KAFİYE
Nesih hattıyla yazılmış Kâfirûn sûresi Şiirlerin mısra sonlarında yazılış ve okunuşları aynı, anlamları farklı olan ses benzerliği.
Sözlükte kafa ve kâfiye kelimelerinin ilk ve asıl anlamı "başın boyunla bitişen arka ve son kısmı, ense"dir. Bu temel mânadan "bir şeyin sonu, arkası" anlamı, buradan da "beytin sonu" mânası türemiştir. Câhiliye, muhadram ve İslâmî dönem Arap şairlerinin kafiyeyi "beyit, şiir, kelime, beytin son kelimesi ve revî harfi" (kafiyede tekrarlanan son harf) gibi anlamlarda kullandıkları görülmektedir. Kafiye kelimesini "tâbi olmak, ardından gitmek" demek olan kafv kuf üvv masdarından "izleyen, ardından gelen" (kâfiye) veya "arkasından getirilen" (makfüvve) anlamında türetenler de vardır. Bunlara göre kafiyeli kelimelerin beyitlerin sonlarında birbirini izlemesi ya da arka arkaya tekrar edilmesi sebebiyle kafiyeye bu ad verilmiştir.523 Fars edebiyatında aynı kelimeyle ifade edilen kafiyeye İslâm öncesi Türk edebiyatında uyak, halk edebiyatında ayak denilmiş; Fars ve klasik Türk edebiyatlarında "kâfiye-gû, kâfiye sene. kâfiye-endîş" kelimeleri de "şair" yerine kullanılmıştır. Kafiye, manzumenin dış yapı özelliklerinden olup ahengi temin eden en önemli unsurudur.
Dünya şiirinde kafiyenin kullanılışı veznin bulunuşundan çok sonradır. İlk şiirlerini kafiyesiz yazan milletler yanında Japon edebiyatı gibi uzun dönemlerde kafiye geleneği oluşmamış edebiyatlar da bulunmaktadır. Kafiye bir ses. bir hece veya bir kelimeden meydana gelir. İslâmî edebiyatlardaki kafiyenin kaynağını teşkil eden Arap kafiyesinde sesler kadar hareke de önemli olup bir kelimenin seslerinden bazıları yahut kelimenin tamamı, hatta bir önceki kelimenin sesleri de kafiyeye dahil olabilir. Kafiye usulünü ilk ortaya koyanlar Araplar'dır. Bu sebeple Arap edebiyatında aruzla kafiyenin birlikteliği esası II. yüzyılda yazıya geçirilmeye başlanmış ve Halîl b. Ahmed. Mu-faddal ed-Dabbî, Ahfeş el-Evsat ve İbn Dürüsteveyh gibi yazarlar kafiyenin nasıl olması gerektiği üzerine görüşler öne sürmüşlerdir.524 Bunun sonucunda "ilm-i kavâfî" diye özel bir dal oluşmuş ve yüzyıllar boyunca Arap, Fars ve Türk edebiyatları başta olmak üzere Doğu edebiyatlarında kafiyenin ayrıntıları ve biçimleri üzerine kitaplar yazılmıştır. Beyit sonlarındaki uyumla (tenasüp) bunu bozan unsurları inceleyen kafiye ilmi retorik kitaplarının en önemli bölümlerinden birini meydana getirmiştir.
Arap edebiyatında kafiye düzenini oluşturan altı harf özel isimler altında incelenmiştir.
1. Revî. Kafiye düzeninde daima bulunması gereken, bu sebeple kasidenin üzerine kurulduğu ve kendisine nisbetle anıldığı sahih harftir. Revî harfi harekeliyse "mutlak rev. harekesiz ise (sakin) "mukayyed revî" adını alır. Kafiye kelimesinin sonunda yer alan illet med harfleri, tesniye elifi, tekit, tenvin ve mü-ennes "nûrfian, sekt"he"si ,önü harekeli bitişik he zamiri ve hitap kâfi ötreyi izleyen vav zamiri ve kesreyi izleyen yâ zamiri gibi harfler kavî olmamaları veya ziyade harf olmaları sebebiyle revî sayılmazlar, revî harfi bunlardan önceki harftir. Bir kafiye veya seci düzeninde revî olabilecek başka harf yoksa bu sayılan harflerden bazıları, özellikle elifler revî kabul edilir. Maksure türü didaktik kasidelerin kafiye düzeninde revî harfi olarak elif-i maksure bulunur.
2. Vasıl harfi. Harekeli (mutlak) revî harfinin uzatılmasından hâsıl olan med harfleri veya revî harfinin sonuna bitişen müennes harfi, zamir veya sekt / vakıf harfi olarak eklenen he ile hitap kâfidir.
3. Hurûc harfi. Vasıl harfinin uzatılmasından (işba') hâsıl olan med harfleridir kafiyelerinde hurûc. 'V vasıl harfidir.
4. Ridf harfi. Revî harfinden önceki med veya lîn (önü fetha olan vav île yâ) harfleridir: da revî lîn ridfi, kafiyelerinde "ujj" revî med ridfleridir.
5. Te"sîs harfi. Revîden önceki harekeli harfin önünde gelen eliftir. Buna te'sîs elifi de denir. Revî harfiyle te'sîs elifinin aynı kelimede olması şarttır; vasıl, revî, te'sîstir.
6. Dahîl harfi. Revî harfiyle te'sîs elifi arasındaki harekeli harftir: kafiyelerindeki ü ı a dahîl revîdir.
Arap edebiyatında kafiye düzenini oluşturan harf grubunun harekeleri mecra mücrâ. nefâz nefâd, hazv, işba', ress ve tevcîh olmak üzere altı adettir. Kafiye, son iki sakin harf arasındaki harekelerin sayısı bakımından müteradif, mütevâtir, mütedârik, mütekârib ve mütekâvis türlerine; revî harfinin harekeli veya sakin olmasına göre de mutlaka ve mukayye-de kısımlarına, bu ikisi de kendi içlerinde mücerrede, merdûfe, müessese diye üçer kısma ayrılır. Bazı Arap şiir türleri özel kafiye sistemlerine dayanır. Lüzüm-ı mâ !â yelzem (iltizam) türünde birden fazla (iki, üç] revî harfi tekrar eder. Zü'l-kâ-fiyeteynde (tev'em teşrî'), beyitlerin ortalarında ve sonlarında iki kafiye düzeni bulunur. Müşterek (mücennes cinaslı) kafiye aynı kelimenin değişik anlamlarda tekrarına dayanır.
Fars dilinde hareke bulunmaması kafiye harflerinin adedini dokuza çıkarmış ve Arap kafiye düzenine kayd, mezîd ve nâire isimleri altında yeni kafiye harfleri eklenmesine yol açmıştır. Buna göre Fars kafiyesinin harfleri şöyle sıralanmaktadır:
1. Revî. Kafiyenin asıl alan son harfidir, kafiyede birbirine uygun olması gereken harf budur. "Kamer" ve "şeker" kelimelerinin sonundaki "r"ler revî harfidir.
2. Te'sîs. Revî ile aralarında herekeü bir harf bulunan "eliftir. "Kasır" ve "mahir" ya\s) kelimelerindeki "elifler gibi.
3. Dahîl. Te'sîs ile revî arasındaki harftir. "Şemâyil" ve "kabâyil" kelimelerindeki yâ harfi gibi.
4. Ridf. Aralarında harekeli bir harf bulunmak üzere revîden önce yer alan elif vb. uzunvâv-ı sakine veya esre ile okunan yâ-yı sakinedir. Buna göre ridf iki türlüdür:
a) Ridf-i aslî. Revîden önce gelen ve uzatmalı oia-rak okunan elif, vav ve yâ ünlülerinin her birine denir. "Bâd, bûd, bîd" kelimelerin-1 deki â. û ve î harfleri gibi. Arap kafiye| düzenindeki ridf de böyledir,
b) Ridf- id. Revî harfiyle ünlüler arasında bulunan] sakin harftir. "Sâht, sûht rîht" kelimele-l rindeki h harfleri gibi. Bu tür kafiyeyeazi rastlanır. Bu durumda arada bulunan) sakin harfe "ridf-İ zâid", elif veya "vav"a ya da "yâ"ya "ridf-i aslî" denir.
5. Kayd. Elif, vav ve "yâ"nın dışında revîden hemen önce gelen sakin harftir. "Dest, bestj mest" kelimelerindeki s: "sirişt" ve "bi-hişt" kelimelerindeki ş; "guft, cuft, huft" kelimelerindeki harfi gibi. Harf-i k; ile yapılan kafiyeye "revî-i mukayyed) fiye-i mukayyed denir.
6. Vasıl. Revîyita-kip eden harftir. Bu harf sakin durumda-ki revîyi harekeli duruma getirir. "Hâbf ve "der-yâbî" kelimelerinde â ridf-i aslî, t revî ve î vasıl harfidir. Yine "yâri" ve "dil-dârî" kelimelerinde â ridf-i aslî, r revî veî vasıl harfidir.
7. Hurûc. Vaslı takip eden harftir. "Mestend" ve "nişest-end"l melerinde s harf-i kayd, t harf-i revî, n harf-i vasi ve d harf-i hurûcdur.
8. Mezîd, Hurucu takip eden harftir. "Mîgozarîmeş" ve "mî-nevâzim-eş" kelimelerinde a harf-i ridf-i aslî. z harf-i revî, î harf-i vasi, m harf-i hurûc ve ş harf-i mezîddir.
9. Nâire. Mezîdi takip eden bir veya daha fazla harftir. "Bestîm-i şân" ve "peyves-tîm-i-şân" kelimelerinde s harf-i kayd, t harf-i revî, î harf-i vasi, m harf-i hurûc, ş harf-i mezîd, â ve n harf-i nâiredir. Fars edebiyatında yukarıda sayılanlardan başka mutlak ve mukayyed kafiyeler de kullanılmıştır. Mahcûb, zü'l-kâfiyeteyn ve iç kafiye de buna eklenmektedir. Yine Arap kafiyesindeki kafiye harekeleri Fars kafiyesi için de geçerlidir.
Fars şiirinin kafiye kuralları üç gruba ayrılır.
1. â ve û ünlülerinin her biri tek başına kafiye yapabilir. Meselâ "mâ" ve "peyda" kelimelerinde ortak olan â harfi ve "câdû. âhû" kelimelerinde ortak olan û harfi tek başına kafiye olabilir. Fakat bu tür kafiyenin kullanılışı fazla değildir.
2. Her ünlü. kendinden sonra gelen bir veya iki ünsüzle birlikte kafiye yapabilir. Bu da şu şekillerde olabilir:
a) Uzun ünlü ünsüz. Meselâ "hâk" ve "pâk" kelimelerinde kafiye hecesi "âk", "fürûz" ve "bisûz" kelimelerinde "ûz", "şenîd" ve "devîd" kelimelerinde ise "îd"dir.
b) Uzun ünlü + ünsüz + ünsüz. Meselâ "sâht, ne-vâht" kelimelerinde "âht", "pûst, dûst" kelimelerinde "ûst". "gurîht, berîht" kelimelerinde "îht" heceleri kafiye heceleridir,
c) Kısa ünlü + ünsüz. Meselâ "teb, şeb" kelimelerinde "eb", "gil, dil" kelimelerinde "il" heceleri gibi.
d) Kısa ünlü + ünsüz + ünsüz. Meselâ "nühuft, guft" kelimelerinde "uft", "girift, şigift" kelimelerinde "ift" kafiye heceleridir.
3. Ek harfleri (hurûf-i ilhakı). Kafiyeli kelimelerin sonuna aynı eklerden biri veya birkaçı gelebilir. Bu ekler şahıs ekleri, bitişik yazılan şahıs zamirleri, son ekler gibi eklerdir. Meselâ "tebâh-î, siyâh-î" kelimelerinde "âh" hecesi kafiye, ek harfi, "bîht-end, rîht-end" fiillerinde "îht" hecesi kafiye, "end" ise ektir.
Türk dilinde harekeyle beraber uzun ünlünün de olmayışı, kafiyede elif, vav ve yâ ünlülerinden oluşan kafiye harfleri yerine kafiye düzeninde daha basit ve anlaşılır bir sıralamayı gündeme getirmiştir. Böylece kafiyeyi oluşturan harfler revîye olan yakınlık sırasına göre ridf, te'sîs, da-hîl ve kayd olarak öne doğru; vasıl, hurûc, mezîd ve nâire olarak da sona doğru adlandırılır. Bir kafiyede revî harfiyle beraber ridf de varsa "kâfiye-i mürâdefe". te'sîs de varsa "kâfiye-i müessese", bunlara dahîl ve kayd da eklenmiş ise "kâfi-ye-İ mukayyede" ortaya çıkar. Revî harfinden sonra gelen ilk harfe vasıl, ikinciye hurûc, üçüncüye mezîd ve dördüncüden itibaren ne kadar harf varsa hepsine birden nâire denir. Modern Türk şiirinde revî harfinden sonra gelen harflerin tamamı redif olarak kabul edilmiş ve bunda herhangi bir uzunluk ölçüsü gözetilmemiştir.
Kafiye, Arap ve Fars edebiyatlarında beyit temeline dayandığı için genelde kafiye düzeni ve harflerin diziliş esasına göre adlandırılmıştır. Türk divan edebiyatının İran edebiyatı örneğinden yola çıkmış olması bu tür beyit esasına dayalı kafiye kullanımını yaygınlaştırmışsa da Türk-ler'in en eski şiirlerinden yola çıkarak kullandıkları bir de dörtlük düzeninde kafiyeleri vardır ki bu şiirlerde kafiyelerin şekil ve yapı bakımından farklı biçimleri ortaya çıkar. Yenisey mezar kitabeleri ve Orhun âbideleri gibi nesir örneklerinde bile izleri bulunan sese dayalı kulak için kafiye Türklerin İslâmî edebiyat dönemlerinde halk şiiri geleneği içinde devam etmiş ve divan edebiyatının Arap ve Fars kafiye geleneğine ve yazıya dayalı göz İçin kafiye ile paralel yürümüştür. Cumhuriyet döneminde kafiye genellikle halk şiirine göre incelenmiş, yapı ve şekil bakımından ayrı tasniflere tâbi tutulmuştur.
Yapı Bakımından Kafiye. Kafiyeyi meydana getiren seslerin azlığı veya çokluğuna göre kafiye yarım, tam, zengin ve cinaslı olabilir. Yarım kafiye mısra sonlarında yalnızca bir sessiz harfin benzeşmesiyle olur daha çok halk şiirinde ve redifle birlikte kullanılmıştır. Tam kafiye, mısra sonlarında iki sesin benzeşmesiyle olur (Bir garip rüya rengiyle/Uyumuş gibi her şekil/Rüzgârdaki yaprak bile Benim kadar hafif değil; Ahmet Hamdi Tanpinar. Zengin kafiye mısra sonlarında ikiden fazla sesin benzeşmesiyle olur Dünya nedir, anmasak unutsak Âvâreyizâşîyâna tutsak; Muallim Naci. Zengin kafiyede üçten fazla sesten oluşan bir kelime diğer kafiye kelimesi içinde tekrarlanıyorsa buna "tunç kafiye" denilir (N'oldu sana? Yeşil pancu-run İndi/Karanlık akşamlara döndü ikindi; Oktay Rıfat. Cinaslı kafiye anlamlan ayrı, fakat yazılış ve söylenişleri aynı olan kelimelerin kafiye olarak kullanılmasıyla olur (Her nefeste eyledik yüz bin günâh Birgünâha etmedik hiçbirgün âh; Süleyman Çelebi). Cinaslı kafiye halk şiirinde daha ziyade ayaklı mani nazım şekliyle kullanılmıştır Gül erken/Bilmem ki yaz mı gelmiş/Niçin açmış gül erken /Aklımı kayıp ettim Nazlı yarim gülerken.
Şekil Bakımından Kafiye. Kafiye mısra sonlarındaki dizilişine göre düz, çapraz, sarma ve karma olabilir. Buna göre beyit, bend veya dörtlüklerin bütün mısraları birbiriyle kafiyeli olursa düz 525 koşma ve manilerde dörtlüklerin tek rakamiı (1 ve 3) mısraları ile çift rakamlı 2 ve 4 mısraları birbiriyle kafiyeli olursa (xaxa, bebe, dede veya dede gibi) çapraz 526 dörtlük veya bendlerde mıs-raların bir- dört, iki - üç sırasına göre kafiyeli olursa (abba edde veya abbba cdddc gibi) sarma Cânân aramızda bir adındı/ Şîringibihüsn ü âna unvan/Bir sahile hem şerefti hem şân Çok kerre hayâlimizde cânân/Birşi'ri hatırlatan kadındı; Yahya Kemal Beyath); bendlerin mısraları arasında kafiye bulunmakla beraber dizilişlerinde düzensizlik ve değişkenlik olursa karma kafiye ortaya çıkar Ah şu ufkun arkasında/Sonsuz bahar havasında/İşitiyorum kuşların/Kuşların ötüştüğünü İşitiyorum bir narın Çatlayarak düştüğünü; Ziya Osman Saba.
Kafiyenin mısra içinde tekrarlanmasına göre sınıflandırılması da söz konusudur. Mısralannın sonunda ve ortasında kafiye yapılan musammat manzumelere "zü'1-kâfiyeteyn". her mısraında alt alta ikiden fazla kafiye bulunan manzumelere de "zü'1-kavâfî" adı verilir. "Tarsiye murassa" da denilen bu ikincisinde alt alta gelen kelimelerin kafiyeleri sütun tarzında sıralanmış olmalıdır : Münhasırdır sözlerim evsâfına Muntazırdır gözlerim el-tâfına (Ziya Paşa).
Kafiye Kusurları. Kafiyeden bahseden klasik eserlerin son bölümlerinde "uyû-bü'1-kâfiye" adıyla verilen bu kusurlar Arap şiirinde daha Câhiliye devrinden itibaren bilinmekteydi. Bişr b. Ebû Hâzim el-Esedî ve Nâbiga ez-Zübyânî gibi şairlerin yaptıkları ikvâ, sinâd, ikfâ ve tahrîd gibi kafiye hataları kendilerine hatırlatılınca bunları düzelttikleri kaydedilmektedir.527
Arap şiirinde kafiye kusurları revî harfi ve harekesine, revîden önceki harf ve harekelere ve kafiye kelimesine ait kusurlar olmak üzere üçe ayrılır. Revî harf ve harekesine ilişkin kusurlar ikfâ, icâze, ikvâ, ısrâf, gulüv ve taaddîdir. İkfâ, revî harfinin aynı veya yakın mahreçten bir harfle bir kasidede beyitten beyte değişmesidir: değişimleri gibi. İcâze revî harfinin uzak mahreçten bir harfle değişimidir: kafiye düzeninde değişimi gibi. İkvâ, revînin harekesinin (mecra) ötre ve esre şeklinde değişmesidir: gibi. İsraf, revînin harekesinin üstün-esre veya üstün-ötre olarak değişmesidir: gibi. Vezni bozacak şekilde sakin revî harfinin harekelenmesi kusuruna "gulüv", revîden sonra gelen sakin vasıl "hâ"sinın vezni bozacak şekilde harekelenmesi kusuruna da "taaddî" denir.
Revîden önceki harf ve harekelerdeki değişme kusurlarına "sinâd" adı verilir. Bunlar ridf, te'sîs. işba', hazv ve tevcih sinâdları olarak beş nevidir. Ridf sinâdı, iki beyitten birinin revîsinin önünde med (ridf) harfinin bulunması, diğerinde bulunmamasıdır. Te'sîs sinâdı iki beyitten birisinde te'sîs elifinin bulunması, diğerinde yer almamasıdır. İşba' sinâdı bir kasidede dahîl harfinin harekesinin farklı gelmesidir. Hazvsinâdı ridften Önceki harfin değişmesidir. Tevcih sinâdı mukay-yed (sakin) revîden önceki harfin hareke-sindeki değişikliktir. Aruz âlimleri Arap şiirinde çok görüldüğü için bu nevi sinâdi hoşgörüyle karşılamışlardır.
Kafiye kelimesindeki kusurların başlıca-lan îtâ, tazmindir. îtâ, bir kasidede kafiye kelimesinin aynı anlamda olmak üzere tekrar edilmesidir. Bir kasidede yedi beyit geçmeden yapılmış olan kafiye tekrarları hoş karşılanmaz. Ancak bunu kusur saymayanlar da vardır. Nitekim Nâbiga ez-Zübyânî, bir kasidesinde dört beyit arayla kafiyesini aynı anlamda tekrar etmiştir. Tazmin, beytin anlam ve i'rab yönünden tamam olmayıp arkadan gelen beyitle alâkasının bulunmasıdır. Ayrıca bir kasidede kafiye tef ilelerinin (darb) "mefâîlün = mefâilün" gibi vezni bozacak şekilde farklı tefilede gelmesi kusuruna "tahrîd", birinci mısra sonlarındaki tef i-lelerin (aruz| farklı gelmesi kusuruna da "iksâd" denir. Kafiyede, revî hatırına anlamca gereksiz bir kelime kullanma kusuruna "istid'â"'. yine kafiyede revî hatırına gereksiz bir "alem" zikretme kusuruna da "ilcâ"' adı verilir.
Fars edebiyatında kafiye kusurları Arap edebiyatındaki gibi ayrıntılı olmayıp si-nâd, ikvâ, ikfâ ve îtâ ile sınırlandırılmıştır. Revîden önceki harfin harekesini esas alan sinâd için "yân" ile "dûn", hazv ve tevcihin harekesini esas alan ikvâ için "şi-guft" ile "girift", telaffuzu birbirine yakın harflerin (b-p,g-k, t-d, c-ç) kafiyesini esas alan ikfâ için "gürg" ile "kürk" ve kafiyede ses ve kelime tekrarını esas alan îtâ için de "hûb-ter" ile "bedter" örnek verilebilir.
Servet-İ Fünûn dönemine gelinceye kadar bu kusurlar Türk şairleri tarafından da kabul edilir, Arapça ve Farsça kökenli kelimelerle yapılan kafiyelerde kusur olmaması için gayret sarfediiirdi (kadar kader; kefen-vatan gibi). Ancak gerek Tanzimat'tan sonra Batı retoriğini benimseyen Türk şiirinin geldiği nokta, gerekse Türkçe seslerin Arapça ve Farsça kelimeler için hazırlanmış bir kafiye sistemine aykırılığı 528 1895yılında, kelimelerin yapılışını esas alan göz için kafiye yerine, okunuşunu esas alan kulak için kafiyenin öne çıkmasına kapı araladı. Hasan Âsaf adlı bir şairin Ma'lûmâi gazetesinde yayımlanan bir şiirinde "abes" ile "muktebes" kelimelerini kafiye yapması üzerine tenkit edilmesi ve daha sonra bunu Recâizâde Mahmud Ekrem'in müdafaası, o dönemin Batı yanlısı Türk şairlerinden çoğuna kafiyenin kulak için olması fikrini benimsetti ve klasik kafiye kusurlarını önemsiz konuma getirdi.
Harf inkılâbından (1928) sonra abes muktebes tartışması da kusur olmaktan çıkıp Latin harfleriyle ve tamamen Batı retoriğine uygun kafiyeler benimsendi. "Garip akımı" ve "ikinci yenfden itibaren serbest şiir ön plana çıkınca kafiye kısmen terkedildi. 2000'li yılların başlarındaki Türk edebiyatının gelişimine bakıldığında geleneksel anlayıştan farklı da olsa şiirde ses unsuruna değer kazandıran kafiyenin önemini arttıracağı söylenebilir.
Kafiye, İlkçağ'lardan itibaren şiirden bahseden eserlerle retorik kitaplarının başlıca konuları arasında yer almıştır. Arap belagat ve edebiyat kitaplarında bu konuda yazılanlar İslâmî kaynaklı edebiyatları derinden etkilemiş ve zamanla kafiyenin ayrıntı içinde boğulacak derecede detaylandırılmasına yol açmıştır. Arap edebiyatında kafiye hakkında ilk müstakil eser Halef el-Ahmer'in (ö. 180/796) Kitâbü'l-Kavâfî'sıdir.529 Daha sonra Kutrub'un (ö. 206/ 821) 530 ve Yahya b. Ziyâd el-Ferrâ'nın (ö. 207/822) aynı adlı eserleri görülür. Mutlak ve mukayyed kafiye taksimini ilk yapanın Ferrâ olduğu kaydedilir. Ahfeş el-Evsafın 531 Ebû Ömer el-Cermî'nin 532 Ebû Osman el-Mâzînî'nin, Müberred'in 533 Amrb. Muhammed el-Kûfî'nin 534 Kitâbü'l-Kcıvâfî'len, Zeccâc'ın Kitâbü'l-Kâfî fî esmâ'i'l-kavâfî'sı 535 İbn Keysân'ın Telkîbü'l-kavâfî ve telki-bü harekâtihâ'si 536 Ebü'l-Kâsım ez-Zeccâcî'nin eJ-Muhtera fi'1-kavâfî's] bu sahada yazılmış ilk eserlerdir. Daha sonra kaleme alınan belli başlı eserler de şunlardır: Kâdî Ali b. Muhammed et-Tenûhî Kidbü'l-Ka-vö/î (Kahire 1975); İsmail b. Hammâdel-Cevherî, Kitâbü'l-Kavâfî; İbn Sîde.537 Cilmi'l-Kavâfî; Kâdî Ebû Ya'lâ Abdülbâki et-Tenûhî, Kitâbü'1-Kavâî (Beyrut 1379); İbnü'l-Kattâ" es-Sıkil-lî, eş-Şâfî fî (Hlmi)'l-kavâü; İbnü's-Ser-râc eş-Şenterînî, ei-Kâfî fî cilmi'l-kavâfî (Beyrut 1400/1979); Emînüddin Muhammed el-Mahallî.ei-Cevhere fî kâfîyeti'l-kaşîde; Ali İbn Berri, eî-Köfî fî cilmi'l-kavâfî; Ebü'l-Abbas Ahmed el-Endelüsî, el-Vâfîfîmcfrifeti'l-k.a.vâ-fî 538 İbnü'l-Mukrî el-Yemenî, Uı-vânü'ş-şerefi'1-vâfî 539 Ebü'l-Bekâ Muhammed el-Ahmedî, ez-Zübdetü'l-Kâfİyetü fî ibrâzi meknûnâli fevâ^idi'1-küfiye; Halîl b. İbrahim el-Gi-rîdî, Kitâbü'l-Kavâfî; Abdülmelik ei-İs-ferâyînî. eî-Kâfi'î-vâfî bi-Vmi'1-kavâfî; Ahmed el-Muhrizî, el-Kelimetü'LkâSiye fîHlmi'l-kâfiye (Kahire 1335).
Aruz ve kafiyeye dair yazılan eserlerin bir listesini veren Gotthold Weii, bu alanda zamanımıza ulaşan ilk eserin İbn Key-sân'ın çalışması olduğunu söyler. Günümüzde ise İbn Keysân'dan en az bir asır önce eserini yazmış olan Ahfeş el-Ev-sat'ın Kitâbü'l-Kavâfî'si ile Müberred'in Kitâbü'î-Kavâfî'si yayımlanmıştır. Çağdaş yazarlardan Ma'rûf er-Rusâfî, Mustafa es-Sâvî. Ahmed el-Hâşimî, Safa Hu-lûsî, Emîn Ali es-Seyyid, Avni Abdürraûf, Bedevî Mahtûn, Ahmed Keşk. Abdülazîz Atîk, Muhammed el-Ömerî, Ali Necîb Ata-vî, Abdullah Dervîş tarafından kafiye konusunu aruzla birlikte inceleyen çok sayıda eser kaleme alınmıştır. Kafiye hususunda Halîl b. Ahmed ile Ahfeş el-Evsat arasındaki süreçte tanım, taksim ve terim olarak yerleşmiş olan bilgilere daha sonraki müellifler şevâhid ve misaller dışında yeni bir şey ekleyememişlerdir.540
Türk edebiyatında kafiye hakkında müstakil bir eser yazılmamakla birlikte gerek aruzla birleştirilerek gerekse belagata dair kitapların içinde kafiyeden geniş biçimde bahsedilmiştir. Ali Şeydi Bey ve Melkon'un hazırladıkları Seci ve Kafiye Lügati (İstanbul 1323), Manastırlı Mehmed Rıfat'ın Mecâmiu'î-edeb serisinin altıncı kitabı olan Fenn-i Kaiye'si (İstanbul 1308), Muallim Naci'nin Istilâ-hât-ı Edebiye 541 İsmail Habip Sevük'ün Edebiyat Bilgileri 542 Tâhirüi-mevlevî'nin Edebiyat Lügati 543 ve Cem Dilcinin Örnekleri Türk Şiir Bilgisi 544 bunlar arasında sayılabilir.
Bibliyografya :
et-Tacrîfât, "Kâfiye" md.; Tehânevî, Keşşaf, 11, 872, 1239-1242; Zehrâ-yi Hânleri [Kiyâ], Fer-heng-i Edebİyyât-ı Fârsî, Tahran 1348 hş., s. 393; Ahfeş el-Evsat. Kİtâbü'l-Kaüâfl [nşr. İzzet Hasan). Dımaşk 1390/1970; İbnü's-Serrâc. el-Kâfi fi'ilml't'kauâfı [nşr. M. Rıdvan ed-Dâye), Beyrut 1400/1979; Ebü'l-Hasan İbn Tabâtabâ, c!yârCL'ş-şi'r(nşr. Tâhâ el-Hâcirî-M. Zağlûl Sel-lâm). Kahire 1956, s. 102-111, 127-128; İbn Abdürabbih, el-%dü'l-fertd,V, 496-510; Kudâ-me b. Ca'fer. Nakdü'ş-ş'fr [nşr. S. A. Bonebak- kerj.Leiden J956, s. 2, 7-9, 19-23,96-99, 108-111, 140-142; Sâfıibb.Abbâd, el-İlçnâ' (nşr. M. Hasan ÂlüYisîn],Bağdad 1379/1960, s. 80-87; Merziibânî, et-Müüeşşah (nşr Ali M. el-Bicâvî), Kahire 1385/1465, s. 38-40; İbnü'n-Nedîm. el-Fihrist m%e\], s. 78, 34, 91, 124, 690; Ebû Hilâl el-Askerî. Kitâbü'ş-Şınâ'ateyn (nşr. M. Ebü'l-Fazl-AliM. el-Bicâvî), Kahire 1371/1952, s. 375-388, 445-451; İsmail b. Hammâd el-Cev-heri, el-Kauâfî {nşr Kenan Demirayak), Erzurum 1995, lür.yer.; ayrıca bk. neşredenin girişi, s. 1 -19; Ebii'l-Alâ el-Maarrî, Lüzumu mâ lâ yetzem, Bombay 1303, s. 2-19; İbn Reşîk el-Kayrevânî. d-'Umde, Kahire 1353/1934, !, 129-158, 164; II, 3-5, 25-33, 54-57, 69-70, 292-293; Abdül-bâkiet-Tenûhî, el-Kauâfı(nşr. AvnîAbdürraûf], Kahire 1978; Hatîb et-Tfebrîzî, et-Vâfî ft'l-'a.rûz ve'l-kavâfi(nşr. Ömer Yahya - Fahreddin Kabâ-ve|,Dımaşk 1399/1979, s. 213-235; a.mlf., ei-Kâfîfi'l-'arût üe'l-kaoâft(nşt. HassânîHasan Abdullah |, Beyrut, ts., s. 146-169; Ebû Ya'küb es-Sekkâkî, Miftâhu'i-'ulûm (nşr. Naîm Zerzûr), Beyrut 1403/1983, s. 568-577; Ziyâeddin fb-nü'J'Esîr. ei-Meşeiü's-sâ'ir, Kahire 1358/1939, I, 242-246, 264-278; li, 348-353, 359-361; İb-nü'l-Kıfti, kbâhü'r-ruuât, II, 113; İbn Ebü'l-is-ba', Tahrîrü't-Tahbîrfnşr. HifnîM. Şeref), Kahire 1383,s. U6-İ18, 224-241, 263-267, 295-308,391-392, 517-524, 527-531; Kartâcennî. Mİnhâcü'l-büteğâ1 uesirâcü.'l-üdebz' (nşr. M. Habîb İbnül-Hoca), Tunus 1966, s. 206-207, 27]-286; G. W. Freytaz. Darstellung der Ara-bischen VerskunsL, Bonn 1830, s. 296-318; Manastırlı Mehmed Rifat, Mecâmiu'l-edeb: Fenn-i Kâfiye, İstanbul 1308, s. 51-127; Muallim Naci, Istılâhât-ı Edebiyye, İstanbul 1308, s. 65-121; Ali Şeydi- MelKon. Seci ve Kafiye Luga.-U, İstanbul 1323, s, 7-14; Brockelmann. GAL, II, 32; İsmail Habib [Sevük], Edebiyat Bilgileri, İstanbul 1942, s. 89-100; Mustafa Nihat Özön, Edebiyat ve Tenkil Sözlüğü, İstanbul 1954, s. 147-148; Celâleddin Hümâyî, Fünûn-i Belagat ueŞanâ'at-İ Edebî, Tahran 1339 hş.; Reşit Rahmeti Arat, Eski Türk Şİİri, Ankara 1965, s. 18-19; Pervîz Nâtil Hânlerî, Vezn-i Şİ'r-i Fârsî, Tahran 1345 hş.; Nihad Sami Banarlı. Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul 1971, I, 54-55, 182-185; Tâhirülmevlevî, Edebiyat Lügati, İstanbul 1973, s. 77-83; Nihad M. Çetin, Eski Arap Şiiri, İstanbul 1973, s. 61 vd.; a.mlf.. "Aruz", DİA, III, 426-427; Mustafa Sâdık er-Râfiî, Târihti âdâ-biVArab, Beyrut 1394/1974, III, 362-365. 370-373, 374-376; L P. Elwell-Sutton. The Persian Metres, Cambridge 1976; Farzaad Mas'ud, 77ıe Persian Poetic Metres, Leiden 1977; M. Rıza Şe-fiîKedkenî. Mûsikî-iŞi'r, Tahran 1358 hş.; Cevdet Kudret, Örneklerle Edebiyat Bilgilerijstan-bul 1980, I, 178-201; Melıdî Hamîdî, Fünûn-i Şizr, Tahran 1363 hş.; Cem DİIçin. Örneklerle Türk Şiir Bilgisi, Ankara 1983, s. 59-92; Abdullah Derviş, Dirâsât fı'l-'arûz ue'l-kâjiye, Mekke 1407/1987, s. 93-120; Sîrûs-i Şemîsa. Fer-heng-i 'Aruz, Tahran 1370 hş.; a.mlf.. Âşinâyı bâ 'Aruz ue Kâfiye, Tahran 1373 hş.; Mahmûd Fâhûrî, Sefînetil'ş-şu'arâ3, Dımaşk 1410/1990, s. 151-218; M. Ali Şevâbike - Enver Ebû Sü-veylim, Mu'cemü muştalah.âti'l-'arûz ue'l-kâ-fıye, Amman 1411/1991; Taki Vahîdİyân-ı Kâm-yâr, Vezn ü Kâfiye-i Şi'r-i Fârsî, Tahran 1372 hş.; Hâşim Salih Mennâ". eş-Şâfı fi'l-'arûz ue'l-kauâfı, Beyrut 1995, s. 251 -298; Muhsin Macit, Dîuân Şiirinde Ahenk unsurları, Ankara 1996, s, 83-93; Erdoğan Erbay, Eskiler ue Yeniler, Erzurum 1997, s. 116-135; İskender Pala. Ansiklopedik Dİüan Şiiri Sözlüğü, İstanbul 1999, s. 223-225; Hüseyin Nassâr, "ed-Dirâsâtü'l-=Arabiyye cani'l-kâfıye", Mecelletü'l-bahşi'l-cİ!-mîue't-türâşi'l-İstâmi, sy. 1, Mekke 1398, s. 103-112; a.mlf., "el-Kâfiye frl-Iuğa ve'l-'arûz ve'1-mûsîkâ", a.e.,sy. 3 11400), s. 197-206; Ali M. Hakşinas. "Perdâhten be tvâfiye Bâhten", Neşr-İ Dâniş, 11/2, Tahran 1360 hş., s. 18-35; G. WeİI, "Aruz", İA, I, 625-634; a.mlf.. "^Arûz", £F(İng.), 1,667-677; Moh. Ben Cheneb, "Kafiye". İA, VI, 65-66; a.mlf. - S. A. Bonebakker. "Kâfiya", El2 jFr), IV, 429-432; S. A. Bonebakker, "Kâfiya", £/?(ing.), IV, 411-414; el-Kâmû-sü'l-lslâmî, II, 351; IV, 401; Mirza Hâdî Ali Vâ-mıK "Kâfiye'1, ÜDMİ, XVI/1, s. 53-58; Dihhudâ, Luğatnâme, X, 15327-15328; "Kafiye", TDEA,
V, 88-99. İsmail Durmuş Mürsul Öztürk - İskknder Pala
Dostları ilə paylaş: |