LadiNİ dramanin doğUŞunda gorboduc örneğİ



Yüklə 126,19 Kb.
səhifə2/2
tarix15.01.2019
ölçüsü126,19 Kb.
#96954
1   2

3. 2. Tinsel Oyunlar
XIV. yüzyılın sonları ile XV. yüzyılın başlarında ‘moral’, ‘moral plays’ ve sonradan ‘morality’ olarak adlandırılan tinsel oyunlar doğmuştur. O zamana kadar eğitimsiz insanları iyi birer Hıristiyan olarak yetiştirmek ve inançlarını sağlamlaştırmak amacıyla sahnelenen mucize oyunları Pollard’ın söylediği gibi “tek başlarına, kurtuluşa erişmek için ne yapmalıyım ve neye inanmalıyım gibi sorulara tam bir yanıt veremiyordu.” (Pollard, 1954, s. 43) Tinsel oyunlar, işte bu yanıtları verme çabası olarak değerlendirilebilirler. İyilik ve kötülüğü simgesel düzeyde anlatan bu dramatik gösterilerde, zaafların üstesinden nasıl gelineceğinin yollarına işaret edilerek dinsel öğretinin tinsel yönleri vurgulanmıştır.

Yaygın kanıya göre tinsel oyunlar, iletilerin insanlara daha kolay ulaşabilmesi için öykülendirilerek somutlaştırılan kilise vaazlarından doğmuştur. Bu vaazlardan birinde sözü edilen bağlama koşut şunlar anlatılmaktadır:


İnsan, şeytanla her gün çatışırken onun oklarına ve silahlarına karşı koymaktan başka ne yapabilir ki? Savaşımız açgözlülükledir, arsızlıkladır, öfkeyledir, tutkuyladır. Çaba ve emek gerektiren direnişimiz dünyadaki kötülüklerledir, aldatıcı düzenlerledir. İnsan zihni işgal edilmiş ve her bölgesi şeytanın saldırılarıyla kuşatılmıştır. Zihin, bu tür saldırılara çok az karşı koyar ve direnç gösterir. Hırs bitkin düşerse şehvet ortaya çıkar. Şehvet yenilgiye uğrarsa tutku onun yerini alır. Tutku dizginlenirse öfke azgınlaşır, gurur yüceltilir, ayyaşlık baştan çıkarır, kıskançlık dostluğu bitirir ve birliği bozar. Sonunda Tanrı’nın yasakladığı küfre başlarsın. (Thompson, 1910, s. 321)
Alegorik anlatılar eşliğinde verilen vaazlarda, insanları kurtuluşa ulaştıran güçler ‘Erdemler’ (Virtues), yıkıma sürükleyenler ise ‘Kötülükler’ (Vices) olarak tanımlanır. Kiliseye göre kötü güçlerin başında ‘Yedi Ölümcül Günah’ olarak bilinen öfke, kıskançlık, açgözlülük, şehvet, tembellik, oburluk ve gurur gelir. Bunların karşısındaysa inanç, ümit, iyilikseverlik, merhamet, barış, hakikat ve adalet olarak ‘Yedi Büyük Erdem’ yer alır. Konuşmalarında söyleşi tarzını çokça kullanan vaiz, iki ya da daha fazla kişi karşılıklı konuşuyormuşçasına sorulu yanıtlı cümleler kurarak anlatısını gerçeğe yaklaştırmaya çalışır. Kilise, böylece dramatik özellikler taşıyan vaazlarla farkında olmadan tinsel oyunların kaynağını oluşturmuştur.

Mucize oyunları gibi belli bir takvime bağlı olmadıklarından yıl içinde yinelenerek sahnelenmiştir tinsel oyunlar. Öncekilere oranla daha uzun olan bu dramatik etkinlikler tümüyle gediklerin ilgi alanının dışında kalmıştır. Hepsi olmasa da çoğu profesyonel oyuncularca kasaba kasaba, köy köy gezilerek para karşılığında sahnelenmiş, bazılarıysa zengin ve soylu kişilerin evlerinde oynanmıştır.

Mucize oyunlarında da görülen, ancak tinsel oyunlarla kurumsallaşan tamamen İngiltere’ye özgü ‘Vice’ karakteri güldürü öğeleri barındırdığından oldukça önemli sayılır. Bu karakter, Alçaklık, Şehvet, Cehalet, Aptallık, Karmaşa, Aylaklık gibi kötülük ve zaaflarla alegorileştirilmiştir. (Urgan, 1949, s. 10) ‘Vice’, o kadar ilgi uyandırmıştır ki zamanla onsuz bir oyun düşünülemez olmuştur. Bu rolün çoğunlukla kumpanyaların en ünlü ve yetenekli oyuncularınca oynanması ona ne kadar önem verildiğinin açık kanıtlarından biridir. ‘İnsanlık’ (Mankind) oyununda güldürünün merkezi olan şeytan Tutivillus’un sahneye çıkmasından önce izleyiciden para toplanması bunu destekleyici bir gerçek olarak değerlendirilebilir. Oyunda kalabalığa para torbasını uzatan Nowadays karakteri izleyiciye “Verin bakalım paraları. Dua edeceğim size güzel kardeşim. Saygıdeğer birisidir o. Ne groat ister ne de meteliklerinizi. Kırmızı liralardan verin bu kişiyi görmek istiyorsanız eğer” diye seslenir. (Furnivall ve Pollard, 1904, s. 17)

‘Yaşam Gururu’ (Pride of Life), ‘İnsanlık’ (Mankind), ‘Direşme Kalesi’ (The Castle of Perseverance) ve ele aldığı konu yönünden çağdaş insanın bile ilgisini ayakta tutmayı başaran ‘Herinsan’ (Everyman) en çok bilinen tinsel oyunlardır. İlk olarak 1495 yılında oynanan ‘Herinsan’ birçok araştırmacıya göre ‘Elckerlijk’ adlı bir Felemenk oyununun ustaca yapılmış bir uyarlamasıdır. Bu araştırmacılar, İngiliz tinsel oyunlarında İngiltere’ye özgü gelenekselleşmiş ‘Vice’ karakterinin bu oyunda bulunmamasını savlarını destekleyici bir kanıt olarak sunmuşlardır. (Urgan, 1949, s. 10)

İzleyicisine oldukça yakın duran Herinsan karakteri, oyunda sıradan bir insan gibidir. Oyunun gerçek yaşamda karşılığını kolayca bulabilmiş olmasının nedeni de budur. Verilmek istenen ileti bir anlamda oyunun öndeyişinde Elçi’nin söylediklerinde gizlidir:
Herinsan’ın hesap vermeye çağrılışı denir bu oyuna. Yaşamımızı, sonumuzu ve gelip geçici olduğumuzu anlatır. Konusu çok değerlidir. Ancak içeriği daha da önemlidir ve oynanması kolaydır. Öyküde denir ki: “ Ey insan, iyi düşün, sonunun ne olacağını aklından çıkarma; zevke eğlenceye dalma! Başlangıçta günah çok tatlı gelir; beden toprağa verildiğinde ise ruhun ağlamasına neden olur.” Bu oyunda Dostluk, Eğlence, Kuvvet, Zevk ve Güzellik’in nasıl Mayıs çiçekleri gibi solup seni terk ettiklerini göreceksin. (Gassner, ss. 207-208)
Herinsan, ömrü sona erip Tanrı katında hesap verme zamanı geldiğinde son yolculuğunda kendisine eşlik edecek dostlarının kapısını çalar. Fakat Dostluk, Akrabalar, MalMülk, Kuvvet, Güzellik ve Beşduyu’dan olumlu bir karşılık bulamaz. Bilgi, onunla mezarın başına kadar gelir, fakat daha öteye gidemeyeceğini söyler. Herinsan, mezara girdiğinde yanında yalnızca İyi Fiiller vardır. Bu şekilde Tanrı’nın huzuruna çıkar ve İyi Fiiller’in yardımıyla hesabını verir, temiz olduğu anlaşılır ve kurtulur.

XVI. yüzyılın başlarında John Skelton tarafından yazılan bir geçiş oyunu olan ‘Görkem’ (Magnificence) daha seküler bir yapıya sahiptir. Bir tür siyaset çalışması sayılabilecek bu oyunun, söylenenlerden çabuk etkilenir yapısıyla Kral VIII. Henry’nin eğilimlerini ve kişiliğini yansıttığı söylenebilir. Verilmek istenen ileti, mevki ve makam sahibi, toplumun önde gelen kişilerinin kendilerine seçecekleri danışmanlar ve dostlar konusunda özenli davranmalarına yöneliktir. Çünkü kötü niyetli ya da işlerinde yetersiz kişilerin bu insanlara büyük zararlar vererek onları yıkıma sürükleme olasılığı oldukça yüksektir. İnsanın öteki dünyadaki kurtuluşunu amaçlayan ilk tinsel oyunların tersine ‘Görkem’, bu dünyada mutluluğa ve huzura kavuşmak için neler yapılacağıyla ilgilenir. Bu nedenle seküler yönden bir geçiş oyunu olarak görülebilir.

Gerçekte, dram sanatının sekülerleşmesinde kiliseye ilişkin düşüncelerin değişmesinin büyük etkisi olmuştur. Kilise, kendi yöneticileri, yasaları, gelir kaynakları, dili ve başkenti (Roma) ile bir din imparatorluğunu andırmaktadır o sıralar. (Rayner, 1947, ss. 165-166) Din adamları, zenginleşmeleri, görünen dünyaya aşırı ilgi duymaları, son derece görkemli evlerde, malikânelerde yaşamaları ve sözleriyle yaşam pratiklerinin uyuşmaması nedeniyle saygınlıklarını yitirmiştir.

Rönesans’la birlikte, insanları sürekli öte dünya için çalışmaya çağıran kilise yerine, yaşadıkları dünyayı anlamlandırmak ve onunla ilgili daha çok şey öğrenmek isteyen bilginler ortaya çıkar. Matbaanın icadıyla bilgiye erişim yollarının açılması, eski Yunan yazarlarının okunmaya başlanması, gezginlerin dünyanın başka yerlerini tanıma istekleri, sanatçıların yapıtlarında dinsel öğeler yerine çevrelerinde gördüklerini yansıtmaları ve bilim adamlarının deneysel bilginin peşine düşmeleriyle kilisenin yüzyıllardır süren yetkesi yıkılır.

Tanrı’yı yadsıyan, insanı merkeze alan hümanist düşüncenin gelişmesiyle oyunların içeriği de farklılaşır. İnsanın bu dünyadaki mutluluğunu engelleyebilecek ya da yıkımına neden olabilecek öğeler üzerinde durulur ve insanı doğrudan ilgilendiren konular işlenmeye başlanır. Düşüncenin özgür kalışıyla daha özgün yapıtlar yazılmaya başlanır.
3. 3. Araoyunlar
XVI. yüzyılın başlarında tinsel oyunlara benzeyen ‘interludium’ ya da ‘interlude’ adı verilen ve araoyun olarak bilinen yeni bir dramatik gösteri türü doğar. E. K. Chambers bu etkinlikleri birkaç kişi arasında (inter) oynanan bir oyun (ludus) olduğunu ve bu oyunların söyleşi biçiminde oynandığını, konu yönünden dinsel olmaları gerekmediğini söyler. (Chambers, 1945, s. 15) Bir başka tanımda ise araoyunlardan, uzun ve ağırbaşlı bir oyunun sahneleri arasında ya da bir şenlik sırasında oynanan yansılamaya dayalı dramatik etkinlikler olarak söz edilir. (Schelling, 1925, s. 26) Burgess, bu oyunların çoğunlukla zengin ve soylu kimselerin evlerinde, büyük salonlarda oynanmış olmalarını kanıt göstererek ara oyunların bir bakıma soyluların tinsel oyunları olduğunu vurgular. (Burgess, 1958, s. 19) Bu yönden değerlendirildiğinde kesin bir tanıma ulaşmak oldukça güçtür. Bazı tinsel oyunların ‘interlude’ olarak adlandırıldığı da dikkate alındığında, bu iki türün başlangıçta birbirine karıştığı söylenebilir. Ancak bir ucu tinsel oyunlara bağlı olan bu dramatik etkinlik türünün zamanla değişim göstererek onların genel havasından koptuğu ve seküler öğelerle bezendiği artık bilinen bir gerçektir.

Araoyunlar gerçek değerini John Rastell ve John Heywood gibi yazarlarla bulmuştur. Rastell’ın 1590 yılında yazdığı ‘Dört Öğe Oyunu’ (The Interlude of the Four Elements) dinsel sınırların tümüyle dışına çıkmıştır. Amerika’dan söz eden ve bilimsel dersler veren ilk İngiliz tiyatro yapıtı olan bu oyunun (Wilson, 1969, s. 25) öndeyişinde İngiltere’de bilime, bilgiye önem verilmediği, zenginliğin aşırı önemsendiği söylenerek sitemde bulunulur. Oysa Tanrı’yı bilimle tanımak gerekir yazara göre. Bu nedenle bilimsel gerçekler ışığında toprak, su, ateş ve havadan oluşan dört öğe üzerine ders verilmektedir oyunda:


Gündüzün ya da kış geceleri, gökyüzünde güneş, ay ve yıldızlar sana doğudan görünüyor ve sonra batıda gözden yitiyorlar; bir sonraki gün, tam yirmi dört saat sonra, yine doğuya yani onları ilk gördüğün yere geliyorlar. Öyleyse, yerküre dibi yokmuşçasına derin olsa, ya da ona destek olan bir şey bulunsa, güneş, ay ve yıldızların yerkürenin çevresinde dolaşıp sonra yeniden doğuda görünmelerine olanak yoktur; çünkü o zaman önlerine mutlaka bir engel çıkar. Demek ki, akıl ve mantıkta gösteriyor ki yerküre gökyüzünün ortasında asılı duruyor. (Farmer, 1905, ss. 13-14)
‘Dört Öğe Oyunu’ gerek içerik gerekse amaç yönünden baştan sona eğitici bir özellik taşır. Her ne kadar alegorik anlatımlar içerse de bakışları öte dünyadan bu dünyaya çevirdiğinden ve bilimsel gerçeklere yöneldiğinden oldukça önemlidir. Rastell’ın olduğu sanılan ‘Kibarlık ve Soyluluk’ (Gentless and Nobility) ve ‘Calisto ve Malebea’ (Calisto and Malebea) adlı iki yapıt daha vardır. İkincisinin ‘Celestina’ adlı İspanyol oyununun bir uyarlaması olduğu söylenmektedir. Bir aşk öyküsü çevresinde gelişen ‘Calisto ve Malebea’nin seküler bir anlayışa vurgu yapıyor oluşu, ona ayrı bir değer kazandırmıştır.

Ara oyunlarıyla tanınan bir başka oyun yazarı da John Heywood’dur. Fransız hayvan öykülerinden ve kaba güldürülerden (farce) esinlenerek oyunlarını eğlence aracı olarak kullanan Heywood’un yapıtlarının çoğu güldürü öğeleri barındıran bir dizi karakter arasında geçen tartışmalardan oluşur. Yeryüzünde havanın nasıl olması gerektiğine yönelik Jupiter’in değişik insan sınıflarının görüşlerini sorduğu ‘Hava Oyunu’nda (The Play of the Weather) güldürü karakteri kaba saba davranışlarda bulunan ve açık saçık sözler eden Merry Report’tur. Ancak yazarın en bilinen oyunu ‘Dört P’ (The Four Ps)’dir. Karakterlerin dördününde adının ‘P’ harfi ile başlamasından –Palmer (Hacı), Pardoner (Beratçı), Pothycary (Eczacı) ve Pedler (Çerçi)- dolayı oyuna bu isim verilmiştir. Oyunda, her biri kendi mesleğiyle övünen ve ötekileri küçümseyen Hacı, Eczacı ve Beratçı kıyasıya bir tartışmaya girerler. Aralarında bir uzlaşı sağlayamayınca Çerçi’yi hakem seçerler. Çerçi üçünün de birer yalancı olduğunu söyleyerek bir yarışma düzenlemeyi önerir. En büyük yalanı söyleyen yarışmayı kazanacaktır. Yarışmayı Hacı söylediği şu yalanla kazanır:


Şimdiye kadar kilometrelerce yol aldım ve bu arada birçok kadın gördüm. Yalnızca bir kentte ya da kasabada değil, bütün Hıristiyanlık dünyasında. Sizi temin ederim ki, gördüğüm kadın sayısı beş yüz bin vardır. Evli kadınlar, dullar, genç kızlar. Onlarla sık sık bir araya geldim. Fakat gittiğim yerlerde gördüğüm kadınlar arasında hırçın bir tek kadın ne gördüm ne de duydum. (Gassner, ss. 256-257)
Oyun baştan sona incelendiğinde karakterlerin günlük yaşamdan alındığı açıkça görülür. Hacı, Beratçı, Eczacı ve Çerçi o dönemin İngilteresi’nde çokça rastlanan kişilerdir. Kilisenin izleri bu oyunda silinmiş, hatta yer yer Hacı ve Beratçı üzerinden dinsel yergiler bile yapılmıştır.
3. 4. Mezhep Çatışmalarıyla İlgili Oyunlar
Reformasyon döneminde görülen mezhep çatışmaları, Katoliklerin ve Protestanların birbirlerini yerici, karalayıcı, küçük düşürücü biçimde yazdıkları oyunlarla tiyatroya da yansır. Her iki tarafın karşısındakini dinden çıkmakla, sahtekârlıkla suçladığı bu oyunların amacı açıktır: İnsanları olabildiğince kendi saflarına çekmek ve daha çok yandaş edinmek. John Bale’in bir İngiliz kralının doğru yolu seçmesine karşın, yabancı bir ülkeden gelen buyruk ve yönlendirmelerle nasıl yıkıma uğrayabileceğini vurgulamak ve XVI. yüzyıl gibi ulusal düşüncelerin yükseldiği bir dönemde yabancıya, yani Roma kilisesine, karşı halkın olumsuz duygular beslemesini sağlamak amacıyla yazdığı ‘Kral John’ (King John) bu oyunların en önemlilerinden sayılır. Yazar, Kral John karakteriyle simgelediği VIII. Henry’nin papayla olan kavgasını iyilik ve kötülük arasında geçen bir savaşım olarak ele almış ve papayı siyasal ve dinsel yozlaşının simgesi olarak göstermiştir. Alegorik tarzda ele alınan karakterler ise ibret dersi vermekten çok siyasal amaçlar için kullanılmıştır. Başkaldırı, İkiyüzlülük, İhanet, Gasp Edilmiş İktidar dini yozlaştıran, toplumsal düzeni zayıflatan şeytanın dostu papanın görevli adamlarıdır oyunda.

Bale ile aynı düşünceleri taşıyan, ortak düşmana karşı aynı araçla savaşan bir başka oyun yazarı da Sir David Lyndsay’dir. ‘Üç Sınıfın Hoş Bir Yergisi’ (A Pleasant Satire of the Three Estates) ile Katolikliğe saldıran Lyndsay, oyununda soyluları, tüccarları ve rahipleri eleştirir. Din ve devlet yönetimindeki yozlaşmanın sorgulandığı oyunda halkın kiliseden, din adamlarından neler çektiğini gösteren saf adam Pauper’ın dilencilik yapmaya nasıl başladığını anlattığı kısım güzel bir yergi örneğidir:

İyi yürekli kişiler, acıma duygularınıza sığınıp acı gerçeği anlatacağım sizlere. Babam, yaşlı, saçı sakalı ağarmış, seksenini geçmişti; annem Mald’de doksan beş yaşındaydı. Çalışıp çabalıyor ikisine de bakıyordum. Bir kısrağımız vardı, odunumuzu, kömürümüzü taşır, her yıl bir tay verirdi. Üç ineğimiz vardı; üçü de semiz ve güzel. Ayr kasabasında eşi benzeri yoktu. Babam o kadar zayıfladı, o kadar güçten düştü ki sonunda öldü. Bunun üzerine annem ağladı, sızladı ve bir iki gün sonra o da öldü. Yoksulluğum ve yıkımım işte bundan sonra başladı. Ev sahibimiz kısrağı aldı. Babam ölünce mahallenin papazı bir ineğimizin tutup götürdü başından; annemim öldüğünü duyunca gelip ikincisini de aldı. O zaman karım Meg, sabah akşam ağlayıp durdu ve sonunda öldü üzüntüsünden. Papaz bunu duyunca gelip son ineğimizi de alıp götürdü. …her şeyimi yitirince hiçbir şey yapamaz oldum; çocuklarımı yanıma alıp ekmek dilenmeye çıktım. İşte kara gerçeğin ve bu duruma nasıl düştüğümün öyküsü. (Şahinbaş, 1950, ss. 66-67)
Mezhep çatışmalarında Protestanlara göre Katolikler oyunlardan daha az yararlanmışlardır. Bunun başlıca nedeni, VIII. Henry’nin papalığa ve papalık yandaşlarına yönelik uyguladığı baskılar ve acımasız politikalardır. Katolikliği savunan az sayıdaki oyun arasında en önemlisi ‘Respublica’dır. Mr. S. Master of Art takma adını kullanan yazarın Nicholas Udall olduğu sanılmaktadır. Oyunda kendilerini farklı tanıtarak Respublica’yı, yani İngiltere’yi yıkıma sürükleyen kötü karakterler reformcuları simgelemektedir.
3. 5. Latin Ustaların Etkisi
XVI. yüzyılda hümanist düşüncenin ağırlığını duyumsatmasıyla eski kaynaklara dönüş başlar. Böylece yüzyıllar önce tiyatroya önemli katkılarda bulunan iki Romalı komedya yazarı Terrentius ve Plautus yeniden keşfedilir. Rönesans’la birlikte Latince ve Yunanca yapıtlara yönelik ilgi kısa sürede meyvelerini verir. Bu ilgi, özellikle Sir Thomas More ve Erasmus gibi aydınlar öncülüğünde okullara kadar yayılır. Üniversitelerde oyunlarla ilgili özel çalışmalar yapılmaya başlanır. Başlangıçta Latince eğitimi için kullanılan yapıtların çevirileri ve uyarlamaları sahneye yeni bir soluk getirir.

İngiliz oyunlarının kendilerine kattıkları yabancı öğeleri başarıyla özümsedikleri bir gerçektir. Bu nedenle yapıtlarında kendi toplum yapısını yansıtan Plautus, İngiliz oyun yazarlarına bu yönüyle oldukça yakın durmuştur. Daha çok toplumun alt sınıflarıyla ilgilenen Plautus, karakter seçiminde abartılı bir biçem benimsemiş ve kaba öğelerden yararlanma yoluna gitmiştir. Oyunları çoğunlukla efendisinin oğluyla aşık olduğu kadınlar arasında gidip gelen, onun gönül dünyasını düzene sokmaya çalışan bir uşağın entrikaları ve bunların sonucu ortaya çıkan karmaşık olaylar dizisi içinde geçer. Kurnaz uşaklardan başka, zenginlerin sırtından geçinen asalak tiplere, aldatılan babalara, palavracı askerlere ve iffetli genç kızlara da yapıtlarında sıkça yer vermiştir. Terrentius’a gelince, bu yazar Plautus’la benzer özellikler gösterse de daha ağırbaşlı bir biçem benimsemiş, karakterlerini oluştururken daha duyarlı davranmıştır. Oyunlarında kaba güldürüye yer vermediğinden onun oyunlarını yeğleyenler çoğunlukla kültür düzeyi yüksek kişiler olmuştur.

Plautus ve Terrentius’un etkisiyle yazılan ilk İngiliz komedyası ‘Palavracı Ralph’ (Ralph Roister Doister)’dir. Nicholas Udall’ın bu oyunu ilk olarak 1554’de oynanmış, basımı ise on iki yıl sonra gerçekleşmiştir. Perdelere bölünmüş olarak tasarlanması sahneye ayrı bir düzen getirmiştir. Konusunu günlük yaşamdan alan oyun, karakter oluşumu yönünden öncekilerden oldukça farklıdır. Ralph, Plautus’un palavracı askerlerini, oyunun bir başka başkişisi Matthew Merygreeke ise zenginlerin sırtından geçinen asalak tiplemesini anımsatır. Öte yandan Udall, Merygreeke’i İngiliz tinsel oyun geleneğindeki ‘Vice’ karakterinin karşılığı olarak kullanmıştır. Oyunun bu yönüyle gelenekten bağını kopartmadığı söylenebilir. ‘Palavracı Ralph’ eylemsiz bir kaba güldürü değil, kurgusu sağlam, olaylarla dolu bir komedyadır.

İlk İngiliz komedyalarının bir diğeri de 1550’li yıllarda Cambridge Üniversitesi öğrencilerinin sahnelediği ‘Gurton Ninenin İğnesi’ (Gammer Gurton’s Needle)’dir. Yazarının William Stevenson olduğu sanılmakla birlikte eseri John Still’e atfedenler de vardır. Latin tiyatrosundan esinlenen oyunda, ele alınan konu, karakter yapılanması ve sahne düzenlemesi yönünden yerli öğelerin baskın olduğu görülür. Konusunu bir İngiliz köyünde yaşanan sıradan bir olaydan alan ‘Gurton Ninenin İğnesi’nde, Gurton Nine uşağı Hodge’un pantolonunu yamarken dikiş iğnesini yitirir. Oyunda köyü birbirine katma özelliği ile öne çıkan Diccon, Geveze Hanım’a (Dame Chat) Gurton Nine’nin iğneyi kendisinin çalmış olabileceğinden kuşkulandığını söyleyince işler karışır. İki yaşlı kadın arasında çıkan kavgayı ayırmak isteyen papaz, arada kalınca yaşlı kadınlardan bir güzel dayak yer. Bir süre sonra Hodge’un pantolonunu giyerken çığlık atmasıyla gerçek ortaya çıkar. İğne çalınmamış pantolonun arkasında unutulmuştur.

İngiliz komedyasındaki gelişmelere koşut olarak tragedya yazarları da Latin kaynaklara yönelerek yeni çevrenler edinmişlerdir. Bu klasik etkilenme öncesinde İngiltere’de tragedya olarak adlandırılabilecek herhangi bir dramatik etkinlikten söz etmek oldukça güçtür. Gerçi, Chester zincirlemesindeki ‘İshak’ın Kurban Edilişi’nde olduğu gibi dokunaklı sahnelerin yer aldığı, izleyicide acıma duygusu uyandıracak nitelikte oyunlar yazılmıştır, ancak onlar tragedya sınırları içinde değerlendirilmemiştir. XVI. yüzyılın ikinci yarında yeni şeyler arayan yazarlar Aeschylus, Sophocles ve Euripides gibi eski Yunan yazarları yerine Romalı oyun yazarlarına yönelmişlerdir. Özellikle Seneca’nın yapıtlarını başucu kaynakları yapmışlardır.

Seneca’nın XVI. yüzyıl tragedyasını etkilemesinin kuşkusuz birtakım nedenleri vardır. Öncelikle Elizabeth dönemi oyun yazarlarının çok azı Yunanca bilmekteydi. Bu durum, onların eski Yunan kaynaklarına ulaşmasının önünde büyük bir engeldi. Ancak tersine, öteden beri özel bir önem verilen Latince birçok oyun yazarınca bilinip konuşuluyordu. Öte yandan Seneca’nın dehşet severliği, ölümün kol gezdiği kanlı oyunları o dönemin toplumsal ve siyasal havasını soluyan insanlara hiç de yabancı sayılmazdı. Çalkantılı dönemler yaşayan İngiliz halkı için Latin ustanın anlattıkları bildik şeylerdi ve oyunlarda olup bitenlerle gerçek hayatta yaşananlar arasında bir benzerlik kurulması güç değildi. Kısacası bu oyunlar dehşet, korku ve intikam dolu içerikleriyle zamanın İngiliz beğenisiyle oldukça uyumluydu.

Seneca, oyunlarında etkili uzdiliyle izleyiciyi uyarmayı da amaçlayan bir oyun yazarıdır. Yapıtlarında düşünceleri ekseninde öğütler vermiş, birtakım tinsel konulara dikkat çekmiştir. Karakterleri genelde tutkularıyla yaşayan kimselerdir. İlk İngiliz tragedyası olarak kabul edilen ‘Gorboduc’ adlı oyunda da bu özellikler görülmektedir. Thomas Sackville ve Thomas Norton tarafından yazılan ve 1562 yılında On İkinci Gece eğlencelerinde sahnelenen oyunun öncekilere oranla oldukça pahalıya geldiği ve kalabalık bir oyuncu kadrosuna sahip olduğu söylenir. (Cauthen, 1970, s. xii) Konusunu büyük ölçüde Monmouthlu Geoffrey’nin ‘Britanya Kralları Tarihi’nden (Historia Regum Britannia) alan Gorboduc, seküler bir oyun olarak geçmişte yaşanılanları XVI. yüzyıla taşıyarak tarihin yinelenmesinin önüne geçme çabası olarak ortaya çıkar. Oyunda, hiç evlenmeyen ve tahta çıkacak bir varisi bulunmayan kraliçe Elizabeth’e, ülkenin olası bir yönetim boşluğunda parçalanabileceği anımsatılarak ve tarihsel olaylardan da yararlanılarak bir anlamda siyasal salıklar verilmektedir. Anlaşılacağı üzere ‘Gorboduc’taki iletiler öte dünyaya değil gerçek dünyaya ilişkindir.

XVI. yüzyılın sonlarına gelindiğinde, artık oyunlara tamamen seküler bir yapı egemen olmuştur. Yaşanan büyük değişimler sonucunda tiyatro salonları açılmış ve oyunlar ülke insanının beğenisini kazanabilmek için sürekli yenilenmiştir. Böylece kilise törenlerindeki dramatik öğelerden doğan oyunlar, dinsel kaygıların dışına çıkarak çağdaş Avrupa’nın ekinsel şekillenmesinde belirleyici bir güce dönüşmüştür. (Bu bölümde de Gassner alıntıları fazla. Giriş bçlümündeki Schelling alıntıları gibi; o da düzeltilmeli. Makale kısaltılarak on ya da en çok on iki sayfaya indirilebilir. Bu yapılsa iyi olur. Genel bilgiler yerine, konuyla bağlantılı bilgiler verilmeli)


4. Sonuç
Günümüzde, teknolojik olanaklarla donatılmış salonlarda tiyatro izleyicisine ulaşan oyunlar uzun bir tarihsel sürecin ürünüdür. Dram sanatıyla ilgili bugüne kadar yaşanan değişimlerin bilinmesi eldekinin değerinin ayırtına varılmasını daha da kolaylaştıracaktır hiç kuşkusuz. Böyle bir yaklaşımla, geçmiş insan için bir öyküler bütünü olmaktan çıkarak çıkarsamalar sunan bir güce dönüşecektir. Ortaçağın kilise egemen dünyasında biçimlenen tiyatronun sekülerleşmesinde görülen gelişmelerin bu yönden büyük önem taşıdığı açıktır.

IX. yüzyılın sonlarına doğru kilise törenleriyle başlayan dramatik etkinliklerin zamanla dinsel öğelerden arınarak dünyasal bir çerçeveye oturması elbette toplumsal ve siyasal değişimlerden ayrı düşünülemez. Kilisenin gücünü yitirmesine koşut olarak dinsel ileti verme çabasındaki oyunlar, insanları eğlendirmeyi amaçlayan etkinliklere dönüşmüştür. İşlenen konuya bağlı kalmakla birlikte oyunlara serpiştirilen güldürü öğelerine toplumun olumlu yaklaşımı, bu özelliği arzulayan güçlü bir talep olarak algılanmıştır. Rönesans ve reformasyonla Tanrı merkezli bir evren algılayışı yerine insan merkezli bir anlayışı savlayan düşünce akımlarıyla gelen zihinsel dönüşümün yansımalarını tiyatroda görmemek gerçekleri yadsımak olacaktır. Bilginin kilisenin denetiminden çıkmasıyla ve başka doğruların da olabileceği iddiasındaki çeşitli anlayışlar için özgür bir ortam oluşmasıyla değişen inanç ve düşünceler, Avrupa’nın bütün kurumlarında olduğu gibi tiyatroda da sekülerleşme sürecini sürekli beslemiştir.

Mucize oyunları, gizem oyunları, tinsel oyunlar ve ara oyunlardan Elizabeth dönemi tiyatrosuna uzanan çizgide, büyük oyun yazarlarının ufkunu açan XVI. yüzyılın ikinci yarısına ait komedya ve tragedyalarla sekülerleşme aşamaları tamamlanmıştır. Plautus ve Terrentius’tan yoğun izler taşıyan ‘Palavracı Ralph’ ile ‘Gurton Nine’nin İğnesi’nde dinsel çağrışımlardan hiçbir iz kalmamış, tümüyle insan ilişkilerinden doğan güldürü sahneleri oyuna egemen olmuştur. Aynı biçimde ilk İngiliz tragedyası olan ‘Gorboduc, or Ferrex and Porrex’te de seküler öğeler öne çıkmış, oyun siyasal salıkların verildiği bir yapıya evrilmiştir. Yaklaşık altı yüzyıllık süreç sonunda gelinen noktada, Christopher Marlowe ve William Shakespeare gibi büyük sanatçılar ortaya çıkmış, böylece çağdaş tiyatronun temelleri atılmıştır.

KAYNAKÇA

Banham, M. (1995). Cambridge Guide to World Theatre, Cambridge: Cambridge University Press



Burgess, A. (1958). English Literature: A Survey for Students, London: Longman
Cauthen, I. B. (1970) ed. Gorboduc, or Ferrex and Porrex, Lincoln: University of Nebraska Press
Chambers, E. K. (1945). English Literature at the Close of the Middle Ages, London: Oxford
Craig, H. (1955). English Religious Drama of the Middle Ages, London: Clarendon Press
Gassner, J. (1971). Medieval and Tudor Drama, USA: Bantham Boks
Farmer, J. S. ed. (1905). Six Anonymous Plays, London: Early English Drama Society
Fuat, M. (2000). Tiyatro Tarihi, , İstanbul: MSM Yayınları
Furnivall, F. J. & Pollard, A. W. ed. (1904). The Macro Plans: Mankind, Wisdom, The Castle of Perseverance, London: Oxford University Press
Hakkıoğlu, M. (2002). Ladini Dramanın Doğuşunda Gorboduc Örneği, Atatürk Üniversitesi: Basılmamış Yüksek Lisans Tezi
Nicoll, A. (1925). British Drama: A Historical Survey from the Beginnings to the Present Time, New York: Thomas Y. Crowell Company
Pollard, A. W. (1954). English Miracle Plays, Moralities and Interludes: Specimens of the Pre-Elizabethan Drama, London: Clarendon Press
Rayner, R.M. (1947). A Short History of Britain, London: Longman
Ricks, C. (1993). The Penguin History of Literature: English Drama to 1730, London: Penguin Books
Schelling, F. E. (1925). Elizabethan Playwrights: A Short History of the English Drama from Medieval Times to the Closing of the Theatres in 1642, New York-London: Harper & Brothers
Şahinbaş, İ. (1950). İngiliz Tiyatrosu Tarihi –I- Tiyatronun Gelişimi: Başlangıçtan Shakespeare’e Kadar, Ankara: A.Ü Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Yayımları:61
Thompson, E. N. S. (1910). The English Moral Plays, Connecticut: Yale University Press
Urgan, M. (1949). Elizabeth Devri Tiyatrosunda Soytarılar, İstanbul: Pulhan Matbaası
Wilson, F. P. (1969). The English Drama (1485-1585), Oxford: Clarendon Press


 Bu törenlerin “liturgy” olarak adlandırılmaları nedeniyle kilise içinde gerçekleştirilen dramatik etkinliklere de “Liturgical Drama” denmiştir.

 O zamanlar geçerli yasaya göre kiracı ölünce ev ya da arazi sahibi varisin malının bir bölümünü alırdı.

Yüklə 126,19 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin