Resim 2: Thomas Sydenham
Sydenham deniz kuvvetlerinde yüzbaşıydı ve hekimlik mesleğine ileri yaşlarda atılmıştı. 33 yaşında tıp doktoru diplomasını almıştı. Meslek hayatında klinik gözlemi her şeyin üzerinde tutardı. Büyüklüğü klinik gözlem ile akılcı (rasyonel) tedaviyi birleştirmesinde yatar. Sıtma, dizanteri, kızamık, kızıl, chorea minor gibi hastalıklar üzerinde önemli çalışmaları vardır. En çok bilinen eseri kendisini de muztarib olduğu gut hastalığı hakkındadır. Histerinin, yarı yarıya psikosomatik özellikte olduğunu ele alan çalışması, akılcı muhakeme şaheseridir. Vücudun kendi kendini iyileşme gücü fikrini desteklemiş, uyguladığı tedaviyi teoriler üzerine değil, deneylerine dayandırmıştır. 1630’larda Peru’dan getirtilen kinini ateşli hastalıklar üzerinde başarıyla uygulayan ilk hekimlerdendir.
Kininin bulunuşunun tıptaki etkisi çok yönlü ve kapsamlı olmuştur. Yalnızca o zamanın en sık rastlanan hastalıklarından birini tedavi etmekle kalmamış, aynı zamanda sıtmayı diğer ateşli hastalıklardan ayırmaya da yaramıştır. Galenist ve humoral yaklaşımın savunduğu boşaltım uygulamalarına gerek kalmadan, tedaviyi mümkün kılmıştır. Bu gerçek geleneksel farmakolojik teorilerin de yıkılmasına neden olmuştur.
17. yüzyıl klinisyenleri patolojik anatomiyi klinik gözlemle bütünleştirmeyi başarmışlardı. Tüberkülozu mükemmel biçimde tarif ederek Sylvius Leyden’de hastabaşı tıp eğitimi öğretisini yeniden hayata geçirdi. Webfer beyin kanamasının darbeler ve apopleksiden kaynaklandığını gösterdi. Hollandalı hekimler tropikal hastalıklar üzerinde yoğun ve kapsamlı çalışmalar yaptılar. Dr. Tulp beriberiyi tarif etti. Willem Piso (1563-1636), Brezilya yerlilerinden amipli dizanteride ipeka (ipecacuanha) kullanmayı öğrendi
17. yüzyılda büyük klinisyenler yetişmiş olmakla birlikte, üniversite bu gelişmelerden epey müddet uzak kaldı, klinik beceri yerine alışmış olduğu eğitim biçiminde direndi. Hastaya zarar da verebilen, geleneksel boşaltma, müshil verme, kan alma yöntemlerinde ısrar ettiler. Bu tip doktorlar Molière’in komedilerinde çok iyi tasvir edilmiştir. Kısacası üniversiteler ortaçağda kalıp bilimsel yeniliklere uzak durdular.
Üniversiteler yerine tıptaki buluşlar bilimsel dernekler ve akademiler tarafından desteklenmişlerdir. Boyle’un, Malpighi’nin and Leeuwenhoek’un eserleri Londra’daki Royal Society tarafından basılmıştır. Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde Roma’da Academia del Lincei, Paris’te Academie Française de Science, Almanya’da Leopoldine Academy gibi benzer bilim cemiyetleri kurulmuş ve ilk tıbbi dergiler de 17. yüzyılda ortaya çıkmıştır.
17. yüzyıldaki tüm bu parlak başarılar, halk arasında batıl inançların, şarlatanlığın yaygınlığını, kral dokunuşu ile mucizevi iyileşme, astrolojik tıp, manyetizma ile tedavi gibi alışkanlıkları bir anda yok edememiştir.
Dostları ilə paylaş: |