Dr. Adil Abdulmehdi de Fransa’daki araştırma merkezinin müdürüdür. Dr. Abdulmehdi, Hz. İmam’ın (Allah’ın rahmeti üzerine olsun) fikirsel ve ruhsal azametine ve de kendine has boyutlarına işaret ederek şöyle demektedir: “İmam Humeyni (Allah’ın rahmeti üzerine olsun), on dört asrı amellerinde özetleyen bir insandır…”, “biz bu asırda (İmam Humeyni’nin asrında) yaşadığımız için çok şanslıyız. Biz adeta Peygamber-i Ekrem’in (Allah’ın selamı O’nun ve Ehl-i Beyt’inin üzerine olsun) asrında yaşıyor gibiyiz.”
Dr. Abdulmehdi daha sonra şöyle diyor: “Bütün dünya halkları, İmam Humeyni’nin (Allah’ın rahmeti üzerine olsun) öğretilerine uyma iştiyakı içindedir. Birçok ülkelerde bir hareket başlamıştır. Hatta bizim batılı topluluklarda dahi dini konuların gözden geçirilmeye başladığını görmekteyiz. Şimdi bir çok kimsenin bildiği gibi İslam, beşerin bütün sorunlarına cevap verebilecek bir güçtedir.”
Dr. Abdulmehdi daha sonra şöyle diyor: “Dünya değişim halindedir. Evrensel değerler, sürekli değişmektedir. Batı, yavaş yavaş çökmeye başlamıştır. İslam bütün dünyada tecelli etme aşamasındadır.”
Prof. İsmail Gillbess
Prof. İsmail Gillbess İspanyol kültürünün değerli ve seçkin filozoflarından biridir. Prof. Gillbess de dinin insan hayatına yeniden girdiğine işaret ederek bu büyük gerçek hakkında şöyle demektedir: “Bugün din ihya olmuştur. Kilise yepyeni bir ruh elde etmiştir. Dini düşüncelere ve inançlara teveccüh, artık üniversitelerde çirkin ve değersiz bir şey olarak algılanmamaktadır. Günlük hayatta manevi güzellikler, yeniden elde edilmeye başlamıştır. Dünya bugün kurtuluşu ve de toplumsal ilişkilerinin iyileşmesi için dinin kudretine ve manevi çekiciliğine kuvvetli bir şekilde rağbet etmektedir.” Prof. Gillbess sonra şöyle diyor: “Bütün bunlar İmam Humeyni’nin (Allah’ın rahmeti üzerine olsun) dini devrimiyle, evrensel toplumun zihniyet ve düşüncelerinde başlattığı yepyeni bir davettir.”1
İran’ın Vatikan Eski Elçisi
Bu elçi de, “Rönesans’tan sonra İslam devriminin zuhurundan öncesine kadar genel anlamıyla din, dünyanın hiçbir yerinde, hatta toplumsal alanda ve buna bağlı olarak siyasi ve iktisadi sahalarda hiçbir etkinliğe sahip değildi.” konusuna işaret ederek şöyle yazmaktadır: “Kilise ister Vatikan’daki şekliyle resmi kadro kalıbında ve isterse de gayri resmi kalıpta olsun, sadece insanın rabbiyle şahsi ilişkileri sahasında reçete yazıyordu. Asla toplumsal alanda, hatta kilisenin en belirgin alanında dahi bir olay ortaya çıkacak olduğunda kilise hiçbir görüş beyanında bulunmuyordu. Bütün cinayetlerine rağmen, barış hakkında ve Hitler aleyhine en küçük bir bildiri dahi yayınlamayan kilise, henüz ikinci dünya savaşındaki suskunluk utancından kurtulamamıştır.” Söz konusu elçi, “İmam Humeyni (Allah’ın rahmeti üzerine olsun) dinin toplumsal hayat alanındaki fonksiyonuna dayanarak İslam devrimini zafere ulaştırdığı zaman, dünya ilk önce böylesine derin bir devrimi düşünmekten dahi aciz kaldı” gerçeğine işaret ederek şunu eklemektedir: “Devrim, din ve diyanet alanında evrensel değişikliğin en büyük başlangıcı olmuştur. İslam devrimi ilk defa bütün genişliği ile sahneye çıkmıştır. İmam Humeyni’nin hareketi, din dünyasında “yepyeni bir asr”ın başlatıcısı olmuştur.”
Söz konusu elçi, Hz. İmam Humeyni’nin (Allah’ın rahmeti üzerine olsun) uluslararası düzlemde Hıristiyan toplulukları arasındaki manevi mesajlarının ciddi örneklerini sayarak ve Katolik kilisesinin bu yeni dalgadan geniş boyutta etkilendiğini ifade ederek şöyle devam etmektedir: “Resmi Hıristiyanlık ve Vatikan merkezinin bundan 1980 yılları öncesine kadar bütün açıklamaları dini ve teorik konuları kapsamaktaydı. Toplumsal meselelerle hiçbir ilgisi yoktu. Ama son on yılda verdiği mesajların çoğu, özgürlük, adalet, toplumsal ilerleme, savaş ve barış ve insan haklarını kapsamaktadır. Jean Paul II’nin önderliğinin devam ettiği ön dört yıldan beri yayınladığı yedi bildiriden üçü, kilisenin toplumsal doktrini hakkında olmuştur.” Söz konusu elçi daha sonra şöyle devam ediyor: “Burada Papa Jean Paul II’nin 1991 mayısında, “Centesimus Annus” başlığı altında yayınladığı Vatikan’ın toplumsal olaylarla toplumsal işlerle ilişkisinin nihayetini beyan eden bir bildirisinin önemli bölümünü aktarmak gerekir.
Papa, bu bildirisinde Marksizm’in yenilgisinin, bir zorunluluk olarak toplumsal ve ekonomik bir örnek planında Kapitalizm’in zaferi olarak söz konusu edilmemesi düşüncesini açıklamaktadır. Bu bildiride Marksizm’in çıkmazı, batılı anlamda kendine yabancılaşma, serbest piyasa, kar meselesi, şartlı malikiyet, üretim araçları, toplumsal hayata insanların katılımı, ekonomik ve siyasi kültür gibi konular açıklanmaktadır. Bu süreç Jean Paul II’nin başka bir bildirisinde de göz önüne alınmıştır. Vatikan’ın 1992 yılındaki Ramazan bayramı münasebetiyle yayınladığı son bildirisinde şunlar yer almıştır: “Dinler arası diyalog sadece ideal fikirler ve iyi niyetle sınırlandırılmamalıdır. Aksine siyasi ve toplumsal hayatı da kapsamalıdır. Diyalog yoluyla bizler, insanların maruz kaldığı gerçek olaylarla karşı karşıya gelmeli ve onlar için hissedilir çözümler bulmalıyız.”
Vatikan papalarının en belirgin özelliği Roma kilisesinden dışarı çıkmamalarıdır. Örneğin İtalya Folklorunda şöyle kayıtlıdır: “Bir papanın, Vatikan’ın elli kilometre uzaklığındaki bir yere ziyarette bulunması için bir asır geçmiştir.” hakikatine işaret ederek de şöyle yazmaktadır: “Ama son on yılda Papa, o kadar yolculuk yapmıştır ki kitle haberleşme araçları, Jean Paul II’yi, “yolcu papa” olarak adlandırmıştır.
Daha sonra da geleneksel Hıristiyan topluluklarda dini kimliğe dönüş hareketinin artış kaydetmesinin belirtilerine örnek vererek şöyle yazmaktadır: “Hz. İmam Humeyni’nin (Allah’ın rahmeti üzerine olsun) Salman Rüştü aleyhine verdiği tarihi fetvadan sonra geleneksel Hıristiyanlık üzerindeki baskılar artmıştır ve de kiliseden Mesih aleyhine yayınlanan kitap ve filmlerin engellenmesi istenmiştir. Bu olay dünyanın çeşitli yerlerinde çok ciddi bir şekilde söz konusu edilmiş ve bir çok yerde halkın sokaklara dökülüp gösteri yapmasına sebep olmuştur. Bu olay özellikle de Avrupa ve Amerika toplumlarında oldukça çok görülmektedir.”
Örneğin yazın turistlerin akın etmesiyle örtü ve elbisenin tümüyle ortadan kalktığı Boines Aires’in 400 km uzağındaki bir tatil beldesi olan Mar Del Plata şehrinde, 1990 yılında Hz. İsa’nın (Allah’ın selamı üzerine olsun) büyük makamına ihanet eden Jean Luke Gudar’ın “Meryem’e Selam” adındaki filmi sinemalarda oynatılmak istenince halkın tepkisine maruz kaldı. Bu filmde Hz. İsa’nın yüce makamına ciddi bir saldırıda bulunulmuştu. Bu film aleyhine bir çok şiddetli bildiriler yayınlandı. Sokağa dökülenlerin başlarına geçirdikleri külahta çarpı şeklinde haç ve silah resmi bulunuyordu. Bu gösteriler, sorumlu makamlar tarafından bu filmin yasaklanmasını sağladı.”1
Dostları ilə paylaş: |