Yabancı kökenli kelime tamamen ya da kısmen sesçe ve anlamca yerleşebilir:
Dürbün < fars. dûr “uzak”+bîn “görme”
Çarşamba < fars. çehar “dört”+şenbe “gün”
Çamaşır < fars. câme “elbise”+şuy “yıkama”
Para < fars. pâre “parça”
Tayfa < ar. taife
İng. direct > Tü. direkt
-
Kelime anlam ve biçimce değiştirilmeden aynen alınır:
Show, center, centrum, fuel oil, walkman, stand up, long play, printer, scanner, western, decoder, fair play, fast food vs.
-
Sözcüğün yalnızca anlamı alınır (anlam ödünçlemesi):
İng. wild west vahşi batı
İng. capital başkent
İng. green peace yeşil barış
İng. I love you seni seviyorum
İng. ice berg buz dağı
İng. rounded table meeting yuvarlak masa toplantısı
İng. cold war soğuk savaş
Ar. nâzır bakan
Kimi durumlarda anlam ödünçlemesiyle hangisinin birincil (aslî) olduğunu saptamak çok zordur. Örneğin “Yuvarlanan taş yosun tutmaz” atasözünün Türkçede, Fransızcada ve İngilizcede bulunması, bunun Fransızcadan anlam ödünçlemesi olduğunu düşündürebilir. Ancak aynı atasözünün Rusya Federasyonu içinde Altay bölgesinde konuşulan Türk yazı dili Hakasçada da görülmesi bu görüşü zayıflatır. “Gözden ırak gönülden ırak.” Örneğinin benzer şekilde İngilizce “Out of sight, out of mind” ile çakışması insanlığın ortak düşünce tarzının bir sonucu olarak açıklanabilir.
YABANCI DİLLERDEN YAPILAN ALINTILAR
Bilindiği gibi bir dilin gelişmesi, o dilin sahiplerinin bilgi ve üretim gücüne bağlıdır. Toplumun alıcı ve öğrenici olmaktan kurtulup, verici ve öğretici konumuna yükselmesi yabancı unsurlara karşı direnmenin tek yolu olarak görünmektedir.
Modern Türkiye Türkçesindeki alıntılar arasında ilk sırayı Arapça ikinci sırayı Fransızca kökenli kelimeler almaktadır. Ardından sırasıyla Farsça, İtalyanca, İngilizce ve Yunanca kökenli kelimeler gelmektedir. Türkçede; Latince, Almanca, İspanyolca, Rusça, Macarca, Slovakça, Ermenice, Moğolca, Portekizce, Bulgarca ve Japonca kökenli kelimeler de bulunmaktadır.
Bazen aynı kelime farklı diller yoluyla Türkçeye girebilir. Mesela Yunanca kökenli müzik kelimesi Türkçeye sırasıyla Fransızca, İtalyanca ve Arapça yoluyla müzik, mızıka ve musiki biçimlerinde girmiştir. Bunlardan İtalyanca kökenli mızıka “bando, armonika” anlamında Fransızcadan alınan müzik ile Arapçadan alınan musikinin ilk anlamları aynı olmakla birlikte yan anlamları bulunmaktadır: şiirin musikisi gibi.
Örneğin; İtalyanca kökenli taraça önce Fransızca kökenli teras ve ardından İngilizce kökenli roof’a dönmüştür. Bunun nedeni son dönemlerde prestiji en yüksek olan kelimelerin İngilizce kaynaklı olmasıdır.
Bkz. Notlar 152-190 (Çağdaş Türk Dili)
***
TÜRKÇENİN YABANCI DİLLERE VEDİĞİ KELİMELER
Türkçe takip edebildiğimiz tarihî seyri içinde komşularına, en az onlardan aldığı kadarını vermiştir. Özellikle Türk diline komşu olarak yaşamış Fars, Arap, Rus, Romen, Bulgar, Sırp-Hırvat, Yunan ve Macar dillerine ait sözlüklere baktığımızda Türkçenin bu dillere sadece beslenme ve giyim-kuşam kültürüyle ilgili yaklaşık 1550 kelime verdiği tespit edilmiştir: aba, altın, amaç, ambar, Anadolu, arsa, arpa, buğday, burçak, armut, arpacık, asma, astar, ateş, atlas, avcı, ayran, ayva, bağırsak, badem, baklava, balık, bamya, bereket, çarşaf, çeşme (cisme), çekmece (cecmagea) kaymakam, kundura, küfe, oklava, paçavra, pazı, patlıcan, pilav, pelte, saban, rakı, tava, yufka, yoğurt, yoğurmak, yulaf, yemeni, un, tülbent, tuğ, tortu, tokmak vs. sadece bir kaçıdır.
Avrupa dillerine giren, özellikle Osmanlı saray hayatı ile geleneksel Türk yaşam biçimi ve kültürünü yansıtan çok sayıda sözcük vardır. Bu sözcüklere Turkishism, Turkcism “Türkizm” vb. adlar verilmektedir. Türkçe diğer dillere daha çok beslenme ve giyim-kuşam kültürüyle ilgili kelimeleri ödünç vermiştir. Bu kelimeler Türklerin sanılanın aksine hem bozkır hem tarım kültürüne sahip olduğunu gösteriyor.
Uluslararası filolojik kültür sözlüğünde Türkçenin de onurlu bir payı olduğu, artık tartışılmaz lengüistik bir gerçektir. Aşağıda Türkçe ya da Türkçe aracılığıyla kimi yabancı dillere geçen sözcüklerin bir bölümü sıralanmıştır:
İngilizcede: baklava, bosh “boş”, jackal “çakal”, bulgur, caviar “havyar”, dervish “derviş”, dolma “dolma”, efendi “efendi”, caftan “kaftan”, casaba “kasaba”, caigue “kayık”, halva “helva”, kismet “kısmet”, Ottoman “Osmanlı”, kurush “kuruş”, uhlan “uşak, oğlan”, vizier “vezir”, sherbet “şerbet”, pilaf “pilav”, yoghurt, shish kebab
Fransızcada: bachi-bouzouk “başıbozuk”, kan khan “han”, caravansérail “kervansaray”, candjiar “hançer”, kéfir “kefir”, kiosgue “köşk”, koubba “kubbe”, tulipe “lale”, koumys “kımız”, odalisquem “odalık”
Almancada: Dolmetsch “dilmaç, tercüman”, dolmusch “dolmuş”, diwan “divan”, kaviar “havyar”, joghurt “yoğurt”
Farsçada: açar “anahtar”, elek “elek”, aş “aş”, bezek “süslenme”, ocaq “ocak”, tepe “tepe”, yeylaq “yayla”, topoz “topuz”, ordu, qelpaq “kalpak”, yedek, tutun “tütün”, qeymaq “kaymak”, qezgan “kazan”, çexmaq “çakmak” vs.
Hintçede: top, tamancha, barood, bahadur, kanat, kiyma vs.
Yunanca: acemi, aman, ambar, balta, bayat, bayılmak, cambaz, ciğer, cümbüş, bozuk vs.
Rusça: ütü, ayran, ayva, duman, kurşun kalem, kurgan, inci vs.
Macarca: kilim, peşkir, sırma, elma, sirke, çember, hançer, tarla keçi, buzağı, buğday, arpa vs.
TÜRKÇENİN SÖZ VARLIĞI
Filoloji ve dil bilimi çalışmalarında bir dilin sözcükleri, terimleri, yabancı dillerden gelme öğeleri, atasözleri, deyimleri, insanlar arasındaki ilişkilerde kullanılması gelenek olmuş kalıplaşmış sözleri bir bütün olarak söz varlığı içinde yer alır. Bu aynı zamanda, o dili konuşan milletin maddi ve manevi kültürünü, dünya görüşünü, yaşam koşullarını ve deneyimlerini yansıtır.
1. ATASÖZLERİ VE DEYİMLER BAKIMINDAN TÜRKÇE
A. ATASÖZLERİ
Atasözü ve deyimler Türkçenin en eski söz varlıklarındandır. Eskiden tü. sav, ar. mesel, darbımesel, tabir diye adlandırılırdı. Atasözü ve deyimler bir toplumun maddi ve manevi kültürünü, algılama ve anlatım tarzı ile nükte eğilimini bütünüyle ortaya koyan sözlerdir.
Her dilde atasözü ve deyimler vardır. Sosyoloji, psikoloji, ekonomi, tarih, felsefe, ahlak, halk bilimi gibi birçok alanı ilgilendiren bu ifade kalıpları, anlatım gücü, kavram zenginliği bakımından çok önemli dil yapılarıdır. Atasözleri geniş halk yığınlarının yüzyıllar boyunca geçirdikleri denemelerden ve bunlara dayanan düşüncelerden doğmuştur. Ulusun ortak düşünce kanı ve tutumunu belirtir, bize yol gösterirler.
Tarih boyunca atla haşır neşir olan Türk ulusunun söz varlığında atla ilgili pek çok atasözü bulunur. Mesela üç tarafı denizlerle çevrili Kore’de konuşulan Korecede güçlülerin çatışmasında zararı güçsüz ve zayıf olanların çektiğini gösteren atasözü “Balina kavgasında karidesin sırtı patlar” biçimindeyken aynı anlamda bizde “Atlar tepişirken arada eşekler ezilir.” şeklindedir.
-
Atasözleri milli varlıklar olarak değerlendirilir.
-
Ruha işleyen bir etki taşırlar.
-
Kalıplaşmış, klişe haline gelmiş sözlerdir.
-
İnandırıcı ve kutsaldırlar.
-
Az sözcükle çok şey anlatılır, kısa ve özlüdür.
Dikensiz gül olmaz.
Alet işler, el övünür.
Taşıma su ile değirmen dönmez.
-
Sözcüklerin yerleri değiştirilemez, aynı anlama da gelse yerine başka sözcükler konulamaz.
“Derdini söylemeyen derman bulamaz” örneğinde derman yerine ilaç denmez.
-
Atasözlerinin çoğu bir iki sözcüktür.
Vakit nakittir.
Balık baştan kokar.
Yerin kulağı var.
Ak akçe kara gün içindir.
Görünen köy kılavuz istemez.
Dost ile ye iç alışveriş etme.
Son pişmanlık fayda etmez.
Ne yavuz ol asıl, ne yavaş ol basıl. (Cezaya çarpılacak ölçüde aşırı ve saldırgan olma. Ama herkes seni ezecek ölçüde yumuşak ve miskin de olma.)
Anasına bak kızını al, kenarına bak bezini al. (Kız annesinin birçok huylarını doğuştan almış bulunur. Sonra da annesinin eğitimi ile yetişir. Bunun için bir kızın niteliklerini öğrenmek isteyenler, annesine benzeyeceğini düşünürlerse yanılmamış olurlar. Nitekim bir kumaşın kenarına bakanlar, her yerini görmüş gibi olurlar.)
Ne oldum dememeli, ne olacağım demeli.
Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az.
Komşunun tavuğu komşuya kaz görünür.
Minareyi çalan kılıfını hazırlar.
Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer.
Sona kalan dona kalır.
Keskin sirke küpüne zarar.
Aç tavuk kendini buğday ambarında sanır.
Taşıma su ile değirmen dönmez.
Korkunun ecele faydası yoktur.
Baykuşun kısmeti ayağına gelir. (Tanrı hiçbir canlıyı aç bırakmaz. Kımıldamadan duran baykuşun rızkını bile önüne koyar. İnanışa göre baykuş bütün geceyi uykusuz geçir, ibadet edermiş. Sabaha karşı önüne gelen bir serçeyi yermiş).
Kör ölür, badem gözlü olur; kel ölür sırma saçlı olur.
Suyu getiren de bir testiyi kıran da. (Zamanımızda, görevini iyi yapanla kötüye kullanan arasında bir fark gözetilmemektedir.)
Güvenme varlığa düşersin darlığa
Gözü tanede olan kuşun ayağı tuzaktan kurtulmaz
Gönül bir sırça saraydır, kırılırsa yapılmaz
Bülbülü altın kafese koymuşlar yine de ah vatanım demiş.
Akıllı düşününceye kadar deli oğlunu everir.
Çok çocuk anayı şaşkın babayı düşkün eder. (Toplumsal bir sorunu anlatıyor.)
Çelişkili atasözleri:
İyilik eden iyilik bulur X İyiliğe iyilik olsaydı, koca öküze bıçak olmazdı.
Devlet malı deniz yemeyen domuz.
Kızını dövmeyen dizini döver.
İyi insan lafının üzerine gelir X İti an çomağı hazırla.
Fazla mal göz çıkarmaz X Azıcık aşım ağrısız başım.
Söz gümüşse sükût altındır X Sükût ikrardan gelir.
Düşenin dostu olmaz X Dost kara günde belli olur.
B. DEYİMLER
Deyimler de atasözleri gibi kalıplaşmış sözlerdir ve bir dilin söz varlığının en önemli öğeleri arasındadır. Deyimler, bir durumun, bir davranışın doğadaki nesnelerden, canlılardan faydalanılarak somutlaştırma yoluyla anlatılmasıdır. Türkçede 10 bin civarında deyim vardır. Deyimlerin kaynakları arasında Nasreddin Hoca (yorgan gitti kavga bitti, delik büyük, yama küçük gibi.) ve Bektaşi fıkralarıyla, kimi masallar, efsaneler, tarihsel olaylar ön sırada yer alır.
Deyimi atasözünden ayıran en büyük özellik, bir kavramı belirtmek için bulunmuş özel bir anlatım olması, genel kural niteliğinde bir söz olmamasıdır. Deyimler atasözlerindeki yargıları içermez daha çok benzetmelerden yararlanırlar.
Deyimin de söz dizimi bozulamaz.
Örnekler:
-
Ayıkla pirincin taşını
-
Dil dökmek
-
Demokles’in kılıcı (Demoklesin kılıcı, genellike politikacıların kullandığı bir deyimdir. Efsaneye göre; Sirakuza Kralı Dionysos, iktidarın, kral olmanın çok rahat ve güzel olduğunu savunan Demokles'e ders vermek için onu yemeğe davet eder. Bir at kılıyla tavana bağlanmış ağır bir kılıcın altındaki koltuğa oturtur ve ona iktidarın aslında ne kadar zor olduğunu gösterir. Öyküsü böyle olsa da "Demoklesin kılıcı" deyimi günümüzde "Önemli mevkilere yönelik potansiyel tehditleri" vurgulamak için de kullanılır.
-
Kel başa şimşir tarak
-
Gönül almak
-
Göz yummak
-
Dirsek çevirmek
-
Damarı tutmak
-
Baltayı taşa vurmak
-
Boyunun ölçüsünü almak
-
Bir taşla iki kuş vurmak
-
Ağzına bir parmak bal çalmak
-
Hapı yutmak, içten pazarlıklı, pabucu dama atılmak, ortada fol yok yumurta yok, ne şiş yansın ne kebap, öküz öldü ortaklık bitti, tencere yuvarlandı kapağını buldu, karda gezip izini belli etmemek
-
Turnayı gözünden vurmak, pişmiş aşa soğuk su katmak
-
Tekne kazıntısı, çöpsüz üzüm, birinin ensesinde boza pişirmek
-
Pişmiş kelle gibi sırıtmak, dolap beygiri gibi dönüp durmak, nalıncı keseri gibi kendine yontmak, eşekten düşmüş karpuza dönmek, bin dereden su getirmek, kendi yağıyla kavrulmak, bir pire için yorgan yakmak, iki dirhem bir çekirdek
İnsanların ruhsal durumlarını ve belirgin davranışlarını betimleyen deyimler: dilli düdük (çok konuşan kimse), sallabaş (her sözü düşünmeden onaylayan), eli maşalı, deli fişek, kulağı delik gibi
-
“Ölmek” kavramının dile getirilişiyle ilgili deyimler: Gözlerini yummak, vadesi yetmek, eceli gelmek, vadesi tamam olmak, sonsuzluğa intikal etmek, can vermek, öbür dünyaya gitmek, namazı kılınmak, öteki dünyayı boylamak; gözünü toprağa dikmek, günleri sayılı olmak ise ölmeye yakın olmayı dile getirir.
Cümle halindeki deyimler:
-
Dostlar alışverişte görsün
-
Halep ordaysa arşın burada
-
İncir çekirdeğini doldurmaz
-
Fare deliğe sığmamış bir de kuyruğuna kabak bağlamış
-
Ya bu deveyi gütmeli ya bu diyardan gitmeli
Son zamanlarda türeyen deyimler: orta direk, köşeyi dönmek, bozum olmak, kuyruk olmak, oyun çıkarmak (sporda), boş vermek, yeşil ışık yakmak, iş yok, masaya yatırmak, fikir jimnastiği, sıcak bakmak, soğuk bakmak, duygu sömürüsü yapmak, çağ atlamak, zamanla yarışmak, entel takılmak, çağı yakalamak gibi.
Çeviri deyimler: Kemerleri sıkmak (İng. to tighten the belts, beyin yıkamak (brain washing), kur yapmak (Fr. faire le cour), kraldan çok kralcı olmak vs.
2. İKİLEMELER BAKIMINDAN TÜRKÇE
Türkçeye olağanüstü bir anlatım gücü ve zenginliği kazandıran unsurlardan biri de ikilemelerdir. Hint-Avrupa dillerinde Türkçeye göre çok az kullanılan ancak Korecede ve Japoncada da sık görülen ikilemeler Türkçenin her evresinde ve her lehçesinde yaygın olarak kullanılmış ve bu eğilim günümüze kadar gelmiştir. İkilemeler anlatımı güçlü ve etkili kılar, zihinde bir kavramın algılanması sırasında onun pekiştirilmesini sağlar. Örneğin;
“Sabahleyin çok erken kapıma geldi” ya da “Sabahleyin erkenden kapıma geldi” yerine “Sabah sabah kapıma geldi” cümlesi içerdiği ikileme nedeniyle ötekilerden çok daha güçlü bir anlatım sağlar.
Bir işi, bir sorunu çözümleyebilmek için uzun uzadıya düşünüp zihin yormak, düşünüp taşınmak ikilemesiyle daha iyi anlatılır.
Kör ve topal gibi iki ayrı niteliği betimleyen sözcükler ikilemeye dönüşünde “zoraki götürülen iş” anlamını kazanmıştır.
İkilemeler aşağıdaki yollarla yapılır:
-
Aynı kelimelerin yinelenmesiyle oluşanlar: ev ev, şehir şehir, satır satır, küçük küçük, akşam akşam, çabuk çabuk, içip içip, açık açık vs.
-
Eş anlamlı kelimelerin bir araya gelmesiyle oluşanlar: açık seçik, delik deşik, kırık dökük, doğru dürüst, sere serpe, akça pakça vs.
-
Karşıt anlamlı kelimelerin bir araya gelmesiyle oluşanlar: ileri, geri, irili ufaklı, genç yaşlı vs.
-
Yansıma sözcüklerle oluşanlar: çat pat, fıkır fıkır, fır fır, çıtır çıtır vs.
-
Ö sesteki ses /m/ ile değiştirilerek oluşturulabilir: para mara, kadın madın, odun modun; Paris Maris, vs.
-
Deyimleşmiş ikilemeler: etliye sütlüye karışmamak, elde avuçta kalmamak, kuru kuruya, boşu boşuna, sıcağı sıcağına, yerli yersiz, varsa yoksa, paşa paşa vs.
Not: Az da olsa üçleme ve dörtlemelere de rastlanmaktadır.
Üçlemeler: at avrat silah, han hamam kervansaray, gez göz arpacık (tüfekle yapılan atışlarda daha iyi nişan almak için kullanılan bir ifade.), bağda bahçede evde, ok yay yayla, “Yalınayak, başı kabak, yarı çıplak, üzerimizde birer yelekle…”, vatan millet sakarya, kulak burun boğaz vs.
Dörtlemeler: “Hacı-hoca-vaiz-imam takımının, biz köpekleri hiç sevmemeleri malumunuzdur elbette.”
“Çalı çırpı çadır çıkın bir çavdar uygarlığım ben”, “kurda kuşa börtü böceğe bakarak”
3. TERİMLER BAKIMINDAN TÜRKÇE
Dilde bilim, teknik, sanat, zanaat, spor gibi alanlarla ilgili özel kavramları karşılayan öğelere terim denir. Terimler bir ülkeden çıkarak dünyaya yayıldıkça özgün biçimiyle benimsenebildiği gibi yeni bir ad alarak ya da tercüme yoluyla dile yerleşebilir. Bilim, teknik, felsefe ve edebiyat alanında yeni buluşlar, gelişmeler gerçekleştiren ülkelerin söz varlıkları bunlara ilişkin kavramlarla zenginleşir.
Kimyadaki eriyik; dişçilikte dolgu; geometride açı; matematikte, artı, eksi, çarpı, bölü, yatay, dikey, çap; askerlikte çıkarma, uçaksavar; bilişim alanında bilgisayar; maliye alanında katma değer vergisi; dil bilgisinde, özne, yüklem; felsefede tümevarım, tümdengelim; politikada, önerge, gündem, güvenoyu, tüzük, yönetmelik; hukukta, savcı, tanık, delil, tutuklama, gözaltı, zamanaşımı vs. terimlere örnektir.
4. KALIPLAŞMIŞ SÖZLER BAKIMINDAN TÜRKÇE
Hoş geldiniz, affedersiniz, afiyet olsun, iyi yolculuklar gibi kalıplaşmış sözler toplumların kendilerine özgü kültürlerinin izlerini ortaya koymakta, görgü kurallarından kaynaklanan sözlerle de örtüşmektedir.
Bizim toplumumuzda, bir çocuğunu tanıtan ya da çocuklarından söz eden kimseye “Allah bağışlasın” deme gereği duyulur. Çocuğu doğanlara “analı babalı büyüsün”, sofradan kalkarken “ziyade olsun, elinize sağlık, kesenize bereket”, iş yapmakta olan bir kimseye “kolay gelsin” , banyodan çıkan ya da berber koltuğundan kalkanlara “sıhhatler olsun” denirken, kendisine su verilen kimse “su verenlerin çok olsun” sözünü sarf etmektedir. Bazı kalıplaşmış sözlerimiz:
“Günaydın”, “Allaha ısmarladık”, “Güle güle git”
“Allah bir yastıkta kocatsın”, “Allah kavuştursun”
“İyi saatte olsunlar”
“Nazar değmesin”
“Alacağın olsun”
“Benden günah gitti”, “Benden söylemesi”
“Büyüklerin ellerinden küçüklerin gözlerinden öperim”
“El öpenlerin çok olsun”
“Başınız sağ olsun”
“Güle güle oturun”
“Gözünüz aydın”
“Sizden iyi olmasın”
“Ayıptır söylemesi”
***
NOTLAR:
Tercümelerle bozulan Türkçe ifadelerden örnekler: Özellikle yabancı dizi ve filmlerinin tercümeleri (alt yazı Türkçesi) Türkçenin mantığıyla çelişiyor.
Çay / kahve almak [Çay / kahve içmek]
“almak” fiilinin sözlükteki anlamları:
1 . Bir şeyi elle veya başka bir araçla tutarak bulunduğu yerden ayırmak, kaldırmak:
"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı."- N. Cumalı.
|
2 . (-i, -den) Bir şeyi veya kimseyi bulunduğu yerden ayırmak:
"Çocuğu okuldan aldı."- .
|
3 . Birlikte götürmek.
|
4 . (nsz) Satın almak.
|
5 . (nsz) Ele geçirmek, fethetmek:
"Fakat aldıkları yerlerin ahalisini Türkleştiremediklerinden bu büyüklük onların zayıf düşmelerine sebep olmuş."- Ö. Seyfettin.
|
6 . (nsz) İçine sığmak:
"Bu kavanoz iki kilo bal alır. Bu salon bin kişi alır."- .
|
7 . (-e, nsz) Kabul etmek.
|
8 . (nsz) Kendine ulaştırılmak, iletilmek:
"Mektup almak. Haber almak."- .
|
9 . (nsz) İçeri sızmak, içine çekmek:
"Gemi su alıyor. Fotoğraf makinesi ışık almış, film yanmış."- .
|
10 . (nsz) Erkek, kadınla evlenmek:
"O sırada aldığı kadının babasının birçok yardımını görmüştü."- M. Ş. Esendal.
|
11 . (-i, nsz) Sürükleyip götürmek:
"Öküzü sel aldı, harmanı yel aldı."- .
|
12 . (nsz) Kazanmak, elde etmek.
|
13 . (nsz) Zararlı, tehlikeli bir şeye uğramak:
"Soğuk almak. Ceza almak."- .
|
14 . (-i, nsz) Bürümek, sarmak, kaplamak:
"Burayı kötü bir koku aldı, durulamaz hâle geldi."- .
|
15 . (-den) Kısaltmak, eksiltmek:
"Ceketin boyundan almak."- .
|
16 . (nsz) Yolmak, koparmak:
"Kaş almak."- .
|
17 . Temizlemek:
"Karyolanın altını süpürge ile al."- .
|
18 . (-i, -e) İçeri girmesini sağlamak:
"Sevdiği delikanlıyı gece evine almış."- N. Cumalı.
|
19 . (nsz) Tat veya koku duymak:
"Sigaradan hiç tat alamaz oldum. Burnu iyi koku alır."- .
|
20 . (-i, -e) Örtmek, koymak:
"Paltosunu sırtına aldı."- .
|
21 . (-i, -de) Yol gitmek, mesafe katetmek:
"O yolu bir saatte alırsınız."- .
|
22 . (-i, -den) Çalmak:
"Cebimden saatimi almışlar."- .
|
23 . Soldurmak:
"Güneş perdelerin rengini aldı."- .
|
24 . Vücuttaki hasta bir organı ameliyatla çıkarmak:
"Dalağını aldılar."- .
|
25 . (nsz) Motor çalışması için gerekli olan elektrik veya yakıttan yararlanır duruma gelmek:
"Savcı yardımcısı gaza bastı, motor almadı. Bir daha bastı, yine almadı."- H. Taner.
|
26 . (nsz) Göreve, işe başlatmak:
"Yeni bir kapıcı aldı."- .
|
27 . (-den) Görevden, işten çekmek.
|
28 . (nsz) Başlamak:
"Üsküdar'a gider iken aldı da bir yağmur"- Halk türküsü.
|
29 . (nsz) İçecek veya sigara içmek:
"Tadına bakmak için bir yudum aldım."- .
|
30 . (nsz) Yutmak, kullanmak:
"İlaç almak."- .
|
31 . (-den, nsz) Kazanç sağlamak:
"Bir pantolondan beş yüz lira alıyorlar."- .
|
32 . Gidermek, yok etmek:
"İçine biraz su koy, tuzunu alır."- .
|
33 . Yer değiştirmek.
|
I am sorry’ler “Üzgünüm.” diye çevrilmeye başladı [Özür dilerim, kusuruma bakmayın, affedersiniz]
Aman Tanrı’m! [Eyvah!]
Kendine iyi bak: Türkçede ender olarak ancak bir hastaya söylenen bu söz tercüme yoluyla vedalaşma sırasında söylenen söze dönmüştür.
Evlat! Acele et! Okula geç kalmak istemezsin. [Çocuğum acele et, okula geç kalacaksın]
Hey dost / bayım / bayan. [Bakar mısınız beyefendi / hanımefendi]
(Hatta, dizi filmlerde, düşmanlarınıza bile “dost” diye hitap edilmektedir: Hey dostum, seni öldürmemi istemiyorsan hemen defol buradan.
Sanırım başım ağrıyor. [Başım ağrıyor]
Sanırım seni kucaklamak istiyorum: Böyle diyen birinin Türkçeyle sorunu olmalı. Böyle diyen birine kendinizi kucaklatmayın, hele bir emin olsun kucaklamak isteyip istemediğinden.
İngilizceye uyan bir ösz kalıbı Türkçeye çevrildiğinde gülünç olabilir:
[- O adam bir pislik.
- Neden?
- Neden bir pislik olduğunu söyler misin?]
Ben sana döneceğim. [Seni arayacağım]
Sen bir kadının başına gelebilecek en güzel şeysin [“şey” kelimesi nesne anlamı taşır ve Türkçede insan için kullanılmaz. “başa gelmek” deyimiyle ise yalnız olumsuz durumlar anlatılır. O halde hem “en güzel” olup hem “başa gelen” bu “şey” Türkçenin mantığıyla çelişmiyor mu?]
Wow!: vay, of, ay, eh, hop …
Yola çıkmalıyız, treni kaçırmak istemezsin [treni kaçırmak istemiyorsanız yola çıkmalıyız]
Avrupa’nın en büyük altıncı ekonomisi olduk: Türkçede “en büyük” denmişse ondan daha büyüğü yok demektir. Dolayısıyla büyüklerden biri denilmesi gerekirken yine çeviri yoluyla Türkçenin mantığına uygun olmayan bu yapı gittikçe yaygınlaşıyor.
Ben bir doktorum = I m a doctor: Türkçede “Doktorum” sözüyle ifade edilmelidir.
Unut gitsin: [Boş ver, aldırma, üstünde durma]
Hepsi ve daha fazlası! (Türkçenin matematik bakımından küme mantığını zedelemiyor mu?)
***
Yanlış kullanımlar:
Ulaştırma Eski Bakanı → Eski Ulaştırma Bakanı
Nasıl “mahalle bekçisi”, “yazı tahtası” gibi belirtisiz isim tamlamaları nitelenirken sıfat başa gelmekte ve “eski yazı tahtası”, “eski mahalle bekçisi”ne dönüşmekteyse yukarıdaki örnekte de aynı kural geçerlidir.
Göz altına almak: Güvenlik kuvvetleri birini belli bir süre, belli bir yerde tutmak, nezarete almak.
Gözlem altına almak: 1. bir nesneyi, olayı veya bir gerçeği, niteliklerinin bilinmesi amacıyla, dikkatli ve planlı olarak ele alıp incelemek. 2. hastanın hastalığını izlemek, denetim altında bulundurmak.
Kaynakça
Doğan Aksan, Anadilimizin Söz Denizinde, Bilgi Yay., Ank., 2006, 252 s.
Günay Karaağaç, Dil, Tarih ve İnsan, Akçağ Yay., Ank. 2002, 192. s.
Hatice Şirin, Başlangıcından Günümüze Türk Yazı Sistemleri, Akçağ Yay., 2006, 405 s.
Süer Eker, Çağdaş Türk Dili, Grafiker Yayınları, Ankara, 2003, 557 s.
Walter Porzig, Dil Denen Mucize, TDK Yay., Ankara 1995, 272 s.
Yusuf Çotuksöken, Uygulamalı Türk Dili, Papatya Yayınevi, İst. 2008, 380 s.
Dostları ilə paylaş: |