Kimim ben? Hayatını, Türk irfanına adayan, münzevi ve mütecessis bir fikir işçisi.’’


Türk aydını, Kitab-ı Mukaddes'in Serseri Yahudisi… Hangi Türk aydını? Kaçanlar ne Türk, ne aydın. Bu firar bir Kabil kompleksi



Yüklə 27,26 Kb.
səhifə2/2
tarix07.01.2022
ölçüsü27,26 Kb.
#82033
1   2
Türk aydını, Kitab-ı Mukaddes'in Serseri Yahudisi… Hangi Türk aydını? Kaçanlar ne Türk, ne aydın. Bu firar bir Kabil kompleksi.

Su Alan Gemi


Bu ülke 89’dan beri su alan bir gemi… Fransız İhtilâli yalnız Batı feodalizm’inin değil, ihtiyar Şarkın da ölüm çanı. Osmanlı bir başka medeniyetin varlığını o zaman fark eder. Henüz ne îmânını kaybetmiştir, ne haysiyetini. Zirvelerden bakar diyâr-ı küfre. Avrupa maddedir, kendisi ruh.
Bu tanımadığı dünyanın kesif ve müselsel taarruzları karşısında kuvvetinden şüphe etmeye başlar . Hayret, yerini hayranlığa bırakır, hayranlık teslimiyete.
Bir İmparatorluğun Anatomisi

Kaçanlar: “Boğuluyoruz”, diyorlar… “Memleket bir zelzele arefesinde. Gitmek, kaderin hatalarını düzeltmektir. Cangıldan şehire, kasırgadan limana, kaostan tarihe kaçış.


Yükseliş devrinde aydın, toplumun herhangi bir ferdidir: zevkleri ile, zilletleri ile, mukaddesleri ile. Ne imtiyazı var­dır, ne imtiyaz peşindedir.Tanzimat, Babıâli’nin Avrupalılaşması. Bürokrasi, halk­ları da, saraydan da kopar. Aydın da bürokrattır, hem de çok nazlı, çok hassas, çok hercâi bir bürokrat.
“Hâkim ideoloji, hâkim sınıfın ideolojisi” diyor kitap. Osmanlı ülkesinde hâkim sınıf, Fransız veya İngiliz burju­vazisi. Sarayın direnişi azaldıkça kapitalizm, taarruzunu yoğunlaştırır: keşişler, mektepler, mürebbiyeler, mason locala­rı… Osmanlı Bankası,* nişanlar, sefaret baloları ve Beyoğlu’nu zevk panayırına çeviren şuh aktrisler. Aydın, batan bir gemidedir. Ufukta rüyaların en muhteşe­mi: Avrupa. Servetin, şöhretin, şehvetin daveti. Azgın iştihaları vardı intelijansiyanın ve bu masal hazineleri kendisi­ni bekliyordu. Avrupalı dostları lütufkârdılar. Karşılık ola­rak biraz “ihanet” istiyorlardı sadece.
Halk oynanan oyunu seziyordu, insiyaklarıyla. Ve maziye sığınıyordu; maziye, yani hatıralarına, mukaddeslerine. Tek ümidi kalmıştı: saray. Ve saray çatırdıyordu.
Aydın için padişah, kendisini dünya zevklerinden ayıran bir hâil idi. Padişah olmasa, Avrupa’nın emrinde ve Avru­pa’nın inâyetiyle kendisi yönetecekti devleti. Hürriyetçiydi, terakkiciydi, medeniyetçiydi. Halkı savaşa hazırlamak mı? Hangi halkı? Ne savaşı? Kime karşı savaş?
Müstağrip
Tanzimat sonrası Türk aydınına en çok yakışan sıfat: Müstağrip. Edebiyatımız bir gölge-edebiyat; düşüncemiz bir gölge-düşünce. Üç edebî nevi itibarda: Taklit, intihal ve tercüme.
Ama zirvelerin hiçbirini tanımıyorduk. Avrupa’yı Avrupa yapan düşünce fatihleriyle temasımız yasaktı. Haşet Kitabevi’nden ibaretti Avrupamız, girdapları olmayan bir kıta, tezatsız ve tek boyutlu; bir kartpostal Avrupa’sı. Coğrafyamızda tek kıta vardı, kafamızda tek yarımküre. Türkçe konuşan birer Fransız’dık.

[1] Cemil Meriç, Jurnal, 18.06.1974



[2] Cemil Meriç Kimdir?

http://www.biyografi.net.tr/cemil-meric-kimdir/
Yüklə 27,26 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin