasında Risale-i Nur’un mazhar olduğu binler keramet-i ilmiye ve intişar-ı hizmetteki teshilat ve çalışanların maişetindeki bereket gibi ikramat-ı ilahiye umuma kâfi gelir; daha başka şahsî kemalat ve kerameti aramıyorlar.

1989- Rabian: Dünyanın yüz bahçesi, fani olmak haysiyetiyle âhiretin baki olan bir ağacına mukabil gelemez. Halbuki hazır lezzete meftun kör hissiyat-i insaniye fani hazır bir meyveyi, baki uhrevi bir bahçeye tercih et­mek cihetiyle, nefs-i emmare bu halet-i fıtriyeden istifade etmemek için Ri­sale-i Nur şakirdleri ezvak-ı ruhaniyeyi ve keşfiyat-ı maneviyeyi dünyada aramıyorlar.” (E.L.I.86)

«Hem manevi kıymet ve makam ve meziyet, bu dünyaya bakmıyor ki kendini ihsas etsin. Hatta en büyük makamda bulunanlardan bazı zatlara ve­rilen büyük bir ihsan-ı İlahîyi hissetmediklerinden kendilerini herkesten zi­yade biçare ve müflis telakki etmeleri gösteriyor ki; avamın nazarında medar-ı kemalat zannedilen keşif ve keramet ve ezvak ve envar, o manevi kıymet ve makamlara medar ve mehenk ola­maz. Sahabelerin bir saati, başka velilerin bir gün, belki bir çilesi kadar kıymeti ol­duğu halde; keşif ve manevi hâriku­lâde hâlâta evliya gibi mazhariyetleri her saha­bede olmaması, bu hakikatı isbat ediyor.” (Ş.332)

“Bu dünya dar-ül hizmettir, külfet ve meşakkatla ücret ölçülür, dar-ül mükafat değil!... Onun içindirki, ehl-i hakikat keşif ve kerametteki ezvak ve envara ehemmi­yet vermiyorlar, bazan kaçıyorlar, setrini istiyorlar.” (H.N.151)


Yüklə 13,72 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   629   630   631   632   633   634   635   636   ...   1221




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin