Istanbul Üniversitesi Matbaası


Üremeye Yardımcı Teknikler ve Etik



Yüklə 1,58 Mb.
səhifə287/329
tarix07.01.2022
ölçüsü1,58 Mb.
#88912
1   ...   283   284   285   286   287   288   289   290   ...   329
Üremeye Yardımcı Teknikler ve Etik

İnsanda kısırlığa karşı mücadelede tıp teknolojilerinin açtığı ufuk, çocuk sahibi olmak isteyenlere yeni olanaklar sunmakla beraber, bu yöntemlerle ilgili çeşitli etik tartışmaları da beraberinde getirmiştir. Günümüzde yapay döllenme teknikleri çok çeşitli olmakla birlikte ortak özellikleri döllenmenin, doğal yöntemden farklı olarak, anne bedenin dışında in vitro koşullarda gerçekleşmesidir. Bu yapay döllenme çeşitleri içinde in vitro fertilizasyon ve embriyo transferi (IVF-ET) en yaygınıdır.

IVF-ET 1978 yılında İngiltere’de Luise Brown için ilk kez başarıyla uygulanışından itibaren, bu yeni tıp teknolojilerinin çocuklara veya anne babaya zarar verip vermeyeceği; insanların üreme, aile, ana babalık kavramlarını algılayışı ve anlayışında yol açtığı değişiklikler sorgulanmaya başlamıştır. Çeşitli ülkelerde bu konuyu incelemek üzere toplanan etik kurullar, işlemin doğal yöntemlerden farklı olarak, infertil çiftlere çocuk sahibi olma imkânı vermesi yönünden etik açıdan kabul edilebilir olduğu fikri benimsenmiştir. Sperm ve ovum laboratuar koşullarında, bir cam üzerine (in vitro) döllenmekle birlikte, annenin rahmine yerleştirilerek doğal yollardan büyüyüp gelişmektedir. Ayrıca aynı anne babanın sperm ve ovumunun kullanılması ve çocuğun ebeveynin genetik ürünü olması da, yöntemi etik açısından kabul edilebilir kılmaktaydı.

1990’larda ise bu alandaki gelişmeler, annenin bir başka kadını kiralık anne olarak kullanarak, taşıyıcı annenin kendi genetik ürünü olmayan bebeği dünyaya getirmesini mümkün kılmıştır. Buna ek olarak sperm bankalarının kurulabilmesi ile sperm donörleri ortaya çıkmış, in vitro olarak döllenen embriyoların dondurularak depolanabilmesi, yıllar sonra kendi genetik ebeveyni olan ya da olmayan çiftler için kullanılabilmesi, dondurulmuş embriyoların “imha” edilebilmesi, klonlama yöntemleri ile başlangıçtaki etik kabullerin dışına çıkılmıştır. Ayrıca anne ve babadan ayrıca, üçüncü ve dördüncü tarafların, örneğin taşıyıcı annelerin, sperm vericilerin hakları söz konusu olmuştur. Hatta kadavradan oosit vericiliği bile gündeme gelmiştir. Bundan ayrıca geleneksel anlamda çekirdek aile kavramının da dışına çıkılarak evlenmemiş heteroseksüel veya homoseksüel çiftlerin ya da bekâr kadın ve erkeklerin çocuk sahibi olabilmeleri gerçeği ortaya çıkmıştır. Tüm bunlar etik açısından derin tartışmalara yol açmıştır.

Yardımcı üreme teknikleri ile ilgili dini görüşe başvurulduğunda, Katolik kilisesinin doğal yolun dışında yapay biçimde üreme tekniklerini kabul edilemez bulduğu belirtilmektedir. Lüteryen, Anglikan, Musevi, Doğu Ortodoks, İslami öğretiler Tanrı’nın üremeyi teşvik ettiği düşüncesinden hareket ederek, yardımcı üreme tekniklerini ahlaka uygun bulmaktadırlar. İslam bilginleri, normal yoldan çocuk sahibi olamayan, aile birliği içindeki nikâhlı eşlerin, kocanın spermi ile karısının yumurtasının veya bu eşlerden temin edilen materyallerin, ya klâsik yöntemle yumurta ve spermler bir araya getirilerek ya da mikroenjeksiyon yöntemiyle, hatta klonlama ile laboratuarda döllendirilerek elde edilen embriyonun kadının rahmine yerleştirilmesi suretiyle çocuk sahibi olmalarını olumlu karşılamaktadır (Ayrıntılı bilgi için bkz. Kaynaklar: S. Yeprem).

Feminist biyoetikçiler de yardımcı üreme teknikleri konusunda fikir ayrılığı içindedirler. Aralarında bu yöntemlerin kadını aşağıladığını ve kadını bir laboratuar, bir tohum makinesi haline düşürdüğünü ve kısır kadınların fiziksel, duygusal ve mali açıdan büyük sıkıntılara girdiklerini öne sürenler vardır. Bu görüşün tersine, üremeye yardımcı yeni tıbbi tekniklerin kadınlara geniş özgürlük ve seçenekler sunduğunu, bu yüzden desteklenmesi gerektiğini savunanlar da bulunmaktadır.

Çocuk sahibi olmak isteyen infertil çiftlerin yardımcı üreme teknolojileri yerine evlat edinme yöntemini kullanmaları da önerilmektedir. Ancak çiftler genetik bağ ile evlat sahibi olmak ve hamilelik sürecini tam olarak yaşamak istemektedirler. Bu yüzden, evlat edinme, muhtaç çocuklar için bir ev ve aile ortamı sağlamakla beraber, infertil çiftlerin ikinci tercihi durumundadır. .

Meselenin bir başka yönü de yardımcı üreme teknikleri ile dünyaya gelmiş çocukların bakış açısı ile ilgilidir. Bazı yazarlar bu çocukların doğal değil de yapay üreme ile doğduklarını öğrenince toplumsal yönden damgalanma ya da ayrımcılığa uğrayabileceklerini, özellikle taşıyıcı annelikle dünyaya gelmiş olanların biyolojik anne farklılığı nedeniyle daha sancılı bir süreç yaşayabileceklerini ifade etmektedirler. Bu argüman, başka seçeneğin bulunmadığı hallerde yine de dünyaya gelmiş olmanın daha üstün bir değer olduğu fikri ile çürütülmeye çalışılmaktadır. İlk “tüp bebek” Luise Brown’ın sağlıklı bir yaşam sürdüğü ve doğal yöntemle çocuk sahibi olduğu günümüzde vakaların çoğunda her şeye rağmen yaşamın daha değerli olduğu fikri öne çıkmaktadır.

Ayrıca gamet vericilerin ve taşıyıcı annelerin, anne baba ve çocuktan oluşan çekirdek aile kavramını ve örgüsünü tehdit eden konumu da eleştirilmektedir. Çocuk açısından gerçek anne babanın hangisi kabul edileceği sorusuna cevabın belirsizliği geleneksel çekirdek aile kavramının dışında yeni tanımlamalara gidilmesine neden olmaktadır. Ayrıca bu tür ailelerde yetişen çocukların toplumsal kabul yönünden sorun yaşayabilecekleri öngörülmektedir. Buna ek olarak bazı ülkelerde yasal kabul edilen homoseksüel veya lezbiyen evliliklerde, bu yöntemle çocuk sahibi olunduğunda, geleneksel çekirdek aile kavramının yerle bir edildiği belirtilmektedir. İngiltere’de yapay yöntemlerle üreme yollarını ele alan Warnock Raporu (1984), şu ifadeyle sonuçlanır: “Çocuğun çıkarları sevecen, istikrarlı, heteroseksüel bir aile ortamında yetişmeyi gerektirir; bunun dışında koşulları bilerek zorlamak ahlaka uygun değildir”. Buna karşılık, Avrupa Komisyonu Glover Raporu (1989), yalnız yaşayanların veya homoseksüel çiftlerin çocuk sahibi olmak açısından ayrımcılığa ve dışlanmaya maruz kaldıklarını; çocuğa iyi bir yaşamı garanti etmeleri halinde yapay döllenme tekniklerinden yararlanabilmeleri gerektiğini ifade etmiştir. Kanada Yeni Üreme Teknikleri Kraliyet Komisyonu da yalnız yaşayan heteroseksüel veya lezbiyen kadınların, infertilite tedavisi hizmeti veren kliniklerden yararlanma hakkı olduğunu beyan etmiştir.

Yeni üreme teknikleri konusunda tıp etiğinin dikkat çektiği bir başka yön de bu olanakların insan varlığını metalaştırma tehlikesi taşımasıdır. Taşıyıcı annelere veya gamet bağışçılarına büyük paralar ödenmesinin, doğacak çocuğu ticari bir meta haline getirmesi olasılığı ahlaka aykırı bulunmaktadır. Yapılacak ödemenin sadece tıbbi masrafları v.b. karşılayacak ölçüde kalması, bu işlemde gönüllülüğün esas olması önemle vurgulamaktadır. (İngiltere’de Warnock Raporu, Avustralya’da Waller Komisyonu Raporu v.d).



Yüklə 1,58 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   283   284   285   286   287   288   289   290   ...   329




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin