Bakara suresi 48:
-
وَاتَّقُواْ يَوْماً لاَّ تَجْزِي نَفْسٌ عَن نَّفْسٍ شَيْئاً وَلاَ يُقْبَلُ مِنْهَا شَفَاعَةٌ وَلاَ يُؤْخَذُ مِنْهَا عَدْلٌ وَلاَ هُمْ يُنصَرُونَ
-
„Öyle bir günden sakının ki, o gün hiç kimse bir başkası adına bir şey ödeyemez. Hiçbir kimseden herhangi bir şefaat kabul olunmaz, fidye alınmaz. Onlara yardım da edilmez..
- putlardan sefaat bekleyenlere rediyye mahiyetindedir.
-> „ Bu ayet ahirette Şefaatin olmadığına delalet eder. Buna sadece bakara suresinde değil başka bir takım ayetlerde de rastlanılmaktadır.“ (Yusuf Şevki Yavuz)
-
Bir takım ayetler de var ki : Zümer 44
-
قُل لِّلَّهِ الشَّفَاعَةُ جَمِيعًا لَّهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ثُمَّ إِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
-
“De ki: “Şefaat tümüyle Allah’a aittir. Göklerin ve yerin hükümranlığı O’nundur. Sonra yalnız O’na döndürüleceksiniz.”“
-> tek şefaatçi Allah’tır. Önceki ayetlerde şefaat kabul edilmediği halde burada sadece Allah’ın şefaat ettiği ifade edilir.
- sefaat islenmis sucun cezasindan kurtulmaktir ve bunu ancak ALLAH yapar
- araci kisi adina ALLAHa tovbe eder
- sefaat dunyada v e ahirette gerceklese bilir.
- ALLAHin dogrudan yada araci ile tovbeyi kabul etmesi arasinda fark yoktur suclunun gunahi iki durumda da ya hafifler ya da kaldirilir.
-
Başka ayetlerde de sadece Allah’ın razı olduğu kişilerin şefaat edeceği bildirilir:
-
şefaat ile ilgili tek bir grup ayet yoktur
-
Putlarla ilgili , onların şefaat edemeyeceğine dair ( biz onlara bize Allah katında şefaat etsinler diye tapıyoruz) ayetler vardır. Yani Allah bunları durup dururken söylemez. Din adamları da buna benzer ille put olmasına gerek yok. Din adamları bize şefaat eder diye düşünenlere reddiye olarak inen ayetlerdir
-
Diğer grupta ise sadece Allah’ın şefaat edebileceği söylenir.
-
Şefaatten başka bir insanın kişi için tövbe etmesi yoluyla insanın kurtulması mümkün müdür? ...-> arada fark var mıdır? Zira sonuçta yine Allah affetmektdir.
-
Allah’u teala’nın izni olmadan kim katında şefaatcilik yapabilir? (men zellezi..ayetelkürsi ) yani Şefaatçileri Allah tayin edebilir
-
Zalimlerin şefaatçisi yoktur ayeti şirkin şefaate engel olduğunu gösterir
-
İman eden kişinin şefaatçisi olabilir, zira beşer şaşar.
= Sonuç olarak ayetlere bakınca şefaatle ilgili kafa karışıklığı ortaya çıkabilir. Ayetlere de tek tek bakınca şefaat konusunda kafa karışabilir.
Hadisler:
-
çeşit şefaatten bahsedilir:
-
Bütün insanlara şefaat – Buhari/Müslim :
-
Cennet ehli için: yani Müminlerin cennetteki derecelerini yükseltmek için
(bu konuda ittifk vardır)
-
Cehennem ehli olan Müslümanlar için şefaat :
-
“Şefaatim, ümmetimden büyük günah işleyenler içindir.”8
-
Mürcie der ki her Müslüman cehenneme uğramadan cennete gidecektir. Ancak bu tutarlı bir görüş değildir. Kuran da vaid ayetleri vardır, bunları caydırıcı olarak ele almak mantıklı olmaz, etkisi kalmaz. ( bunlar da en sahih kabul edilen hadis mecmualarında geçer)
-
Hz. Peygamber’in cennette farklı bir makamda bulunacağı genel kabul görmüştür. (makam-ı mahmud)
-
Hadislerde peygamberlerin; her birinin dua hakları olduğu ve hz. Peygamberin bu hakkını dünya da kullanmadığı onun yerine ahirette ümmetinden zayıf olanlar için kullanacağı rivayet edilir.
-
"Her peygamberin müstecab (Allah’ın kabul edeceği) bir duası vardır. Her peygamber o duayı yapmada acele etti. Ben ise bu duamı Kıyamet gününde, ümmetime şefaat olarak kullanmak üzere sakladım (kullanmayı âhirete bıraktım). Ona inşâallah, ümmetimden şirk koşmadan ölenler nâil olacaktır.”9
-
Ancak belli ki uydurma hadislerde mevcuttur:
‚Bidat ehline/ içki içene benim şefaatim erişmez’ gibi rivayetler belli ki vaizler tarafında uydurulmuştur. Zira bunlar zaten büyük günahlardır. Şefaat büyük günahlar için geçerli değildir.
Kelam kitaplarında 2. Asırdan itibaren şefaatle ilgili değişikakımların olduğu görülür. Bunları iki şıkta toplamak mümkündür:
-
Dünyadaki şefaat:
-
Dünyada şefaat caiz midir?
-
(Yani vitaminB ) bir işini halletmek için aracı sokmak.
-
meşru bir talepte hakedilen bir hakta caizdir (mesela hak edilen emekli maaşın işlemlerini hızlandırmak için)
-
ancak bir suçun cezasının kaldırılmasına yönelik şefaat alimlerce caiz görülmemiştir
Rasulullah (sav)’de şu anlamda bir söz söylemiştir: Eğer kızım fatıma bir suç işlese ben onu bağışlama yetkisine sahip değilim
-
dünya da dini bakımdan şefaat istemek caiz midir?: Başkasında dua istemek kötü birşey değildir. Allah bize bunu mesur dualarda öğretir! : Rabbenağfirli veli valideyye ya da rabbenağfirlena vel lil müminine ellezine sebeguna vs... gibi ayetlerde Allah başkasından dua istemeyi öğretir. Başkasında dua istemekte aslında bir tür şefaattir. Allah nezlindeki gunahlar bagislanir fakat kul hakki bagislanamaz.
-
ölüden veya diriden gıyapta şefaat talep etmek:
ölünün kabrini dünyevi bir ihtiyaç için ziyaret edip birşeyler talep etmek. Gıyabinda bir kişiden birşey talep etmek (‚medet ya Şeyh’ ) diriden yanında şefaat istemek caizdir bunda problem yoktur.
-
Hz. Peygamber için, veliler hakkı için....yani Allah’tan başkasına yemine benzer ifadelerde bulunmak:
Burada ittifak yoktur:
Bir görüşe göre; ölünün gıyabında istiğfar edilmesi mümkündür. ‚Vestağfir leke velil müminine ve lil müminat’ gibi ayetlerde olduğu gibi, bu şekilde caiz kılanlar vardır.
İbn Teymiyye ve Vehhabilere göre bu caiz değildir, zira bana dua ediniz, bende size cevap vereyim’ayeti buna delalet olarak gösterilir. Ölü olan kişiden ve gıyapta olan kişiden bir şey istemek caiz değildir.
-
‚Şefaat ya Rasulallah !’ denilmesi ise sonradan çıkmış olan bir bidattır. Ashab
zamanında böyle bir uygulama yoktur.
-
Hz. Peygamberimizle birlikte iken yağmur talebinde bulunmuşlardır. Rasulünün hatırına yağdır denilmiştir. Ancak vefatından sonra böyle bir ifade kullanılmamıştır. Peygamberin amcası İbn Abbas ile çıkılmıştır. Yani böyle bir şefaat İbn Teymiyye‘ye göre caiz değildir.
(Dinde en önemli kötülük bidattir, Allah adına din ihdas etmek!
وَقَاتِلُوهُمْ حَتَّىٰ لَا تَكُونَ فِتْنَةٌ وَيَكُونَ الدِّينُ كُلُّهُ لِلَّهِ ۚ فَإِنِ انْتَهَوْا فَإِنَّ اللَّهَ بِمَا يَعْمَلُونَ بَصِيرٌ Enfal 39
„Baskı ve şiddet kalmayıncaya ve din tamamen Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Eğer (küfürden) vazgeçerlerse, şüphesiz ki Allah onların yaptıklarını hakkıyla görendir.“
cevşen gibi uzun dualara gerek yoktur. Peygamberin öğretiiği duaları yetmiyor mu?
Cevşen’in Uhud’da geldiği rivayet edilir ancak bunu Şiiler iddia ederler. Şiiler dine çok şey katmışlardır. İmam Cafer’den gelen bir rivayettir. Peygamberin model alındığı bir zühd ve takva alınmalıdır. Tasavvuf ehli kendi görüşlerini yani Sufilerin görüşlerini kaynak alır. Buna nasıl güvenilebilir? Dini tecrübe yaşanacak, ancak kişi kendisinin hatalı oldğunu insanlara öğretmelidir. Tefekkür’ü ortadan kaldırmamalı, bir kişi düşünecek bütün ümmet buna uyacak değildir, böyle bir şey mümkün değildir. Tasavvufun bu hatalı görüşlerini ıslah etmek ilahiyatçılara düşer. Kendi şahsi görüşü, tüm islami ilimler yenşlenmedikçe bu ümmetayağa kalkamaz. İbn teymiyye tasavvufcuları tekfir etmiştir bu da doğru değildir zira bizler kolay kolay tekfire gitmememiz gerekir)
2. bir görüş: Eşariler Maturidiler Şiiler ölüden de diriden de şefaat istenebilir görüşündedirler. Bu görüşü eleştirmek gerekir, çünki bu tasavvuftan etkilenmeden doğan bir görüştür. Ahirette şefaat olursa dünyada da olur gibi düz mantıkla düşünülmüştür. Ancak Rasulullah (sav ) öz amcası için ne kadar uğraşmıştır? Dünyada şefaat olsaydı Rasulullah’ın amcası için şefaat olurdu. Hatta ayet inimiştir ‚sen sevdiğin kişileri hidayete erdiremezsin ancak Allah’ın dilediği müstesna’
-
Ahirette ki Şefaat
4 farklı görüş var:
-
Ahiretteki şefaat sadece küçük günahları kapsar. Mutezileden Ebu Huzeyl el-Allaf’ın görüşüdür. Rivayetleri reddedemediği için böyle bir görüşü seçmiştir
-
Şefaat müminlere münhasırdır tövbe etmeden ölen kebire sahibi mümin değildir, şefaat kapsamına girmez. Mutezile’nin görüşüdür. Kütüb-ü sitte’de geçen meshur hadisleri göz ardı etmek mmkün değildir. Bunlarda kafirlerden bahsedilir ayette ise zalimlerden (kafirlerden) bahsedilir öyleyse bu görüş sakattır
-
Şefaat müminlerin derecelerini yükseltmek içindir.
Şefaat cennetlik müminlerle cehennemlik asi müminleri (fasıkları) kapsar
Eşari,maturidiyye ve Şia bu görüştedir. Eğer biz büyük günah işleyenleri kapsamdan çıkarırsak bu müslümanlara kafirlerin karşısında adaletsizlik olarak yansır. Bundan dolayı bu görüş benimsenmiştir.
-
Şefaatın mahiyeti bilinmez, bunun ilmi ancak Allah’tadır. Ayrıntılarını belirlemek mümkün değildir. Muhammed abduh ve Resit Riza’nın görüşleridir. Reşit Rıza ilk olarak kabul etmiyor ancak sonradan rivayetleri görünce kabul ediyor.
Şefaat (Dia) :
Ahirette peygamberlerin ve kendilerine izin verilen kimselerin müminlerin bağışlanması için Allah katında niyazda bulunmaları anlamında bir terim
-
Sözlükte: tek olan birseyin dengi veya benzeriyle cift hale getirmek:birinin önüne düşüp işini görmeye calısmak,işinin görülmesi için birinin aracılığını istemek. Sucunun bağışlanması veya dileğinin yerine getirilmesi için birine aracılık etme
-
Sefaat birçok dinde yer almakla birlikte niteliği ve bicimi farklılık gösterir.
-
Genellikle sefaat. Ölmüş veya yasayan kutsal kişiler vasıtasıyla dindarlar adına yahut günahı ve sevabı birbirine eşit durumdaki bir ruhun lehine Tanrı katında özel bir müdahale ve af talebinde bulunma seklinde gerçekleşir.
-
İslamda sefaat: Kuranda:31 yerde geçmekte. Nisa surasi:iyi bir işe destek verenle kötü işe destek verenlerden her birinin o işin sonucundan pay alacağı ifade edilirken dünya hayatındaki faaliyetlerin kastedildiği anlaşılmaktadır.
-
Bazı ayetlerde putlare ‘şefi’ diye zikredilmiştir.bu ayetlerde kıyamet günü Allahtan başka hiçbir dost ve şefaatcininbulunmayacagını belirtilmekte, o gün safaatin ancak Allahın izni ve rızasıyla gerçekleşeceği beyan edilmektedir.
-
İlgili ayetlerde kıyamet günü sefaatten mehrum olanların ana vasfı olarak inkar veya sirk,namaz kılmama,fakiri doyurmama,batıla dalanlarla beraber olup aynı davranışı sergileme gibi hususlar zikredilir.
-
Hadislerde: sefaatin hem dünyevi hem uhrevi tarafının bulunduğu belirtilir. Basta Resulullah olmak üzere bütün peygamberler, melekler ve salih kullar büyük günah işleyen müminlere sefaat edecektir.
-
Ancak had cezası doğuran cucların cezasının kaldırılması yolunda sefaatte bulunulmayacağı bildirilmiştir.
-
Ayrıca Hz.peygamber ölünün bağışlanması için Müslümanların dua etmesini dünyada ona sefaatci olma diye nitelemiştir.
-
Ahirette gerçekleşecek safaatle ilgili olan hadislerin cogu Resuli Ekramin sefaatine dairdir.Allahın özeliiklebir duasını mutlaka kabul edeceğine dair her peygambere tanıdığı imtiyazı Resulullah dünyada kullanmamış,sefaat etmek amacıyla bunu ahirete bırakmış ve Allaja ortak koşmamak sartıyle büyük günah işleyen herkesin bundan yararlanacağını söylemiştir.
-
Hz. Peygamberin ilk sefaati mahşerde gerçekleşecektir.
-
Resulullah ilkin ümmetinden cennet ehli olanlar için sefaatcı olacak, cehenneme giren günahkarlar için üc defa safaat edecek ve bu sayede cehennemlikler buradan çıkarılıp cennete alınacaktır.
-
Kuran okuyan ve oruç tutan kimseler hakkında bu ibadetlerin de sefaatci olacağı bildirilmiştir.
-
Hadislerde belirtildiğine göre bütün sefaatcilerin sefaat etmesinden sonra hayırlı hiçbir ameli bulunmayan cehennemdeki müminlere de kullarına karsı cok merhametli olan Allah sefaat edecek, böylece rahmanın azatlıları adı verilen bu grup da cennete girecektir.
-
Sefaat konusunda bazı hadısler uydurulmuştur.
-
Hariciler: sefaat hadislerini kabul etmezler.
-
Cehm b. Safvan ile Mutezile kelamcıları: sefaat vasıtasıyla insanların cehennemden cıkacagını muhtemelgörmedigine dair bilgileri dikkate alarak ahiretteki sefaat inancıyla ilgili tartışmaların I. YYdan itibaren ortaya cıktıgını ve II.yyın ilk yarısından sonra mezheplerin ayırt edici esası haline geldiğini söylemek mümkündür.
-
1) Dünyada Sefaat:
-
Hayatta bulunan salih kişilerden dünyevi bir ihtiyacın karşılanması veya günahların bağışlanması için dua etmeleri anlamındaki sefaatin caiz olduğu konusunda alimler ittifak etmiştir.
-
Zira bu yolsa dua edilmesi Hz.Peygambere ve Müslümanlara Kuranda emredilmiş, ashap da yağmur yağması veya başka ıhtıyaclarının giderilmesi için hayatta bulunan Resulullahtan dua etmesini istemiş,ayrıca hayatta ikeb Resuli Ekramle tevessülde bulunmuştur.
-
Dünyadaki şefaatle ilgili olarak iki konuda farklı görüşler ortaya çıkmıştır.
-
Hz peygamber hakkı için,veliler ve Salihler hakkı için seklinde ifadelerin kullanılması, diğeri de bir ölüden veya diriden sefaat istenmesidir.
-
A) İbn Teymiyye ve müteahhir dönemi Selefi alimleriyle Vehhabiler: bunların ikisi de caiz değildir,böyle bir sefaat inancı ilk devir Müslümanlarında yoktur. Nitekim ashab yağmur dualarında efendimizin vefatından sonra hayatta bulunan amcası Abdulmuttalibi vesile edinmiştir. Ölüden veya diriden sefaat beklemek Allahtan başkasına dua ve ibadet etmek demektir, bu ise bir nevi sirktir.
-
B) Sufiyyeye mesnup alimlerle Taceddin es Sübki, İbn Hacer, Muhsin el Emin gibi Esrai ve Şii alimleri: Yapılacak dualarda hz Peygamberi, veli ve salih kişileri bir anlamada aracı kılmak, ayrıca diri veya ölü bir kişiden dünya ve ahirete ilişkin sefaat istemek meşrudur. Ahirette sefaat etmesine izin verilen makbul kullardan dünyada da sefaat talebinde bulunmak caiz olmalıdır. Bir velinin kabri yanında adını anarak dua etmek ona tapmak anlamına gelmez. Nitekim Hz.Ebu Bekir, Resulullah vefat edince alnını öptüktem sonra ‘ Allah katında bizleri de an’ demiştir.
-
2) Ahirette Sefaat:
-
İslam alimleri hz Peygamberin, mahşer meydanında uzun bekletiş sıkıntısı içindeki insanların hesaba çekilmesine sağlamak, ayrıca müminlerin cennetteki derecelerini yükseltmek amacıyla Allah katında sefaat edeceği, buna karşılık kafirler hakkında sefaatin gerceklesemeyevegi hususunda ittifak etmiştir.
-
Konunun tartışılan yönü tövbe etmeden ölen, küçük veya büyük günah işlemiş Müslümanlarla ilgili olup bu husustaki görüşleri şöylece özetlemek mümkündür:
-
A)Mutezileden Ebül Hüzeyl el Allaf: ahirette sefaat yalnızca küçük günah işleyenler hakkında vuku bulacaktır.
-
B) Mutezile ve Hariciler ve bazı cagdas araştırmacılar: kuranda haber verilen sefaat mümin olarak ölenleri kapsar, büyük günah işleyip de tövbe etmeden ölen kimseler fasık olup sefaatten mahrum kalır. Kuranda izin verilen sefaatcilerin yalnızca tövbe ederek ilahi emirlere uymaları neticesinde Allahın kendilerinden razı olduğu kimselere sefaat edeceği bildirilmiştir. Büyük günah işleyenler ise zalim, fasık ve facir zümreleri arasında bulunduğu acıktır.Resuli Ekremin büyük günah işleyenlere sefaat edeceğine ilişkin hadisler ahad yoluyla nakledilmiştir.Ahirette insanı kurtaracak olan sefaat değil iman ve iyi davranışlardır.
-
C) Selefiyye,Maturidiyye,Esariyye ve Şia: sefaat büyük günah işleyen ve tövbe etmeden ölen müminleri de kapsayacaktır. Kuranda ve sahih hadislerde ahirette hakimiyet ve sefaatin yalnız Allaha ait olduğu açıkça belirtilmekle beraber bazı ayetlerde sefaat etme izni verdiği kullarının, razı olduğu ve sefaat edilmelerine izin verdiği kimseler hakkında sefaatci olabilecekleri bildirilmektedir.
-
Haklarında sefaat edilmesine razı olduğu kimseler ise samimi bir sekilde kelimei şahadet getirerek Müslüman olanlardır.
-
Allahın ahirette bazı kullarını diğerleri hakkında sefaatci kılması sefaat etme yetkisinin sadece O’nun elinde bulunduğunu ifade eder.
-
Resuli ekremin, münafıkların cenaze namazını kılmasının ve haklarında istiğfar etmesinin ardından bunu Allah tarafından onaylanmaması sefaat yetkisinin yalnız Hkka ait olduğunu kanıtlar.
-
Kuranda meleklerin günahkar müminler için istiğfar ettiği bildirilmiş, hz Peygambere de müminlerin bağışlanması için dua etmesi emredilmiştir.
-
Ahirette sefaatin olmayacağını ve zalimleri koruyan herhangi bir dost ve şefaatçinin bulunmayacağını bildiren ayetler kafirler hakkındadır.
-
Kuranda hz.Peygamberin makamı mahmuda cıkarılacagı bildirilmiş ve bunun bütün insanların yanı sıra müminlere sefaatci kılınması anlam9ına geldiği sahih rivayetlerle nakledilmiştir.
-
D) Muhammed Abduh ve M.Raşid Rıza gibi son devir alimler: Ahiretteki şefaat yalnızca Allah ait olıup mahiyeti insanlarca bilinmez.Bu sebeple kimlerin sefaatci olacağı ve sefaatin kimleri kapsayacağı meselesini ilahi ilme havale etmek gerekir.Esasen kürdanda ahirette sefaatin vuku bulacağına dair acık bir ayet yoktur.Aksine sefaatin vuku bulmayacağı veya kimseye fayda saglamayacagı anlaına gelen beyanlar mevcuttur.Sefaati Allahın iznine bağlayan istisna kaydı ise onun vuku bulmayacağını kesin derecesinde ifade etme amacı taşıyan bir üslup özelliği olabilir. Bu sebeple sefaate ilişkin ayetleri mütesabih kabul etmek gerekir.Ancak sefaatin gerçekleşeceği sahih hadislerle sabit olduğundan dünyada uygulanan ve kötülük yapanları cezadan kurtarma anlaına gelen sefaatin ahirette vuku bulmayacağını kabul ederek konunun geri kalan kısmını Allaha havale etmek en doğru yoldur.
-
Alimlerin büyük cogunlugu: Allah katında yüksek dereceler elde eden iyi kullar sefaat etmeye yetkili kılınacaktır. Bunlar peygamberler, melekler, sahabiler, alimler, veliler, Sıddıklar, Salihler, sehidler ve müttaki müminler. Bunların sefaat yetkisi Allah katındaki mertebelerine göre farklidir.
-
Resulullahın yapacağı diğer sefaatler arasında cennettekilerin derecelerinin yükseltilmesi, cehennemde bulunanlardan azabın hafifletilmesi ve büyük günah işleyen müminlerle tevhid ehlinden olanların cehennemden çıkarılması yer alır.
-
Dünyada sefaat: manevi mertebelerinin yüksek olduğu inancıyla dünyada ölülerden veya gıyabında dirilerden sefaar istemenin yahut yapılan dualarda falanın hakkı için gibi ifadeler kullanmanın Allahtan başkasına dua etmeye benzeyen bir aşırılık olduğunda süphe yoktur.
-
Dünyevi ve uhrevi ihtiyaçların giderilmesi için yalnızca Allaha dua etmek dini bir zorunluluktur.
-
Öte yandan peygamberlerden başka kimse masum değildir.
-
Ahiretteki sefaat konusuna gelince alimlerin büyük cogunlugu, bunun Müslümanlara yönelik olarak vuku bulacağı ve kafirleri kapsamadığı hususunda ittifak etmiştir.
-
Hz.Peygamberin islamiyeti benimsemeyen amcası Ebu Talibe sefaatinin fayda vereceğine dair rivayetler bu acıdan problemlidir.
Kader İnancı Ders Notu:
-
Müslümanların tartıştıkları ilk dinî/itikadî meseledir bu. Bundan dolayı (muhtemelen) en çok rivayet bu konu hakkında uydurulmuştur (çokça uydurulmuş rivayet mevcuttur).
-
Aslında Allah’ın sıfatlarına iman etmek demektir (irade, kudret ve yaratma sıfatlarıyla)
-
Kader: ”Allahın olayları vuku bulmadan önce bilmesine kader denir”
-
Kaza= “Dileyip yaratmasına”
-
Allah’ın üstün niteliklerine iman etme
Hadislerde:
-
Doğrudan inanç esaslarına dahil edilir ama bu konu hakkında çok çeşit hadis var
-
Bütün hadislerin Kader’e imanın inanç esaslarına dahil olduğunu söylemez, muhtelif rivayetler vardır
-
Ashab zamanında tartışılmış bir konu. 2 farklı görüş vardır/oluşmuştur
-
”Kaderin bir neticesi olarak müslümanlar birbiriyle savaşmıştır”. Yani herşey kadere sevkediliyor
-
“Allah herşeyi bilir, ancak icbar söz konusu değildir
Hz. Ömer Şam’a girmek isterken orada VEBA hastalığının olduğunu öğrenir ve geri döner. Bunun üzerine sahabeden biri “Ey Ömer, Allah’ın kaderinden neden kaçıyorsun? Diyor. Bunun üzerine Hz. Ömer şu cevabı veriyor:” Allah’ın bir kaderinden diğerine yöneliyorum.”
Kader ve Kaza ilahî sıfat ve fiillerle iman konusudur:
-
İLİM SIFATI:
-
Allah varlığı ve olayları vukuundan önce bilir mi bilmez mi? Kur’an’da Allah’ın herieyi bilen bir varlık olduğu söylenir: علام10 الغيوب11
-
Gaybın 3 boyutu vardır
-
Allah bütün varlık ve olayları vukuundan önce bilir:
-
Bu yaygın görüştür! Bir şeyin vukuu bulacağını bilmek, onun meydana getirilmesinin icbarla olduğuna delalet etmez.
-
Bir şey irade ve kudretle meydana gelir, ilimle değil!
-
Allah’ın bu bilgisi insanları icbar altında bırakmaz
-
Cebri inancı Kur’an’da müşriklik olarak anlatılır- kesin reddedilir!
Ayet:
-
وَقَالَ الَّذِينَ أَشْرَكُواْ لَوْ شَاء اللّهُ مَا عَبَدْنَا مِن دُونِهِ مِن شَيْءٍ نَّحْنُ وَلا آبَاؤُنَا وَلاَ حَرَّمْنَا مِن دُونِهِ مِن شَيْءٍ كَذَلِكَ فَعَلَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ فَهَلْ عَلَى الرُّسُلِ إِلاَّ الْبَلاغُ الْمُبِينُ
Nahl 35: “Allah’a ortak koşanlar, dediler ki: “Allah dileseydi ne biz, ne de atalarımız O’ndan başka hiçbir şeye tapmazdık, O’nun emri olmadan hiçbir şeyi de haram kılmazdık.” Kendilerinden öncekiler de böyle yapmıştı. Peygamberlere düşen sadece apaçık bir tebliğdir.”
-
سَيَقُولُ الَّذِينَ أَشْرَكُواْ لَوْ شَاء اللّهُ مَا أَشْرَكْنَا وَلاَ آبَاؤُنَا وَلاَ حَرَّمْنَا مِن شَيْءٍ كَذَلِكَ كَذَّبَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِم حَتَّى ذَاقُواْ بَأْسَنَا قُلْ هَلْ عِندَكُم مِّنْ عِلْمٍ فَتُخْرِجُوهُ لَنَا إِن تَتَّبِعُونَ إِلاَّ الظَّنَّ وَإِنْ أَنتُمْ إَلاَّ تَخْرُصُونَ
En’am 148:“Allah’a ortak koşanlar diyecekler ki: “Eğer Allah dileseydi, biz de ortak koşmazdık, babalarımız da. Hiçbir şeyi de haram kılmazdık.” Onlardan öncekiler de (peygamberlerini) böyle yalanlamışlardı da sonunda azabımızı tatmışlardı. De ki: “Sizin (iddialarınızı ispat edecek) bir bilginiz var mı ki onu bize gösteresiniz? Siz ancak kuruntuya uyuyorsunuz ve siz sadece yalan söylüyorsunuz.”
-
İlim sıfatını iyi bilmek ve Allah’ın nasıl bildiğni anlayabilmek için insanın idarki yetmez.12
Bu görüş yine ikiye ayrılır (kendi arasında)
1a) Allah bilir ama icbar altında bırakır
1b) Allah bilir ve bu bilgisi icbar altında bırakmaz (Mu’tezile, Şia ve ehl-i Sünnetin görüşleri)
-
Allah varlık ve olayları vukuundan önce bilmez, ancak vukuu bulduktan sonra bilir
-
Bunu iddia edenlerin delilleri
الَّذِي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيَاةَ لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا وَهُوَ الْعَزِيزُ الْغَفُورُ
„O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır“ Mülk 2
-
Bu görüşü savunanlar Cehm b. Safvan, Mervan b. Hakem ve bugünkü bazı İlahiyatcılar
-
İslam filozofların görüşleri:
-
İRADE SIFATI
-
Allah dilemezse olmaz, insan dileyemez:
-
İlahî irade mutlaktır. İstemediği hiçbirşey vukuu bulmaz ve bütün varlık ve olayları kuşatır
Ayet:
-
وَلَوْ شَاء رَبُّكَ لآمَنَ مَن فِي الأَرْضِ كُلُّهُمْ جَمِيعًا أَفَأَنتَ تُكْرِهُ النَّاسَ حَتَّى يَكُونُواْ مُؤْمِنِينَ
Yunus 99: „Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzünde bulunanların hepsi elbette topyekûn iman ederlerdi. Böyle iken sen mi mü’min olsunlar diye, insanları zorlayacaksın?“
-
وَمَا تَشَاؤُونَ إِلَّا أَن يَشَاء اللَّهُ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيمًا حَكِيمًا
„Allah’ın dilemesi olmadıkça siz dileyemezsiniz. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.“ İnsan (dehr) 30
-
Mu’tezile: Allah’ın iradesi insanların sorumlu tutulduğu fiillerle ilgili değildir, insanın sorumlu tutulduğu fiillerde Allah’ın iradesi çerçevesinde olsaydı ozaman insanı hesaba çekemezdi, zira bu elini kolunu bağladığın adamdan neden yürümediğinin hesabını sormak gibidir.
-
Ehl-i Sünnet: Herşey Allah’ın iradesi kapsamındadır. Hayır ve şer Allah’dan gelir. Allah insana seçme imkanı verir ve insan seçimini yaptığı anda o fiili ona o anda yaratır. Cebir altına sokmaz!
DİA ŞER MADDESİ
-
İLAHÎ FİİLLER:
-
Allah tealanın fiilleri bütün varlıkları kapsar. Evrende yegane fail Allahdır. Asıl fail O’dur
-
(İlk fiili) Kitabet fiili:
-
Varlık ve olayları vukuu bulmadan once yazmıştır
-
مَا أَصَابَ مِن مُّصِيبَةٍ فِي الْأَرْضِ وَلَا فِي أَنفُسِكُمْ إِلَّا فِي كِتَابٍ مِّن قَبْلِ أَن نَّبْرَأَهَا إِنَّ ذَلِكَ عَلَى اللَّهِ يَسِيرٌ
Hadid 22: “Yeryüzünde ve kendi nefislerinizde uğradığınız hiçbir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da) yazılmış olmasın. Şüphesiz bu, Allah’a göre kolaydır.“
Allah ilmini yazmıştır. Bu konuyla ilgili 2 farklı görüş:
-
Yazması zorunlu
-
Insan iradesi de söz konusudur. Yani Allah insan iradesini dünmeksizin yazmamıştır
-
İman-İnkar; itaat-isyan türünden fiilleri yaratması:
-
Insan sağlığı üzerine imkan vardır. Eskiden yaş ortalaması düşükken şimdi sağlık sektöründe gelişmelerle daha uzundur. Bu değişme Allah’ın ilmi ve dilemesi dışında olmamıştır!
-
Dostları ilə paylaş: |