Istanbul Üniversitesi Matbaası


Tıp tarihi açısından İslam döneminin önemi



Yüklə 1,58 Mb.
səhifə64/329
tarix07.01.2022
ölçüsü1,58 Mb.
#88912
1   ...   60   61   62   63   64   65   66   67   ...   329
Tıp tarihi açısından İslam döneminin önemi

İslam dini sonraları değil ama başlangıçta, insan düşüncesinin gelişmesini Hıristiyanlığa oranla çok daha az engelledi. Bir bütün olarak İslam dönemi bilim adamları bilimin son klasik aşamadaki modellerini benimsediler. Bilim, temeli felsefe olan bir birlik oluşturdu. Bu bilim gökyüzünün dış dünyası (makro kozmos) ile insanın küçük iç dünyası (mikro kozmos) arasında bir bağ kurulmasını sağlayan astrolojinin birleştirdiği, astronomi ve tıp dallarını içeriyordu. Felsefe ise Kuran’la bağdaştırılması güç olduğundan kuşku ile karşılanıyordu. Müslüman din bilginleri bu yolda çaba gösterdiler ama bu çaba tutucuların muhalefeti ile karşılaştı. Bilim ve İslam dininin kalıcı unsurları arasında bir ilişki kurulamaması, sonraki yüzyıllarda kültürel ve entelektüel bakımlardan durgunlaşan İslam dünyasında bilimin zayıflamasının olasılıkla baş nedeni oldu.

İslam biliminin en verimli dönemleri olan 9 -11. yüzyıllarda bu unsurlar henüz ağır basmıyordu. Bu yüzyıllarda bilimin birliği, ansiklopedicilik yani kapsamlı olma geleneği ile daha güvenli bir şekilde karşılandı. Bu ansiklopedicilik eğilimi diğer ülkelerin bilgilerinin de geniş bir şekilde özümsenmesini gerektirdiğinden İslam bilimine klasik bilime oranla büyük bir üstünlük kazandırdı. Müslümanlar sadece Mezopotamya’nın Babil devrinden beri kesintisiz olarak süregelen tıp, astronomi ve matematik geleneğinden faydalanmakla kalmadılar, aynı zamanda Hindistan’ın ve daha az da olsa Çin’in eski zaman bilgisini de bilinçli bir tarzda kullandılar. İslam bilimi, ana konuları bakımından her ne kadar Yunan biliminin bir devamı ise de bu bilimi daha çok yaygınlaştırıp, canlandırdılar. İslam bilginleri eski bilimsel faaliyetleri yenilemeleri ve daima daha eski ve daha iyi otoriteleri arayışları yüzünden Yunan bilimini Roma İmparatorluğu’nun son zamanlarında düştüğü çöküş durumundan kurtardılar. Canlı ve gelişen bir bilim yaratmayı başardılar. İran, Hindistan ve Çin gibi diğer ülkelerin deneyimlerini de aktardıklarından Yunan matematik, astronomi ve tıp bilimlerinin dar temellerini genişletebildiler.

11. yüzyıldan sonra ise belirli bir çöküş durumu olmasa bile İslam biliminin görkemli günleri artık gerilerde kalmıştı. Bilimin zayıflaması İslam’ın siyasi ve ekonomik alanlarda girdiği genel gerileme sürecinin belirtilerinden sadece biri idi. Bundan sonra İslam bilimi bir daha hiç bir zaman ilk gelişme günlerinin itici gücünü kazanamadı. Bunun görünürdeki nedenlerinden biri felsefe ve bilimi etkin bir tarzda köstekleyen dinsel unsurların yani taassubun güçlenmesi idi. Bilimlerin gelişmesi için gerekli olan özgür felsefi düşünce ve tartışmanın yaratacağı akılcı bir ortam bu dönemde gelenekselleşememiş, ayrıca din ile felsefenin bağdaştırılamaması nedeniyle bilimlerin muhtaç olduğu olumlu ve teşvik edici bir ortam oluşamamıştı. Öte yandan İslam toplumunun kültür ve eğitim gelenekleri de ne sürekli ve sistematik bilimsel araştırmaları, ne de kişilerde evreni salt anlama ve araştırma merakını besleyici nitelikte gelişmemişti.

İslam dönemi tıbbı da diğer alanlarda olduğu gibi Yunan biliminin bir devamıydı. Fakat İslamiyet coğrafi yayılmasının tanıdığı olanaklarla bu bilime yeni bazı hastalıklar ve ilaçlarla katkıda bulundu. İslam dönemi hekimleri birçok hastalığı incelediler ve daha çok iklimin, hijyenin ve perhizin etkileri ile ilgili sorunlarla ilgilendiler. Razi ve İbn Sina gibi büyük İslam hekimlerinin bilgi alanları astrolojiden, botanik ve kimyaya kadar birçok bilim dalını kapsıyordu. Hemen hemen bütün İslam bilim adamlarının hekim olması onların bilimsel ve felsefi görüşleri üzerinde önemli bir etki yarattı.

İslam biliminin ürünlerinden her ne kadar yetiştikleri topraklarda yararlanılamadıysa da, bunlar heba olup gitmediler. Yunan biliminin iletildiğinden çok daha geniş bir ölçüde, verileri, deneyleri, teorileri ve yöntemleri ile bütün bir İslam bilimi, doğrudan doğruya Avrupa’nın gelişim aşamasında olan bilimine aktarıldı ve Avrupa’yı Rönesans’a götüren yolun kavşak noktası oldu. Yunan bilimi ve bunun üzerine İslam dünyasınca eklenen bilgiler, İslam dönemi yazarları aracılığıyla Avrupa’ya iletilerek yüzyıllar süren Orta Çağ boyunca arada oluşan kopukluk giderildi.

İslam dünyası kurduğu uygarlık sayesinde Orta Çağ’da yeryüzünün en güçlü ve en saygın topluluğu haline gelmişti. Batı Avrupa Hıristiyan dünyası bu üstünlüğün kökeni ve nedenleri konusunda doğru bir teşhis yaparak özellikle 12. yüzyılın ikinci yarsında Arapça’dan Latince’ye yoğun bir çeviri faaliyeti içine girdi ve birçok Arap bilim, felsefe ve tıp eserini Latince’ye kazandırdı. Bu uyanış Avrupa’yı Orta Çağ’dan ayırdı yani karanlık çağı sona erdirdi. Avrupa bu uyanıştan aldığı hızla Rönesans’a ulaştı ve batı uygarlığı bunun üzerinde temellendi.

Bilim tarihçisi Fuat Sezgin günümüzdeki durumu; “İslam uygarlığı, uygarlık bayrağını taşıyacak ardılı kendisi geliştirmişti. Şimdi o uygarlığın bugünkü ve yarınki kuşakları bu ardılın başarısı önünde aşağılık ve yabancılık duygusuna düşmeden ondan hızla öğrenmek, ona ulaşmak gereksinimi ile karşı karşıya bulunuyor” sözleriyle özetlemektedir.





Yüklə 1,58 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   60   61   62   63   64   65   66   67   ...   329




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin