Batılı Demokrasilerin Çıkmazı ve Buhranlar
Batılı demokrasi çıkmazı, bu topluluklarda yeni ve derin buhranlara sebep olmuştur. Batılı devlet adamlarını ciddi bir tehlikeyle karşı karşıya bırakmıştır. Batılı büyük propaganda araçları bu konudaki mevcut hakikatleri örtmeye çalışmasına rağmen, batılı toplumların siyasi ve toplumsal düzeninin içinden ortaya çıkan çirkinlikler, bugün artık dünyadaki insanlara apaçık bir şekilde görünür hale gelmiştir.
Halkın genelinin kader tayin edici seçimlere katılımının göz alıcı bir şekilde azalması da, halkın partilere ve siyasetçilere kötümserliğinin daha da bir artmasına sebep olmuştur. Dolayısıyla da halkın büyük bir kesiminin fanatizme saklanarak haklarını almaya yönelmesi de batılı demokrasinin yenildiğinin ve bundan kaynaklanan buhranın apaçık belirtileri konumundadır.
Nitekim örnek olarak “Alman halkının % 57’sinin ülkelerindeki mevcut demokrasiden, göz alıcı bir şekilde hoşnutsuzluğuna”1 işaret etmek mümkündür. Siyasi ve toplumsal değişim uzmanlarının görüşü esasınca bu ülkede bir çok tatsızlıklar meydana getirmiştir. Bazı batılı görüş sahipleri ise “Alman gençlerinin Alman toplumuna hakim olan şartlardan hoşnutsuzluğu neticesinde, aşırı sağcı grupların sloganlarına akın etmesini”1 de bunun örneklerinden biri olarak kabul etmektedirler.
Batılı uzmanlar bu konuda açıkça şöyle demişlerdir: “Alman gençlerinin yarısından çoğu, özelikle de ülkenin doğu bölgelerindeki gençler, toplumlarında hakim olan demokrasiden hoşnut değillerdir ve bu demokrasiden kaynaklanan sistemin adil olmadığını kabul etmektedirler.”3
Eleştiri Yağmuruna Tutulan Batılı Demokrasi
Beşer toplumunu idare etmek için batının önerdiği sistemin yavaş yavaş zaafının ortaya çıkmasıyla dünyada, özellikle de batılı ülkelerde, batılı demokrasinin mutlakiyetçi düşüncesine karşı bir itiraz havası esmiştir.
Paris baskısı Le Monde Diplomatic’in baş makalesinin yazarı, da batılı ülkelerdeki demokrasi durumunu yorumlayarak, “Halkın oyları, kitle haberleşme araçlarını etkisi altında bulunduran büyük kapitalistlerin propagandalarının etkisi altındadır” hakikatine işaret ederek şöyle yazmaktadır: “Dünya halkları artık demokrasinin anlamını ve içeriğini yitirdiğini görünce, yine de bu sessizliğini korumaya devam etmesi mümkün müdür? ”2
Batının sözde demokrasisinin çirkinlikleri, bugün öylesine bir takım şartlar meydana getirmiştir ki bir çok batılı seçkinler dahi itirazda bulunarak bu demokrasiyi eleştirmiş ve hatta reddetmiştir. Bir grup batılı görüş sahipleri, “Batıda demokrasi ve halkçılık büyük bir yalandır” gerçeğini teyit ederek, Amerika Birleşik Devletleri gibi büyük batılı ülkelerde yaygın olan seçim akımının gerçek halkçı düzenin bir göstergesi olmadığını kabul etmiş ve şöyle açıklamada bulunmuşlardır: “Seçim adayları, kiralanmış siyasi müşavirlere dayanarak veya sade halkı alaya alarak ve düşüncelerine lakayt kalarak, onları büyük bir ustalıkla kontrol altına almakta ve halktan bir çoğunun düşüncelerini gerçek sorunlardan, anlamsız ve tantanalı konulara doğru sevk etmektedirler.”1
Meşhur Fransız filozofu Roger Garaudy, kendisine, “Acaba İslam’da batılı demokrasinin yeri var mıdır? ” diye soran İsveç radyosu yorumcusu ve gazetecisi Strom hanımın sorusuna cevap olarak, batıda demokrasinin varlığını boş bir düşünce olarak gördüğünü belirterek şöyle demişti: “Demokrasi? Hangi demokrasi?! Batılı ülkelerin hangisinde demokrasi vardır? Sadece orman kanunlarının hakim olduğu batılı topluluklarda kudret sahipleri, halkın seçim oylarını elde etmek için rekabet etmektedirler.”
Garaudy daha sonra şöyle demektedir: “Biz halk, kadın ve çocukların özgür olduğunu söylemek sadece bir düşünceden ibarettir.”2
Aynı şekilde Colombiya New York Üniversitesinde, “Amerika’nın geleceği için savaş” başlığı altında, geçen yirmi yıl boyunca Amerika İşçi Sendikası (AFL- CTO) yöneticileri üyeleri ve üniversite üstatlarının yaptığı en büyük ortak toplantıda, Amerikan Visconsen Üniversitesi sosyoloji üstadı Jull Rogers, yaptığı bir konuşmasında Amerika’da demokrasinin olduğunu söyleyenlere şiddetle saldırarak şöyle demiştir: “Toplumun % 1 olan üst tabakasının varlığının % 90 olan aşağı tabakasından daha çok olduğu bir toplumda, bu özgürlük ve demokrasi hangi tür bir özgürlük ve demokrasidir. Bu nasıl bir demokrasidir ki küçük bir azınlık, üniversiteler, okullar, gazeteler, dergiler, matbaalar ve özetle bütün kitle haberleşme araçlarına sahip olmakta ve de bu ülke haklının elinden bağımsız düşünceyi, düşünme imkanını ortadan kaldırmaktadır.
Bu nasıl bir özgürlük ve demokrasidir ki Cumhurbaşkanı adayları, milletler üstü yüzlerce dev şirketlerin menfaatine hizmet etmektedir. Bu nasıl bir özgürlük ve demokrasidir ki bu sistemde şirketler, bu kitle haberleşme araçları vasıtasıyla halka kendi adamlarını kabullendirmektedir ve halkın büyük bir çoğunluğu da böylesine dev bir kudrete karşı koyabilme gücüne sahip değildir?!
Söylenmesi gerekir ki büyük bir dinleyici kitlesi de defalarca Rogers’ın sözlerini sürekli alkışlayarak kesmişlerdir ve orada bulunanlar vaktinin dolmasına rağmen ondan konuşmasını sürdürmesini beklemişlerdir.”1
Batının Halkçılık Sloganını Bir Araç Olarak Kullanması
Batılı demokrasinin içindeki derin buhranı ifade eden bu gerçekleri kısaca bir gözden geçirdikten sonra, şimdi de bu konuda şu önemli hatırlatmada bulunmak istiyorum: Tecrübelerin de gösterdiği gibi bir çok hususlarda aldığı bir çok kararlarda, halkın konumunu ve rolünü görmezlikten gelen batılı devlet adamları, sürekli olarak demokrasi ve halkçılık sloganını diğer ülkeleri, özellikle de üçüncü dünya ülkelerini istedikleri gibi baskı altında tutmak için, siyasi bir baskı aracı ve manivelası olarak kullanmışlardır.
Bir çok yorumcuların da inandığı gibi batının halkçılık sloganları, daha çok dünyanın dört bir köşesinde batılıların, meşru olmayan menfaat elde etme ve koruma örtüsü konumundadır.
Nitekim Amerikan New Jersey Princetone fakültesinde uluslararası inceleme merkezi araştırmacısı Richard Fack ise bu hususta şöyle diyor: “Batıda halkçılık olarak söz konusu edilen şey temelsiz ve esastan yoksundur. Sadece batılı ülkelerin menfaatleri ve seçimi esasına dayalıdır.”1Batının demokrasiye nasıl iki yüzlü yaklaştığını ve demokrasi, halkçılık ve halkın oylarına gösterdiği saygıyı İran İslam Devrimi halk olgusu karşısında takındığı düşmanca tavrında görmek mümkündür. Avrupalı ve Amerikalı devletler, İslam devriminden sonraki yıllarda defalarca, insan hürriyeti ve özgürlüğüne saygı gibi halkın beğendiği sloganları kullanarak İslam devriminin büyük hareketine karşı koymaya çalışmışlardır. İmam Humeyni ise batılı demokrasi gerçeğinden perdeyi kaldırarak batılıların bu konudaki komplolarını ifşa etmiş ve Müslümanları akıllı olmaya davet ederek şöyle buyurmuştur: “Maalesef batılı ülkelerin çoğunda demokrasiden söz edilmektedir, oysa demokrasiden bir haber yoktur. Batılılar bu afyon ile bizleri uyutmaya çalışmaktadır.”2 İmam Humeyni (Allah’ın rahmeti üzerine olsun) başka bir yerde ise şöyle buyurmuştur: “Nasıl olur da sözde özgür olan bir dünyada Müslüman kadın ve kızların hicabına engel olunması, demokrasi olarak kabul görmektedir. Ama biz İslam peygamberine (Allah’ın selamı O’na ve Ehl- i Beyt’inin üzerine olsun) hakaret eden birinin Müslüman fakihlerin icmasıyla idam edilmesi gerektiğini söylediğimizde bu özgürlüğe aykırı görülmektedir?! ”3
Dostları ilə paylaş: |