Hayyât ayrıca, İslâm âlimlerinin ve özellikle Mu'tezile'nin büyük tepkisini çeken
104
HAYYÂT, Yahya b. Câlib
İbnü'r-Râvendî'ninKiidbü'f-rdc, Kitâ-bü'd-Dâmiğ, Kitâbü'z-Zümürrüd, Kitâbü Abesi'1-hîkme (bazı kaynaklarda yanlış olarak Kitâbü Na'ti'l-hikme şeklinde geçer), Kitâbü'l-Ferîd, Kitâbü Ka-dîbi'z-zeheb ve Kitâbü'l-İmâme adlı eserlerine reddiyeler yazmıştır (Ebü'l-A'lâ el-Maarrî. s. 39; İbnü'l-Cevzî, VI, 99-100; Houtsma, IV 11890|, s. 223-224). İb-nü'l-Murtazâ da İsim belirtmeden onun İbnü'r-Râvendî'nin birçok eserine cevap verdiğini söylemektedir (Tabakâtü 't-Mu'-tezile, s. 85).
Hayyât üzerinde yapılan çalışmalar arasında. H. Samuel Nyberg'in el-İntişâr'a yazdığı önsözle bazı ansiklopedi maddeleri (bk. bibi.] ve Halîl Ebû Rahme'nİn "Ebü'l-Hüseyn el-Hayyât ve Kitâbühü'l-İntişâr" [Ebhâşü'l-Yermûk.VÎ, İrbid 1405/ 1985, s. 145-170) adlı makalesi zikredilebilir.
BİBLİYOGRAFYA :
Hayyât, Kitâbü'l-întişâr [nşr. Albeıt N. Nader). Beyrut 1957, H. Samuel Myberg'in önsözü, s. IX-XLV; Kâ'bî, Zİkrü't-MtıHczile min Makâtâ-ti'l-İslâmiyyin [Faziü'i-i'Üzâl ue Tabakâtü't-Muıtezile. içinde, n^r Fuâd Seyyid), Tunus 1393/ 1974, s. 74; Eş'arî, Makâtât (Ritter), s. 314, 353, 518; İbnü'n-Nedîm. ei-Fihrist (Tecedclüd), s. 216, 220;KâdîAbdülcebbâr, Tabakâtü'l-Mu1-tezile [Faztü'l-i'tizâi ue TabakâLü'i-Mu' tezile içinde, nşr i'uâd Seyyid), Tunus 1393/1974, s. 228, 269-270, 283-284, 296-297. 299, 301; a.mlf.. Teşbitü delâ'Ui'n-nübüDue {nşr. Abdul-kerîm Osman], Beyrut, ts. (Dârül-Arabiyye), I, 51; Ebû Reşîd en-Nîsâbûrî, et-Mesâ'it fi'l-hllâf beune'l-Başr'tyyİn ue't-Bağdâdiyyîn ınşr Man Ziyâde - Rıdvan cs-Seyyid), Beyrut 1979, s. 336-337; Ebü'l-Alâ el-Maarrî. Risâletü't gufran (nşr ÂişeAbdurrahman), Kahire 1397/1977, s. 39; Bağdadî, e/-FarAr(Abdülhamîd),s. 179-180; İbn Hazm. el-Faşl. V, 42; Hatîb. Târihti Bağdâd,X], 87, 95-96; İbn Metteveyh, el-Mecmû' fi'l-mu-hitbi't-tek!îf[nşr Ömer es-Seyyid Azmî), Kahire 1965, s. 167, 229; İsferâyînî. et-Tebşir (Kevse-rî), s. 51; Nesefî, Tebştralü'l-ediiie (Salame). s. 75, 375, 459;Şehristânî. e/-M//e/(Vekîl), I. 76; İbnü'l-Cevzî, el-Muntazam, VI, 99-100; Fahred-diner-Râzî, Muhaşşaltnşr Tâhâ Abdürraûf Sa'd), Kahire 1323, s. 38; İbnü'l-Esîr, el-Lübâb, 1, 475; Zehebî, A'iâmü'n-nübelâ', XIV, 220; İbnü'l-Murtazâ. Tabakâtü't-Muctezite, s. 72, 76, 85-88; İbn Hacer, Lisânû'l-Mîzân, IV, 8-9; Brockelmann. GAL SuppL, i, 341; Sezgin. GAS, 1,621; A. S. Tritton, İslâm Kelâmı (rrc Mehmet Dağ), Ankara 1983, s. 153-154; A. N. Nader, Lesyste-me philosophigue des Mu'tazila, Beyrouth 1984, s. 43-44; J. van Ess, Theoiogie und Ge-seltschaft im 2. und 3. Jahrhtındert Hidschra, New York 1993-95, V, 342; VI, 236, 438-441; a.mlf., "al-Khayyât", £72(İng ), IV, 1162-1164; a.mlf.. "Abuİ-Qasem al-Kacbi", Ek., 1, 359-361; M. Th. Houtsma. "Zum Kitâb al-Fihrist". WZKM, IV (1890), s. 223-224; J. Fück. "Neue Materİalien zum Fihrist", ZDMG, XC (1936), s. 302; W. Madelung, "'Abd al-Rahlm al-Kayyât". Ek, I, 143-144. m
İSİİ Şfrafe'itin Gölcük
HAYYÂT, Yahya b. Gâlib
~l
L
Ebû Alî Yahya b. Gâlib el-Hayyât {Ö. 220/835 [?])
İlk devir astronom ve astrologlarından.
J
Hayatı hakkında yeterli bilgi yoktur. Bağdat'ta yaşadığı, ünlü Bermekî ailesinden Yahya b. Hâlid ile iyi ilişkiler içinde bulunduğu ve dönemin önde gelen astronom-astrologlarından Mâşâallah b. Ese-rî'nin talebesi olduğu bilinmektedir. Kaynaklarda 210-240 (825-854) yılları arasında verilen farklı tarihlerden 220'de (835) öldüğü sanılmaktadır (Brockelmann, GAL, I, 250). İsim ve künye benzerliğinden dolayı, çağdaşı olan tarihçi Halîfe b. Hayyât ve meslektaşı Endülüslü Yahya b. Hayyât ile karıştırılmaması gerekir. Hayyât İslâm dünyasından çok Ortaçağ Avrupası'nda tanınmıştır; birçok Batılı müellifin ondan Albohali, Aboali. Alchait. Alghihac, Albe-nahait gibi isimlerle ve MâşâallarTtan sonra en Önemli astrolog olarak bahsettiği görülür.
Eserleri. Çeşitli kaynaklarda adları geçen on iki kadar eser ona atfedilrnektey-se de bunlardan ancak beşinin günümüze ulaştığı bilinmektedir. 1. Kitâbü'1-Me-vâlîd. En meşhur eseri olup başta kişinin doğum zamanıyla ilgili meseleler olmak üzere çeşitli astrolojik konuları ihtiva eder. Jbn Tâvûs(ö. 664/1266), nücum ilminin tarihi ve önemli şahsiyetlerine dair yazdığı eserinde İslâm âleminde bu konuda yetişmiş büyük âlimler arasında Hay-yât'ın adını bu eseriyle birlikte zikretmektedir (Ferecü'l-mehmûm, s. 206). Hay-yâfın, hocası Mâşâallah'ın aynı adı taşıyan eserinden başka Dorotheos ve Bat-lamyus İle bazı Hermetik kaynaklardan da faydalandığı bu kitabı Ortaçağ Avrupası'nda büyük yankı uyandırmış, 1136'-da Tivolili Platon, 1153'te Sevillalı (Işbîli-ye) Johannes tarafından Latince'ye tercüme edilmiştir. Johannes'in tercümesi Nürnberg'de Albohali Arabis astroîogi antiquissimi ac clarissimi de iudicns nativitatum adıyla 1546 ve 1549 tarihlerinde basılmıştır. Avrupalı âlimler Hay-yât'ın bu eserine sık sık başvurmuşlardır. Avusturyalı Leopold'un (XII!. yüzyıl) Com-pîiatio de astrorum adlı eserinde Kitâ-bü'1-Mevâlîd'in Johannes tercemesin-den faydalandığı anlaşılmaktadır. Eserin aynı Latince tercümeye dayanılarak Fran-
sızca'ya da çevirildiği sanılmaktadır. Ki-tâbü'l-Mevâlîd'ın mevcut yazma nüshaları içinde İskenderiye nüshası otuz sekiz bölüm başlığı ihtiva etmektedir. Ancak eserde 8.9. 14. 15 ve 37. başlıklar farklı konulan işlemekle birlikte mükerrer olup 12. 13. 27. 28. başlıklar ise atlanmıştır. Dolayısıyla bu nüshada toplam otuz dokuz başlık bulunmaktadır (Sezgin, VII, 120-121). Halbuki eserin Johannes tercümesini esas alan Nürnberg baskısında (1546) kırk beş başlık yer almaktadır (Ull-mann, s. 3121 ve bu durum, Latince tercümenin eksiksiz bir nüshadan yapıldığını düşündürmektedir. 2. Kitâbü'l-Me-sâ'il. İskenderiye'de el-Mektebetü"l-be-lediyye'de bulunan bir nüshasından (nr. 3652) tam adının Kitöbü'I-Mesâ'il el-müstedelli hieyhâ mine'1-büyûti'l-is-ney ccışer ve'1-kevâkibi's-sebh olduğu öğrenilmektedir. Eserin Kitâbü Sırri'l-'amel adını taşıyan bir nüshası da Bertin Staatsbibliothek'tedir (nr. 5876). Gezegenlerin burçlar feleğine nisbetle bulundukları konumların yeryüzündeki olaylar üzerine tesirlerini ele alan kitabın bazı bölümleri başka müellifler tarafından aynen veya özetlenerek iktibas edilmiştir. Meselâ İbrahim en-Nâsırî"nin astroloji alanındaki eserinin alt başlıklarından biri "Bâbü'n-nazar fi'1-hurûb min kitabi Ebî CA1Î el-Hayyât" şeklindedir (Ullmann, s. 343) Hayyât bu eserinde de hocası Mâ-şâallah'tan başka Dorotheos, Valens. Bat-lamyus. Eutokios ve Ömer b. Ferruhân et-Taberî'ye atıflarda bulunmaktadır. 3. Kitâbü Tahvili sini''1-'âlem (Tahran Meclis Ktp., nr. 6452], 4. Kitâbü'l-Kırânât. Eserin aslı mevcut değilse de özeti Muhtasar ü't-Telhîş iı ahvâli'l-milel ve'd-düvel ve'1-edvâr adıyla günümüze kadar gelmiştir (Tahran Dânişgâh Ktp.. nr. 5469). 5. Kitâbü Meiâühi'1-kazâ3 (Milano Ambrosiana Ktp., nr. C. 86].
Bazı kaynaklarda müellife Fevâ'idü felekiyye adlı bir kitap daha nisbet ediliyorsa da (Brockelmann, GAL Suppt., I, 394; El* [İng.], IV, 1162) bu eser. Kitâbü '1-Mesâ 'ii'in Dârü'l-kütübi'l-Mısriy-ye'de (Mîkât, nr. 180/3) Fevd'id min ke-lâmi Ebî 'Alî... tete'allak bi'1-ahkâm îî Hlmi'l-felek adıyla kayıtlı (Sezgin. VII, 121) muhtasarı olmalıdır. Klasik kaynaklarda zikredilen Hayyât'a ait diğer eserler de şunlardır: Kitâbü'l-Medhal, Ki-tâbü'l-Mecânî, Kitâbü''d-Düvel, Kitâbü Tahvili sini'l-mevâlîd, Kitâbü'l-Menşûr, Kitâbü Kadîbi'z-zeheb, Kitâbü'n-Nüket (İbnü'n-Nedîm, s. 386).
105
HAYYÂT, Yahya b. Câlib
BİBLİYOGRAFYA :
İbnü'n-Nedîm. el-Fihrist, s. 385-386; İbn Tâ-vûs. Ferecü't-mehmCım miri târihi 'ulemâ'i'n-nücûm (nşr. M. Kâzım el-Kütubî), Kum, ts., s. 206; Keşfü'z-zunûn, II, 516; Suter. Die Mathe-maüker, s. 9-10; a.mlf.. "Hayyât", İA, V/l, s. 395;a.mlf. -(J. Samsö), "Khayyât", £"/'"' (İng.). IV, 1162; Brockelmann, GAL, I, 250; Suppi, I, 394; C. A. Nallino. Raccoita di şeritti editi e ine-ditl. Roma 1944, V, 330; Zlrlklî. çl-A'lâm, Vllî, 162; F. J. Carmody, Arabic Astronomicat and Astrologicat Sciences in Latin Transiation, Berkeley 1956, s. 49-51; Sarton. Introductton, 1, 546, 569; II, 170, 178; Sezgin. CAS, VII, 120-121; Ullmann. Die Natur und Geheimuıİssen-sehaften, s. 312-313, 343; E. S. Kennedy - D. Pingree, The Aslroiogicai History of Mâsha'ai-lâh, Cambridge 1971, s. 1-38.
Iffll MLHMET BAYRAKDAR
HAYYÂT VEHBİ
(bk. TERZİ BABA).
HAYYÂTIYYE
r
r
Mu'tezile âlimlerinden Ebü'I-Hüseyin el-Ha yy ât'in
fö. 300/913 [?]) görüşlerini benimseyenlere
verilen ad (bk. HAYYÂT, Ebü'l-Hüseyİn).
HAYYE
(bk. YILAN).
HAYYİ2
J
~ı
r
L
Mutlak boşluk,
cismin işgal ettiği farzedilen
hacim, mekân
(bk. MEKÂN).
HAYZURAN
el-Hayzürân bint Ata el-Cüreşiyye (ö. 173/789)
Abbasî halifelerinden Mehdi-Billâh'in hanımı,
Mûsâ ei-Hâdî ile Hârûnürreşîd'in annesi.
j
Mehdî-Billâh'ın Yemen asıllı câriyesi-dir. İsminin "Hint kamışı, bambu" anlamına geldiği ve nadiren Beşşâr b. Bürd ile Ebü'l-Muâfâ gibi bazı şairler tarafından Arap güzelinin boyunu ifade için kullanıldığı bilinmektedir. Babası Atâ, Hali-
fe Mansûr'un mevlâsı veya Nerşahî'nin Târîhu fîuhdm'sında yer alan bilgiye göre (s. 59) Taberistan'da esir edilerek Meh-dî'ye getirilen Yemen melikiydi; aynı eserin Farsça metninde ise bu hususa temas edilmemiştir. Güzelliği yanında kültürü ve edebî yetenekleriyle kısa sürede halifenin gözdesi haline gelen Hayzürân daha sonra Mûsâ el-Hâdî. Hârûnürreşîd ve Abbâse'yi dünyaya getirerek ümmü-veledi oldu. İbn Kuteybe ona Abbâse'yi değil, Mehdî'nin küçük yaşta ölen Bânû-ka adında başka bir kızını nisbet etmektedir {el-Ma'ârif, s 166). Bermekîler'den FazI b. Yahya. Hârûnürreşîd'den yedi gün önce dünyaya gelmiş ve Fazl'ın annesi Harun'u. Hayzürân da Fazl'ı emzirdiği için iki çocuk sütkardeşi olmuşlardı (Cehşi-yârî, s. 136]. Hayzürân. Halife Mehdi tarafından 159 (775-76) yılında azat edilerek nikâh altına alındı.
Hükmedici ve nüfuzlu bir kadın olan Hayzürân, Mehdî'nin müsamahakâr ve yumuşak huylu karakterinden de faydalanarak onu ve bütün sarayı etkisi altına almıştı. Devlet işlerine açıkça müdahale ediyor, istediği gibi emirler verip istemediği şeyleri yasaklıyor veya verilen hükümleri bozuyordu. Yemen'de Cüreşli bir kişinin elinde hizmetçi bulunan kardeşi Gıt-rîf i yanına getirtip arkasından Yemen'e vali tayin ettirmesi, oğulları Mûsâ ve Hâ-rûn'un Mehdî tarafından başka hanımından çocukları bulunmasına rağmen veliaht gösterilmesi onun halifenin nezdin-deki itibarını açıkça ortaya koymaktadır. Mehdî öldükten sonra yerine Mûsâ el-Hâdî geçince Hayzürân oğluna daha kolay hükmedilebileceğini sanıyordu. Ancak sert huylu, hataları affetmeyen ve en belirgin vasfı kıskançlık olan Mûsâ babasından çok farklı idi. İbnü'l-Esîr'in naklettiğine göre Mehdî vefat ettiği sırada Mûsâ Cür-can'da âsilerle savaş halinde bulunuyordu. Bağdat ordusu başkaldırrnış, Hayzürân yeni halife gelinceye kadar alınacak tedbirleri görüşmek üzere Yahya b. Hâ-lid el-Bermekî ile Rebî' b. Yûnus'u çağırmıştı. Rebî" daveti kabul edip Hayzürân'ın yanına gitmiş. Yahya ise Musa'nın kıskançlığını bildiği için gitmemişti. Nitekim Mûsâ durumu öğrenince mektupla Rebî'e tehditler savurmuş. Yahya'ya ise teşekkür etmişti {et-Kâmit, VI. 88).
Mûsâ el-Hâdî, halifeliğinin ilk dört ayında annesine pek müdahale etmedi. Hayzürân, bu süre içerisinde Mûsâ yokmuş gibi devlet işlerini tek başına yürütmeye çalışıyor, konuyu sadece tasdik için ona götürüyordu. Mûsâ bir müddet sonra an-
nesine isteklerini geciktirmek suretiyle karşı koymaya başladı. Bu arada onun siyasetle ilgili olmayan taleplerini yerine getirerek rızâsını almaya çalışırken kendisinden ibadete ve özel işlerine daha çok vakit ayırmasını rica etti. Fakat Hayzürân'ın daha da ileri giderek istek sahiplerine işlerinin yapılacağına dair garanti vermesi, normal işlerde aracılık yapması yanında önemli işlerle ilgili kesin görüş bildirmesi, sadece kardeşi Gıtrif gibi yakınları için değil diğer kumandan ve idarecilere de aracılık yapması Hâdî'nin sabrını taşırdı ve onun bu tür faaliyetlerini yasakladı. Çevresindeki ilginin azalması üzerine kendisini büyük bir boşluk içerisinde hisseden Hayzürân oğluna karşı kin beslemeye başladı. Hayzürân. ümidini diğer oğlu Hârûnürreşîd'e bağlıyor, kaybettiği nüfuzunu onun halife olmasıyla yeniden elde edeceğine inanıyordu. Ancak Mûsâ. kardeşi Harun'u veliahtlıktan azledip yerine küçük yaştaki oğlu Ca'fer'i tayin etmekte ısrarlı görünüyordu. Hatta annesini zehirletmeye bile teşebbüs etmişti. Giderek artan karşılıklı düşmanlık neticesinde daha çok kabul gören rivayetlere göre Hayzürân. oğlu Mûsâ el-Hâ-dî'yi hasta olduğu bir sırada cariyelerine zehirletmiş veya boğdurtmuştur (170/ 786). Hâdî'nin Harun'u öldürmeyi planladığı gece öldürülmesi, Hayzürân'ın oğlunun ölüm haberini duyduktan sonraki sözleri ve cariyeleri vasıtasıyla halkın tepkisini öğrenmeye çalışması da onun bu işte rolünün bulunduğu ihtimalini kuvvetlendirmektedir.
Mûsâ el-Hâdî'nin ölümünün hemen ardından hapiste bulunan Yahya b. Hâlid el-Bermekî Hayzürân'ın emriyle serbest bırakıldı ve Hârûn tarafından kendi mührü de teslim edilerek geniş yetkilerle vezirliğe getirildi. Ancak isteri asıl yöneten daima Hayzürân oldu; zira Yahya da halife de onun görüşüne göre hareket ediyorlardı. Hârûnürreşîd zamanında Hayzü-rân'ın mevkii en yüksek derecesine ulaşmış, hatta kocası Mehdî dönemindeki itibarının da üstüne çıkmıştır.
Hayzürân 26 Cemâziyelâhir 173 (ZO Kasım 789) tarihinde Bağdat'ta öldü, cenaze namazını Hârûnürreşîd kıldırdı. Cenazesinin defnedildiği Kureyş Kabristanı günümüze kadar onun adına izafetle Mak-beretü I hayzürân adıyla anılmış, türbesi de bugüne ulaşmıştır. Hâdî zamanındaki sıkıntılı günleri dışında rahat bir hayat süren Hayzürân, hayır severliğiyle tanınırdı. Yoksulları giydirmiş, yetimleri evlendirmiş ve 172 (789) yılında hacca gittiğin-
106
HAZ'AL HAN
de birçok kişiye bol miktarda hediye dağıttırmıştı. Ayrıca Mekke'de Hz. Peygam-ber'in doğduğu evi tamir ettirerek mescide çevirmiş (İbnü'l-Esîr, I, 458; İbn Ke-sîr, II. 261), bu arada kocası Mehdî'nin kendisine bağışladığı Safa tepesi yakınındaki Dârüierkam'i da yeniletmişti (İbn Kesîr. VİN, 71); bu iki bina bir müddet onun adıyla anılmıştır. İmam Evzâî'den fıkıh okuyan Hayzürân'ın İbn Abbas'tan nakledilen bir de hadis rivayeti vardır.
BİBLİYOGRAFYA :
İbn Kuteybe. e/-Ma*ân7(Sâvî), s. 166; Taberî. Târih (Ebü'l-Fazl), VİN, 205-207, 238; Cehşiyâ-rî. et'Vüzerâ1 ue'l-küttâb, s. 136; Mes'ûdî, Mü-rûcü'z-zeheb (Abdülhamîd). 111, 337-338, 348; Nerşahî, Tarihu Buhara (trc. Emîn Abdülmecîd Bedevî - Nasrullah Mübeşşir et-Tırâzî). Kahire 1385/1965, s. 59; a.e. (trc. Ebû Hasr el-Kabâ-vî). Tahran 1363, s. 50; Ebü'l-Ferec el-İsfahânî. el-Eğâni, X, 255. 262-263; XIV, 17!; Hatîb. Tarihu Bağdâd, XIV, 430-432; İbnü'l-Esîr. el-Kâ-m/U 458; VI, 40, 88, 99-100, 106, 119;İbnüt-Tıktakâ, el-Fahri, s. 191-192; Zehebî. Târ'thu't-İslâtn: sene 171-180, s. 109-110; İbn Kesîr. el-Bidâye, II, 261; VIII, 71; X. 158-159. 162-164; İbn Tağrîberdî, en-Nücûmü'z-zâhire, 11, 72-73; Süyûtî. el-Müstazraf (nşr. Ahmed Abdülfettâh Temmâm), Kahire, ts. (Mektebetü t-Türâsi'l-İs-lâmî), s. 21; İbnü'l-İmâd. Şezerât. I, 280; Meh-med Zihni, Meşâhîrü'n-nisâ, İstanbul 1294, I, 207-208; Ali İbrahim Hasan. Nisa' lehünne fı't-tânhi't-lslâmî nas'tb, Kahire 1981, s. 70-72; Zi-riklî. et-A'tâm (Fethullah), II, 328; Kehhâle, A'tâ-mü'n-nisâ\1,395-40l;Abdülemîr Ali Mühennâ. Ahbârü'n-nİsâ* ft Kitâbi'l-Eğâni, Beyrut 1409/ 1988, 3. 112-115; Vefa Muhammed Ali. Nü/u-zü'n-nisâ* [i'd-deüieÜ'l-İslâmiuye fi't-'lrak ue Mışr, Kahire 1406/1986, s. 11-24; Hasan İbrahim. İslâm Tarihi, II, 338-341, 344; III, 270; N. Abbott, Tıuo Queens of Baghdad, London 1986, s. 137-264; Hudarî, Muhadarât: 'Abbasiyye, s. 96, 99-100. 101, 111; ■'al-KJiayzuran bint 'Ata3 al-Djuraghiyya", El2 (İng.), IV, 1164.
İMİ Kasım Kırbıyık
HAZ
HAZ'AL HAN
L
(1860-1936)
İran'da Muhammere bölgesini
1897-1925
yılları arasında
elinde tutan aşiret reisi.
J
İran'da Şattülarap kıyısında Muham-mere'de (bugünkü Hürremşehir) doğdu. Benî Kâ'b kabilesinin Muhaysın koluna mensuptur. Muhaysın kabilesi şeyhi olan babası Câbir Han'ın 1881'de ölümü üze-
rine yönetim oğlu Miz'al Han'ın eline geçti. Ancak onun idaresi halk tarafından benimsenmedi. Miz'al Han'ın 1897'de bir suikast neticesinde öldürülmesi üzerine yerine kardeşi Haz'al Han, Muhaysın kabilesi şeyhi ve Muhammere yöneticisi olarak göreve başladı. Nisan 1898'de İran Devleti onun şeyhliğini onayladı. Ataları tarafından da kullanılan "muizzü's-salta-na" unvanını alan Haz'al Han, Muhaysın kabilesinin elinde tuttuğu bölge üzerinde hâkimiyetini genişletme politikasını başarıyla sürdürdü. 1897'de Kâ'b kabilesi üzerinde otorite kurulmasından sonra 1898 sonbaharında Kârûn ve Cerrahî nehirleri arasındaki bölgede yaşayan Bâvi-ye kabilesine karşı başarılı bir sefer düzenleyen Haz'al Han bölgedeki hâkimiyetini daha da güçlendirdi.
1902 yılında İran hükümeti gümrük memurlarının Arap kabilelerinin yoğun bulunduğu bölgeye, yani İran Arabista-nı'na girme teklifine şiddetle karşı çıkan Haz'al Han, taraftarları üzerinde merkezî hükümetin kontrolünün artmasına karşılık kendi gücünün azalacağından korkuyordu. Ayrıca bölgedeki Arap kabileleri üzerine yeni vergilerin getirilmesi ciddi bir huzursuzluğa sebep olabilirdi ve kabilelerin haklarını savunmada başarısız olması halinde bu durum azliyle sonuçlanabilirdi. Haz'al'ın İran hükümetiyle olan görüşmelerdeki avantajlarından biri. onun Osmanlı idaresinde bulunan Irak topraklarında veraset yolu ile kendisine kalan geniş arazilerden oluşmuş büyük bir bölgeyi elinde tutması, dolayısıyla Osmanlı tarafına geçme tehdidiydi. Basra'daki vekilharcı Mirza Hamza Osmanlı yönetimine bağlı, itibarlı bir kimse idi. Ancak Haz'al Han'ın gücü ve politik kişiliği sebebiyle vekilharcına da bölgedeki Osmanlı idarecileri güvenmezler, hatta onu zaman zaman ortaya çıkan huzursuzlukların kaynağı olarak görürlerdi. Bunun yanında Haz'al'ın başarısının önemli sebebi, Tah-
Haz'al Han
ran'daki İngiliz diplomatik temsilcisinden aldığı destek ve taraftarlarının sayıca çokluğu idi. Onun 20.000 silâhlı kişiyi İran'da merkezî hükümete karşı harekete geçirebilecek bir güce sahip olduğu biliniyordu. Mayıs 1902'deTahran'daki yetkililer, şeyhin Arap bölgesi gümrüklerinin idarecisi olarak bir maaş almasını kabul ettiler; gümrük memurları da onun emriyle tayin edilecekti. Şeyh Haz'al, 1903'te Muzafferüddin Şah'tan. İran Arabista-nı'nda kendine ait toprakların mülkiyet haklarını onaylayan üç ferman aldı. Böylece Şattülarap bölgesindeki korsanlık hareketlerine hâkim oldu. Ayrıca kendisine önceden "muizzü's-saltana" ve "nus-retü'l-melik" gibi lakaplar verilmişti.
1908 yılında bir İngiliz şirketinin Mes-cidisüleyman'da petrol bulmasından sonra petrol boru hattının kontrolü altındaki topraklardan geçmesi Haz'al'ın gücünü arttırdı ve otoritesini daha da sağlamlaştırdı. 1910'da bölgedeki İngiliz menfaatlerine karşı gösterdiği anlayış dolayısıyla kendisine Hindistan Şövalye nişanı (Knight Commander of İndian Empire) verildi. Osmanlı Devleti'nin 1. Dünya Savaşı'na girmesi üzerine İngilizlerce yardımcı olan Şeyh Haz'al gerçekten bölgede güçlü bir isim haline gelmiş, diğer güçlü ülkelerle münasebetler kurmuştu. Dış dengeleri çok iyi değerlendiren Haz'al İran'dan ayrılarak bağımsız olmayı düşünmeye başladı. Ancak 1921 yılında Rızâ Şah İran'da idareyi eline alınca ilk olarak merkezî hükümeti güçlendiren düzenlemeleri başlattı. Sınır eyaletlerini merkezî hükümete bağladı. Körfez politikası üzerinde etkili bir kişi olan Haz'al Han'ın etrafındaki yetki çemberi daralmaya başladı. Kasım 1923'te Rızâ Şah ülkede toplanan vergileri merkezî hükümetin yetkisine alınca Haz'al'ın maddî kaynaklarına önemli bir darbe inmiş oldu. Rızâ Şah. Ağustos 1924'te Lurlar üzerine düzenlediği sefere katılması için Haz'al'a haber verdiyse de Şeyh Haz'al bu sefere katılmaktan kaçındı. Komşusu ve dostu olan Lurlar'a karşı gelişen bu askerî seferi tasvip etmediğini söyledi; hatta Rızâ Şah'ın Kaçar hanedanına son vererek gerçek şahı yurt dışına çıkardığını, dolayısıyla tahtı işgal ettiğini ileri sürdü. Haz'al Han daha da ileri giderek gerçek şahın sığındığı Avrupa'dan geri getirilmesi yönünde çalışmalara başladı. Bu hususta meclis nezdinde girişimlerde bulundu, ancak meclis Rızâ Şah tarafını tuttu. 1903'te Haz'al Han'a verilen fermanlar şah tarafından geri alındı; Haz'al da İran hukukunu ihlâl eden
107
HAZ'AL HAN
Rızâ Şah'ı ağır bir dille suçladı. Bunun üzerine tercihini İran hükümeti lehine yapan İngiltere Haz'al Han'a olan desteğini azalttı. 1924 kışında İran ordusu tarafından askerî hazırlıklar yapıldı ve Haz'al Han 19 Nisan 1925'te Muhammere'de bir gemide iken tutuklandı, Tahran'a götürülerek ölümüne kadar (27 Mayıs 1936) orada hapiste kaldı. Böylece Muhamme-re de İran'da merkezî idarenin yönetimine girmiş oldu.
Irak Devleti'nin kuruluşu ile bölgede yapılan sınır tesbiti çalışmalarında Muham-mere Şeyhliği'nin bulunduğu topraklar İran tarafında kaldı ve İran'ın Hûzistan eyaletinin bir kısmını oluşturdu. 1943 yılında Şeyh Haz'al'ın İran dışında sürgünde bulunan oğlu Hûzistan'da bir isyana teşebbüs ettiyse de başarılı olamadı. Bu hareket Haz'al ailesinin sonu oldu.
BİBLİYOGRAFYA :
Deltlü'l-Halic (Târih], V, 2477, 2505-2506, 2554-2577; Mehdi Bâmdâd. Şerh-i Hâl-i Ricâl-i hân. Tahran 1371,1, 476-477; G. R. G. Hambly. "The Pahlavi Autocracy: Rıza Shah, 1921-1941", CHIr., VII, 207, 222-223; RızâŞâh-ı Kebîr, Sefernâme-i Hûzistân, Tahran 2483 şş., tür.yer.; Abbas el-Azzâvî. 'Aşâ'irü'l-'lrâk, Kum 1370 hş., IV, 182, 185; D. Wright. The Persian Amongst the English, London 1986, s. 190-193; M. Ali Habîbâbâdî. Mekârimü'l-âşâr, İsfahan 1397, VI, 2253-2256; Kâmûsü-t-!stâmî, II, 235-236; Dİhhudâ, Ltığatnâme, XII, 517; DMF, I, 895; R. M. Burre!l,"Khazcalühan", £^(İng), IV, 1171-1172. r—1
İMİ İdris Bostan
HAZAR DENİZİ
L
Batıda Kafkas ve güneyde Elburz sıradağları gibi Alp sistemine bağlı genç kıvrımlı dağlarla, doğuda Batı Türkistan ve kuzeyde Doğu Avrupa'nın eski temelden meydana gelen alçak plato düzlükleri arasında yer alan S18.000 kmz genişliğindeki bir çöküntü çukurunun (depresyon) tabanını işgal eder. Yüzölçümüne ait eski ve yeni veriler, 1930'dan sonra meydana gelen ve yaklaşık 60.000 km2'lik bir daralmaya sebep olan menfi seviye değişikliğinden dolayı farklıdır. Hazar'ın yüzölçümü eski verilere göre 438.000 km2, 1970'li yıllardan beri az çok istikrara kavuşmuş yeni seviyesine göre İse 371.790 km2'dir. Bu çok geniş alanından ve 189.600 km3'ü bulan büyük su hacminden dolayı Hazar'dan genellikle "deniz" olarak söz edilir.
Hazar, güneydeki Alp dağları kuşağı ile kuzeydeki eski platformlar arasında, üçüncü zamanın miyosen ve pliyosen de-
virlerinde batıda Panonya'dan doğuda Aral gölüne kadar uzanan acı sulu. çok geniş bir göl-denizin zamanla daralması ve birbirinden ayrı havzalara ayrılması sonucunda meydana gelmiş bir kalıntı su kütlesidir. Bu jeolojik evrim sonunda Pa-nonya ve Daçya havzaları, genç tortullarla dolu birer kara parçası haline geçerken eski geniş göl-denizin Karadeniz ve Hazar kesimleri giderek derinleşmek suretiyle birer çanak oluşturmuş ve bugünkü görünümlerini kazanmışlardır. Bu iki havza arasındaki bağıntı, dördüncü zamanda Kafkaslar'ın kuzeyinde bazı dönemlerde yeniden kurulmuş ve aynı devirde zaman zaman şiddetlenen ve aslında günümüzde de devam eden düşey doğrultudaki tektonik hareketler neticesinde Karadeniz çanağı gibi Hazar çanağı da özellikle orta ve güney kesimlerinde giderek derinleşmiştir.
Jeolojik ve jeomorfolojik özelliklerini yakın bir jeolojik mazideki bu süreçler sonucunda kazanan Hazar denizinin uzun ekseni kuzey-güney doğrultusundadır. Bu doğrultuda iki kıyısı arasında 1200 kilometrelik bir mesafe vardır. Genişliği ise 200-500 km. arasında değişir. Kıyılarının toplam uzunluğu 6400 kilometreyi bulur. Kıyıları genellikle alçaktır; Kafkaslar tarafında dağlar ancak birkaç yerde sahile kadar ulaşır. Özellikle bu kıyıların çeşitli seviyelerinde basamaklar halinde sıralanmış eski taraçalara rastlanır. Ural, Volga, Terek. Sulak, Samur ve Kura (Gür) nehirlerinin büyük bir hızla büyüyen deltaları Hazar kıyılarının başlıca özelliklerinden biridir.
Dostları ilə paylaş: |