İstanbul ansiklopediSİ Büyük Kapalı Çarşıda Yağlıkçılarda İstanbul Hanımı


Edhemime mektub salmış madama «Atub pabucunu koçanım dama Gel oğlan alayım seni odama» Attırub yüzünden hicabla arı Oğlanı ayarttı o yosma karı



Yüklə 5,01 Mb.
səhifə39/80
tarix03.01.2019
ölçüsü5,01 Mb.
#88905
1   ...   35   36   37   38   39   40   41   42   ...   80

Edhemime mektub salmış madama «Atub pabucunu koçanım dama Gel oğlan alayım seni odama» Attırub yüzünden hicabla arı Oğlanı ayarttı o yosma karı

Al çuha Edhemin potur cebkeni Toy olur oğlanın böyle ergeni Suya kolay iner aşkın yelkeni Edteemim dillere destan Edhemim Madama kendini satan Edhemim

EDHEM (Çorabsız) — Hicrî 1297 (milâdî 1879 - 1880) de Drağmanda Kaya Bostanı diye anılan meşhur bostanda bir şehbaz mürâ-hik arnavud yanaşma idi ki güzelliği İstanbu-lun külhânî meşreb şâirleri ve kalender rind-leri arasında şöhret olmuşdu; beyaz abadan kesilmiş arnavud esvabı ve başında ak keçeden arnavud külahı ile dolaşır, o târihlerde 18 - 19 yaşlarında bir bıçkındı. Ortasında büyük bir havuzu bulunan Kaya Dostanı efendiden kimselerin toplanıp edîbâne hakimane iyşü işret ettikleri yerlerdendi, ki o meclislerde bu genç ve dilber yanaşma da sâkîlik ederdi. O yaşa gelinceye kadar ayaklarına çorab giymemiş olan delikanlıya «Çorabsız» lakabını bostanın müdavimlerinden olan Muallim Nacinin yaranından Şeyh Vasfî takmış, yanaşma oğlanın .asıl adı unutulmuşdur; esmer, kara kaşlı kara gözlü, arnavudlar arasında ender görülen tiplerden olan Çorabsızın babası kendi rivayetine göre bir Cezayirli imiş, ki Üsküdarlı halk şâiri Tophane ketebesinden Âşık Râzi de Çorabsıza «Kara at», «Yağız» mânâsında «Edhem» adım koymuşdu.

Bostanın yanında Drağman Çeşmesi Yokuşunda Gedikler Kâtibi Bekir Efendinin korife-ğı varmış, Bekir Efendi ölmüş, otuz yaşlarında bir taze olan dul zevcesi konağın penceresin-



Çorabsız Edihem

(Resim: S. Bozcan)

den bostanı dürbin ile seyrederken genç, gürbüz ve güzel yanaşmayı görmüş, sevmiş ve araya bir kılavuz kadın koymuş, Çorabsız Edhem kandırılıp konağa getirilmiş, imam efendiye de haber salınarak, sâhidler, vekiller de hazır, hemen nikâh kıyılmış, şehbaz yanaşma helâlinden dul hanımın kocası olup konağa yerleşmiş ise de etrafın dedikodusundan rahat edemeyeceklerini bilen hanım hazırlığını da yapmış, oğlanı câmehâbına aldığı gecenin ertesi günü Drağmandan Libâdede veya Çamlıcadaki bir köşke kaçmışlar.

Âşık Râzinin aşağıdaki manzumesi bu vak'a üzerine yazılmışdır:



Çorabsızı bildin mi? Yanık yürek merhemi

Veznei muhabbetin Odur altın dirhemi

Hâki pâki Elbesan Mat mıdır, ya Debre mi

Yanaşmadır bostanda Kalenderin hemdemi

Çimer iken havuzda Gör mukaşşer bademi

Topuk nümayişi var Deli ider âdemi

Kaslarıyla çatışır Karaoğlan perçemi

Haydud nig'âlu anın Talanda viranemi

Pençe atar sineme Timar içün yâremi

Koynunda gezdirirken Tasvirimle nâmemi

Bir nigârı nazenin Kandırmış mehpâremi

Çorapsız şehbazımla Açdı kahbe âremi

Sonra alu'b kaçırdı Aşk cambazı Edhemi

Elde kaldı solukça Bir tasviri mübhenıi

r

EDHEM (Deîiormanh Seyis)

4898

İSTANBUL


ANSİKLOPEDİSİ

4899 —

EDHEM (Gedikpaşah Berber)


Gitti elden Çorapsız Boş lafa kulak asma Tarih oldu vak'aya «Oğlanı çaldı yosma»

1297 (1879 - 1880)



Üçlerden üç nefer dizin Olurlar beytin canbazı Tarihidir Çorapsızın «Karı kaçırdı şehbazı»

964 + 333 = 1297 (1880)



Vâsıf HİÇ

EDHEM (Deliormanh Seyis) — Ayak takımından bir delikanlı olub bir macerası Üsküdarlı halk şâiri Âşık Râzi tarafından şöyle tes-bit edilmişdir: «1307 ile 1308 arasında idi (1889 - 1890) Rumeli muhacirlerinden Deliormanh Edhem nâmında taze civan gerçi yalın ayağı yarım pabuçlu gaayetle mühmel seyis parçası amma serveri hûban idi; Aksarayda Tevekkül kurbinde Şamlı Arab Paşanın konağında ahur yamşması olub araba dahi sürerdi; Yusuf paşada kahveye çıkar, bu günahkâr Râziyi mahrem bilüb konak ahvâlini nakl ider idi. Şamlıların ahvâli kapu kapamaca rezalet olub oğlandan duyduklarımızı Edhenlin arzusu üzerine yadigâr rûzikâr eyledik.



Hanım sever sakayı Ayvaz halayık payı

Büyük hanım bulmuşdur Bir mürâhik softayı

Çift otuzluk teyzeye Düşmüş kayıkçı dayı

Atmış nevhat uşağa Küçük hanım kancayı

Aşçı kadın koynunda Kasab çırağı ayı

Sormayın küçüktaeyi Koçan misal paşayı

Züppe didon damadı Enişte amjcayı

Oynaşırlar onlar da Çeküb bir mehlikaayı

Unutmamak gerekdir Kodoş tilki kâhyayı

Kurşuncu dudu karı Çöpçatan o haspayı

Mesire yollarında Sürerken arabayı

Gelin hanım da meğer Yakmış bana abayı

Hor görme Edhemi sen Ahırda yanaşmayı

Sırım gi'bi oğlanım Bir yağız arab tayn

Kaşım gözüm perçemim Tamam kurmuş armayı

Bıçkınlık şjâm bilmiş Güm güm topuk vurmayı '

Bende görsün o hanım Çaprast künde sarmayı

Ne mttmkindir unutmak Ol şebi carşanbayı

Şali bin üç yüz yedi Yazın ağustos ayı

Bibi.: Âşık Râzi, Defter.

EDHEM (Dellâk) —' Geçen asır sonların-yaşamış, yirmi yaşına kadar ilk gençliği uy-günsüz şehir eşkiyâsı pençesinde hayli fırtınalı ve sefîlâne geçdikden sonra Galatada Kapu-içi Hamamında dellâkliğe kadar düşmüş iken, Türk sahnesinin büyük şöhretlerinden Abdi (Abdürrezzak) Efendi tarafından himaye edilerek sefâletden kurtarılmış (B.: Abdi, cild l, sayfa 17), onun delâleti ile bir orta oyunu takımına zenne olarak girmiş, hattâ Abdi Efendinin tiyatro topluluğunda da bir kaç sefer kadın, bilhassa genç kız rollerine çıkmışdır.

Tahminen 1880 de doğmuş ve 1905 de bir deniz kazasında boğularak ölmüş ve cesedi bulunamamış olan Dellâk Edhemin yakın âşinâlarından, hattâ âvâre gencin çocukluğunda ağabeyi yerinde komşusu Üsküdarlı halk şâiri Aşık Râzinin evrakı metrûkesi arasında manzum bir hâl tecemesi ile bir ölüm târihi vardır ki şunlardır:



Kanaat ehli bir dervişin oğlu Dellâk Edhem diye mülâkkab zenne

Şehri Üsküdardan kapu komşumuz Ülfetimiz vardır birâderâne

Aman ne de güzel gonca gül misal Muattar ve nâzik bir civan idi Ruhi habis gibi eyledi hulul Edheme Piç Hasan denilen gidi

Atmaca kuzguna kaptırdı yazık Hamâmei hüsnü şe'bâbı oğlan Bilemeyüb kendi kadrü kiymetin Genci iffetini ittirdi talan

Galata Tophane Salıpazarı Dolaşdı bir eyyam eşirrâ ile Çul çaput içinde hem bürehne pâ Kurşun attırdılar tek meteliğe

Âhir câyi halâs germâbe diyüb Varub savunmuşdu Kapulçinde Târihin yakînen idemem beyan Ya üçyüz ondört ya on beş idinde

Koca Abdürrezzak Efendi bir gün Varub gördükde ol t&ze dellâki Öyle bir müstesna şehrî dilberin Sukuutun almamış aklü idrâki

Nükuuşi hüsnüne zerâfetine Hem yâlü 'hâline çâlâk çıplağın Değer Dehâsını biçerek demiş Yürü gel toplayub tasın tarağın

Efendim bu Dellâk Edhem üstüne Zenne ne gelmişdir ne de gelecek Gülpenbe ferace ak yaşmak ile Cihan kaseni ider kız deyû gerçek

Tarihi Kaza

Zannını cerideler yazdı kazayı Nasıl gaaib ettik o mehlikaayı

Yîrmidört numara Rüchan Vapuru Bir kayık batırdı ağustos ayı

Üç nefer yolcunun hepsi boğuldu Kurtulan can yalnız kayıkçı dayı

Dellâk Edhem civan oyuncu zenne Tuttu o kazada r"âhi ukbâyı

Zenne şöhretiyle mücevher târih «Cay idindi oğlan ka'ri deryayı»

1266

57 = 1323 (1905)

Vâsıf HİÇ

EDHEM (Derviş) — Üsküdarlı halk şâiri Âşık Râzinin evrakı metrûkesi arasında bulunmuş notlara göre Başıbüyük (Dâver Baba) Bektaşi Tekkesi canlarından bir genç, 1315 (M.

1897 - 1898) de bilinmeyen bir sebebden henüz ondokuz yaşında iken kendisini tekkenin önündeki bir ceviz ağacına asarak intihar etmişdir (B.: Dâver Baba Tekkesi

Râzinin bu gene sânında iki manzumesi vardır; biri şu mücevher târihdir:



Zülâli aşkım ihsan eyledi Kûşei dergâhda derviş levendim Necmi geysûdardan mülhem târihi «Gamküsârım şehbaz dilber Edhemim»

1311 (M. 1893 — 1894)

Diğer manzume dört yıl kadar sonra gencin intiharı üzerine yazılmışdır:



Kûşei dergâfeıda canımız Edhem Kurretül aynınıdı gamküsârım hem Pâyi büsegahım yâri vefakâr Kelâmı şîrîni yâreme merhem Hayf şad hezâr hayf ki ol dilrübâ KıyÜı tatlı cjâne 'esbabı mübhem (Sinni 19 idi sene 1315, Tekkede ceviz ağacında)

Vâsıf HİÇ

î'

EDHEM (Gedikpaaslı Berber) — Geçen

asır sonlarında yaşamış güzelliği ile meşhur bir delikanlı; o devrin kalender şâirlerinden Nebil Kaptan bu gencin sânında ,admı veren üç maamma ve biri şöhreti üzerine, diğeri de ilk defa olarak Beyoğlunda bir fotoğraf har ede resmini çıkartması dolayısı ile iki tarih yazmış-dır:



Berber Edhem

(Resim: S. Bozcalı)



r

EDHEM (Haddahâııeİî)

4900 —

İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

— 4901 —

EDHEM (Hamlacı)


«Edhem» adına maammâ

Üftâdesi oldum şuh bir berberin Elde bıçak delikanlı hizberin «Dal» kaametim «Ahım» ile cem oluta Nâmı çıkar çapkınım ol dilberin

«Edhem» adına maammâ

Atub «Bâd»ın başını, «Hümâ»nın kes kuyruğun Nakşolur levhi dile nâmı bıçkın kopuğun

«Edhem» adına maammâ

Bir kuşede mesoid bir yanda hamam Çarşusunda cümle nümayiş tamam

Sîne bülbülleri şakır dururlar Namaz kıldıramaz müezzin imam

Gedikpaşa dirler bıçkın çapkını Kadimden berûdur meşhûri enam

Germâbesi dolar dolar boşalur Dilberânı olur uşşâkına ram

Kevseri muhabbet olmuş selsebil Âşıklar maşuklar elif ile lam

Hoblerin serveri bir şuh berberi İdem âşıklara şöylece ilâm

«Bâd» den «Himmet» ile çıkdı gör ol «But» Salmur meydanda ol şûhi benam

Tarih

Nâlin tıkırdatarak pâ bürehne reftârı Mest ider uşşâkını beyan idem an samim Hüsnü ânı dillere düşdüğüne tarihdir «Gedik paşaîı çapkın dilber berber Edhemim»



1284 (M. 1867 - 1868) Tarih

Mücevher • tarihidir «Ondokuz» yaşı ile «Beyoğlunda resmini çekdirdi Berber Edhem»

1129 + 157 (Ondokuz) = 1286 (M. 1869 - 1870)

EDHEM (Haddehâneli) — ikinci Sultan Abdülhamid devri sonlarında îstanbulun çalgılı tulumbacı kahvehanelerinde mâni, semai, destan okuyuculardan (B.: Çalgılı Kahvehaneler); o tulumbacılık âleminde şöhret sahibi olduğunda Tersanede Haddehane ismi ile meşhur ',;ırak mektebinde talebe, çocuk sayılacak yaşlarda idi; narin yapılı, esmer, esmerin güzeli, güzelin

şirini bir gençdi: aslı Kesmekayalı idi, ailesi onun meşhur olduğu zamanlar Balatda oturduğu için Balatlı Edhem diye de anılırdı. Haddehanede yetişdikden sonra Bahriye Çarkçı Mektebini de bitirmişdir; bundan ötürü Çarkçı Edhem diyenler de olmuşdur; onu Balatlı Çarkçı Edhem diye tanıtan Osman Cemal Kaygılı «Semaî Kahveleri ve Meydan şâirleri» isimli eserinde şunları yazıyor ;

«Müstezada benzeyen ve meydan şâirlerin-ce Yıldız denilen şeyi herkes söyleyemezdi, çün-ki makaamı ötekilerden büsbütün başka îdi. Bu çeşidlerin hepsini birden pürüzsüz okuyanlar parmakla gösterilirdi ki Çiroz Ali, Dolmacı Mihran, Çarkçı Edhem, Arnavudun Mehmed, Tersaneli Osman Nuri, Otakcılarlı Cevad onlardan biridir .Hâlen Çarkçı Edhem ile onun yetişdirmesi Derûnî Ahmed Balatda kahvecilik yapmakda idiler (Osman Cemalin kitabının neşri 1937). Kadıköyündeki çalgılı kahvelerden birine Balatlı Çarkçı Edhemi misafir olarak davet etmişler ve Kadıköy ayaklı bir mâni 'istemişler, Edhem şu mâniyi söylemiş;

Adam aman...âı köye..,

Arzuladık ihvan biz geldik şu Kadıköye

Müftü haraç keserken ne yapar kadı köye..»

Üsküdarlı Vâsıf Hoca Edhemi Haddehanedeki çıraklık zamanından tanımış olub Haddehâneli lakabı ile yâd etmektedir; şu şirin hâtırayı kaydediyor:

«En çok ondokuz yaşlarında bir delikanlıydı, bıyıkları henüz duman halindeydi, bir ramazan akşamı Üsküdardaki çalgılı kahveye gelerek cümle halkı kendisine öylesine hayran bırakmışdı ki o akşamı hiç unutamam. Narin yapılı vücuduna gaayetle yaraşmış bahriyeli forması ve bahriyeli namlı bıçkınlardan sekiz oiı kişinin yanında gelmişdi. Koca kaptânıderyâ Hacı Vesim Paaş hazretleri de teşrifleri ile kahvehaneyi ihya etmişlerdi. Güzel şirin delikanlı gemicilik üzerine önce kısa bir divan ve sonra altı ayak üzerine onu tamamlayıcı altı mâni okudu ki her babayiğitin kârı olamaz. Vesim Paşa çocuğu yanına çağırdı, alnından öpdü ve kesesini çıkarıp Edhemin yakasından koynuna attı ki içinde ne vardı bilemem ama herhalde Edhemin ömrü boyunca bir arada göremediği bir para olacakdı; o divan ve mâniler şunlardır:



Akdenize gemi saldım seksen parça yelkeni Üçyüz nefer tayfa koşdum cümle yak ergeni Şalvarları ak dimiden al çuhadan cebkeni

Adam aman... ceza., yir

Yalın ayak, baldır çıplak, ocağımız Cezayir

Bu ocakda yar tutmayan kanun olmuş ceza yir!

Adam aman... serenler

Yalın ayak, baldır çıplak tırmanırız serenler

Evliyâımg umanlara aşk ile post serenler!

Adam aman.,, dersin

Yalın ayak, baldır çıplak civanlara ne dersin?

Ne diyeyim., ilmi aşkda gel de benden al dersin!

Adam arnan... lengeri

Yalın ayak, baldır çıplak çifte attık lengeri

Gaazi olur seferlerden sağlıkla gelen geri!



Adam aman... vardı., ya

Yalın ayak, baldır çıplak üç nöbettir vardiya

Nâme salmış idim yâre güvercinim vardı ya!».

Bibi.: Vâsıf Hiç, Not; Osman Cemal Kaygılı, Semai Kahveleri ve Meydan şâirleri.



EDHEM (Hamlacı) •— Geçen asır sonlarında Sultan Abdülhamidin kızları ya Cemile Sultanın yahud Fatma Sultanın hamlacılarından gaayetle yakışıklı bir delikanlı idi; halk ağzında «Hamlacı güzeli» lakabı ile meşhurdu; bilhassa yazın Göksu Deresindeki kayık piyasasında sultanının üç çifte kayığı ile görünmesi, dere boyuna dolmuş ayak takımı ve esnaf tabakasından kadınlar ve kızlar arasında heyecanlı bir hava uyandırırdı; üç çifte kayığın baş küreğinde oturur, iki ayakdagı ile ağır ağır kürek çekerken arada bir başını arkaya çevirerek gür delikanlı sesi ile: «Sandal varda!., kayık varda!..» diye seslenirdi; sesi, magrûrâne edası, bıçkın cakası ile bakışı kıyıdaki vurgunlarını çileden çıkarırdı. Nazlı adında bir imam kızı bu oğlana deli gibi vurulmuş, dile düşüp rezil olmayı göze alarak bir yolunu bulmuş, Sultanın kâhyasının ayaklarına düşerek yalvarmış, ve o adamın lutufkâr delâleti ile hamlacısına kavuşmuş, Edhemle evlenmişdi. Aşağıdaki mâniler ve tarih kıt'ası bu aşk macerasının hâtırasıdır:

Göksu Deresi başı Dinmez gözümün yaşı îzin ver gelsin yârim Zâlim hamlacrbaşı

Göksu Deresi derin Sevdiğim oğlan narin Kayığını gözlerim Hamlacı şehbaz yârin

Göksu Deresi çamur Yârimde gözler mahmur Hamlacım her gün gelse Ulur nûri âlâ nur

Göksu Deresi mavi Hamlacım pek havaî Şehbazımın sırtında Mintan telli sivâî

Göksu Deresi çakıl Oğlan oynatır akıl Pırpırı hamlacının Aşkıyla yanıp yakıl

Göksu Deresi durgun Âlem yârime vurgun Düşdüm dostlar pâyipe Ben o gümüş topuğun

Göksu Deresi batak Hamlacım yalın ayak Don paçayla oğlanın Bıçkın çalımına bak

Göksu Deresi sazlı Kayık altın pervazh Âşıkı şurîdesi İmamın kızı Nazlı

Göksu Beresi perçem Yârimin adı Edhem Naz ile kendisini Satıyor dirhem dirhem

GÖfcsu Deresi yayık Üstünde kuşîu kayık Hamlacı Edlhemime Ben olayım halayık

Göksu Deresi pek dar Bin civan kayıkçı var Edhemim güzellikde Olmuş onlara serdar

Göksu Deresi taşkın Hamlacı yârim şaşkın Açmamış yaprağını Henüz kitabı aşkın

Göksu Deresi tuzlu Edhem yumuşak yüzlü Hamlacıma dizimde Şerbet içirdim buzlu

•İP

(Horhorlu)

^_ 4902 —

istanbul

ANSİKLOPEDİSİ

— 49ÖS —


EDHEM (Suyoİcuzâde)


Göksu Deresi berrak Hamlacım selvi kavak Edhenıim benim olsun İstemem telle duvak

Göksu Deresi ayaz Kabul olundu niyaz Geldi güzel Edhemim İrdim murada bu yaz

Göksu Deresi ayna Hamlacım oldu mayna Kalk be deli kız heman Göbek atarak oyna

TARİH

Oğlan yirmi, kız on'beş yaşımla çöp çakıldı Biri kenar yosması biri şehbaz daltaban Mücevher tarihine yaş yekûnu katıldı «İmam kızı Nazlıyı aldı hamlacı oğlan» 1277 + 35 = 1312 (M. 1894 - 1895)

Vâsıf HİÇ

EDHEM (Horhorla) — Üsküdarlı halk şâiri Tophane ketebesinden Âşık Râzinin evrakı metrûkesi arasında bir defterdeki kayda göre geçen asır sonlarında yaşamış Nebil Kaptanın aynı edada birer manzume ile övdüğü Edhem adında üç gençden biri (B.: Edhem, Tosyalı; Edhem, Suyolcuzâda):



Külhanı bıçkın o dilpesendim O tulumbacı servi bülendim Yalın ayakla dizlikle şahı Sandık kolunda gördüm beğendim

Reyhan kâkülün üstünde külah Pâyi uşşâka olmuş bûsegâh Topuk ardınca sürünür kuşak Âfeti devran dilberi gümrâh

Bir dolu bade çakdım elinden Şöyle mest oldum yâlü bâlinden Şeb tâ beseher hem ser 'bezânû Atdı ifaicâbını gül cemâlinden

Anın üstüne ben güzel bilemem Açdığı yâreye cilvesi merhem Koşarh ayakla tığ gibi fetâ Yangıncı bıçkınım Horhorlu Edhem

Bas acı narayı şaklat kırbacı Yangın sacakdadır koş tutulumbacı Nebilin aldı bak müjde gamzeden Bu şeb teşrifine basımın tacı

Vâsıf HİÇ

EDHEM (Kara) — 1885 ile 1890 arasında İstanbul'un namlı damacılarından; damacı olarak şöhret bulduğu sıralarda Galatada Yağka-panı iskelesinde kayıkçılık yapar 18-19 yaşlarında yalın ayaklı yarım pabuçlu bir delikanlı idi; önce Toni Kaptan adında bir Italyam mat etmişdi; damacılar arasında «Karaoğlan Açmazı», «Kayıkçı Oyunu» ve «Laz Oyunu» diye isimlendirilmiş üç açmazı vardır; hayatı hakkında başka bilgi edinilemedi.

EDHEM (Sandıkçı Güzeli) — 1885 ile 1890 arasında aşırı derecede güzelliği ile muhitinin şöhreti olmuş bir delikanlı; kendisi ile yakın bir dostluk kurmuş olan Üsküdarlı halk şâiri Âşık Râzi bu gencin hayatım şöylece anlatıyor ki geçen asrın ikinci yarısında İstanbu-lun esnaf tabakasının yaşayışı üzerine hakiki hayattan bir hikâye mevzuudur: «Yâri azizim Sandıkçı Edhem Efendi biraderim ile Samatya-da Büyük Kuleli Meyhanesinde teşerrüf eyle-mişdim. Tahtakalede Sandıkçı Agâh Ustanın çırağıdır, bir ihtiyâre validesi ile Samâtya Âğa Hamamı kurbinde ikaamet ederdi. Yîrmibir yirmi iki yaşlarında, uzun boylu, narin endamlı, esmerin idlberi, gurûri nevcivânî ile tıraşını ihmâl ider, ekseriye güzel yüzünü zer çemen bürümüş olarak dolaşır, bu hal de elhak yaraşır idi; gaayetle nâzik olduğundan ve mürekkep de yalamış bulunduğundan ayakdaşlan arasında «Küçükbey» lakabı ile de anılırdı. Başında karaya yakın güvez fes, mintan üstünde siyah kadife yelek, belde beyaz yün kuşak, altında bol paça, paçaları bilek hizası kıvrılmış tulumbacı kesimi pantalon, yalın ayakda ökçeleri basık kamerçin yemeni; kışın yelek üstünde şayak ceket ve ayaklarda yün çorab; hüsnünü açan bu şehbaz kıyafeti ile gelir, her akşam Büyük Kulelinin tezgâhı başında bir ka-refâki rakısını içer, evceğizine giderdi. Ahlaken gaayetle mazbut bir delikanlı idi. Meyhane âlemi cilvesi, Samatya kopukları ile konuşur iken o hezele ve it güruhu türlü türlü cinaslı laflarla Sandıkçı Edheme takılırlar, kızar ise de ses çıkaramaz, anlamazlıkdan gelir, fakat o bir karafâki rakısı da güzel gence zehir olurdu. Bir akşam irticalen şu nasihatnâmeyi yazdım ve kimseye çakdırmadan eline tutuşdurdum; işte efendim Sandıkçı Edhemin beni bir ağabey bilüp yaklaşması ve artık sözümden dışarı

çıkmaması o akşamdan sonradır. Yazup verdiğim nasihatnâme şudur:



Aman küçüKbeyîn vekaann takın O it gürûbiyle oturma yakın Perde bîrûnâne tecâvüzlerle Zehir olur inan üç kadeh rakın

Bir gün kalemde çalışır iken tanımadığım bir çocuk geldi: — Bunu Edhem Ağabey gönderdi... diyerek bir pusula verdi. Heman açub okudum: «iftiraya uğradım, zabtiyeler alup götürüyor, aman Ağabey gel beni kurtar» diye yazmış. Kâğıdı getiren çocuğa sordum. Meselenin ne olduğunu becerip söyleyemedi, sâdece siyâset imiş dedi. İzin alıp zabtiye nezâretine gittim. Edhemi nezarethanede buldum. Neye, kimin şerrine uğradığını bilmez; dükkâna bir komiser ile iki sivil hafiye gelmiş; — Edhem kim?., diye sormuşlar. Delikan: — Benim deyince: — Evrakı muzirre sakladığın hakkında ihbar var!., diyere kdükkânı güya aramışlar ama, aslında elleri ile koymuş gibi bir sandığın içinde bir deste gazete bulmuşlar, ve o gazetelerle beraber Edhemi alup götürmüşler. Mâ-hud gazetelerden ne çocuğun haberi var, ne ustasının. Aslında ise şöyle bir vak'a cereyan etmiş. İki gün evvel bir adam, bir selvi sandıkla bir ceviz sandığa bakmış; cevizi bahalıca bulup selviyi alup götürmüş, bir kaç saat sonra da aldığı sandığı geri getirip:



  • Biz yine cevizi alacağız!., demiş, para
    farkını vermiş, ceviz sandığı götürmüş; işte
    o gazeteler iade edilen mâhud sandığın içinden
    çıkmış. Kabasakal Mehmed Paşa hazretleri
    (B.: Mehmed Paşa, Kabasakal) peder mer
    humdan iyilik görmüş olub beni biraderi gibi
    sever. Heman ona koşdum. Ellerini öperek me
    seleyi arz ettim. İnsaniyet ve şefkat gösterdi
    ler, alâkadar olup emirler verdiler:

  • Süslü Tâhirin işidir, getirip iti bana!.,
    dedi. Süslü Tâhir hafiye olup dâim işi mel'anet
    imiş. Bizim Paşanın huzuruna çıkınca: — Pa
    şam işde elim yok, iki mecidiyeye yol göster
    dim., demiş. Edhemcik her sabah işine Langa
    Caddesinden geçerek gelirmiş. Bir beyin kızı
    Sandıkçı güzeline âşık olmuş, her sabah cum-

bada oğlanın geçmesini beklermiş; pederi halden habardar olunca:

Söyleyin o külhâniye, yolunu değişdirsin!, diye haber yollamış. Edhem de: — Benim kızdan haberim yok, namusumla yaşıyorum, bana yol değiştireceğine beyfendi evvelâ kızına söz geçirsin!., cevabını vermiş. Süslü Tâhiri bulmuşlar: — Bir ceviz sandık parasına mesele hal olur, oğlanı îstanbuldan sürerler!., demiş ve sandıkda bulunan gazeteleri de tedârik edip getirmiş. Tâhirin bulunup Edhemin kurtulması üç gün sürdü. Edhem temize çıkdı ama o üç gün içined çocuğu zabtiye nezâretinde bir kaç sefer falakaya yatırmışlar, hayli hırpalamışlar. Ayaklarının üstünde duramaz, hanesine arabaya koyub götürmüş idim.

Kıt'a

Sebîkei sîm o pâyi dilbere Ne reva falaka yüz aded sopa Sandıcı Edhemi yıkıp dövenin O gaddar elleri bilekden kopa

«Bu vak'adan sonra Sandıkçı Edhem Susurluğa, dayısının yanına hicret etmişdir» (Âşık Râzi).



Vâsıf HİÇ

EDHEM (Suyoİcuzâde) — Üsküdarlı halk şâiri Tophane ketebesinden Âşık Râzinin evrakı metrûkesi arasında bir defterdeki kayde göre geçen asır sonlarında yaşamış Nebil Kaptanın aynı edada birer manzume ile medhet-tiği Edhem isminde üç gençden biri (B.: Edhem, Tosyalı; Edhem, Horhorlu):

Kalemde şâMrd o dilpesendim Esmer güzeli servi bülendim Göksuda gördüm onu geçende Beyazlar giymiş pek şık beğendim

İki çifteye kurulmuş ol şah Şahin başda tuğ ol zülfi siyah Beyi gezdiren tuvâna şehbaz Hamlacılara hezar maşallah

Duman dumandır hattı muanber Pâyi bûsegâh ebruvan minber Cem olmuş 'bütün nukunşt hüsün Şöyle bir fettan çelebi dilber

Yüklə 5,01 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   35   36   37   38   39   40   41   42   ...   80




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin