H. Mahmud Türbesi ve Sebili
Nurdan Sözgen, 1994 / TE'fJV Arfivi
Bütünüyle mermer kaplı cephenin tasarım ve uygulama düzeyi, madeni parmaklıklarda ve türbe ile sebilin alemlerinde de görülür. Tüm parmaklıkların ilk uygulamada kurşundan dökülüp, altın varakla kaplandığı, sonradan hazire pencerelerindeki-lerin demirden dökülmüş olan parmaklıklarla değiştirildiğine ilişkin bir bilgi bulunmaktadır. Türbe parmaklığında altın yaldız izleri hâlâ görülebilmektedir. Ancak asıl vurgulanması gereken, birbirinden farklı olan türbe, sebil ve hazire parmaklıklarının her üçünün de yine ampir özellikler gösteren yüksek düzeyli bir tasarımın ürünü olmalarıdır. Aynı şekilde ay ü-zerinde birer güneş betimi olan her iki a-lem de çok özenli bir tasarıma sahiptir. İki anıtsal kapının demir kanatları, alt bölümlerinde türbe attikasmdaki kalkanların tekrarıdır. Üst bölümlerinde çapraz meşaleli ve bitkilerle bezeli birer motif taşırlar. Kemer içlerinde ise, bulutlardan çıkan güneş ışınları betimlenmiştir.
İç çapı 17 m'ye yaklaşan türbe kubbesi alçı kasetli dekorasyonuyla, Rönesans'la birlikte Avrupa'da görülen Panteon benzeri uygulamaların bir tekrarıdır. Geleneksel kalemisi kubbe bezemelerinden farklı olarak ilk kez boyanmamış ve arma, çe-lenkler, çiçek sepeti kabartmalarıyla süslenmiştir. Pencerelerin üzerinde, tüm iç mekânı mermer bir ayet kuşağı çevreler. Kubbenin ortasında büyük bir kristal avize ve pencere aralarında kandiller bulunmaktadır. İçerdeki 18 sandukadan üçü II. Mahmud, Abdülaziz (hd 1861-1876) ve II. Ab-dülhamid'e (hd 1876-1909) aittir. Sırma işlemeli kadife örtüleri özenli bir el işçiliği gösterir ve yine ampir biçim dünyasını yansıtır. Türbenin açılışında var olan perdeler, halılar, sanduka üzerine atılmış şallar, II. Mahmud'un fesi üzerinde bulunan "güneş
resmindeki pek ağır mücevher sorguç", sanduka çevresindeki "gayet âlâ sedeften parmaklık", sekiz adet büyük gümüş şamdan artık yerinde yoktur. Muvakkithane-nin "üç tane pek nefis tam saati", sebilin "yarım karpuz şeklindeki güzel yapılmış taşlan" da günümüze gelememiştir.
II. Mahmud Türbesi, Tanzimat'ın ilk büyük ölçekli resmi yapı uygulamasıdır. Her ne kadar padişahın ölümünü izleyen günlerde inşaatın gerçekleştirilmesi için resmi görevlendirilmeler yapılmışsa da, türbenin projelendirilmesi Tanzimat'ın hazır-lıklarıyla birlikte yürütülmüş, inşaata Tanzimat'ın ilanından hemen önce veya sonra başlanmış ve yaklaşık l yıl gibi çok kısa bir sürede yapım bitirilerek, Tanzimat'ın birinci yıldönümünden 8 gün sonra açılış yapılmıştır. II. Mahmud, Osmanlı İmpara-torluğu'nun gerileme döneminde, uzun bir aradan sonra, hükümdarın mutlak gücünü ve önderliğim tekrar egemen kılmış ve radikal uygulamalarıyla Tanzimat reformları için gerekli ortamı hazırlamıştır. Bu nedenle türbe ve bağlı yapıların Tanzimat kadroları için, yeni dönemin anlatımı açısından özel bir önemi olduğunu düşünmek yanlış olmaz.
Büyük boyutlu padişah türbelerinin sonuncusu ve en büyüklerinden biri olan türbe aynca cami veya medrese yerine türbenin odak oluşturduğu ilginç bir külliye uygulamasıdır. Tarihi yarımadanın en önemli caddesi üzerindeki konumu ve caddeye taşan tasarımıyla, Batılılaşma döneminde artık yol kenarına yapılan III. Mustafa'nın (hd 1757-1774) Laleli'deki veya I. Abdülhamid'in (hd 1774-1789) Emi-nönü'ndeki türbelerinden çok daha fazla dikkat çekicidir.
19. yy'm ortalarında Divanyolu, Osmanlı aydınlarının Müslüman kesiminin oturduğu seçkin bir cadde niteliği taşımaktaydı ve sarayın Halic'in karşı kıyısına taşınmasından sonra da, yüzyılın sonuna kadar, önemli devlet törenlerinin yapıldığı yer olma niteliğini sürdürmüştür. Türbe, Pera ve Galata'daki Batılı çevrenin tersine, o tarihte bütünüyle ahşap olan bir dokunun içine ve Esma Sultan'ın kışlık sarayının yerine; tarihi yarımadada kısa bir süre sonra başlayacak imar uygulamalarında öngörülecek olan hiza göz önünde bulundurularak inşa edilmiştir.
II. Mahmud Türbesi ve bağlı yapılar yalnızca ahşap dokuya getirdiği karşıtlıkla değil, mimari ve bezemesel özellikleriyle de yeni bir dönemin habercisidir. Bezemenin azaltılarak, çerçevelenmiş belirli alanlar içine alındığı, geometrik kütle biçiminin keskin konturlarla vurgulandığı ve böylece soyut amtsallık arayışına yanıt veren, ancak yalın klasisizmden farklı olarak alegorik bezeme motifleriyle, imparatorluk görkemini yansıtan ampir üslubu, Fransa'da olduğu gibi Tanzimat için de resmi bir üslup niteliği taşımaya uygundu. Bu açıdan Tanzimat şemsesinde olduğu gibi, Osmanlı dünyasına ilk kez giren armalar ve alegoriler; alemlerde, kapı üzerindeki kemer içlerinde ve pa-
Dostları ilə paylaş: |