Bir atıf notu:
-Oruç nimetlerin kıymetini hissettirir, bak: 461.p.
2874/1- qqNİSA š_K9 : (Kadınlar) Arapçada “imreetü, mer’etün, meretün, cem’i: nisaün ve nisvetün ve nisvân” kelimeleridir ve kadınlar demektir. Avret de denir. (Bak: Avret)
Yeryüzünde kesretli enva arasında en üstün varlık olan insan nev’i, pek çok hususiyetleriyle birbirine mütenasibiyet ve fıtraten mütekâbil ihtiyâcat üzere erkek ve kadın olarak iki kısım yaradılmıştır. Kadın fıtraten lâtif, nâzik ve erkeğin nazarında câzib ve sâhib-i cemaldir. Bunun için şeriat kadını gayr-ı meşru nazarlardan ve tasallutlardan korunması ve daha pek çok hikmetler için tesettürü farz kıldı.
Bediüzzaman Hazretleri, bu hususla alâkalı olarak verdiği izahlardan bir kısmında şunları kaydeder:
“Kur’an, merhameten, kadınların hürmetini muhafaza için, haya perdesini takmasını emreder. Tâ hevasat-ı rezilenin ayağı altında o şefkat madenleri zillet çekmesinler. Alet-i hevasat, ehemmiyetsiz bir meta’ hükmüne geçmesinler... Medeniyet ise, kadınları yuvalarından çıkarıp, perdelerini yırtıp, beşeri de baştan çıkarmıştır. Halbuki: Aile hayatı, kadın-erkek mabeyninde mütekabil hürmet ve muhabbetle devam eder. Halbuki: Açık-saçıklık, samimi hürmet ve muhabbeti izale edip ailevî hayatı zehirlemiştir.”(S.410)
“Hem refika-i hayatını, rahmet-i İlahiyenin munis, latif bir hediyesi olduğu cihetiyle sev ve muhabbet et. Fakat çabuk bozulan hüsn-ü suretine muhabbetini bağlama. Belki; kadının en câzibedar, en tatlı güzelliği, kadınlığa mahsus bir letafet ve nezaket içindeki hüsn-ü siretidir. Ve en kıymetdar ve en şirin cemali ise; ulvî ciddî, âhir hayata kadar devam eder, ziyadeleşir. Ve o zaife, latife mahlûkun hukuk-u hürmeti, o muhabbetle muhafaza edilir. Yoksa: Hüsn-ü suretin zevaliyle, en muhtaç olduğu bir zamanda bîçare hakkını kaybeder.” (S.639)
Hem “kadın ve erkek ortasında gayet esaslı ve şiddetli münasebet, muhabbet ve alâka; yalnız dünyevî hayatın ihtiyacından ileri gelmiyor. Evet birkadın, kocasına yalnız hayat-ı dünyeviyeye mahsus bir refika-i hayat değildir. Belki hayat-ı ebediyede dahi bir refika-i hayattır. Madem hayat-ı ebediyede dahi kocasına refika-i hayattır; elbette ebedi arkadaşı ve dostu olan kocasının nazarından gayrı başkasının nazarını kendi mehasinine celbetmemek ve onu darıltmamak ve kıskandırmamak lâzım gelir. Madem mü’min olan kocası, sırr-ı imana binaen onun ile alâkası hayat-ı dünyeviyeye münhasır ve yalnız hayvanî ve güzellik vaktine mahsus muvakkat bir muhabbet değil, belki hayat-ı ebediyede dahi bir refika-i hayat noktasında esaslı ve ciddi bir muhabbetle, bir hürmetle alâkadardır.” (L.196)
Kur’an (2:25) âyetinde: “Onlar (cennet ehli) için orada (cennette) mutahhar (çok temiz) zevceler (eşler) de var” mealindeki âyette müjdelendiği gibi, «İnsan en fazla ihtiyacını tatmin eden, kalbine mukabil bir kalbin mevcud bulunmasıdır ki, her iki taraf sevgilerini, aşklarını , şevklerini mübadele etsinler ve lezaizde birbirine ortak; gam ve kederli şeylerde de yekdiğerine muavin ve yardımcı olsunlar. Evet, bir işte mütehayyir kalan veya birşeye dalarak tefekkür eden adam; velev zihnen olsun, ister ki; birisi gelsin, kendisiyle o hayreti, o tefekkürü paylaşsın. Kalblerin en latifi, en şefiki; kısm-ı sani ile tabir edilen kadın kalbidir. Fakat kadın ile ruhî imtizacı (geçimi) ikmal eden kalbî ünsiyet ve ülfeti itmam eden, sûrî ve zâhiri olan arkadaşlığı samimileştiren; kadının iffetiyle, ahlâk-ı seyyieden temiz ve pâk bulunması ve çirkin arızalardan hâli olmasıdır.” (İ.İ.145)
2874/2- Kadın erkek farklılığı hakkında Kur’an’da şöyle buyrulur:
“(4:34) ¯m²Q«" |«V«2 ²vZ«N²Q«" yÁV7~ «uÅN«4 _«W¬" Çünkü Allah rical ve nisanın ba’zısını diğerine hilkaten tafdil etmiştir. ²v; zamiri delâletiyle bundan erkeklerin kadınlara fazl ü rüchanı anlaşılmakla beraber âyetin öyle bir hüsn-i beyanı vardır ki bu fazl ü fazileti Åw¬Z²[«V«2 yÁV7~ vZ«VÅN«4 _«W¬" diye alel’ıtlak erkeklere hasr etmemiş, mübhem olarak ba’zısının diğerine tafdilini (üstün kılındığını) ifade eylemiştir. Bu ise erkeğin kadında bulunmayan bir takım mezaya-yı fıtriyeyi haiz olduğu gibi aynı zamanda kadının da erkekte bulunmayan ba’zı mezaya-yı fıtriyeyi haiz olduğunu ve bundan dolayı her ikisinin yekdiğerine muhtelif cihetten muhtaç bulunduklarını ve bu suretle erkekle kadın fıtraten mütefavit ve mütekabilen müfteadıl (yani birbirine karşı farklı cihetlerden üstünlükleri) olduğu gibi her erkeğin ve kezalik her kadının da seviyeleri bir olmadığını ve binaenaleyh her erkek her kadın ile ferden mukayese edilemiyeceğini ve maamafih bütün bunlar topyekûn karşılaştırılınca kadınların erkeklere ihtiyacı, erkeklerin kadınlara ihtiyacından fazla ve çünkü beyan olunduğu veçhile asıl mi’yar-ı fazilet olan kesb ü iktisab nokta-i nazarından erkek haslet-i failiyetle kaim (yani aile hayatında idareci ve icraatçı), kadın ise hissi itaat ve haslet-i kabiliyet ile rakik ve cazibedar bir fıtratta ve bunun için kuvvet-i rical ile himaye ve muhafazaya daha ziyade muhtaç, ve binaenaleyh binnetice suret-i umumiyede fazl ü rüçhanın rical tarafından bulunduğunu vilayet-i emir ve salâhiyet-i idarenin bihakkın erkek olan ricale tevdii ve kadınların onlara itaatı hem bir hak ve hem de menfaat-i nisvanın muktezası olduğunu pek beliğ bir îcaz ile tefhim eyler.
İşte erkeklerin nübüvvet, imamet, velâyet, ikame-i şeair, hudud-i kısasta şehadet, vücûb-i cihad, vücûb-i cum’a, ezan, hutbe, i’tikâf, asabalık, katl-i hata ve kasamede tahammül-i diyet, talâk u ric’atte istiklal gibi bir takım hasais ve hukuk-u vezaif ile temayüzleri de bu cümledendir.
¬š_«K¬±X7~ |«V«2 «–Y8~ÅY«5 olarak ailede hakk-ı riyaseti haiz olmalarının bir sebebi bu tefadul-i fıtrî, biri de ²v¬Z¬7~«Y²8«~ ²w¬8 ~YT«S²9«~ _«W¬"«— erkeklerin mallarından bir kısmını mehir ve nafakaya sarf etmeleri kazıyyesidir. Ki kesbî olan bu sebeb de evvelkine merbuttur. Ve kadınların mirastan nasibleri yarım olması bilhassa bu sebeble alâkadardır. Ve bunda kadınların menfaatı, irste müsavi olmalarından çok ziyadedir.” (E.T. 1348-1350)
2874/3- Zevceyn arasında mütekabil haklar: “(2:228) ÅwZ«7«— ve kadınlar için erkekler üzerinde Åw¬Z²[«V«2 >¬gÅ7~ u²C¬8 erkekler için kadınlar üzerinde bulunan hukuka mümasil ¬¿—h²Q«W²7_¬" ma’ruf veçhile, yani tanınması ve muhafaza edilmesi vacib hukuk, mevcuddur, ki bunlar müteaddid âyetlerde beyan olunmuştur.
Dostları ilə paylaş: |