MEHMET YAVUZ
YABANCI KELİMENİN ARAPÇA’DA KULLANILIŞI VEYA TANINMASINDAKİ ÖLÇÜLER
Mehmet Yavuz*
Arap dil biliminin en eski ve en temel konularından biri olan ta´rîb = تَعْريب terimi, ‘arab = عَرَب maddesinden tef´îl = تَفْعِيل tartısının masdarı olup “Arapçalaştırma” ve “başkasına Arapça öğretme” anlamlarına gelmektedir1. “Arapçalaştırma” anlamında bir deyim olarak daha çok tef´îl, “Arapçalaştırılmış” anlamında ise yine bu tartının edilgen ortacı olan “mu´arreb” مُعَرَّبterimi kullanılmıştır.
Başta gramer (sarf-nahiv) olmak üzere Arap diliyle ilgili diğer ilim dallarında olduğu gibi Arapça’da yabancı kelimeler (mu´arreb) meselesinin gündeme gelişi ve bu saha etrafında cereyan eden tartışmalar ve yapılan çalışmaların temel amacı hiç kuşkusuz Kur’an metninin doğru okunup/yazılıp doğru anlaşılmasını sağlamak olmuştur.
Dolayısıyla yabancı kelimeler meselesi Arap dilcileri tarafından oldukça erken sayılabilecek bir devre olan I. (VII.) asrın ortalarında gündeme getirilmiş ve daha sonraları da bu çalışmalar artarak devam etmiştir. İlk dönemlerde bu yöndeki çabalar sadece Kur’an’daki yabancı kelimelerle sınırlı iken daha sonraları dildeki bütün kelimeleri kapsayacak şekilde çerçeve genişletilmiştir. Diğer taraftan mu´arreb konusu uzun bir dönem dille ilgili farklı konularda yazılan eserlerin içinde hususi bölümlerde ele alınmış ve VI. (XII.) asırdan itibaren de sadece bu konuyla ilgili müstakil eserler kaleme alınmaya başlamıştır. Bu çalışmalarda dilciler konuyu genel hatlarıyla ele aldıktan sonra yabancı kelimelerin neler olduğu, hangi dilden geldikleri ve ne gibi değişiklikler gösterdikleri v.s, gibi hususları da incelemişlerdir.
Şüphesiz her dilde olduğu gibi Arap dilinde de yabancı dillerden gelen kelimeler, bu dilin temel özelliklerine göre bir takım değişiklere uğramış ve ancak bundan sonra bu dilin unsurlarından biri haline gelmiştir. Dolayısıyla yabancı bir kelimenin bu dile transferinde bir takım kurallara uyma zorunluluğu vardır. Yani her isteyen yabancı bir kelimeyi kendi isteğine göre Arapçalaştırması mümkün değildir. Dilcilerin bu hususta ortaya koydukları / tespit ettikleri kurallar göz ardı edilemez. Aksi takdirde hem şekil ve hem de muhteva olarak dilin üzerinde oturduğu ve onu diğer dillerden ayıran temel/genel yapısını ve özelliklerini korumak mümkün olamaz. Arap dilcileri bu dilin temel unsurlarının ve özellikle de anlam için bir zarf niteliği taşıyan kelimenin, gerek onu oluşturan harfler, gerekse bunların fonetik olarak ifadeleri yanında formel / kalıp bakımından da Arap dilinde ne gibi değişikliklere uğradığını/uğraması gerektiğini, diğer bir ifadeyle bu tür kelimelerin tanınmasına yardımcı olacak birtakım işaretler/usuller belirlemişlerdir2.
Bu aşamada dilciler iki önemli problemle karşılaşmışlardır. Bunlardan birincisi, yabancı kelimenin ait olduğu dildeki bazı seslerin Arapça’da bulunmaması, ikincisi de yabancı kelimenin şekil/kalıp bakımından Arapça’nın kelime yapısına uymaması. Birinci problem, yabancı sesler/harfler Arapça’daki en yakın bir sese/harfe dönüştürülmek suretiyle, ikinci problem de yabancı kelimenin -aslını tamamen yok etmeden- Arapça kelimenin formuna sokulması suretiyle çözülmeye çalışılmıştır3.
Buna göre Dilciler ta’rib esnasında dönüştürülen/değiştirilen harflerin sayısını on olarak tespit etmişlerdir4. Bu on harf şunlardır:
Bâ/ب, Cîm/ج, Zeyn/ز, Sîn/س, Şîn/ش, Ayn/ع, Ğayn/غ, Fâ/ف, Kef/ك ve Lâm/ل.
Muarreb bir kelimede meydana gelen değişmeler bu harfler üzerinden başlıca şu şekillerde olmaktadır:
a. Harfin başka bir harfle değiştirilmesi. Telh-Talh طَلْخ < تَلْخ (acı), Pâl-Fâl=پال> فال (Huzistan’da bir kent).
b. Harf ilavesi. Karamân-Kahramânقَهْرَمان < قرَمان (Bey, Kahraman), Feyh-Feyhec = فَيْه>فَيْهَجْ (Şarap), Direm-Dirhem = دِرَم>دِرْهَم (Dirhem).
c. Harf eksiltilmesi: سِجلاّطُس — سِجلاّط (yağmur).
d. Hareke değişikliği: Zevr-Zûr = زَوْر >زُور (kuvvet).
I. Harflerin değişmesi:
Arapça’nın en çok kelime alışverişinde bulunduğu Farsça’daki Pe/پ, Çe/چ, Je/ژ, ve Ge/ گ harfleri gibi Arapça’da bulunmayan harfler/sesler bunlara en yakın bir sese dönüştürülmüş ve öyle telaffuz edilmiştir.
1. Pe/پ: Bâ veya Fâ’ye dönüşür. Püste- füstuk =پُسْتَه >فُسْتُق (Fıstık ), peyk-feyc=پَيْك>فَيْج(Elçi) Pâd zehr- bâdzehr=پادزَهر>بادزَهر (Panzehir), Pâlûde-Fâ lûze=پالوذَه>فالوذَه (Bir çeşit tatlı).
2. Çe/ﭺ: Şîn ve Cîm’e dönüştürülür. Çek-Sakk=چَك >صَكّ (Çek, Resmi belge, Kontrat), Çâkerî-Şâkerî = چاكَرِى>شاكَرِى (Hizmetçilik), Çınar-Sinnâr =چنار>صنّار (Çınar ağacı), Çenk-Cenk=چَنْك>جَنْك (Savaş).
3. Je/ژ: Arapça’daki Cîm harfi gibi telaffuz edilen bu harf Zeyn’e dönüştürülür. Erjen-Erzen=أرژن>أرْزَن (Darı).
4. گ: Kâf-ı Fârisî denilen ve Mısırlıların “Cîm’i” gibi telaffuz edilen bu harf, genellikle Arapça Cîm’e, bazan da Kef’e, nadiren de “Yâ”ya dönüştürülür, Cül-Kül=جُلّ > گل (Gül), Külnâr-Cülnârگُلنار >جُلَّنار (Nar çiçeği), Azerkûn-Azeryûn=أذَرگون>أذَريون (Ayçiçeği).
Bunlardan başka yine daha çok Farsça asıllı kelimelerde görülen bazı harf değişiklikleri de şunlardır:
1. Te harfi Tâ’ya dönüşür. İstehr-İstahr=اسْتَخْر>اسْطَخْر ) (Havuz).
2. Sîn harfi Şîn’e dönüşür. Dest-Deşt=دَسْت>دَشْت (Çöl).
3. Kef harfi Kâf’a dönüşür. Kefş-Kafş=قَفْش > كَفْش (Ayakkabı).
4. Sondaki Şîn harfi Sîn’e dönüşür. İbrîşem -İbrisem=ابْريشَم>ابْريسَم (îpek).
5. Kelime başındaki Sîn harfi Sâd’a dönüşür. Serd-Sard=سَرْد>صَرْد (Soğuk, Don), Senc-Sanc=سَنْج>صَنْج (Cenk, bir tür saz ).
6. Dâl harfi Ta’ya dönüşür. Bâdiye-Bâtıye=بَادِيَة > بَاطِيَة (Ağzı geniş kap).
7. Kelime sonlarındaki okunmayan he (ه) harflerinin tamamı Cîm’e veya Kâf’a dönüşür. Mûze-Mûzec=موزَه>موزَج (Mest, Çedik), Bernâme-Bernâmec=بَرْنامَه>بَرْنامَج (Fihrist, tüccarın alış veriş defteri), Cevse-Cevsak= جَوْسَه.جَوْسَق (Köşk, Saray, Kale), İstebreh-İstebrak= اسْتَبْرَه>اسْتَبْرَق (Kalın ipek).
8. Kelime sonundaki he’den önceki harf dâl ise Zâl’e dönüşür. Sâde-Sâzec=سادَه>ساذَج (Sade, Sıradan), Numûde-Numûzec=نُمودَه>نُموذَج (Örnek, Misal).
Görüldüğü gibi yabancı kelimelerin Arapça’da uğradığı bu değişikliklerin, büyük ölçüde ses uyumu/benzeşmesi (i’tilâfu’1-hurûf) gereği olmaktadır. Buradan hareketle dilciler, Arapça’daki yabancı kelimelerin tespitine yönelik bazı ipuçları vermişler ve birtakım ölçüler koymuşlardır5 Bunların sayesinde Arapça’daki yabancı kelimeleri tanımak mümkün olabilmektedir. Bu ölçülerin neler olduğu ve sayıları hususunda dilciler farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Ancak biz burada bunların ayrıntılarına girmeden dilcilerin çoğu tarafından dile getirilmiş ve benimsenmiş olan bu ölçülerin en önemlilerini aşağıdaki şekilde üç grupta ele alacağız.
A.Yabancı harfler/seslerin Arapça bir kelimede bulunması
Bazı harfler/sesler vardır ki Arapça bir kelimede birlikte bulunmazlar. Eğer bunlar Arapça bir kelimede beraberce bulunursa o kelimenin yabancı olduğuna hükmedilir. Bunlar şunlardır:
1. Cîm ve Kâf harflerinin birlikte bulunduğu kelimeler. Cevsak=جَوْسَق (kale, köşk, saray), Mencenîk=مَنْجَنيق (Mencenik)6.
2. Cîm ve Sâd harflerinin birlikte bulunduğu kelimeler. Cissun =جِصّ (kireç), Savlecân=صَوْلَجان(Asa, Sopa)7.
3. Cîm ve Tâ harflerinin bulunduğu kelimeler. Tâcin=طاجِن (tava), et-Tabcu=الطبْج ( Baş vs.’ye vurmak), Taycen=طَيْجَن (Tava, Tabak)8.
4. Cîm ve Te’nin birarada bulunduğu kelimeler. Cibt=جِبْت (put, sihirbaz)9.
5. Cîm ve Kef’in birlikte bulunduğu kelimeler. Kundûc=كُنْدوج (Büyük toprak küp, Tahıl ambarı)10.
6. Sîn ve Zâl veya Sîn ve Zeyn harflerinin beraberce bulunduğu kelimeler. Sezâb=سَذاب (Bir bakla türü), Sâzec=سَاذَج (Sade, Basit)11.
7. Tâ ve Te’nin birarada bulunduğu kelimeler. Tast=طَسْت (tas, kap)12.
8. Sâd ve Tâ’nın birlikte bulunduğu kelimeler. el-İstaflîne=الإصْطَفْلينَة (lif, kök), Ustubbe=أُصْطُبَّة (Üstüpü)13.
9. Râ ile Lâm’ın birlikte bulunduğu kelimeler. Kirillâ=قِرِلَّى (Yalıçapkını, İskelekuşu)14.
10. Hurûfu’z-zelâlika=حروف الذَّلالقة (dil ucu harfleri) denilen bâ, râ, fâ, lâm, mîm ve nûn harflerinden birinin bulunmadığı dört ve beş harfli kelimeler de Arapça değildir15. Diğer bir ifadeyle Arapça’daki dört ve beş harfli kelimelerde mutlaka bu altı harften biri bulunmalıdır. Mesela Sefercel=سَفَرْجَل (Ayva), Kuza’mil=قُذَعْمل (iri cüsseli deve ) ve Kırta´b=قِرْطَعْب (çıplak, bez parçası) kelimelerinde Zelâlika harflerinden biri bulunduğu için bunlar Arapça’dır. Ancak Akceş=عَقْجَش ve Huza’ic=حُظَائِج kelimeleri üç harften fazla ve Zelâlika harflerinden biri bulunmadığı için bunların yabancı kelime olduklarına hükmedilir16.
B.Yabancı harflerin/seslerin Arapça bir kelimede yan yana bulunması
Yukarıda sayılanların dışında yabancı kelimelerin tanınma yollarından biri de bazı harflerin, aynı kelimede arka arkaya gelmeleri/bulunmalarıdır. Bu durum o kelimenin Arapça olmadığının bir işareti olarak kabul edilmiştir. Bu harflerden bazıları şunlardır:
1. Nûn’dan sonra Râ bulunan kelimeler. Nercis=نَرْجِس (Nergis), Nevrec=نَوْرَج (Döven)17.
2. Dâl’dan sonra Zeyn harfi bulunan kelimeler. Mühendiz=مُهَنْدِز (Mühendis). Burada ses uyumu için de Zeyn harfi Sîn’e dönüşmüştür18.
3. Dâl’dan sonra Zâl harfi bulunan kelimeler19. Bağdâz=بَغْدَاذ (Bağdad), ed-Dâzi=الدّاذى (Şarap).
4. Lâm’dan sonra Şîn harfi bulunan kelimeler. Leşleşe=لَشْلَشَة (tereddüt, şüphe)20.
C.Bazı harflerden meydana gelen kökler
Bunların dışında yine birtakım harfler vardır ki bunlar asla Arapça bir kelimenin kök harflerinden olamazlar. Aksi takdirde kelimenin yabancı olduğuna hükmedilir. Bunlardan bazıları şunlardır:
1. Sırasıyla kök harfleri Bâ, Sîn ve Te harflerinden meydana gelen kelimeler. Bust=بُسْت (Sicistan’da bir şehir), Büstân=بُسْتان (Bostan, bahçe)21.
2. Cîm, Nûn ve Hâ harflerinden meydana gelen kelimeler. Cünah=جُناح (Günah, Suç)22.
3. Bâ, Yâ ve Zâ harflerinden meydana gelen kökler. Beyzûn=بَيْظ (Döl)23.
4. Bâ, Vâv ve Mîm harflerinin oluşturduğu kökler. Bûm=بُوم (Gece kuşu)24.
5. Sâd, Mîm ve Cîm harflerinden meydana gelen kelimeler. el-´Aslec= الأصلَج (Sağır)25.
6. Bâ, Vâv ve Kâf harflerinden meydana gelen kelimeler. Bûk=بُوق (Borazan, sır tutmayan kişi)26.
7. Sîn, Dâl ve Hâ’dan oluşan kelimeler. İnsedaha=انْسَدَخ (Sırt üstü yatmak)27.
8. Hemze, Nûn ve Kâf harflerinin oluşturduğu kelimeler. el-Ânuk=الآنُك (Kurşun)28.
9. Nûn, Râ ve Sîn harflerinden meydana gelen kelimeler. Ners=نَرْس (Irak’ta bir köy adı)29.
II. Arapça kalıplara uymaması
Arapça’daki yabancı asıllı kelimeleri tanımanın yollarından biri de kelimenin şekil itibariyle Arapça’nın kelime kalıplarından herhangi birine uymamasıdır. Bu durumda o kelimenin yabancı olduğuna hükmedilir. Bu kalıplardan bazıları şunlardır:
1. Fü´alânفُعَلان= kalıbında gelen kelimeler. Horâsânخُرسان= (Horasan)30.
2. Fa´îl=فاعِيلtartısındaki kelimeler. Amîn=آمين (Amin), Hâbîl=هابِيل (Habil), Kâbîl=قابِيل (Kabil)31.
3. İf´îlil=إِفْعيلل tartısındaki kelimeler. Bu tartıda gelen yabancı kelimeler İf´îlel=إفْعيلَل(lâm’ın fethası ile) tartısına dönüştürülmüştür. İbrîsem=إبْريسَم (İbrişim, îpek), İhlîlec=إهْليلَج (Helile otu)32.
4. Fâ´ul=فاعُل tartısındaki kelimeler33. el-Ânuk=الآنُك (Kurşun) . Hatta bu sebepten Hâvun=هاوُن (Havan) kelimesi Hâven=هاوَن şeklinde kullanılmıştır.
5. Fa´âlûn=فَعالُون kalıbındaki kelimeler. Rasâtûn=رَساطُون (Hurmadan yapılan şarap)34.
6. Fa’lîl=فَعْليل tartısındaki kelimeler. Belkîs=بَلْقِيس (Belkıs) . Nitekim dilde bu tartı bulunmadığı için kelime fi´lîl=بِلْقِيس (Fa’nın kesresi ile) tartısında Bilkîs şeklinde kullanılmıştır35.
7. Fa´lûl=فَعْلُول tartısı. Arapça’da nadir bulunan bir tartıdır. Mesela Tarsûs= طَرْسُوس (Tarsus) ve Şa’fûk= شَعْفُوق kelimeleri yabancıdır. el-Cevherî’ye göre bu tartıda bu iki kelimeden başka bir kelime gelmemiştir36.
8. îf´îl=إفْعيل tartısındaki kelimeler. İncîl=إنْجيل (İncil)37.
9. Ayrıca bunlardan başka bir özel adın (alem) gayr-i munsarif olarak kullanılması da onun yabancı asıllı bir kelime olduğunun göstergesi olabilir38.
10. Hangi kökten geldiği bilinmeyen ve bir kök tespit edilemeyen kelimeler de yabancı kelime olarak kabul edilmiştir39.
III. Fasih dilcilerden gelen rivayetler:
Kelimenin yabancı olduğuna dair dilde uzman bilginlerin sözleri ve onlardan gelen rivayetler de bu hususta yeterli delil olarak kabul edilmiştir40. Zira dilciler herhangi bir yabancı kelimenin kök ve anlamını tesbit hususunda yerli ve yabancı, müslüman veya müslüman olmayan ayrımı gözetmeksizin, her fırsatta gerek kökünde gerekse anlamında tereddüt ettikleri yabancı asıllı kelimeler hakkında kendilerinden bilgi almışlar ve onların bu husustaki görüşlerini doğru kabul etmişlerdir. Buna örnek olarak şunlar zikredilebilir:
Ebû ‘Alî el-Fârisî’nin (377/987), el-Esmaî’den (216/831) naklettiğine göre; el-Esma’î, Rumca’yı iyi konuşanlardan bir köle kadına Sicillât=سجِلاّط (Yağmur) kelimesinin Rumca’daki karşılığını sormuş, o da kelimenin aslının Sicillâtus= سِجِلاّطُسolduğunu. ve bu şekilde telaffuz edildiğini söylemiştir41.
Ebû ‘Amr b. eş-Şeybânî (205/820), Peygamberin adlarından olan Himyâtâ=حِمْياطًا kelimesinin anlamını mühtedî bir yahudiden sormuş, o da “kutsal olan şeyleri koruyan” demektir diye cevap vermiştir42.
Ebû Sa´îd ed-Darîr de (217/832), Nabatî dilinde Eşel=أشَل (ج.أشُول) kelimesinin ip anlamına geldiğini söylemiştir. Hatta bu anlama geldiğini bilmesini de kendisinin Nebatî asıllı olmasıyla izah etmiştir43.
el-Ezherî, Irak ve Mısır’da kullanılan Bizrikâtûnâ=بِزرقَطونا (Sinir otu, Bağa) kelimesini Bahreyn halkından birine sormuş, o da kendilerinin buna Habbu zürâka=حَبّ ذُراقَة dediklerini söylemiştir44.
Buraya kadar söylenenler, yabancı kelimenin Arapça’ya girişi esnasında uğradığı değişikler ve bu kelimelerin nasıl tanınacağına dair dilciler tarafından konulan kurallardan belli başlılarıdır. Bütün bunlardan anlaşılacağı üzere bu kurallar daha çok Arapça olmayan kelimeleri tanımaya ve belirlemeye yaramaktadır. Bu ölçülerden hareketle herhangi bir kelimenin yabancı asıllı olduğu kesin olarak bilinse de onun hangi dilden geldiğini tespit etmek aynı ölçüde mümkün olmamaktadır. Çünkü Araplar İslam’dan önce kısa ve uzun süreli devletler kuran ve farklı diller konuşan topluluklara, ilk önce komşu, daha sonra da bunların varisi olmuşlardır. Her ulus daha sonrakilere kendi kültür ve medeniyetinden, örf ve adetlerinden, dillerinden bir şeyler bırakarak tarih sahnesinden çekilmişlerdir. Bir çok sahada olduğu gibi dil sahasında da bu topraklarda büyük bir birikim oluşmuştur. Bu itibarla hangi kelimenin veya ifade biçiminin hangi dile veya topluma ait olduğunu kesin ölçülerle belirlemek imkansız derecede zorlaşmıştır. Nitekim bu durum, dilciler tarafından bazen bir kelimenin birden fazla dile veya bölgeye nispet edilmesinden de kolayca anlaşılmaktadır45.
Ancak bütün bunlara rağmen Arap dilcilerinin yabancı kelimelerin hangi dile veya bölgeye ait olduğunu belirleme hususunda büyük çaba sarf ettikleri ve belirleyici bir takım önemli işaretler ve usûller koydukları da inkar edilemez. Fakat ne var ki, başta coğrafi ve dînî olmak üzere başka bir takım sebeplerle kendilerine en yakın dil olarak Farsça’yı gördüklerinden, karşılaştıkları her yabancı kelimeyi çoğu zaman Farsça’ya nispet etmişlerdir.
Halbuki Farsça da tarih içinde başta Arâmca olmak üzere başka dillerden etkilenmiş ve onlardan bir çok kelime almıştır.
Farsça’nın dışında, Latince ve Yunanca’dan gelen kelimeleri ise bunlar arasında bir fark gözetmeksizin “Rûmiyyün=رُومىّveya “Rûmiyyetün=روميّة ifadesiyle belirtmişlerdir. Nadiren de “Yûnâniyyün=يونانىّ veya “İğrîkiyyün = إغْريقىّ” nisbelerini kullanmışlardır.
Dilciler özellikle Samî dillere ait kelimelerin aslını belirlemekte tereddüt göstermişler ve çoğu zaman da yanılmışlardır. Diğer taraftan Süryanice kelimeleri özellikle Yunanca ile karıştırmışlardır. Fakat buna rağmen kendi devirlerindeki kısıtlı imkanlara rağmen eski dilcilerin bu yoldaki çalışmalarını takdirle karşılamak gerekir.
Günümüzde ise artık bu alandaki bilgi seviyesinin gelişmesi, iletişim araçlarının sağladığı kolaylıklar ve mukayeseli dilbilimi çalışmaları sayesinde Arapça’daki yabancı asıllı kelimelerle ilgili daha doğru ve sağlıklı değerlendirmeler yapmak mümkün olabilmektedir.
1 Bk. Ebû Mansûr İsmâ´îl b. Hammâd el Cevherî, Tâcü’l-luga ve sıhâhu’l-´arabiyye, Beyrut 1990; İbn Manzûr, Lisânü’l-´arab (el -Lisân), I- XV, Beyrut 1990; Muhammed b. Ya’kûb el-Fîrûzâbâdî, Kâmûsu’l-muhît, Beyrut 1987, (عرب md. )
2 Arapça’daki yabancı asıllı kelimeleri ayırdetmedeki ölçülerle ilgili geniş bilgi için bk. Ebû Mansûr mevhûb el-cevâlîkî, el-Mu´arreb (nşr. Ahmed Muhammed Şakir), Tahran 1966, s. 6-12: Celâluddîn Ebû Bekr b. Muhammed es-Suyûtî, el-Müzhir fî ‘ulûmi’l-luga ve envâ’ihâ (nşr. Mııhammed Ahmed Mevla Beg ve diğr), I-II, Beyrut 1987, 1, 268 ve dv.; Şihâbuddîn Ahmed b. Muhammed, el Hafâcî, Şifâ’u’l-galîl fîmâ fî kelâmi’l- ´arab mine’d-dahîl, İstanbul 1282/’1865, s. 7-9; Emîn b. Fazlullah el-Muhibbî, Kasdu’s-sebîl fîmâ fi’l-lugati’l-arabiyyeti mine’d-dahîl (nşr . Osman Mahmûd es-Sînî), I- II, Riyad 1994, 1, 112-120; N. Ünal Karaaslan, Câmi´u’t-ta´rîb veArapça’da YabancıKelimeler Meselesi, Muk., s. 36-42.
3 Bk. el-Mu´arreb, s. 6.
4 Bk. Şifâ’u’l-galîl, s. 5; Antakyalı Mustafa Remzi, Nüfûzu’l-lisân ve ukûdü’l-hisân, (nşr. Mehmet Yavuz), İstanbul 2001, s. 2.
5 Bunlarla ilgili olarak bk. el- Mu´arreb, s. 11-12; el-Müzhir, l, 268 270; Şifâ’ul-galîl, s. 7-8; Kasdu’s-sebîl, I, 118-122; Nüfûzu’l-lisân, s. 2.
6 Bk. el-Mu‘arreb, s. 11; Şifa’u’l-galîl, s. 7; Nüfûzu’l-lisân, s. 2.
7 Bk. a. g. eserler, aynı yerler. صَمْج (Kandil) kelimesi bundan müstesnadır.
8 Bk. Şifa’u’l-galîl, s. 8; Nüfûzu’l- lisân, s. 2.
9 Bk. el-Müzhir. I, 271; Nüfûzu’l-lisân, s. 2.
10 Bk. Nüfûzu’l-lisân, s. 2.
11 Bk. Şifâ’u’l-galîl, s. 7; Nüfûzu’l-lisân, s. 2.
12 Bk. Câmi´u’t-ta´rîb, naşr. muk. s. 36.
13 8Bk. Şifâ’u’l-galîl, s. 9.
14 Bk. a.g.e. ayn. yer. Bu kelime صرلّى şeklinde de kullanılmıştır.. Bk. el-Lisân (صرل).
15 Bk. İbn Cinnî Ebu’1-Fefh Osmân, Sırru sinâati’l-i´râb (nşr. Hasan Hendâvî), I-II, Dimaşk 1985, I, 64-65; el-Mu´arreb, s. 12; el-Müzhir, I, 270; Şifâu’l-galîl, s. 9; Nüfûzu’l-lisân, s. 2.
16 Dilciler bundan sadece عَسْجَد (Altın, Cevher) kelimesini istisna etmişlerdir. Zira bu dört harfli ve Arapça bir kelime olduğu halde içinde Zelâlika harflerinden biri bulunmamıştır. Bk. el-Mu´arreb, s. 12; Şifa’u’l-galîl, s. 9; Nüfûzu’l-lisân, s. 2.
17 Bk. el-muarreb, s. 11; el-Müzhir, 1, 270; Nüfûzu’l-lisân, s. 2.
18 Bk el-Cevherî, es-Sıhâh, (هندس); el-Mu´arreb, s. 11; el-Müzhir, I, 270; Şifâu’l-galîl, s. 7.
19 Bk el-Müzhir, I/270.
20 Şifau’l-galîl, s. 8.
21 Bk. el-Mu´arreb, s. 12
22 Bk. Câmi´u’t-ta´rîb, s. 37.
23 Bk. a. g. e., aynı yer.
24 Bk. a. g. e., aynı yer.
25 Bk. el-Kâmus (صلج); Cami´ut-ta´rîb, s. 37
26 Bk. el-Lisân (بوق); Cami’u’t-ta’rîb, s. 37.
27 Bk. a. g. eserler, aynı. yerler.
28 Bk. a. g. eserler, aynı. yerler.
29 Bk. a. g. eserler, aynı. yerler.
30 Bk. Şifâ’u’l-galîl, s. 7.
31 Bk. el-Kâmûs (أمن); Şifâ’u´l-galîl, s. 7.
32 Bk .Şifâ’u’l-galîl, s 7.
33 Bk. Ahmed b. M. b. ‘Ali el-Feyyûmî, el-Misbâhu’l-münîr, I-II, Mektebetü’l-´ilmiyye, Beyrut, tsz. (آنك).
34 Bk. Camiu’t-tarîb, naşr. muk. s. 40.
35 Bk. a.g.e. ayn. yer.
36 Bk. es-Sıhâh (شعفق)
37 Bk. Nüfûzu’l-lisân, s. 62.
38 Bk. Şifau’l-galîl, s. 8; Nüfûzu’l-lisân, s. 2.
39 Bu kuralı Mustafa Remzi zikretmiştir. Bk. Nüfûzu’l-lisân, s. 2.
40 Bk. a. g. e. ayn. yer.
41 Bk. Câmi´u’t-ta´rîb, naşr. muk s. 42.
42 Bk. a. g .e. ayn yer. Ayrıca bk. el-Lîsân (حمط).
43 Bk. el-Kâmûs; el-Lisân (أشل); Nüfûzu’l-lisân, s. 45.
44 Bk. el-Lisân (قطن).
45 Mesela البِطاقَة (pusula, fiyat kupürü) Rumca veya Kıptice; تِرياق (panzehir) Rumca, Farsça, Arapça; الأنْبارباريس (Böğürtlen) Rumca veya Farsça; الدراقِن (Şeftali) Samîce, Rumca veya Süryanîce’dir denilmek suretiyle bir kelime birden fazla dile nispet edilmiştir. Bk. Nüfûzu’l-lisân, s. 59, 107, 143, 216.
Dostları ilə paylaş: |