İstanbul ansiklopediSİ Büyükada Camii (Resim: Kemal Zeren)


Ol hüsrevi âli nejat olsun serirârayi dâd Tâ dehriçinde âbü zad ibrar içün mevcûddur



Yüklə 4,97 Mb.
səhifə42/75
tarix07.01.2019
ölçüsü4,97 Mb.
#91759
1   ...   38   39   40   41   42   43   44   45   ...   75

Ol hüsrevi âli nejat olsun serirârayi dâd Tâ dehriçinde âbü zad ibrar içün mevcûddur

Târihi dilcûsun Emin su gibi tefsir eyledin Sultan Mahmude bu şadırvan bu suda cûddur?

H. 1153 (M. 1740)

Saçağın dış tavanı, orta parçalar mavi zemin üzerine altun yaldızlı çubuk kafes, köşeler de altun yaldızdan çiçekli panolarla tezyin edilmiştir. Saçağın ravak cebhesine birleştiği yerde ve arabca kitabenin üstünde fırdolayı, gülpenbe zemin üzerine mavi, sarı ve beyaz çiçekli bir friz vardır. Saçağın iç tavanı da fevkalâde müzeyyendir; kubbenin etrafında, orta kısımlar, soluk güvez zemin üzerine altun yaldızlı dalgalı kafes, köşeler keza altun yalızdan çiçekli panolarla süslenmiştir; kubbenin içi, mavi zemin üzerine altun yaldızlı çubuklarla dilimlere ayrılmış olup göbeğinde altun yaldız ile çiçekli bir kurs pano, bunun ortasında da altın yaldızlı çubuklarla yapılmış altı köşeli bir yaldız vardır.

Mermer üzerine tunç şebikeli asıl şadırvana gelince, on altı dilimlidir, dilimler, kabarık kısmı dışarıya mukavves ve yarım sütunlarla ayrılmıştır, öyle ki, saçak kemerlerinin her biri hizasına şadırvanın iki dilimi rastlar. Mermer yarım sütunlar ve dilimler alçak kabartma çiçek motifleri ile müzeyyen olup her dilimde birer küçük tunç musluk vardır, bu satırların yazıldığı sırada (1948), bu musluklardan üç tanesi yerlerinden koparılmış, muhakkak ki çalınmış bulunuyordu. Çiçek oymalı tunç şebike, çok kıymetli bir sanat eseridir, şekil itibariyle mermer kısmın bir devamıdır, şu fark ile ki, her dilimin üstünde birer müsellesi alınlık vardır, bu alınlıklar ile dilimler arasındaki dar bir friz üzerine de, talik hat ve altın yaldız ile ikinci bir tarih kasidesi yazılmıştır, yine on altı beyitli olan bu manzumenin metni şudur:



Şehinşâhi zeman Sultan Mahmudi celilüşşan Revan mîzâbı kilkinden uyûni re'fetü ihsan

Teşebbüs eyledi dâmâni ger'i'fahri kevneyne Anı zâtine kıldı sâyebanı ma'delet unvan

Skender feyzi re'yinden eğer itseydi istimdat Olurdu âbi hayvan dergâehinde nâgihan cûgan

Mededresi teşnegân tîhi zulme âbi şemşiri Değilahdine dîdâyi cefade kimse sergerdan

Rukûdi âbine dair şikâyet eylese gevher Olur suyi revanbahş eylerse hazine ferman

Küllihali ahali cûyi adliyle handandır Meğer desti atasından zebanir eyliye efgan

Vücidi ayni rahmet olduğuna iki şahiddir Cebini enverinde nûri dinü pertevi iman

Kerimam zamanın eûdi ihsanı muvakkattir

Bu sultanı keramet rûzi şeb olmakda sîm efgan

Rizacûyi Hakda itti nakdi himmetin mebzul Bu câyi dilkügâde eyledi icâd gâdirvan

Ne şadirvani hemtâ ne zibâ tarihi ruh efzâ Bunun resmin görünce oldı hep ressamlar hayran

Bu su âbihayatn süt karndaşi mıdır sorsam Ki şirinkâmii câvîde malik nûş iden atsan

Letâfetde müşabihtir bu âbi nâb Tesnime Bunun sakisini Cennetden gönderse reva Rıdvan

Hımnn gûg idüb bak ayni ta'zim ile bu ayne Hemîşe olmada teşbih gûyi hazreti Yezdan

Gönüllerde lebi cû seyrine kalmadı habis Bu mevki oldu müzhetgâhi ehli dânigü irfaa

Şeriri saltanatda müstedam olsun o şâhiuşâh Cihanda tâ ki nûşi âbden atsan ola reyyan

AYASOFYA YANGINLARI

— 1486


istanbul

ANSİKLOPEDİSİ

— 1487 —

AYASPAŞA HAMAMI





Emin. altun suyiyle eyledim târihini tahrir Mahalli cMidir Sultan Mahmudun bu şâdirvan

H. 1153 (M. 1740)

Şadırvanın üzerinde, saçağın kubbesine doğru yükselen tunç çubuklardan, yapılmış bir açık kubbe, bunun üzerinde de, lâle şeklinde istif edilip çerçevelenmiş oyma «Ve minel mai külli şey'in hay» âyeti kerimesi yazılı bir tunç alem vardır. Şebikenin önüne abdest alanların sırtlarındakini ve çevrelerini asmaları için, tunç çubuklardan yapılmış askılar konmuştur.

Ayasofya şadırvanı, Türk yapı ve süsleme sanatlarının yüzakı örneklerindendir.

Bibi. : REK, Gezi Notu.

, AYASOFYA YANGINLARI — Tarih kaynaklarımızda, iki yangın görülür:

15 Şevval 1153 (M. 1740) yangını — Salı gecesi, cami kurbunda bir evden çıktı, civar köhne ve birbirine bitişik yapılar olduğundan derhal büyüdü, söndürülemiyeceği kestirilince, etraftaki binalar yıkılarak önü alınabildi. Bu yıkma işi arasında Yeniçeri ve Cebeci kol-lukçularından üç dört nefer enkaz altında kalarak öldü, bir kısmı da yaralandı. Bu yangında 4-5 ev yanmıştır.

25 Ramazan 1154 (M. 1741) yangım — Pazar gecesi, cami kurbunda bir bakkal dükkânından çıktı: Şiddetli bir rüzgârla derhal genişledi; yangın söndürülmeğe henüz, nefer ve zabit bir ferd gelmeden ateş, bakkal dükkânına bitişik büyük ve köhne bir eve sirayet etti, bu evden de, semtin küçük ahşap evlerine yayıldı, bu evlerin, altı bakkal dükkân-larıydi, yağların tutuşması, yangını bir âfel haline getirdi; bir kolu, Ayasofya haremi önünden Cebehaneye, bir kolu Ayasofya hamamı arkasından Arşlanhaneye, bir kolu: da Sultanahmet camii ve medresesi tarafından Kabasakal tarafına uzandı. Yeniçeri Ağası Hasan Paşa, bütün ocak zabit ve neferleriyle gelerek yangını her tarafından kuşattı, Sadı-râzam ve padişah da yangın yerine geldiler. Sadır âzam Cebeciler kâtibi Ahmed Efendinin hanesine inmişti; ateş bu evin de bir kaç yerine yapıştığı halde, Sadırâzam dışarı çıkmadı, bunu gören asker fevkalâde gayretle Ahmed Efendinin evini kurtardı ve dolayısiyle yangının evvelâ o kolu bu suretle bastırılmış oldu. Padişah da, ateş tamamen söndürülmeden yangın yerinden ayrılmadı, hattâ sahur yemeğini yangın yerinde yedi. Ayasofya

hamamı da askerin fevkalâde fedakârlığı ile kurtarıldı; bu yangında askerden pek çok kimse telef oldu ve yaralandı; Zağarcıbaşı Ağanın da üzerine kereste düşüp yaraladı ve araba ile evine gönderildi (Padişah Birinci Mahmuddur).

AYAŞ PAŞA — Onaltıncı asır vezirlerinden, Kanunî Sultan Süleymanın sadırâzam-larmdan; Büyükşehrin bir semti hâlâ onun adına nisbetle anılagelme-ktedir.

1482 veya buna çok yakın bir tarihte Arnavutlukta Cimara (Himara) kasabasında doğmuştu. Enderunu hümâyundan yetişti; Tarih sahnesine ilk defa (1514) Çaldıran muharebesinde Yeniçeri Ağası olarak girmiştir. Bu muharebenin kazanılmasında büyük rol oynamıştır; sonra sadrıâzam Sinan Paşanın Dulkadir oğlu Alâüddevle ile yaptığı Göksün muharebesine iştirak etmiştir (1515).

Ayaş Ağa gene, ayni memuriyet uhdesinde olmak üzere Mısır seferine iştirak etmiş ve Lazkiye anahtarlarını Pâdişâha teslim etmiştir (1516). Mısırdaki muharebelerde birçok vazifeler ifa eden Ayaş Ağa, son Mısır sultanı Tomanbay'ın yakalanışı hakkındaki iki rivayetten birine nazaran bir mağaradan saklanan Tomanbayı yakalıyarak Pâdişâha getirmiş ve onun emri üzerine Çaldıranda muhafaza etmiştir. 1519 da Yeniçeri ağalığından Kastamoni Sancak Beyliğine tayin edildi. Sultan Süleymanın cülusunda (1520), Anadolu Beylerbeyisi bulunuyordu; Yavuz Sultan Selim tarafından Şam eyaletine tayin edilen Kölemen ümerasından Canberdigazalı isyan edince Sultan Süleyman üçüncü vezir 'Ferhad Paşayı serdar tayin ederek tenkile memur etmiş ve Anadolu Beylerbeyisi Ayaş Ağaya da onunla birleşmesini emretmişti.

İsyan bastırılınca Ayaş Paşa Şam eyaletine tayin edildi (6 Şubat 1521). 19 Aralık 1521 de İstanbuldan mağzulen çağırılmış, fakat tezine Rodos seferine bu vazife ile iştirak etmiş, muhasarada fevkalâde yararlık ve muvaffakiyetleri görülmüş, fetihten sonra Kubbe veziri olmuştur (Haziran 1523). İkinci ye-zir iken âsi Mısır valisi Ahmet Paşa üzerine memur edilmiş, fakat Ahmet Paşa, Mısır ümerası tarafından mağlûp edilip başı İstanbula gönderilinee, Ayaş Paşa Kütahyadan geri dönme emrini almştır. Bu sıralarda (Mayıs 1524) Pâdişâh İstanbulda kızkardeşinin îbra-

faim Paşaya tezvici merasimini yapıyordu, Ayaş Paşa bu düğünde sağdıçlık vazifesini yapmış ve saraya giderek Pâdişâhı düğüne davet etmiştir.

Veziriazam İbrahim Paşa Mısırın ıslâhı ve dolayısiyle sadarete olan liyakatim isbat için Mısıra hareket ederken yerine İstanbulda Ayaş Paşayı kaymakam bırakmıştır (30 Eylül 1524). Bir senelik kaymakamlığı esnasında Yeniçeriler isyan ederek birçok yerlerle beraber onun sarayını da yağma etmiş ise de isyan bastırılmış, âsilerin cezası şiddetle verilmiştir.

1526 da Mohaç muharebesine, 1529 da Viyana seferine iştirak etmiş, 1534 de Pâdişâhla beraber Bağdada ve oradan da Osmanlı ordusu ile Tebrize gitmiştir. İbrahim Paşanın sarayda boğdurulması üzerine sadarete getirilmiştir (15 Mart 1536).

Ayaş Paşanın sadareti zamanında Osmanlı ordu ve donanması geniş harekâtta bulunmuş ve kendisi de bizzat Korfu ve Boğdan seferlerine iştirak etmiştir. 1538 kışı Kasımpaşa tersanelerinde Venediğe karşı donanma inşaatı ile geçmiş, ertesi sene Barbaros, Pre-veze muzafferiyeti ile Akdenizi bir Türk gölü haline getirmiş, Hadım Süleyman Paşa da Hind denizinde Diyü kalesini muhasara etmişti; bu suretle şimalde, garbte ve cenupta devletin deniz ve kara kuvvetleri ayni zamanda harekete geçmişlerdi, yekdiğerinden binlerce kilometre mesafede kuvvetli düşmanlarla aynı zamanda mücadele, Ayaş Paşanın sadaret devrinde Osmanlı devletinin satveti hakkında bir fikir verebilir. Ayaş Paşa Boğdan seferinden döndükten bir sene sonra İstanbulda 13 Temmuz 1539 da vebadan öldü; ölümünde 57 yaşlarında kadardı. Eyüpsultana defnedildi.

Tacettin Topaç

AYASPAŞA —- B ey oğlunda, Taksim civarında maruf bir semttir. 1934 Belediye Şehir Rehberindeki Gümüşsüyü mahallesinin Gümüşsüyü Caddesi kavsinin geçtiği parçasını teşkil eder; hemen hemen hepsi yeni (sekiz on senelik) büyüklü küçüklü apartmanlarla kaplıdır; Almanya sefarethanesi, Parko-tel, Modern garajı bu semtin hudutları içindedir; Gümüşsüyü Caddesinin deniz tarafındaki sırt üstünde yayılmış olan apartmanlarının üst katlarının Marmaraya, limana, Bo-

ğaz ağzına ve Çengelköyünden Kadıköyüne kadar karşı yakaya, Çamlıcaya ve Alemdağı-na fevkalâde nezareti vardır.

AYASPAŞA CAMİİ — (B: Selime Hatun Camii).

AYASPAŞA CAMİÎ SOKAĞI — Taksim nahiyesinin Gümüşsüyü mahallesi sokakların-dandır. Ağaçırağı sokağiyle Sarayarkası sokağı arasında uzanır, Selime Hatun Camii Sokağı ve Ağaçırağı Sokağı ile bir üç yol teşkil eden Buradan inildiğine göre sağ köşe başında Selimethatun Mescidi vardır; 1933 de kadro harici bırakılarak minaresi yıktırılmak suretiyle kiraya verilen bu mescid, bu satırların yazıldığı sırada Hasan Tahsin Parsadan tarafından iskân edilmekte idi; sol köşe başında büyük ve yeni bir apartman vardır; üç araba geçebilecek kadar geniş ve paket taşı döşeli olan yol Sarayarkası sokağa tatlı bir meyil ile iner; iki başında ikişer üçer katlı beton yapılar bulunmaktadır; sokağın alt başında ikişer üçer katlı beton yapılar bulunmaktadır; sokağın alt başında bir kunduracı, bir bakkal, bir kasap ve bir manav dükkânı vardır. Sarayarkası sokağı kavşağı köşelerinde bulunan evlerin liman ile, Sarayburnun-dan Çengelköyüne kadar uzanan karşı tarafa fevkalâde nezareti vardır; bilhassa Karaca-ahmet silueti buradan pek muhteşem görülür.

Bibi.: REK ve ME, Gezi notu.

AYASPAŞA HAMAMI — Taksim Nahiyesinde bu isimle maruf semtin Gümüşsüyü Mahallesinde Sarayağası Sokağındadır. Birinci Cihan Harbi sonunda İstanbul İtilâf devletleri kuvvetleri tarafından işgal edildiği zaman Fransız Jezvitleri tarafından satın alınarak önüne yüksek bir parça ilâvesiyle Sac-re coeur de Jesuites adiyle bir Katolik kilisesine kalbedilmiştir. Hamam kısmı olduğu •gibi muhafaza edilmiş; oradaki büyük kubbe ile halvetlerin küçük kubbelerinin ve sofaları üstüne rastlıyan beşik kubbelerin yuvarlak camları kaldırarak kurşunla örtülmüş, yarım küre şeklindeki beş kubbenin üzerine etrafı ve külahı camdan birer fener geçirilmiş ve kiliseye tahvil edilen hamamın içi bu suretle aydınlatılmıştır? Büyük kubbenin üstündeki fenerin cam külahı üzerine de bir salip rekzedilmiştir.


1488 —

ANSİKLOPEDİSİ


paşa türbesi ile ele alınacak eserlerden biridir (B.: Sinan Ağa, Koca Mimar; Ayaş Paşa).

Taeettia Topaç

AYASTEFÂN0S — (B.: Yeşilköy).

AYASTEFANOSDA HAREKET ORDUSU VE MİLLET MECLİSİ — Büyükşehrin Rumeli banliyösünde, Cumhuriyet İnkılâbında âdı Yeşilköye çevrilen eski Ayastefanos, Türkiye tarihinde iki büyük vakaya sahne olmuştur ki, biri, 1876 harbinde Rusların buraya kadar gelerek bu köyün adiyle anılan muahedenin imzalanması; diğeri de, İkinci Abdülhamide karşı yürüyen Hareket Ordusunun karargâhını bu köyde kurmuş bulunmasıdır (B.: Abdülhamid II.).

Hareket Ordusunun Ayastefanosda bulunduğu sıralara ait en şirin hâtıralardan biri, Fazıl Ahmed'in kaleminden çıkmıştır:

«Hilâl Matbaasını âsi askerler bastıktan sonra Ahmed Samimden hiçbir haber alamamıştım. Nihayet vefakâr bir dost kendisinin Ayastefanosda olduğunu söyledi. Za-
AYASPAŞA TÜRBESİ

Ayaspaşa hamamının otuz iki kurnalı, büyük ve içi gayet geniş bir hamam olduğu söylenir (B.: Sacre coeur-des Jesuites).

AYASPAŞA HAVUZU MESİRESİ — On-yedinci asır ortalarında, Tophanenin üstündeki sırtta Ayaspaşa mezarlığı yanında İs-tanbulun namlı mesirelerinden idi; ki o zamanlar buraları yarı kır sayılırdı. Bibi.: Evliya Çelebi, L

AYASPAŞA MEZARLIĞI — Beyoğlunda, Taksim civarında bu isimle anılan semtte idi; Gümüşsüyü Caddesinin Taksimde çizdiği büyük kavsin içindedir. Arazinin fevkalâde kıymet bulması ve Taksim gibi karşı tarafın göbeğini teşkil eden bîr yerde oldukça büyük bir mezarlığın bulunuşunun hoş görülmemesi üzerine nakli kubur yapılarak ifraz edilmiş ve satılan arsalar üzerinde müteaddit şeddadî apartmanlar yükselmiştir. Bu satırların yazıldığı sırada Şehir Tiyatrosunun, yeni binası Ayaspaşa mezarlığı toprakları üzerinde inşa edilmekte idi. 1313 (M. 1897) Yunan muharebesinde yaralı olarak istanbula getirilip de hastahanede vefat eden şüheda bu mezarlıkta gömülü oldukları için Ayaspaşa mezarlığının kaldırılması projesi bir zamanlar İstan-ğının kaldırılması porjesi bir zamanlar İstanbul gazetelerinde uzun münakaşalara mevzu teşkil etmişti.

AYASPAŞA TÜRBESİ — Eyyubda Camii Kebirin iç harem avlusunun arka şimal kapısından çıkınca hemen sağda köşe başındadır, önündeki kabristan duvarı boyunca Beybaba Sokağı uzanır. Dört mermer sütun üzerine oturtulmuş küçük bir kubbeden ibaret bir açık türbedir; Şair Mustafa Sâinin Mimar Sinan ağzından kaleme aldığı Tezki-retülbünyan'ın ifadesine göre, büyük sanatkârın imparatorluk hassa mimarbaşılığına tâyinine vesile olmuş, ve mimarbaşı olarak Koca Sınanın elinden ilk çıkmış eseridir. Kubbesi uzun yıllardanberi bakımsız ve haraptır, çok karlı geçecek ilk kış mevsiminde çökmesi beklenebilir; kubbenin altında bulunup baş ve ayak taşları ve sandukası bir sanat eseri olan Ayaş Paşanın kabri de tehlikeye maruzdur; nitekim, az ileride, ayni sokak üstünde, Pertev Paşa türbesinin çatısı çöktüğü zaman, yerine konulması imkânsız ve mücevherden farksız mermer sandukalaı

istanbul


Ayaspaşa Türbesi (Resim: Nezih)

ve kabir taşları kırılmıştır, kurtulabilenleri, en müşkülpesend kimselere birer sanat be-diası olduklarını teslim ettirirler.

Ayaş Paşanın sandukası, emsaline nisr betle büyük ve yüksektir, baş ve ayak şâhi-deleri de bu sanduka ile âhenkdardır. Sandukanın türbe içinde işgal ettiği yer 2,41 metre karedir, irtifaı da 98 santim, bir metreye yakındır. Sandukanın üstünde şâhide-lerin irtifaları da 1,35 metredir; başlıkları hariç, üzerinde kubbeyi tutan kemerlerin atıldığı mermer sütunları da 1V65 metre irtifa-ında olduğu kaydedilir ise, kabrin türbe altındaki azameti anlaşılır. Kabrin baş taşı nıih-rablı, ayak taşı düz, fakat her ikisi de yazı ve nakış bakımından asîl bir sanat eseridir. Koyu yeşil, siyah ve altın yaldız ile telvin ve tezyin edilmiştir iki, uhreviyetin vakarına pek uygundur. Kitabesi arabca olup baş taşında:

İntekale min darül fena ilâ darülbekaa elmer-humül mağfur eşşehid...

ayak taşında da :

Elmuntac ilâ rahmetullah Ayaş Paşa bin Mu-hammed evahiri seferülmuzaffer fî seneti sitte ve erbain ve tis'a mie. yazılıdır.

Eyyub türbelerinin tamiri işinde, Ayaş-



1489 —

AYASTEFANOSDA MİLLET MECLİSİ

Ayaspaşa Türbesi (Resim: Nezih)

ten Ayastefanosu da ikinci hürriyet payitahtı diye biliyorduk! Geç vakit Yenikapıdan bir trene atladım ve dostumu aramağa gittim. Bu Ayastefanos yolculuğu içinde benim için en mesud tesadüf gene Süleyman Nazif Beye rastlamak oldu. Üstadın etvarında, sözlerinde, ruhunda bir hafta evvele nazaran büyük bir değişim vardı. Çünkü kendisini bu sefer meyus, ezgin değil, bilâkis zinde, beşuş ve pek alevli gördüm.

Lokomotif nihayet istasyona varıp da koşmadan nefes nefese gelmiş gibi soluk alırken bütün etrafta büyük bir faaliyet görülüyordu. Birçok zabit, birçok mavi kostümlü Selanik jandarması, kalpaklarının üzerinde (Ya hürriyet, ya ölüm!) tehdidi okunan boy boy fedai... Bunlardan bazılarının bakışında ne kadar mütehakMm bir nlâna farkettiğimi hâlâ pek iyi hatırlarım. Kendilerim hem sevmek istiyordum, hem de her mütehakkim ve silâhlı kuvvetin huzurunda içime gelen iğ-birarımsı, infialimsi duyguya (belki kendi zaafımı şiddetle hissetmek azabı!) tamamen mağ-



AYASTEFANOSDA MİLLET MECLİSİ

1490


istanbul

ANSİKLOPEDİSİ

— 1491 —

AYASTEFANOS MUAHEDENAMESİ





lûb oluyordum. Ahmed Samimi her tarafta aradım, hiçbir yerde bulamadım. İstasyona tek rar gelişimde (Sirkeciye artık tren yok!) dediler. Ve derakab cebimdeki yirmi beş kuruş kadar bir para ile ne yapacağım diye tefekküre daldım. Çünkü iş cidden firaklı idi. Maamafih hikâyenin bu tarafını gene münşi bırakarak öldüğüm gün kendimle beraber mezara götürmeği tercih ederim. Gecemi, o zaman Meskukât İdaresinde müdürümüz olan Hakkı Halid Beyefendinin nezaket ve ulüv-vüeenabına medyunum. Kendisi beni lütfen evine kabul etti ve pek rahat bir uyku uyudum. Sabahleyin bizi yataktan kaldıran şey, İstanbul tarafından gelen top sesleri oldu. Mütemadiyen ittisa' eden bir merak, tahammülümün bütün duvarlarını yıkıyor gibiydi. Ne yapıp yapıp İstanbula gideyim diyordum. Fakat neyle? Tren yok, bir şey yok! Maamafih kararımda sebat ettim. Şimendifer yolunu takip ede ede Makriköyüne gelmeyi düşündüm. Ondan ilerisi için Allah kerim diyordum.

Hani bir mevzuu nakledip dururken birdenbire tavakkuf ederek karilere mühim bir nasihat verecekmiş gibi (istitrad) diye azametli bir serlevha yazan muharrirler vardır. İşte ben de onları taklid edeceğim. Fakat benimki öyle büyük, felsefî fikirler falan için değil, kısaca bir kardeş nasihati vermek ar-zusiyle: Efendiler, dünyada otuz tane Otuz-bir Mart olsa size tavsiye ederim Ayastefanos-tan Makriköyüne yürüyerek gelmek teşebbüsünde zinhar ve zinhar bulunmayasımz!.. Niçin? diye uzun uzun şimdi beni istintaka hacet yok. Fakat bilin ki söylediğim tamamen bir dost vekardeş sözüdür!

Şimdi bahsime rücu ediyorum: Yola düzüldükten epeyce sonra sert, kat'î ve âmir bir ses karşımda gürüldüyordu:

— Dur!


Baktım; bir nöbetçi nefer, tabiî benden hemen itaat! O, sordu:

  • Nereye gidiyorsun?

  • Makriköyüne!

  • Yasak! Dön geriye!!

Şimdi benim halimi siz düşünün bir kere. Fakat ne yaparsın? Bir kere iyice içimi çektikten sonra yorgun ve müteessir geri döndüm. Bereket versin ki hava pek fena değildi. Küskün küskün yürüdüm. Birdenbire

gene gayet sert, âmir ve kat'î bir ses yolumu kesti:



  • Nereye gidiyorsun?

  • Ayastefanosa!

—- Yasak! Dön geriye!!

Şimdi insaf edip halimi bir kere daha düşünün! Zaten Ayastefanosda iken öyle suiistimallere başlandığını duymuştum ki, bir tedbirsiz hareketle dehşetli bir kazaya mahal vermek pek muhtemel görünüyordu. Tabiî oradan da geri döndük. Biraz evvel öbür taraftan koğulduğumu bu zavallı neferciğe anlatmak kaabil değildi. Zaten, yanıma yanaşma diye uzaktan tehdide başladı. Ozaman yapacak şey, şimendifer güzergâhını bırakarak kendimi deniz tarafına doğru salıvermek olduğuna kanaat getirdim. Ve belki gene kırk yerde kırk arızaya uğrayarak tâ Makriköy istasyonunun önüne kadar yaklaştım. Elli, altmış metre ötemde büyük bir kalabalık vardı. Ve emindim ki, bir kere oraya girsem birçok tanıdığıma rastgeleceğim ve iş kolaylaşacak!.. Lâkin tamam istasyona varırken son kat'î ve âmir ses beni bulunduğum yere çivileyiverdi:

— Dur, yasak:

Zaten o kadar yorulmuş, açlıktan, bezginlikten o kadar bunalmış ve ezilmiş bir halde idim ki, hemen toprağın üzerine oturuver-dim. Yerimden kıpırdayacak halim kalmamıştı. Artık bütün ümidim lâkırdı anlar bir adamın lütfen ve inayeten oradan geçerek iki dakika beni dinlemesinde idi. Fakat aksi gibi, inadına kimse gelmiyordu. Orada saatlerce kendi kendime yapacak mâkul bir şey düşünerek ve bunun intizara devamdan başka bir şey olmadığını görüp sıkntıdan çatlı-yarak vakit öldürdüğüme inanınız; nihayet bir ışık, bir ümid belirir gibi öldü. Ayaste-fanosdan birkaç süvari zabit, birkaç asker ve bir cebel topundan mürekkeb küçük bir kafile geliyordu. Ben herçebâd âbâd yerimden kalkarak onlara doğru yürür gibi oldum. Lâkin iyice yaklaşıp da benim kendilerine doğru teveccüh ettiğimi görünce, hiçbir şey söylememe vakit bırakmadan bağırdılar:

— Ne dolaşıyorsun burada be herif! Gir-
sene içeri!

Ben nöbetçi neferini göstererek: «Efendim...» diye söze başlarken bağırtı büsbütün şiddetlendi:

— Çekil, oradan diyorum sana be herif!.. Hâlâ söyleniyor be!..

Duyduğum meserret ve minnettarlığın derecesini tasavvur edemezsiniz!

Kâinatta bu kadar lezzetli tekdir işittiğimi hiç hatırlamıyorum. Zira iki dakika sonra Makriköyüne girmiş ve birçok ahpaba kavuşmuş bulunuyordum.»

ikinci Abdülhanjjidin tahttan indürilme-sine karar veren Millet Meclisi, 1947 de yanan Yeşiköy Palas'da toplanmıştı. (B.: Ab-dülhamid II ve Yeşilköy Palas).

AYASTEFANOS MUAHEDENAMESİ — 1876 Türk Rus seferinde, Ruslar, İstanbul ka-pularma, Ayastefanosa (Yeşilköy) kadar gelmişlerdi. Bu seferin tarihçesi İstanbul Ansiklopedisinin mevzuu dışındadır. Osmanlı İmparatorluğunun son Vak'anüvisi bu büyük siyasî ve askerî vakayı şöylece hülâsa eder:

«Mütareke mukavelesinin imzasından sonra Server ve Namık Paşaların murahhaslıkları nihayet bulmuş olduğundan sulh şartlarını müzakere etmek Şûrayi Devlet Reisi Saffet Paşa ile Berlin sefiri Sadullah Bey (Sa-dullah Paşa) yeniden murahhas tâyin edildi. Saduîlah Beyin Berlinden vüruduna - kadar vakit geçmemek üzere Saffet Paşa yalnız olarak Edirneye gönderildi. Rusya murahhasları da General İgnatief ile Nelidof idi. General İgnatief uzun zaman Devleti Aliyye nez-dinde Rusya sefiri olup husumeti aleniyyesi ve tahakkümat ve istihkaratı ile devletimizin her zaman kesri haysiyetine ve hedmi bün-yanı şevketine çalışan ve gavail ve masaibi harbiyeyi tertib ve tesri' eden herif idi. Saf-vet Paşa Edirneye vusulünü müteakip mü-zaherata başlayıp Rusya murahhaslarının, dürüştane muamelelerine ve muhakkirane ve tezyifkârane sitem ve muatebelerine katlanarak devletçe bâzı menafi istihsaline çabala-' makda iken İngiltere sefiri Layard, İstanbul-da bulunan İngiliz tebaasının zuhuru muhtemel vakalardan mal ve canlarını emniyet altına almak için İngilterenin Akdeniz donanmasından bir filonun İstanbula gelmeğe emir aldığına ve bu da sureti dostanede olacağına dair Babiâliye bir nota tebliğ eyledi. Bu tebliğ nâgihani Hükümeti Seniyeye birdenbire «Zade fittanbur nağmetü uhrâ» (Ben tanbura ne vuruyorum o bana ne nağme veriyor) kabilinden göründü. Çünkü İngiltere devletinin

şimdiye kadar takib eylediği mesleki bitara-fîden çıkıp çıkmayacağına ve çıktığı takdirde dahi takib edeceği hattı harekete, .yani Devleti Aliyyeye karşı gösteregeldiği hayır-hâhlığın eseri fiilîsini izhara kıyam edip et-miyeceğine ve Marmaraya donanma idhali sureti dostanede olacağı muhakkak ise de maksadı aslî ne idüğüne dair Hükümeti se-niyenin malûmatı iptidaiyesi olmadığından zihinleri tırmalayan keyfiyet İngiliz donanması Bahri Sefid boğazından içeri girerse Rusyalının savlet ve şiddeti artarak İstanbu-lu işgal ve istilâya tasaddi etmesi ve. bilâhara def ve tesviyesi kaabil olamıyacak vekayi ve müşküâte sebep olması mülâhazası idi. Halbuki İngiltere parlâmentosu vaktinden evvel açılmış ve kraliçenin nutku resmîsinde (Kraliçe Viktorya) «Şarkda muhasemat maatteessüf imtidat eyleyerek muntazir olmıyan bazı vukuat zuhuru ile bunların tedabiri ihtiyatiye icrasına bizi mecbur edeceğini ketm ve ihfa edemem. Bahsedilen tedbirlerin fiilen icrası için lâzım hazırlıkların yapılması hususunda parlâmentanun sema-hatine tam bir emniyetim vardır» denilmiş ve İngiltere başvekili Lord Beaconsfield sefirimiz Musu-ros Paşaya ümidbahş tebligatı mahremanede bulunmuştu. Bunlar İstanbulca peyderpey haber alınarak ve İngilterenin Marmaraya donanma idhalinden maksadı Devleti Aliyye ile akdi ittifak ve bilfiil harbe iştirak olmayıp her türlü ihtimale karşı bir muamelei ihti-yatiyeden ibaret olduğuna dair Petersburg kabinesine kanaat gelerek korkulan teşevvüşler ve suitefehhiimler zail olmuş, fakat İngiliz donanması Akdeniz boğazını bilmü-rur Mudanya açıklarında demir attıkda, (Rus ordusu başkumandanı) Grandük Nicola İstanbula asker sokmak sevdasından vazgeçmekle beraber mütareke hattını tecavüz etmiş ve Çekmeceleri ve Ayastefanos kafiyesini işgal ile Ayastefanosu kendisine karargâh ittihaz eylemiştir. Bu suretle mütareke hattından ilerliyerek payitahtın pek yakınlarına sokulan ordusuna karşı Asakiri Osmaniye tarafından yeni bir müdafaa hattı teşkil ve tabyalar inşası misilli bazı mertebe müdafaa tedbirlerine başvurulmuştur. İşler işbu sureti tesviyeye iktiran edinceye kadar Hükümeti seniye hayli telâş etmiş idi. Hattâ bir gün mensub ve mâzul vükelâden ve ricali mül-

AYASTEFANOS MUAHEDENAMESİ


Yüklə 4,97 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   38   39   40   41   42   43   44   45   ...   75




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2025
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin