İslâm dininde, insanın yerine getirmekle yükümlü olduğu haklar genel olarak, Allah'ın hakları ve kulların hakları olarak iki kısma ayrılmıştır. Allah'ın hakları deyince, Allah'ın emir ve yasaklarına saygı göstermek anlaşılmaktadır. Kul hakkı denilince de insanların birbirlerine karşı hakları anlaşılır. Bu anlayış, İslâm toplumlarında son derece yüksek ve örnek bir hak ve sorumluluk bilinci geliştirmiştir.
Hayatın çeşitli şartlarında ve insanların birbirleriyle ilişkilerinde dikkat etmeleri gerekli pek çok hakları vardır. Kul hakkı, insanların haklarına saygılı olmak, söz ve davranışlarla onlara zarar vermemek demektir. Aynı şekilde bir insana zarar verecek şekilde istemediği sözü söylemeye veya davranışları yapmaya kul hakkı yemek denir. Bun göre, insan haklarına saygı gösterip, zarar vermemek kul hakkına saygı göstermektir. Bu haklara zarar vermeye çalışmak ise kul hakkı yemek demektir. Kul hakkı konusunda Müslüman olan insanla, olmayan arasında bir ayrım yoktur, yapılan her haksızlık kul hakkına girer.
Kul hakkına sebep olan pek çok davranış vardır. Bunlardan bazıları şunlardır:
-
İnsan öldürmek
-
Yalan söylemek ve hile yapmak
-
Gıybet ve iftira etmek
-
Hırsızlık yapmak
-
Rüşvet alıp - vermek
-
Haset etmek
-
Bir kimsenin namus ve şerefine sataşmak
-
Başkalarıyla alay etmek, ad takmak, onları küçük görmek, sövmek veya kötü söz söylemek
-
Kötü zanda bulunmak
-
Başkalarının özel hayatlarını araştırmak
-
Birisine sövmek veya kötü söz söylemek
-
Birisini dövmek ya da yaralamak
-
Arkadaşının sırrını açıklamak
-
Başkasının çocuğunu ücretsiz çalıştırmak
-
Verdiği sözde durmayarak birisini bekletmek
-
Borcunu zamanında ödememek
-
Birisine istemediği bir sözü söylemek, yani sözle rahatsız etmek
-
Birisine istemediği davranışı yapmak, yani onu rahatsız etmek.
Her insanın, en az bir diğer insan kadar yaşama hakkı yanı sıra, eğitim görme, seçme, seçilme, haberleşme, seyahat etme gibi hakları vardır. Toplumsal hayatta dirlik ve düzeni sağlamanın en temel yolu, birbirimizin haklarına saygı göstermektir. Aksi hâlde, toplumda düzensizlik ve kargaşalar oluşur.
Dinimiz, birbirimizin haklarına saygı göstermemizi ister. Başkalarının haklarına zarar veren her türlü kötü davranışı da yasaklar. Kul haklarının başında insanın yaşama hakkı gelir. Bu sebeple, insan öldürmek büyük günah sayılmıştır. Yüce Allah, Kur'an'da, "... Kim, bir cana veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya karşılık olmaksızın bir cana kıyarsa bütün insanları öldürmüş gibi olur..." (Maide 32) buyruğuyla, başkalarının yaşama hakkına zarar vermemeyi emreder. Yine bir ayette şöyle buyrulur: "Kim bir mümini kasıtlı olarak öldürürse cezası, içinde ebedi kalmak üzere cehennemdir." (Nisa 93)
Kul hakkı, insanlara zarar verecek her türlü maddî ve manevî davranışla oluşmaktadır. Kur'an'da, "Birbirinizin mallarını haksızlıkla yemeyin ve bile bile günahla insanların mallarından bir bölümünü yemeniz için onları hakimlere aktarmayın." (Bakara 188) buyrulur.
Kul hakkından kurtulmak için, tüm diğer günahlar da olduğu gibi önce tövbe ederek, Allah’tan bağışlanma dilenmelidir. Ancak kul hakkından kurtulmak için ayrıca hak sahiplerinin ödenebilecek mal, para vb. maddî şeylerini geri ödemek ve helalleşmek de gerekmektedir. Hak sahibi ölmüşse, çocuklarına veya diğer varislerine hakları ödenir. Varisleri bilinmiyorsa, alınan hak kadar para veya mal yoksullara sadaka olarak verilir ve hak sahibi için dua edilir.
Peygamberimiz kul hakkı üzerinde önemle durarak, "Birisinin hakkını alan kimse, ölmeden önce onunla helâlleşsin! Paranın, malın geçmeyeceği kıyamet gününe, üzerinde kul hakkı bulunarak gitmesin!" buyurmuştur.
Helâlleşmek demek, insanların birbirleri üzerindeki haklarını karşılıklı olarak helâl etmeleridir. Böylece, hakkı olan kişi, hakkını bağışlamış ve hakkından vazgeçmiş olduğunu bildirmiş olmaktadır. Önemli olan helâlleşmenin dünyada yapılmasıdır. Bu dünyada helâlleşilemediği takdirde, tüm haklar öbür dünyada alınacaktır. Konuyla ilgili Peygamberimiz, "Kıyamet gününde bütün haklar sahiplerine verilecektir..." buyurmuştur. Helâlleşme yoluyla, insanların kul hakkından kurtulmaları çok önemlidir. Peygamberimiz, Şehitlerin kul borcundan başka bütün günahları bağışlanır." buyurmuştur.
Kul haklarına el uzatanın durumunu anlatmak üzere Peygamberimiz şu bilgiyi vermiştir. "Benim ümmetim içinden müflis (yani iflas edip her şeyini kaybetmiş) kişi şudur: Ahirette Allah'ın huzuruna namaz, oruç, zekat gibi ibadetlerini yerine getirmiş olarak gelmekle birlikte, bu kişi, öyle (günahlarla da) gelir ki, kimine sövüp saymış, kiminin kanını akıtmış, kiminin malını yemiş, kimine iftira etmiştir. İşte bu durumda onun ibadetlerinden elde ettiği sevaplardan alınıp bu hak sahiplerine dağıtılır. Eğer amelleri bu hakları ödemeye yetmezse, bu kişilerin günahlarından alınıp hak yiyenin günahlarına eklenir. Böylece (sevapları elinden gitmiş, günahları daha da artmış bir kişi olarak) kaldırılıp cehenneme atılır."
O hâlde, başkalarıyla bir arada yaşamamızın bir gereği olarak, herkesin hakkına saygı göstermeliyiz. Kimsenin canına ve malına zarar vermemeliyiz. Eğer zarar vermişsek, onunla helâlleşmeli, zarar maddî ise onun karşılığını ödemeye çalışmalıyız.
Prof. Dr. M. Zeki Aydın / www.dinibil.com
-
Kul hakkı nedir? Açıklayınız.
-
Yukarıda kul hakkına verilen örnekleri inceleyiniz. Size göre en çok hangi konularda hak yenilmektedir? Gözlemlerinizi anlatınız.
-
Helalleşmek ne demektir? Neden helalleşilir?
-
Peygamberimiz iflas etmiş kişiyi nasıl açıklamıştır?
KUL HAKKI NASIL ÖDENİR?
Beş türlü kul hakkı vardır:
1- Mali
2- Nefsî (hayati yönden)
3- Irzî (Haysiyetle ilgili)
4- Mahremî (Namusla ilgili)
5- Dini.
1- Mali olan kul hakları: Yetim malı yemek, hırsızlık, gasp, aldatarak, yalan söyleyerek mal satmak veya almak, sahte para vermek, başkasının malına zarar vermek, yalancı şahitlik, rüşvet almak gibi.
Bu haklar için sahibi ile helalleşmek gerekir. Dünyada helalleşmezse, ahirette sevapları ona verilerek helalleştirilecektir.
Mal sahibi ölmüş ise, vârisine ödenir. Vârisi yoksa veya mal sahibi bilinmiyorsa, salih bir fakire hediye olarak verilip, sevabı sahibine gönderilir. Salih fakir yoksa, İslamiyet’e hizmet eden hayır kurumlarına, vakıflara verilir. Kendi salih akrabasına, fakir olan ana babalarına, çocuklarına hediye olarak vermesi de, caiz olur. Bunları yapmak imkanını bulamazsa, mal sahibinin ve kendisinin af olunmaları için dua eder.
Kâfirin hakkı için de, onunla helalleşmek gerekir. Eğer ölmüşse onun varislerine verilir. Buna da imkan yoksa ahirete kalır, ahirette af olunması ise, çok zor olur.
2- Nefsi, yani hayati günah olan kul hakları: Adam öldürmek, bir uzvunu kesmek, sakat bırakmak gibi şeylerdir.
Önce tevbe eder. Adam ölmüş ise, velisi ile helalleşmek gerekir. Velisi isterse af eder. İsterse belli bir mal ister. İsterse, mahkemeye verip, hakimden cezalandırılmasını (kısas gibi)ister. İslamiyet’te kan davası yoktur.
3- Irza dokunan kul hakları: Dedikodu, iftira, alay, sövmek gibi haysiyetle, şerefle ilgili şeylerdir.
Tevbe etmek ve helalleşmek lazımdır. Bunlarda vârisleri ile helalleşmek olmaz. Müslüman ölmüş ise gıyabına çok çok dua etmek gerekir.
4- Mahremi olan kul hakları: Başkasının çoluk çocuğuna hıyanet etmek gibi şeylerdir.
Tevbe ve istiğfar eder. Fitne ihtimali göz önüne alınarak helalleşmek yerine, ona dua etmek ve onun için sadakalar vermek gerekir. Yaptığı ibadetlerin sevaplarını ona bağışlar. Fitne ihtimali olunca, helalleşirken işlediği günahları bildirmeyip, bendeki bütün haklarını af et demekle yetinir.
5- Dini olan kul hakları: Akrabasına ve emri altında olanlara doğru din bilgisi vermeyi terk etmek, insanların din bilgisi öğrenmelerine ve ibadetlerine mani olmak, onlara kâfir, fâsık demek. Bid’at çıkarıp veya mevcut bid’atleri savunup Müslümanların yanlış inanmalarına ve yanlış ibadet etmelerine sebep olmak. Açıktan oruç yiyerek veya açıktan başka haram işleyerek kötü örnek olmak. Bu günahlar için de tevbe etmek, hak sahipleri ile helalleşmek gerekir.
KUL HAKKI İLE İLGİLİ BAZI AYETLER
Ve ey kavmim! Ölçüyü ve tartıyı adaletle yapın; insanlara eşyalarını eksik vermeyin; yeryüzünde bozguncular olarak dolaşmayın. HÛD, Ayet 85
İnsanların hakkı olan şeyleri kısmayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın. eş-ŞUARÂ, Ayet 183
“Aranızda birbirinizin mallarını haksız yere yemeyin. İnsanlarınmallarından bir kısmını bile bile günaha girerek yemek için, onları hâkimlere (rüşvet olarak) vermeyin.” (BAKARA SURESİ – 188. AYET)
“Ey iman edenler! Karşılıklı rızaya dayanan ticaret olması hâli müstesna, mallarınızı, batıl (haksız ve haram yollar) ile aranızda (alıp vererek) yemeyin. Ve kendinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah, sizi esirgeyecektir.” (NİSA SURESİ - 29. AYET)
“Ey iman edenler! Zannın çoğundan sakınınız. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerini arkasından çekiştirmesin (aleyhinde konuşmasın). Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah, tövbeyi çok kabul edendir, çok esirgeyendir.” (HUCURAT SURESİ – 12. AYET)
Bilerek hakkı bâtıl ile karıştırmayın, hakkı gizlemeyin. el-BAKARA, Ayet 42
Rüşd çağına erişinceye kadar, yetimin malına, sadece en iyi tutumla yaklaşın; ölçü ve tartıyı adaletle yapın. Biz herkese ancak gücünün yettiği kadarını yükleriz. Söz söylediğiniz zaman, yakınlarınız dahi olsa adaletli olun, Allah'a verdiğiniz sözü tutun. İşte Allah size, iyice düşünesiniz diye bunları emretti. el-EN’AM, Ayet 152
Eksik ölçüp noksan yapan hilekârlara yazıklar olsun! el-MÜTAFFİFÎN, Ayet 1
KUL HAKKI İLE İLGİLİ BAZI HADİSLER
“İşçinin ücretini teri kurumadan verin.”
“Bir kimse çalıştırdığı işçinin ücretini teri kurumadan vermezse Allah' ona rahmet nazarıyla bakmaz.”
“Bir kimse çalıştırdığı işçinin ücretini vermezse ben onun hasmıyım.”
“İşçilere yediğinizden yedirin, giydiğinizden giydirin ve güçlerinin yetmediği işleri yüklemeyin. Şayet güç işler verirseniz onlara yardım edin. Zira hizmetçinin işinden hafiflettiğin her şey kıyamet günü mizanda senin için sevap olacaktır.”
“Kim din kardeşine zulmetmişse, altın ve gümüşün fayda vermediği gün gelmeden önce ondan helallık istesin. Çünkü yarın haksızlığı kadar iyi amelinden alınır; iyi ameli yoksa haklının günahından zulmü kadar haksıza yüklenir.”
"Ben ancak insanım. Elbette bana iki hasım gelir. Bazınız diğerinden daha iyi konuşabilir. (Hakkını savunabilir.) Ben de onun haklı olduğunu sanırım da buna göre lehine hükmederim. Böylece bir müslümanın hakkını başkası lehine hükmetmiş olursam bu hüküm ateşten bir parçadır. (Haksız olan) ister onu alsın ister bıraksın.)"
“Yemin ederek bir Müslüman’ın hakkını alan kimseye, Allah cehennemi vacip kılar, cenneti de haram eder.”
Bir adam dedi ki: ya Resulallah! Şayet o küçük ve değersiz bir şey ise? Bunun üzerine peygamberimiz: “Misvak ağacından bir dal bile olsa böyledir” buyurdu.
“Şüphesiz ki, haksız olarak Allah’ın malını(kamu malını) kullanan kimseler, kıyamet gününde cehennemi hak ederler.”
“Müslüman, elinden ve dilinden başka Müslümanların zarar görmediği kimsedir.”
“Müslüman Müslüman’ın kardeşidir; ona yalan söylemez, ihanet etmez, kötülük yapmaz, onu aşağılamaz, kötülük edebilecek birinineline bırakmaz.”
“Müslümanların kanları, malları, namusları ve şerefleri, kendi aralarında kutsal Mekke kadar, hac ayları ve günleri kadar saygındır, dokunulmazdır.”
KUL HAKKI İLE İLGİLİ BAZI HİKAYELER
Şemseddin-i Sivasi'nin Menakıh-i İmam-ı a’zam isimli eserinde şöyle yazılıdır:
İmam-ı a’zamın babası Sabit (rahmetullahi aleyh) küçük yaştan beri ahlakı temiz, takva ve vera sahibi idi. Yüzü gayet nurlu olup zühdü, salahı ve ilmi pek çok idi.
Bir gün bir dere kenarında abdest alıyordu. Suda bir elma gördü. Abdestten sonra suda çürüyüp gidecek olan bu elmayı alıp yedi. Fakat tükrüğünde kan gördü. Şimdiye kadar böyle bir hâl görmediği için tükrükteki kanın bu elmadan ileri geldiğini tahmin etti. Yediğine pişman oldu. Elmanın sahibini bulup helalleşmek için dere boyunca gitti. Nihayet yediği elmaya benzeyen bir meyve bahçesi gördü.
Sahibini sordu. Bu zatın gayet cömert ve ihsan sahibi olduğunu, hatta ağaçta bulunan bütün elmaları toplayıp götürülse yine bir şey demeyeceğini, bir elmanın ne ehemmiyeti olacağını söylediler. Buna rağmen elmanın sahibini buldu, meseleyi anlattı, ya parasını almasını veya helal etmesini istedi.
Bahçe sahibi gencin bu halini görünce takva ve verasının doğru olup olmadığını öğrenmek için şöyle dedi:
- Yediğin elmam için ne vereceksin?
- Altın gümüş neyim olsa veririm.
- Ben altın gümüş istemem ama, eğer kıyamette senden davacı olmamı istemezsen bir teklifim var, onu kabul etmen gerekir.
- Teklifin nedir?
- Yapacaksan söyliyeyim...
- Şeriata uygunsa yapabilirim.
- Kör, sağır, dilsiz ve kötürüm bir kızım var, bununla evlenmeye razı olursan o zaman elmayı sana helal edebilirim.
Sabit hazretleri ahirete kul hakkıyla gitmemek için bu teklifi kabul etti. Düğün hazırlığı yapıldı. Sabit hazretlerinin ilk gece odaya girmesiyle çıkması bir oldu. Hemen kayınpederine koşup, (Efendim, bir yanlışlık var galiba, içeride sizin bahsettiğiniz vasıflarda bir kız yok, tam tersi!) Kayınpederi tebessüm ederek, (Evladım o benim kızımdır, senin de helalindir. Ben sana kör dediysem, o hiç haram görmemiştir. Sağır dediysem, o hiç haram duymamıştır. Dilsiz dediysem, o hiç haram konuşmamıştır. Kötürüm dediysem, o hiç harama gitmemiştir. Var git helalinin yanına, ALLAHü teâlâ mübarek ve mesut etsin.)
İşte bu evlilikten, yani böyle ana babadan İmam-ı A’zam Ebu Hanife Hazretleri dünyaya geldi.
HZ. ÖMER VE KUL HAKKI?
Hazreti Ömer (ra) geçtiği yollardan taşları ayıklar, halkın ayağına değmesi muhtemel acıtıcı maniaları bizzat temizlerdi. Birgün yine yoldan giderken gözüne çarpan bir taşa ayağıyla vurdu. Yolun kenarına doğru yuvarlanan taş, gelmekte olan bir sahabinin ayağına çarptı.
Buna müteessir oldu; fakat bir şey söylemeden geçip gitti.
Aradan bir sene geçmişti. Hazreti Ömer, aynı yolda yürürken, rastladığı taşları yine ayak ucuyla vurup kenara itmekteydi. Tam o sırada, geçen sene ayağına taş değen sahabide oradan geçiyordu.
Halife cebinden para dolu bir kese çıkartıp uzattı:
- Buyur, bunu harçlık et!
Sahabi heyecanlandı:8520/
- Harçlığım var, ya Emire'l-Mü'minin!
- Biliyorum harçlığın var; fakat buna rağmen kabul etmeni istiyorum!
- İhtiyacım yok.
- Peki, sen bu sene hacca gitmeyecek misin?
- Gideceğim.
- Öyle ise bunu al da, yol harçlığı yap!
- Yol haçlığım da var.
- Biliyorum ki yol harçlığın da var. Fakat ben bu harçlığı, bana olan hakkını helal etmen için vermekteyim.
Geçen sene bu yolda taşları ayıklarken, ayağımla vurduğum bir taş, yuvarlanıp senin ayağına değmiş; ben de halkımdan birinin ayağına taş vurup acıttığım için üzüntüye kapılmıştım. Beni bu üzüntüden kurtarman ve üzerime geçen hakkını helal etmen için, bu harçlığı vermeyi düşündüm. Alır da hakkını helal edersen, beni huzura kavuşturur, memnun edersin. Biliyorsun kul hakkı başkalarına benzemez!
AYIPLARI ARAŞTIRMAK DEĞİL ÖRTMEK GEREK
“Hz. Ömer (r.a) adamın birinin evine pencereden içeri girer ve adamı istenmeyen bir halde yakalayarak:
Bu yaptığın nedir?” diye adama çıkışınca, o da:
Adam: “Ey Mü’minlerin Emîri, bana kızmakta acele etme! Ben Allâh’a karşı bir defa isyân ettiysem, sen üç defa âsî oldun:
Birincisi; Cenâb-ı Hak «Tecessüste bulunmayın!» (el-Hucurât, 12) buyuruyor, sen tecessüste bulundun!
İkincisi; Allah Teâlâ «Evlere arkalarından girmeniz, hayırda ileri gitmek değildir!» (el-Bakara, 189) buyuruyor, sen duvardan atlayıp bana baskın yaptın ve evin arkasından izinsiz girdin!
Üçüncüsü de; Allah Teâlâ «Ey îmân edenler! Kendi odalarınızdan başka odalara, sahiplerine geldiğinizi fark ettirip (izin alıp) selâm vermeden girmeyiniz!» (en-Nûr, 27) buyuruyor, sen ise selâm vermeden girdin!” dedi.
Hazret-i Ömer -Radıyallâhu Anh-: “Seni affedersem hâlini düzeltir misin?” diye sordu.
Adam: “Evet, vallâhi ey Mü’minlerin Emîri! Eğer beni affedersen, bir daha böyle günahlara kesinlikle dönmem!” dedi.
Hazret-i Ömer -Radıyallâhu Anh- da onu affetti ve evden çıkıp gitti.
Rasûlullah-Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem- Efendimiz, hadîs-i şerîflerinde şöyle buyurmuşlardır:
“Kim arkadaşının ayıbını örterse, Allah da kıyâmet günü onun ayıbını örter. Kim de müslüman kardeşinin ayıbını açığa vurursa, Allah da onun ayıbını açığa vurur. Hattâ evinin içinde bile olsa, onu ayıbıyla rezil eder.”
Kaynak ; İbn-i Mâce, Hudûd, 5
-
ETKİNLİK
Çok Önemli Bir Değer “Kul Hakkı”: “Kul hakkı nedir?” sorusunun içeriğine neler girebileceği öğrencilere yöneltilir ve dinin kul hakkı üzerinde niçin çok durmuş olabileceği konusunda tartışma ortamı oluşturulur
-
ETKİNLİK
-
Drama Yapıyoruz: Öğrencilerin kendi aralarında en çok meydana gelen bir haksızlık konusu seçilir. Bu konunun nasıl gerçekleştiği drama şeklinde hazırlanır ve sonuçları tartışılır.
Örnek drama metni
HZ. ÖMERİN ADALETİ
Hz. Ömer Müslüman olmadan önce merhametsiz, inatçı ve çok kaba bir insandı. İslam terbiyesini aldıktan sonra ise adaletli yönetimi ve akıllıca kararlarıyla ün saldı. Peygamberimizden sonra Müslümanların başına Ebu Bekir geçti. 2 yıl sonra ölünce Müslümanların başına Ömer geçti. Ömer devlet işlerinde adalete çok önem veren biriydi. Bir akşam evinde mum ışığı altında devlet işleriyle uğraştığı sırada bir arkadaşı geldi.
Tak tak tak…
Ömer: Hayırdır inşallah! Kim o?
Abdullah: Selamun aleykum. Ben Talha’nın oğlu Abdullah’ım.
Ömer: Aleyküm selam, buyur kardeşim.
Abdullah: Ey müminlerin emiri, geçiyordum bir selam verip hal hatır sorayım dedim umarım rahatsız etmemişimdir.
Ömer: Rica ederim kardeşim buyur geç. (içeri girince başka bir mum yakıp yanmakta olan mumu söndürür)
Abdullah: Efendim, seni görmeyeli özlemişim. İşlerimiz yoğunlaştı, artık Rasulullah zamanında görüştüğümüz kadar sık görüşemiyoruz.
Ömer: Abdullah kardeşim, sen en son Bizans’a gitmiştin oralarda halkın durumu nasıl, gönderdiğim öğretmenler İslam’ı öğretiyorlar mı?
Abdullah: Çalışmalar çok güzel efendim, siz Allah’ın müslümanlar üzerinde bir lütfusunuz.
Ömer: Öyle söyleme Abdullah, asıl Allah’ın lütfu bu dini ve elçisini bize göndermesidir. Biliyorsun İslam’dan önce hepimiz bedevi cahillerdik. Rasulullah bu cahil halktan büyük bir medeniyet çıkardı. 25 yılda dünyanın yarısının hakimi olduk.
Abdullah: Evet efendim. Ama Rasulullah zamanının tadı bir başkaydı. Toplumun ahlakı günden güne bozuluyor. İnşallah sonumuz hayrolur. Efendim bu arada size dikkatimi çeken bir şey sormak istiyorum.
Ömer: Buyur kardeşim.
Abdullah: Ben geldiğimde yanan mumu söndürüp başka bir mum yaktınız. Bunun sebebini anlayamadım. Merakımı bağışlayın efendim.
Ömer: Kardeşim bizler bu makama gelmekle büyük sorumluluklar yüklendik. Sen gelmeden önce devletin işlerini yapıyordum. O yanan mum da devletin malıydı, yani milletin parasıyla alınmıştı. Sen gelince kendi paramla aldığım mumu yaktım, çünkü özel konuşacaktık. Bunu devletin mumu ışığında yapsaydım bunun hesabını Allah’a nasıl verecektim?
Abdullah: Bizi İslam ahlakıyla şereflendiren Allah’a hamdolsun. Demek ki Ömer’in adaleti boşuna meşhur olmamış. Bizans halkı bile sizin adaletinizi konuşur durur.
Ömer: Kardeşim bu üstünlük bana değil, üstün ahlakı bize öğreten Rasulullaha aittir. Siz benim Müslüman olmadan önceki halimi de bilirdiniz değil mi?
-
ETKİNLİK
Dostları ilə paylaş: |