İstanbul ansiklopediSİ Büyükada Camii (Resim: Kemal Zeren)



Yüklə 4,97 Mb.
səhifə61/75
tarix07.01.2019
ölçüsü4,97 Mb.
#91759
1   ...   57   58   59   60   61   62   63   64   ...   75

ANSİKLOPEDİSt

1623 —

AYNÎ DİVANI


şeyleri yapma kudreti mâneviyyesine sahiptir, bu bakımdan memleketimizde bir benzeri yoktur. Tekkelerin kapanmasından önce dergâhı âyin günlerinde bilhassa ecnebilerle dolardı; ilâhî bir aşkın verdiği kudretle yapılan bu harikuladelikleri yakından tetkik eden bir Alman papazı ile Mr profesörün islâmiyeti kabul ettikleri söylenir. Tarikatlerin lâğvi ve tekkelerin kapatılmasından sonra, Aynî Ali Baba dergâhı tempo ile sahibleri bulundukları Şeyh Muhammed Bağdadinin vârislerine ikametgâh olmuştur.

Hakkı Göktürk

AYNÎALİBABA SOKAĞI — Kasımpa-şada Bedreddin Mahallesi sokaklarındandır; Anbar arkası Sakağı ve Tepebaşı arkası yolu ile teşkil ettiği bir üç yol ağzı ile Yaşmaksıyı-ran Caddesi arasında uzanır. (B.: Bedreddin Mahallesi). Üç yol ağzından girildiğine göre sağ kolda Tayyarecizeki ve Lobut sokakları ile birer kavşağı vardır, Lobut Sokağı kavuşa-ğında sert bir dirsekle sola kıvrılır ve sağa doğru bir kavis çizerek Yaşmaksıyıran Caddesine varır; paket taşı döşeli, iki kenarındaki yaya kaldırımları kaba taştır. Şebinkarahi-sarı Otobüsleri bu sokak üzerindeki bir arsadan kalkar. Aynîalibaba Dergâhı ,bu sokak üzerindedir ki sokağa adını veren de o binadır. Bir tornacı ve bir tel çekme atölyesi, bir elektrikçi, bir motor tamircisi vardır; kayde değer başka hususiyeti yoktur (1959).



Hakkı Göktürk

AYNÎ DİVANI — Onsekizinci asır son-lariyle ondokuzuncu asır başlarında yaşamış Ayıntablı Hasan Aynî Efendinin divanı; ki bu şair, zamanında seçkin bir lisan- âlimi olarak tanınmış, kendisine «mümeyyizi şûra» unvanı verilmişti. Aşağıdaki notlar için, bu divanın (H. 1258) 1842 de İstanbulda Serasker-Ik matbaasında basılmış olan nüshası gözden geçirilmiştir.

Divanda İstanbul hayat ve tarihi ile ilgili parçalar şunlardır:


  • Üçüncü Selime mersiye ve şehadetine
    tarih.

  • Kibar konaklarında anberli kahve:

Gel akide i!e şeker ye kahve ile anber iç

İstanbul civanlarından Sucuzâcle:


O Sacuzâde peri tal'ati bir dem göremez
Baksa yüz veçhile bin âyinei âbe sabah



  • Tasmaları sırmalı hamam nalınları:
    Soyundu nâz ile hammame ol perî peyker
    Ayakla na'lini zerendûzi sim tasmalıdır


  • Çengelköy meyhaneleri yangını:
    Kariyyei Çengelde yandı âh kim meyhaneler
    Nâre atsın kendin ol sûde olan mestâneler


  • Helva sohbetleri:
    Bezmi helvâde vuslete dair
    Bir şeker çiğnedi o hoş güftar


  • Lâleli, Horhor:

Hasreti arızı pürtâb ile sûzan giryan Uğrayub Lâleliye Horhore doğru saparız

— Fesin millî serpuş olarak kabulü ve


orduda Enderûndan çırak edilmiş genç fesli
zabitler:

On beşinde böyle bir yüzbaşı gelmez kışlaya Giyse de her hafta bin nevcivan dünyade fes Elde simin tâziyane belde tigi zernigan Arkada gülpembe harvanı basda sâde fes Baş kabak yalın ayak gördü beni bildi o şuh Çünki vardır Ayniyâ a'lâde fes ednâde fes

— Helva sohbetleri:



Faş eyledi ballandırarak sohbeti mahsus Helva gecesi ittiğimiz sohbeti mahsus

— Kibar gençlerin lala refakatiyle gez


mesi:

Hasbahçede al lâle izan görüb ittim lalası ile Lâleliye da'veti mahsus

— Ateş gecesi:



Âteş gecesi meclisi nur eyledi Yanko Saki kadehe badeyi bu zevkîle yan ko

— Çengiler;



Dizlik bağı pek ince, kemer ince bel ince Şalvarı sürününce o şimgir belince Raksitse dahi Zühre defi hâlei mehle Pertev veremez meclise çengi güzelince

— Körfezde mehtap âlemi:



Bir havai sümbülîde çıkdı mehtâbe bu şeb Düşdi Aynî kör gibi fikri batınla Körfeze

  • Arif Beyin kasrı.

  • Kuruçeşme ateş gecesi:
    Kuruçeşme şebi âteşde bulur âbile tâb


  • Camcı güzeli:

Camcı güzelin âyinei rûyine bakdım Aksi lebinin şevkine ben badeyi çaktım

İstanbul gairleri:


Kasaidde bulub Nef i meharet


Atâi mesnevide buldu şöhret
Hayalî, Mantıkî, Bakî, Necati
Kabuli, Nâdiri, Emri ü Zâti
Nahifi, Pertevü Rasihle Saib
Fenni ü Rafi ü Esrar ü Râttb '


Riza ü Namık ü Yüsri Bahayı Münif ü Vehbi ü Haşmet Nidayi Selâm ü Rasimü Kani fi Âsim Refiü Âmedi İhya U Salim Kemal ü Ra'fetü Cavidü Cevdet Rizai digerü Âmir be Neş'et Sühan sencam dehrin Galibidir Kitabı Hüsnü Aşkın sahibidir O Sünbülzâde Vehbi, Hâce Neş'et Keçecizâde İzzet, Miri İzzet Sürürü müverrih Pertevü Esrar Halimi minkibet pirâyî tatar Nesibânın hafidi Mirî Arif Nükâti şi'rile inşâye vakıf Nedim ü Sabit ü Sami ü Tâlib Fehimü Nabiü Veysiü Sahib Cenabı Pertev mihri meani O simdi kethüdai sadrı âli O zâti Akif beyti maarif Odur beylikcH sahib avarif O İsmet beyefendizâde Hikmet Hünerde Rubaiye* itti sebkat Dahi vak'anüvis Esad Efendi O nazmü nesirde âlem pesendi Cenabı MM Raif ibni Arif Odur esrarı nazmü nesre vakıf Topuzluzâdedir kim Miri Rifat Sühande eylemiş kesbi meharet Virir Ziver ruhi eg'are ziynet Selim ül kalbü ferhunde tabiat Mevâliden Hasan Tahsin Efendi Bütün ehli sühan tab'm beğendi Zenan içre dahi ehli tabiat Nesibe Zeynebü Leyli ü Fîtnet

  • Dördüncü Mustafa ve İkinci Mahmu-
    da cülus tarihleri.

  • Şehzade ve sultan doğumlarına ta
    rihler.

  • Devrin vüzerâ, rical ve 'kibarına ölüm
    ve tayin dolayısiyle söylenmiş tarihler; çocuk
    larının doğum tarihleri.

  • Düğün tarihleri, sünnet düğünü ta
    rihleri. Kibar ve ricalizadelerin sakal salıver
    me tarihleri.

  • Yıl başı tebrik ve tarihleri.

  • Ayasofyanm tamirine tarih.

  • Aşçılar Camimin tamirine tarih.

  • Tülbendci Hüsameddin mescidinin
    tamirine tarih.

  • Ortaköyden ileride Ali Paşa Camiine
    yapılan mahfili hümâyûna tarih.




  • Silâhtar Ali Ağanın Tarabyada ihya
    ettiği camiye tarih.

  • Takkeci camiinin tecdidine tarih.

  • Beşiktaşta Yahya Efendi civarında ya
    pılan mektep ve muvakkithaneye tarih.

  • İbrahim Paşa Camiinin tamirine tarih.

  • Heybeliada kışlası Camiine tarih.

  • Abbas Ağa Camiinin tamirine tarih.

  • Arnavutköy Camiine tarih.

  • Salıpazarı Mescidinin tamirine tarih.

  • Salih Ağa Camiine tarih.

  • Galata Mevlevihanesinin tecdidine ta
    rih.

  • Sinan Paşa türbesinin tamirine tarih.

  • Üçüncü Selimin Nişantaşı tarihi.

  • Baruthane çarklarına tarih; Haddeha
    ne, elek, cila çarklarına tarih.

  • Halini Girayın satın aldığı eve tarih.

  • Kâğıthane çarklarına tarih.

  • 'Topçu kışlasına tarihler.

  • Selimiye kışlasına tarih.

  • Babıâlide yapılan kasra tarih.

  • Davutpaşa Kışlasına tarih

  • Heybeliada Bahriye kışlasına tarih.

  • Mehterhaneye tarih.

  • Defterhaneye tarih.

  • Hasanpaşa,, Odunkapısı, Şehzadebaşı,
    İstinye karakomanelerine tarihler.

  • Timarhaneye tarih.

  • Miri ambarlara tarih.

  • Hatice Sultan kasrına tarih.

  • İcadiye kasrına tarih.

  • Heybeliada Mühendihanesine tarih.

  • Beyazıd kasrına tarih.

  • Üçüncü Selimin filikasına tarih.

  • Kazasker Şemseddin Efendinin evine
    tarih.

  • Âmedi İzzet Beyin satın aldığı eve
    tarih.

  • Şâir Akif Paşanın konağına tarih.

  • Darphane Müşürü Riza Paşanın ya
    lısına tarih.

  • Ömer Lûtfi Efendinin satın aldığı ko
    nağa tarih.

  • Mektupçu Şerif Beyin evine tarih.

  • Akıntıburnunda Halil Paşazade Nuri
    Paşa yalısına tarih.

  • Çeşme tarihleri.

  • Selimiye hamamına tarih.

  • Unkapanı ile Azapkapısı arasında ya
    pılan köprüye tarih.

AYNÎ EFENDİ

•1624 —


istanbul

ANSİKLOPEDİSİ

— 1625

AYOMAK (Mildan Niyazi)




  • Feshaneye tarih.

  • Cağaloğlunda Hasan Paşa sebiline ta
    rih.

AYNÎ EFENDİ (Ayıntabh Hasan)

— Onsekizinci asır sonları ile ondokuzuncu asır başlarında yaşamış ve devrinde büyük şöhret yapmış bir şairdir; 1766 da Ayintabda doğdu, ondört yaşlarında iken memleketnden ayrılarak bir müddet Maraş, Elbistan ve Da-rendede kaldı, ve 1790 da İstanbula geldi. Sultanahmed medresesinde okudu, Şeyhülislâm Dürrizade Arif Efendi zamanında mülâ-zemet rüusu aldı, kâtipliklerden başlıyarak Devlet Matbaası musahhihliğinde, kalem âmillerinde ve meşhur Kırımlı Abdullah Râ-miz Paşanın kitapçılığında bulundu; devrinin ricalini yakından tanıdı; 1831 de tekaüt edilerek Babıâli arapça ve farsça muallimliğine tayin edilerek himaye edildi, .bu vesile ile İkinci Mahmudun iltifat ve himayesine nail oldu; 1837 de vefat etti, kabri Galata Mevle-vihanesindedir.

Baş şâhidesi destarlı mevlevi sikke-li, yanlan çiçekli, mailen astarlı olan kabir taşının İstanbul Ansiklopedisi adına merhum İhsan Hamaloğlu tarafından okunan kitabesi şudur:

Yâ Hû


«Kibarı vâlâ teber tariki saadet refiki Mevleviyeden Babıâli hâcesi iken bal küşâyi sema'kedei lâhût olan sultanüssüarâ ve bür-hanülurefâ Ayintâbi Mevlâna Esseyid Hasan Aynî Efendi Hazretlerinin ruhi pür fütuhleri-ne rizaen Mâhi taalâ elfatiha. Sene 1223 fî 4 s. (Safer)».

Şeyh Galip ile sohbet ve ülfet etmek fırsatını bulmuş, Keçecizâde İzzet Molla ile mü-şaarede bulunmuş olan Aynî'nin şiirleri umumiyetle «gelişi güzel» yazılmış şeylerdir; edebî şahsiyetinin yegâne eseri denilebilecek uzun, yekdiğeri ile alâkalı hikâye ve bahislerden mürekkep «Sâkinâme» si dahi, emsaline nisbetle sıkıcıdır. Divanında Üçüncü Selim ile Mahmuda ve zamanının diğer büyüklerine yazdığı kasideler ve Hicrî 1203 ile 1252 yılları arasında geçen vak'alara düşürmüş tarihler geniş bir yer tutar, yarım asırlık bir devir için bu tarihlerin vesika kıymeti mühimdir, Aynî'nin ikbalini çekemeyenler çok olmuş, kendisine müteşair, dalkavuk mizaçlı denil-

miş, fisik ve fücura meyyal olmakla dile düşürülmüş, hayli dedikodulu bir ömür sürmüştür. Muasırlarından Esad Efendinin ifadesi ile «medreseden matrud ve meclisi ulemadan merdud» olan Aynî, saçını sakalını boyar, fes giyer, mevkiine ve yaşma yakışmayan hareketlerde bulunurmuş; bunlar da gösterir ki Aynî kıymetli bir şâir olmamakla beraber ve-lûd bir nâzım, devrinin, muhakkak ki müte-cellid ve rind bir simasıdır (B.: Aynî Divanı). Divanında kendi hayatı hakkında da manzum hatıralar vardır, hicrî 1233 yazı içinde milâdî 1817 bir gün Boğaziçinde devlet ricalinden Tahsin Efendinin yalısına gece yatısı misafirliğine gider, yalıda yalnız olarak yat-. dığı odaya hırsız girerek ciibbesini, şalını ve iki kıymetli saatini çalar, ertesi sabah yalıda pek soğuk bir hava esdiği muhakkaktır, fakat hırsız bulunamaz; zamanının şâirleri arasında vakalara târihler yazmakla meşhur olan Aynî Efendiye yüreği sızlaya sızlaya ebced hesabı ile mısralar tanzim .etme-kden gayri yapacak iş kalmaz:

Bir gece Tahsin Efendi yalısında yattım Basdı kâbus gibi bendeni nevmi gaflet

Şalımı hırsız alub aklıma geldi Mffet İp kuşaklı oîub ittim delilerle ülfet

Çalub indirdiler eyvah iki saatimi Bilemem vaktimi şimdengerâ mecnun sıfat

Birisi basma caîar saati zerrin idi âh Birisi «Çerçi» idi doğru yürürdü gaayet

Kaametimee içi sandallı o cübbem gitti Ceybü dâmâmmı pür eyledi desti mihnet

İimü irfaniiiferâsetîe idüb fikri dakîk Didi bir zâti hiredmendü felâtun hikmet

Sahibi hanede yâ sahibi eşyada çıkar Anlara eylese mahbesde eziyyet devlet

Sui zan eylemesün kimseye zindanda böcek Sözün alâkası budur işte be vefki sıhhat

Gördü remmâlü müneccim bu iki târihim Noktaü necmile vicdanına kıldı hizmet

«Cübbe vü cevreeiğim zayi otab gitti meded» «Oldu saatler f e şah cedidim sirkat»

AYNÎŞAH SULTAN — İkinci Sultan Be-yazıdın kızı; Hacı Besir Ağa külliyesi mektebinin ilk banîyesi. Kabri mektebin altındadır, hayatı hakkında başka bir kayde rastlanamadı.

Bibi. : Hadikatül Cevâmi, I.

AYNUE SİNEMASI — Aksarayda Mu-ratpaşa Mahallesinde Sofular Caddesindedir, yazlık ve kışlık çifte sinemadır, bahçeli kısmı Sofular Caddesi ile Millet Caddesi (Aksaray -Topkapı tramvay caddesi) kavşağındadır. Kışlık kısım, eski Sofular Taş Mektebinin arsası üzerinde inşa edilmiştir. Sahibi Bay İsmail Şirü'dir. Her iki kısım da 450 şer kişi alır. Haftada üç gün türkçe yerli veya arab filim-leri gösterilir; Pazartesi günleri yalnız kadınlara mahsustur, Salı günleri de halk günü olup her yer 25 -kuruştur. Her iki sinema 1939 da açılmış olup semtin yegâne sinemalarıdır. İsmail Şiril'in bir sineması da Koca Mustafapa-şada vardır ve aynı ismi taşır (1949Jİ

Behçet Elver

Bu sinema son imâr faaliyetinde kaldırılmıştır' (1959).

AYNUR SİNEMASI — Koca Mustafapa-
şada, Koca Mustâfapaşa Caddesi üzerinde,
Cerrahpaşa hastahanesi civarında bir yazlık
sinemadır, 1948 de açılmış olup sahibi Bay
İsmail Şirü'dir. Bu zatın Aksarayda da biri
yazlık, biri kışlık iki sineması vardır. 450 kişi
alır, haftada iki gün türkçe yerli ve arab fi-
limleri gösterir. Mevsimlerinde semtin sünnet
düğünleri de bu sinemada yapılır. Yazın bü
yük şehrin Dumbüllü İsmail trupu ve emsali,
gibi bâzı kumpanyaları da burada tiyatro tem
silleri verir (1949). Behçet Elver

AYNÜLHAYAT ÇIKMAZI -~- Kumkapı- : da Kadırga meydanmdadır, 1934 Belediye Şehir Rehberinde Şehsüver Mahallesi hududu içindedir. Kayde değer bir hususiyeti yoktur.

AYNÜLHAYAT HATUN —- Üçüncü Sultan Mustafanın hasekilerinden olup Hadikat-ül-Cevamiin kaydına göre Kadırga limanı civarında Katırcı Hanı Mescidinin baniyesi; kabri Lâleli Camiinde Hasekiler Türbesinde-dir,

Bibi. : Hadikatül Cevami, I.

AYOMAK (Mildan Niyazi) —. Klâsik Türk musikisinde kıymetli bir bestekâr ve büyük musiki âlimi; 1888 de Serfice'de doğdu; hayatı'hakkında elde edilen malûmat, ilmî şanına nisbetle pek mahdut kalmıştır, son yıllarının hastalıkla geçmesi, yakın dostlarını kendisiyle tercümei hali hususunda konuşmaktan incitmek endişesiyle alıkoymuştur.

İlk tahsilini yaptıktan sonra İstanbul Darülfünunu riyaziye şubesine devam etmiş, fakat diploma alamadan, Birinci Cihan Harbine ihtiyat zabit olarak iştirak etmiştir.



Mildan Niyazi Ayomak (Resim: H. Çizer)

Mildan Niyazinin yüksek meziyetlerinin takdirkâr bir dostu olan İstanbul Üniversitesi Üroloji doçenti Dr. Saim Erkun, Mildan Niyazinin Basra üserâ kampındaki hayatı hakkında bize şu malûmatı veriyor:

«Mildan Niyazi'nin Basra üserâ kampındaki portresi: Çenesini çerçeveliyen simsiyah sakallı, sevimli yüzünde tebessümü eksik ol-mıya mevzun endamlı, neşeli olgun bir gençtir.

«Türk musikisi hakkında geniş bilgisi ve insanı kendine çekici kudretiyle üserâ kampındaki genç, birçok yaşlı zabitleri etrafına topladı. Beş yüz kişilik kampta evvelâ beş on kişi ile kurduğu Musiki Birliği'nin âza sayısını kısa bir zaman içinde iki yüzden fazlaya çıkardı. Onlara nota ve solfej dersleri vermeğe, klâsik musiki eserleri öğretmeğe başladı. Bu hareketiyle hepimize hem çölün ortasında esirliğin verdiği ruhî ıstırabı dindirmeğe muvaffak oluyor ve hem de kurduğu yüksek bir sanat mektebine devam imkânını sağlamak suretiyle bizi ruhan 'tatmin etmiş, oyalamış oluyordu. Mildan Niyazi'nin bu hareketi o kamptaki esir Türk zabitlerinin ferdî ve içtimaî durumlarında usta bir pedagog ve psikolog olduğunu göstermiş olması bakımından dikkate şayandır. O günün yurduna dönmeğe muvaffak olan gençliği kendisine çok şeyler borçludur,

«Musiki görüşlerine gelince; çölün ortasında, o sadece musikiyi muhitine tanıtmak, sevdirmek ve öğretmekte kalmamış, ayni zamanda kampta mevcut ve müntesibi daha az olan Garp müziği kulübü ile de samimî temaslar temin etmiş, onlara Türk musikisine ait ilmî görüşlerini izah ederek Türk musikisinde yapılması lâzımgelen yenilikleri, üç dört sesli koro yapabileceğini izah etmiş ve



AYOMAK (Mildan Niyazi)

1626 —


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

1627 —

AYPESİNDE





ı * jT * '

^0 l



, - • ,

&f

^

sJeU-L,

iag£-M..u j

fe *• A • ^ * — F—



i -" — ;- — *— r ?

l ı gŞ3 ' ••



ı r 1 ^ h 1

hattâ yapmıştır. Üserâ kampında musiki nazariyatına dair yazdığı notlar 108 sayfa kadar tutar. Hem moralst 've hem idealist bir ruh taşıyan Mildan Niyazi o gün çok sevilen ve hürmet gören kâmil bir insandı, bütün hayatı boyunca da böyle kalmıştır».

Mildan Niyazi, esaretten dönüşünde izmir de yerleşmiş, musiki çalışmalarına devam ederek Medine yokuşunda «Darülmusiki» adlı bir mektep açmıştır. Daima müsbet ve verimli çalışmış olan sanatkâr âlim, gördüğü rağbet üzerine müessesesini genişleterek hapishane arkasında daha geniş bir yere naklet-miştir.

Mildan Niyazi, Doktor Saim Erkun'un bilhassa kaydettiği Türk musikisinde yenilik

EM* t . ^


K


• •*•


U—


ti-.


r-J.»»

u.


LU


»JU»,

*.


' *• f * •*• t f-1*r -b»-1 ı»^ >• ' ] '



İ- +• i- *.


-


ysb

Mildan Niyazi Ayomak'ıu Hisârbuselik Peşrevi (Yazı: Muhiddin Erev)

yapmak lüzumuna çoktan inanmış olduğu içhı Ahmed Adnan Saygı'nın da hocası olup o esnada seksen yaşında olduğu söylenen Macar mühendisi Macar Tevfik Bey adlı bir hocadan Garp musikisi nazariyatını tahsil etmiştir.

İzmirde kurduğu Darülmusiki müessesesinde yüzlerce talebe yetiştiren Mildan Niyazi öğrenemediğimiz sebepler yüzünden müessesesini kapatarak İstanbula gelip yerleşmiştir; geçim endişesiyle belediyede mütevazı bir memuriyet bulmuş, Bayazıdda da «Musiki Birliği» adı ile bu* dernek kurarak musiki çalışmalarına başlamıştır; ve burada da yüzlerce talebe yetiştirmiştir;"fakat bu esnada geçirdiği bir kalb krizi yüzünden çalışmalarına fasıla vermek zorunda kalmış, derneği dağıtmış, bir müddet sonra bu satırların



; j muharriri ile tanışarak beraber
%£*."-} «Türk Musiki Derneği» ni tesis et-
, mistir.

İnsanlığı, eşsiz fazileti, musikideki derin bilgisi ve hudutsuz meziyetleri ile arkadaşını kendisine hayran bırakan Mildan Niyazi, artık ölümü gününe kadar çalışmalarına durmadan devam etmiştir. 26 Nisan 1947 Cumartesi günü saat 11 de, bir kalb krizi neticesinde Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Ölümü ile dostlarını sonsuz bir elem ve ıstıraba düşüren bu büyük adam, arkasında 700 - 800 sayfa tutacak olan büyük bir «musiki nazariyatı» telif etmiştir ki tab'ı imkânları elde edildiği gün, millî kütüphanemiz muhalled bir eser kazanacaktır.



«i

Bir ömür verdiği bu çalışmalarını bir şöhret yapma veya servet toplama vasıtası olarak kullanmağa asla tenezzül etmemiştir. Onun, bütün hayatı boyunca çektiği maddî

sıkıntıdan bir gün olsun şikâyet ettiği işitilmemiştir. İzmirde iken Lem'i Beyin bir aralık İzmirde bulunduğu maddî bakımdan sıkıntı içinde olan bu büyük Türk bestekârını Darülmusikisinde aylarca barındırdığını en yakın dostları bile, ağzından işitmemişlerdir.

Vefatından sonra hâdiseyi bilenlerden öğrenmişlerdi, 30 nisan 1947 de halkevinde toplanacak Türk Musiki Derneğinin yıllık kongresinin hazırlıkları başlamıştı. Biraz evvel geçirdiği gripal bir hastalığın nekahetinde olduğu için, yorumlamasını temin maksadı ile, provaları yetişkin talebelerinin yaptırabileceklerini söyliyerek kendisinin provaya gitmesi menedilmiştir. O gizli olarak provalara gitmiş ve yorulunca da halkevine çok yakın olan evine dönmüş, provalara geldiğini, bu satırların muharrirlerine söylememelerini de talebelerine tenbih etmiş, bu hali, vefatından bir gün evveline kadar devam ettirmiştir. Söz dinlemeyip provalara gittiği öğrenildiği zaman, suç üstünde yakalanmış bir öğrencinin öğretmenine karşı aldığı masum tavrı ile munis ve içinde samimiyetler dolu olan bakışları, gözün unutacağı sahnelerden değildir.

Dr. Negat Halil Özken

AY PEŞİNDE — Refik Halid'in, siyasî ve edebî sohbet makalelerinden mürekkep bir eserdir; esere adını veren kısa, fakat pek zarif bir vatan masalıdır. Bu eserde toplanmış diğer yazılar şunlardır;

Anadoluda Bahar; Ne zannederim..; Üç Nehir; Kervanda Muaşaka; Üzüm ve İpek Beldesi; Hiçten Saadetler; Hiçten Felâketler; Cay Belâsı; Olmasaydı... Ne olurdu; Hürmet Görenler; Canlı Vesikalar; Akrabayı Ziyaret; Yazık oldu; Eski Yaz Aşkları; Bal Ayı Sohbeti; Zavallı Boğaziçi; Mehmetçe Beyle Muhabere; Kendime Dair; Ayrılık Gayrdık.

Bu yazılardan büyük bir kısmında, muharririn İstanbula ait çocukluk ve ilk gençlik hâtıraları ile Mütareke yıllarının İstan-bulu tesbit edilmiştir:

Kalamış koyu — ... Durgun bir sonbahar akşamı, tek başına Kalamış koyu kenarlarındaki kumsallarda ağır ağır yürüyorum. Ufhık kıpkızıl... Fakat sahillere doğru bu 'kızıllık koyulaşarak geliyor ve erguvanîden leylâkiye dönüyor, nihayet tam kenarda morlaşıyor. Nereden geldiği farkedilmiyen çocuk kahkahaları,.. İşte iki narin ve genç hanını, acele acele, yan yana yürüyorlar... Denizde yarı çıplak bir adam, elinde kepçe, balık arıyor ve her adımda geniş su halkaları katmer katmer açılarak, rengârenk dört tarafa yayılıyor... (Hiçten Saadetler).

Büyük Şehir Kaşesi — ... Meselâ yağmurlu bir gecede, mahalleler arasından geçerken bir evin perdesi açık kalmış olan aydınlık odasına bakıyorum: Bir kalabalık aile masanın başına dizilip kâsesinden dumanları taşan çorbadan içerek yemek yiyorlar... Ne hoş! Yahut bir kızgın öğle üstü köşkler içinden geçerken bir piyano sesi duyuyorum, işte evin, loş, serin bir odasından geliyor.. Ne tatlı!.. Yahutta Boğaziçi vapuru ile ikindi üzeri Ahadolu yakasını geçiyorum. Harap bir yalının güneş vurmuş bir penceresinden bir kadın gölgesi görünüyor.. Belli ki öğle uykusundan kalkmış, mahmur gözleriyle ne yapacağını bilmeden bu boş denize bakıyor... Ne güzel!

Meselâ akşam üzeri İstanbul mahalle-lerindeki yoğurtçu sesleri... Meselâ Vapur düdükleri.. Meselâ tramvay tellerinde çıtırdıya-rak tutuşan mavi elektrik alevleri... Bunlar bile insana hayatın bî nihaye zevklerinden bazısını tattırır, yaşamayı sevdirir (Hiçten Saadetler).

Tramvaya atlarsınız, her taraf dolu, Bebeğe kadar gideceksiniz.. Ayakta bu ne güç iş!.. O esnada bakarsınız ki oturanlardan biri ikide birde kalkacak gibi bir tavır alıyor, paltosunu ilikliyor, sağını, solunu gözetliyor, sık sık kımıldanıyor; hah, muhakkak Beşiktaşta inecek.. Açık gözlülük eder, onun yerini hayalinizde peyliyerek arkasına geçersiniz.. Lâkin tam siz orada ahzı mevki ederken o dakikaya kadar yanında beklediğiniz zat kalkıverir ve yerini bir başkasına bırakıverir! Derhal kan başınıza fırlar, dişleriniz -kilitlenir, fakat bir müddet daha Beşiktaşa inecek tesellisi ile sabretmeğe çabalarsınız.. Çabalarsınız ama tramvay arabasının yarısı boşanır, Ortaköy, Kuruçeşme geçilir, yine o adam kımıldana kı-mıldana yerinde oturur. Bebeğe beraber inersiniz! (Hiçten Felâketler).

İlk çay ziyafetleri modası — Malûm a, ben öyle pek hödük, pek görgüsüz bir adam değilim; hayli salonlar, ziyaretler, âlemler gördüm, fakat bu bizdeki çay davetleri kadar manasızını, müşkülünü, tatsızını görmedim Geçen gün bir aile nezaketen beni de günlerinde davet ettiler. Gitmemeğe azmetmiştim; nedense kararımda duramadım, gittim. Aman yarabbi, her taraf o derece ısınmış, öyle bir cehenneme dönmüştü ki gömlekle otursak

AYRAL (Jeyan Mahfi)

— 1628 —


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

1629 —

AYRAN



terliyecektik... Birçok tanımadığım zevat, kimi asker, •kimi doktor, kimi ecnebi, kimi yerli... Ev sahibesi bütün bu halka, bu otuz beş derecei hararette, muttasıl pervane gibi dolaşarak çay ve yiyecek yetiştiriyordu. Bir aralık bana da bir fincan uzattı; ayakta yeni takdim ettikleri bir ehemmiyetli zat ile görüşüyordum; henüz bir yudum almamıştım, önüme bir tabak uzattılar, fincanımı sol elime geçirdim, sağ elime — hiç sevmediğim — bir tane sandöviç aldım, almağa mecbur oldum; derhal üçüncü bir tabak daha uzattı: Kızardım, ondan da aldım... Fakat ne müşkülâtla... Ellerim dopdolu idi. Aksi gibi tam sırtıma da soba isabet etmişti, kaynar ficâmn guğusu ise yüzümü haşlıyordu. Muhatabım ne diyordu? Anlıyacak halde değildim ki... Tam o esnada bu zat;

— Kerimem!

* Diye beni kızma takdim etmesin mi? Hangi elimi (uzatacaktım, ne yapacak, nasıl nezaket gösterecektim? Fincancı katırı gibi yüklü, terli, yorgun, şaşkın bir halde idim; yerlere kadar eğildim, etrafıda fincanımı olsun koyacak bir yer aradım. Bütün masalar süslü püslü eşya ile dopdolu idi. Öyle, uzatılan ele bön bön çaresiz bakarak kala kaldım. Ter taneleri alnıma dizilipduruyordu; mendilimi bile çıkaramıyordum. Kapılardan ise mütemadiyen yeni davetliler bir teviye doluyordu. Boğulacak gibi olmuştum, teneffüsüm arızaya uğramıştı; kendimi dışarıda keskin ayazın ortasında, eli boş bulmak için cebimdekini, bütün mevcudimu derhal fedaya hazırdım (Çay Belâsı).

Birinci Cihan Harbinin değiştirdiği İstanbul hayatı ve İstanbullulardan portreler — Kadıköy vapuruna yanaşır yanaşmaz binmiş ve iskeleden girenleri tâ karşıdan görecek bir yere oturmuştum. Elimde gazete ve kitap yoktu, zaten olsa da okuyacak halde değildim; gözlerimde yorgunluk, başımda ağırlık duyuyordum.

— En iyisi yolcuları seyrederim!

Dedim ve sigaramı yaktım, temâşeya koyuldum. Bir taiM.dık söktü, elli beşlik bir zat... On sene içinde ne kadar da değişmiş, ne tanınmaz bir hale girmişti... Elinde örme bir er-zak kesesi, sırtında bolluk zamanından artakal-mış bir redingot, boynunda yumuşak yaka ve başında kirli bir fes, gümüş saplı yadigâr bas-

tonunu kakarak, bezgin ve düşünceli, geliyordu. Ona İrfan Bey derlerdi, zarif, vakur, hoş sohbet bir adamdı, ekseriya Fenerde çift atlı kupasında kibârâne gezerken ve vapurlarda önü ipekli pardesüsü sırtında, uşağı ardında ağır ağır, mütebessim ve mültefit, memuriyetine giderken veya dönerken rast gelirdim. Ne sakin, ne kaygısız ve ne -kibar bir 'hayat geçirirdi... Belliydi ki varidatını masrafına uydurmuş, ailesinin refahını temin etmiş, küçücük zevklerini de dahili hesap ederek borçsuz, düşüncesiz, dertlerden oızak pürhuzur yaşıyordu. Onu, o tertemiz giyinen, o vakarını bir an terketmiyen, azametle müteradif bir nezaket içinde tepeden tırnağa kadar kibârâne ömür süren bu zatı bir gün, kısa müddet sonra, arkasındaki uşağından daha berbat, daha şerefsiz bir halde, sırtında liyme liyme elbiseler, ikinci mevkiye doğru itişe kakışa giderken göreceğimi aklımdan geçirmezdim. Şimdi selâmlaşırken biçarenin halinde bir mahcubiyet, beni görmemezlikten gelmek arzusu hissediyordum ve yan yana tesadüf edersek:

— Naslsmız efendim, iyisiniz inşallah!

Demekten, hal ve hatır sormaktan çekiniyor, nezaketen istifsarı hatırdan vaz geçiyordum. Bu adam, şu vaziyetiyle, ödünç para bulmak, borç verebilmek, ekmeğini tedarik edebilmek müşkülâtı içinde yan yarıya, hattâ yarıdan fazlası bitmiş değil miydi?

«Ay Peşinde» nin ilk tab'ı, 1938 de, 13 X 19 boyunda 159 sayfa olarak Sabah matbaasında basılmıştır: Baskı sayısı tespit edilememiş olan bu esere o zaman 25 kuruş fiyat konmuş ve kısa bir zaman zarfında tükenmiştir (B.: Karay, Refik Halid).

AYRAL (Jeyan Mahfi) — Tiyatro ve sinema artisti, 1928 de İstanbulda doğdu, Şehir Tiyatrosunun seçkin sanatkârlarından Necdet Mahfi Ayral'ın kızıdır. Beyoğlu Kız Lisesinde ouncu sınıfa kadar okumuş, fıtrî istidadını gören babasının teşvik ve ısrarı ile 1938 de Şehir Çocuk Tiyatrosunda

sahne hayatına atıl- jeyan Mahfi Ayral


mistir. Pek çabuk in- (Resim: Nezih)

kişaf ederek Şehir Tiyatrosu kadrosuna geç-di ve ilk defa Pergünt piyesinde Solveyk rolünün hayaline çıkdı..

Öylesine muvaffak oldu ki mühim roller güvenle verilmeğe başlandı, «Şafakda gelen kadın» da Adela (1950), «Cakamino kendine gel» de Lelana; «Tehlikeli dönemeç» de Freda, «Vahşi Kız» da Terez (1951), «Annemi hatırlıyorum» da Kristin, «Halanın Mirası» n-da Atlanta (1955), «Gizli Anne» de Klenıan-tin, «Hayaller Limanı» nda Mari (1956) oldu. Trajedi ve dramda muvaffak olan genç sanatkâr Türk «Bir yaz perdesinin» de seçkin sunalarından biri oldu, «Gençlik günahı», «Uçuruma Doğru», «Efsunou Baba», «Beklenen Şarkı», «Bozkurt Obası» filmlerinde birinci derecede roller aldı. Fransızca ve rumcayı pek güzel konuşan, son derecede sempatik ve sağlam bir sanat terbiyesine sahib Jeyan Mahfi Ayral bu satırların yazıldığı 1959 yılında otuzbir yaşında bulunuyor idi, ve istikbal için çok şeyler vaad etmekte idi.


Yüklə 4,97 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   57   58   59   60   61   62   63   64   ...   75




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2025
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin