Kuran & İtret ben aranızda iki ağır emanet bırakıyorum: Biri Allah’ın kitabı, diğeri İtretim; Ehl-i Beyt’imdir. Bu ikisine sarıldığınız müddetce benden sonra asla sapmazsınız. Hz. Muhammed (s a. a) Muhammed Hadi marifet kur’ÂN İLİmleri



Yüklə 1,21 Mb.
səhifə7/53
tarix31.10.2017
ölçüsü1,21 Mb.
#23316
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   53

Vahiy Dili


İnsanoğlu düşüncelerini en kolay ve kısa yoldan dil vasıtasıyla aktarmaktadır. Dil her bireyin toplumsal yaşamda belleğinde betimlediği mana ve konseptleri almak ve aktarmak için başvurduğu en basit araçtır. Yüce Allah'ın insana bahşetmiş olduğu yaşam nimetinden sonra en büyük nimet olarak dil gelmektedir, insan bu diliyle hem dünyevî ve hem de uhrevî nice güzelliklere ulaşmaktadır. Şöyle buyurmaktadır yüce yaratıcımız:

"Rahman, Kuran'ı öğretti, İnsanı yarattı, Ona beyanı (düşünüp ifade etmeyi) öğretti." 1

Rabb'ul âlemin engin rahmetiyle hem dünya ve hem de ukba saadetinin içinde saklı olduğu Kuran'ı insana öğretmiştir, diğer büyük nimeti de insanı yoktan var etmesi, onu yaratmasıdır. Yukarıdaki ayette bu nimetin ardı sıra insanoğluna bağışladığı en büyük nimet olarak beyan-konuşma ve düşünüp ifade etme nimetini buyurmaktadır. İnsanlığın her iki dünya saadetinin temini amacıyla gönderilen ilâhî şeriatlar ve bunlara ait metinlerde her zaman dilden-beyandan yararlanılmıştır. Belirtmiş olduğumuz bu hususu doğrulayan Kuran ayetleri bulunmaktadır, örneğin:



"(Allah'ın emirlerini) onlara iyice açıklasın diye her peygamberi kendi kavminin diliyle gönderdik." 2

Bu yüzden ilâhî kanunların dili içinde bulunulan halkın dilidir; çünkü malûm olduğu üzere muhatap olan kitle halktır, dolayısıyla da söyleneceklerin halkın anlayacağı bir dille söylenmesi icap eder. Bu yüzden de Kuran, Arap kavminin içinde bulunduğu topluma, en fasih ve baliğ şekliyle Arapça olarak inmiştir:



"Şüphe yok ki biz, akıl edesiniz, anlayasınız diye Kuran'ı Arap diliyle meydana getirdik." 2

"Bu Kuran ise gayet açık bir Arapçadır." 3

"(Resulüm!) Onu Rûhu'l-emin (Cebrail) indirdi. Senin kalbine; uyarıcılardan olman için, Apaçık Arapça bir dille." 4

"Biz onu (Kuran'ı), öğüt alalar diye senin dilinde indirerek kolayca anlaşılmasını sağladık." 5

"Biz onu, Allah'a karşı gelmekten sakınsınlar diye hiçbir eğriliği bulunmayan Arapça bir Kuran olarak indirdik." 6

Tüm bu söylediklerimize dayanarak, vahyin dilinin-Kuran'ın dilinin genel toplumun dili olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Elbette bundan anlama, faydalanma ve manaları idrak etme herkesin kapasitesine göre farklıdır. Bazıları Kuran'dan en üst seviyede yararlanır, bazıları ise sadece yüzeysel olarak bir şeyler anlarlar. Kuran'da şöyle bir ayet bulunmaktadır:



"O, gökten su indirdi de dereler kendi hacimlerince sel olup aktı."1

Ayette bir benzetme yapılmaktadır, bu bir çeşit temsil ve kinayedir; rahmet yağmurundan maksat Kuran/Şeriattır, dereden kasıt ise insanların anlama kabiliyetleri ve kapasiteleridir. Her insan kendi kabiliyeti oranında bu ilâhî rahmet ve aşkın sofradan yararlanabilir. Zaten ayetin son kısmında buyrulan: "Allah bu şekilde misaller getiriyor" cümlesinden de bu anlaşılmaktadır, Yüce Allah örneklemeler getirerek hakikatleri açıklıyor, nitekim şöyle demişlerdir: "Örnek getirmek sözü aydınlığa kavuşturur."

Kuran'ın bir zahiri ve bir de batını vardır. İnsanların çoğu Kuran'ın zahiri yönünü kavrayabilir, ama batini yönünün anlaşılması köklü bir bilgi ve derin bir basiret gerektirmektedir. Kuran'ın zahirini herkes anlar, lâkin güzel olanı Kuran üzerinde dikkatlice düşünerek daha derin manalarına vakıf olmaktır. Bunu yüce Allah'ın kendisi istemektedir.

"Onlar Kuran'ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalplerin üzerinde kilitleri mi var?" 2

Dahası Kuran'da muhkem ve müteşabih ayetler bulunmaktadır, nitekim bu hususta şöyle buyruluyor.



"Sana Kitab'ı indiren O'dur. Onun (Kuran'ın) bazı ayetleri muhkemdir ki, bunlar Kitab'ın esasıdır. Diğerleri de müteşâbihtir. Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onu tevil etmek için ondaki müteşâbih ayetlerin peşine düşerler. Hâlbuki onun tevilini ancak Allah bilir. İlimde yüksek payeye erişenler ise: Ona inandık; hepsi Rabbimiz tarafındandır, derler. (Bu inceliği) ancak aklıselim sahipleri düşünüp anlar." 3

Muhkem ayetler çok açıktır, farklı taraflara çekilerek kastedilenden ayrı bir manaya yüklenemez, oysa müteşabih ayetler böyle değil; müphemdirler, farklı anlamlara gelebildiğinden anlaşılması, daha derin ve kapsamlı bir bilgiyi gerektirmektedir.

Evet, insanlar çabaları sonucu Kuran'ın birçok gizli ve aşikâr hakikatlerine ulaşa bilir, bu kapı kimseye kapalı değildir, fakat herkes kendi manevî konumu ölçüsünde. Şöyle bir deyim bulunmaktadır: "Uzun sözler avam için, yalın bir işaret ise havas içindir." Velhâsıl halkın dilinde, herkesin anlayabileceği bir tarzda indirilen Kuran'ın zahiri yönünü herkes anlayabilir, fakat batınını anlamak, ayetler üzerinde derinlemesine düşünmek, ince noktaları yakalamak ise ancak Rabbul âleminle manevî bağ kurmakla olabilir. İlâhî hikmet halka söylenen sözün açık ve kolaylıkla anlaşılabilir olmasını gerektirmektedir.

Üstelik tarih sayfaları da peygamberlerin söyledikleri sözlerin her zaman anlaşılır bir düzey ve derecede olduğuna tanıklık etmektedir. Hiçbir tarih kesitinde herhangi bir peygamberin takipçilerinin o peygamberin sözlerinin anlaşılır olmadığından şikâyet ettikleri saptanmamıştır.

Son zamanlarda vahiy dilinin anlaşılır olmadığına dair insanların içine bir takım kuşku ve şüpheler sokulmaktadır; tercüme düzeyinde bazı yorumlar anlaşılabilir, ama geriye kalan hakikatlere ulaşmanın yolu insanlığa kapalıymış! Böylelikle Kuran'ın birçok gerçekleri öylece gizli kalmaktadır. Bunların sözde delilleri ise şöyledir:

Vahiy madde ötesi âleme ait söz olduğundan, bu sözün muhtevası da bizim kullanmış olduğumuz dilin kalıp ve harfleriyle aktarıldığından; istenilen maksat, mana ve mefhumları ulaştırması imkânsızdır; çünkü şeriat dilinde kullanılan kavramlar, şuhud âlemi ve somut dünyanın gerçekleri ile mutabakat arz etmektedir, ama gayb perdesi arkasında bulunan mana ve mefhumlar ile uyum içerisinde bulunmamaktadır. Bu iki tür mana ve mefhumlar arasındaki uyumsuzluk vahiy dilinde kullanılan kelime ve kavramların delâlet yönündeki işlerliğini zedeler. Müstear bir lâfız, hiçbir zaman müstear'un lehi tam manasıyla yansıtamaz.

Bazıları da vahiy dilini sembolik bir dil olarak nitelemekte ve bu sembolik dilin bünyesinde taşıdığı gerçeklerin herkes tarafından anlaşılmasının mümkün olmadığını iddia etmektedirler. Hatta bazıları daha da ileri giderek vahiy dilini, kesinlikle gerçeği ifade etmeyen salt temsili ve hayali bir dil olarak değerlendirmişlerdi. Sonuç olarak semavî kitapların zahiri ifadelerinden sabit bir gerçeğe varmanın mümkün olmadığını söylemişlerdir.

Bunlar belirtmiş oldukları bu düşünceleriyle aslında tahrif edilmiş semavî kitaplarda bulunan akıl-bilim ve birçok erdemle çelişen yanlışlıkların üstünü örtmeye çalışmaktadırlar. Tevrat ve İncil'e yapılan itiraz ve eleştirileri etkisiz hale getirme peşindedirler. Bunlar Kuran'ın da Tevrat ve İncil gibi olduğu yanılgısına kapılarak aynı sözlerini Kuran için de söylemişlerdir. Kendi yerinde bu görüşler etrafınca incelenmiş ve gerekli cevaplar da verilmiştir. 1 Bu yüzden bu sayfalarda sadece kısa bir cevapla yetinelim:

Vahiy dilini ve özellikle de Kuran-ı Kerim'i, işlemiş olduğu konuları açısından özetle dört bölüme ayırmak mümkündür:


Yüklə 1,21 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   53




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin