427
İ
kıydı o. Cheryl ufacıkken babası onu üstü açık arabasıyla gezmeye çıkarır, kolunu onun omzuna sarar, radyoda bu şarkıyı dinlerdi. Cheryl en güzel askılı elbisesini giyerdi o gezmelere. Öyle güzeldi ki çocukken! Annesinin modeliydi."
Kadıncağız ağlamaya başlamıştı. Ona bir kâğıt mendil uzattım, anlayışlı davranmaya çalıştım.
Az sonra, Cheryl'e ne olduğunu, kızın nasıl öldüğünü merak etti.
Ona ne diyeceğimi bilemedim.
Parker Center'ın alt kat giriş kapısından çıkıp fiskiyeli havuzun yanından geçiyordum ki, takım elbise giymiş bir Japon beni durdurdu. Kırk yaşlarında, siyah saçlı, bıyıklı biriydi. Resmî biçimde selamladı beni. Sonra kartını uzattı. Bu adamın Nakamoto mâlî işler başkanı Bay Şirai olduğunu anlamam biraz uzun sürmüştü.
"Sizi şahsen görmek istedim, Sumisu-san," dedi. "Şirketimin Bay İşigura'nın davranışı nedeniyle ne kadar üzgün olduğunu şahsen belirtmek istedim. Hareketleri son derece uygunsuzdu ve yetki almaksızın böyle davranıyordu. Nakamoto şerefli bir şirkettir. Hiçbir zaman yasaları ihlâl etmeyiz. Bu kişinin şirketimizi ve faaliyetlerimizi temsil etmediği konusunda size güvence vermek istiyorum. Bay İşigura bu ülkede işi nedeniyle birçok yatırım bankacısıyla tanışmış, yakınlıklar kurmuştu. Şirket alım satımlarında türlü oyunlar oynayan insanlarla. Doğrusu bence Amerika'da fazla uzun süre kaldı. Burada pek kötü huylar edindi."
Baklayı ağzından çıkarmıştı işte. Özürle hakaret tek pakette. Ona da ne diyeceğimi bilemedim.
Sonunda, "Bay Şirai," dedim. "Bir finansman önerisi gelmişti ... küçük bir evle ilgili ..."
"Ha, öyle mi?"
428
"Evet. Belki siz duymamış olabilirsiniz."
"Aslında galiba böyle bir şey duymuştum."
"O öneri konusunda şimdi ne yapmak niyetinde olduğunuzu merak etmiştim de ..."
Uzun bir sessizlik oldu.
Yalnızca sağımdaki havuzdan gelen fiskiye sesi duyuluyordu.
Şirai sisli güneş ışığında gözlerini kısarak bana baktı, oyunu nasıl oynayacağına karar vermeye çalıştı.
Sonunda konuştu. "Sumisu-san, o öneri uygunsuz bir öneriydi. Tabii ki geri alındı."
"Teşekkür ederim, Bay Şirai," dedim.
Connor'la birlikte benim eve dönmek üzere arabaya bindik. İkimiz de konuşmuyorduk. Ben Santa Monica sürat yolunda sürüyordum arabayı. Altından geçtiğimiz trafik levhalarına çeteler sprey boya püskürtüp mahvetmişlerdi. Yolun da ne kadar eğri büğrü ve pürüzlü olduğu dikkatimi çekiyordu. Sağ tarafta VVestvvood çevresindeki gökdelenler dumanlı sisin ardına yarı saklanmıştı. Manzara yoksul ve
zavallı görünüyordu.
Sonunda, "Demek hepsi bu," dedim. "Nakamoto'yla bir başka Japon şirketi arasındaki rekabet, ha? MicroCon'la ilgili bir rekabet, ha? Başka ne ki?"
Connor omuz silkti. "Çeşitli amaçlar karıştı işe herhalde. Japonlar öyle düşünür. Onların gözünde Amerika artık bu mücadelelerin yapılabileceği bir arena. Orası kesin. Pek önemli sayılmıyoruz onların gözünde."
Benim sokağa vardık. Bir zamanlar bu ağaçlı sokak hoşuma giderdi. Sonundaki çocuk bahçesi de kızım bakımından isime yarardı. Şimdi artık öyle hissetmiyordum. Havası kirliydi bir kere. Sokak çok pisti. Her şey tatsızlaşmıştı.
429
Arabayı park ettim. Connor indi, elimi sıktı. "Cesaretini kaybetme."
"Kaybettim ama," dedim.
"Sakın ha. Durum çok ciddi, ama değişebilir. Daha önce de değişti. Yine değişir."
"Herhalde."
"Şimdi ne yapacaksın?" diye sordu.
"Bilmiyorum," dedim. "Bir yere gitmek istiyorum. Ama gidecek yer yok."
Başını salladı. "Teşkilâttan ayrılacak mısın?"
"Herhalde. Özel Hizmetlerden kesinlikle ayrılırım. Bana göre ... çok karmaşık."
Yine başını salladı. "Kendine iyi bak, kohai. Yardımlarına teşekkürler."
"Sen de, sempai."
Yorgundum. Merdivenleri çıkıp daireme girdim. Kızım olmayınca burası çok sessizdi. Buzdolabından bir Coca Cola çıkarıp salona geldim, ama koltuğa oturunca sırtım acıdı. Tekrar ayağa kalktım, televizyonu açtım. Seyredemiyor-dum. Connor'un söylediği geliyordu aklıma. Amerika'da herkesin dikkatini önemsiz şeylere yönelttiği. Japonya'yla olan durum gibiydi bu da. Eğer ülkeyi Japonlara satarsak, sahibi onlar olurdu. Biz hoşlansak da, hoşlanmasak da. Mallara sahip olanlar da ne isterlerse yapmakta özgürdüler. Böyle oluyordu bu işler.
Yatak odama geçip üstümü değiştirdim. Başucu masasının üzerinde, kızımın doğum gününde çekilen resimler duruyordu. Bu olaylar dizisi başladığında, ben o resimleri yerleştirmekteydim. Ona benzemeyen bu resimler artık gerçek değildi. Öbür odadaki televizyondan gelen ince kahkaha sesini dinledim. Ben eskiden, durum genellikle iyi sanırdım. Ama hiç de iyi değildi.
Kızımın odasına geçtim, beşiğine baktım, fil aplikeli örtüyü elledim. Michelle'in nasıl uyuduğu geldi gözümün önü-
430
ne. Güven dolu, sırtüstü yatını*, kollarım başmm üstüne a -mis durumda. Dünyasmı kurmam ıçm bana ne kadar güvendiğini düşündüm. Ne tür bir dünyada büyüyeceğim duşundum. Yatağını düzeltmeye başladığımda yüreğim çok te-dirgindi.
431
Sorgu Notları: Mart 15 (99)
SORGUCU: Pekâlâ, Pete, bu kadarı bize yeter sanırım. Meğer ki senin ekleyeceğin bir şey olsun.
SORGULANAN: Hayır, söyleyeceklerim bitti.
SORGUCU: Anladığıma göre Özel Hizmetler'den istifa ettin.
SORGULANAN: Evet, Öyle.
SORGUCU: Ve şef Olsen'e yazılı bir tavsiye mektubu sunup, Asya bağlantısı programının değiştirilmesini önerdim. Japon-Amerikan Dostluk Derneği'yle ilişkinin kesilmesi gerektiğini söyledin, öyle mi?
SORGULANAN: Evet. SORGUCU: O neden?
SORGULANANL Eğer Teşkilât özel eğitilmiş eleman istiyorsa, onların eğitim parasını biz vermeliyiz. Bence daha sağlıklı.
SORGUCU: Sağlıklı mı?
SORGULANAN: Evet. Ülkemizi tekrar kendi kontrolümüze almanın zamanı geldi. Kendi harcamalarımızı kendimiz yapmaya başlamalıyız.
SORGUCU: Şeften sana cevap geldi mi? SORGULANAN: Henüz gelmedi. Hâlâ bekliyorum.
433
Eğer Japonya'nın satın almasını istemiyorsanız, o lıalde satmayın - Akıo Morıta
Son Söz
"İnsanlar gerçeği inkâr eder. Gerçek durumların yarattığı gerçek duygulara karşı mücadele eder. Kendilerine zihinsel dünyalar, yapılması gerekenler, 'keşke şöyle yapsay-dık'lar yaratırlar. Gerçek değişiklikler, var olanın doğru değerlendirilip kabul edilmesiyle başlar. Gerçekçi eylem ancak o zaman mümkündür."
Bu sözler, Japon Morita psikoterapi'sinin Amerika'daki karşıtı olan David Reynolds'a aittir. Kendisi kişisel davranıştan söz etmektedir ama sözleri ulusların ekonomik davranışına da uyarlanabilir.
Er geç Amerika, Japonya'nın bir numaralı sanayi ülkesi haline geldiği gerçeğini kabullenmek zorunda kalacaktır. En uzun ortalama ömür Japonya'dadır. En yüksek istihdam, en yüksek okur-yazarlık oranı, zenginle yoksul arasındaki en küçük fark oradadır. Mamul mallan en yüksek kaliteye sahiptir. En iyi yiyecekler onlarınkidir. Gerçek şu ki Montana eyaleti boyunda bir ülke, bizimkinin yarısı kadar bir nüfusla, yakında bizimkine denk bir ekonomiye sahip olacaktır.
Ama bu başarıyı, işleri bizim yaptığımız gibi yaparak elde etmemişlerdir. Japonya batılı bir sanayi devleti değildir. Tümüyle başka bir düzene sahiptir. Ve Japonlar yepyeni bir tür ticaret icad etmişlerdir ... saldırgan ticaret, savaş gibi ticaret, rekabeti silip yok etmeye dönük bir ticaret. İşte Amerika bunu birkaç on yıl boyunca bir türlü anlayamamıştır.
437
Amerika Birleşik Devletleri, Japonların da her şeyi bizim yaptığımız gibi yaptığı konusunda ısrar edip durmaktadır. Ama onlar da, "Neden değişelim?" cevabını giderek daha sık seslendirmektedirler. "Biz sizden daha başarılıyız," demektedirler. Bu gerçekten de doğrudur.
Amerika'nın buna cevabı ne olmalıdır? Japonya'yı başarılı davranışları yüzünden suçlamak ya da yavaşlamalarını önermek çok saçmadır. Japonlar Amerikan tepkilerini çocuksu sızlanmalar olarak görmektedirler ve hakları da vardır. Amerika'nın uyanması, Japonya'yı olduğu gibi görmesi ve gerçekçi davranmaya başlaması çok daha uygun olur.
Sonunda bu, Amerika Birleşik Devletlerinde büyük değişiklikler demektir. Zaten bir ilişkide, uyum sağlama işinin zayıf ortağa düşmesinden kaçınılamaz. Ve Amerika da Japonya ile olan ekonomik ilişkilerde kesinlikle zayıf ortaktır.
Yüz yıl önce Amiral Perry'nin Amerikan donanması ülkenin kapılarını açtığında Japonya feodal bir toplumdu. Japonlar değişmeleri gerektiğini anladılar ve değiştiler. 1860'larda işe koyularak binlerce Batılı uzman getirdiler, onlardan hükümetlerini ve sanayilerini nasıl değiştirmeleri gerektiği konusunda öğütler aldılar. Tüm toplum bir devrimden geçti. İkinci Dünya Savaşından sonra da, yine aynı derecede şiddetli ikinci bir sarsıntı daha geçirdiler.
Ama her iki olayda da Japonlar karşı karşıya kaldıkları zorluklarla doğrudan yüzleşmeyi bildiler. Hiçbir zaman, Amerikalılar toprağımızı ve kurumlarımızı satın alsın, inşallah bize işleri daha iyi yapmasını da öğretirler, demediler. Hiçbir zaman. Japonlar ülkelerine binlerce uzman çağırdılar, ama sonra onları yine vatanlarına yolladılar. Bizim de aynı yaklaşımı benimsememiz çok daha iyi olur. Japonlar bizim kurtarıcımız değildir. Onlar bizim rakibimizdir. Bunu asla unutmamamız gerekir.
Teşekkür
Araştırmalarım sırasında bana yardımlarından ötürü, Ni-na Easton, James Flanigan, Ken Reich ve David Shavv'a, Los Angeles Tinıes'm tüm mensuplarına. Güney California Ja-pon-Amerikan Derneği'nden Steve Clemons'a, Senatör Al-bert Gore'a, Jet Propulsion Laboratuarından Jim VVilson'a, Hevvlett-Packard'dan Kevin O'Connor'a, Los Angeles Polis Teşkilâtından Teğmen Fred Nixon'a, CNBS/FNN'den Ron Insana'ya ve Keith Manasco'ya teşekkür ederim. Çeşitli aşamalarda taslak metinle ilgili öneri ve düzeltmeler açısından da Mike Backes, Douglas Crichton, James Fallows, Karel ven VVolferen ve Sonny Mehra'ya teşekkür borçluyum. Valery Wright metni sayısız revizyonlardan geçirmiş, Şinoi Osuka Japonca cümleler için ustaca yardımlarda bulunmuş ve Ro-ger McPeek de bana video teknolojisini ve geleceğin güvenlik sistemlerini öğretmiştir.
Japon-Amerikan ilişkileri konusu son derecede tartışmalı bir konudur. Bu kitapta ortaya konan görüşlerin yalnızca bana ait olduğunu, yukarda adı geçen kişilere yorumlanmaması gerektiğini de belirtmek isterim.
439
Bibliyografya
Bvı roman, Amerika'daki yüksek teknoloji alanına gelen doğrudan dış yatırımın doğal olarak iyi bir şey olduğu ve sınırsız devamına izin verilmesi gerektiği yolundaki geleneksel inancı sorgulamaktadır. Ben burada, olayların bu kadar da basit olmadığını önermekteyim.
Bu kitap hayal ürünü olmakla birlikte, Japonya'nın ekonomik davranışları ve Amerika'nın buna yetersiz cevabı konusundaki yaklaşımım çok saygın bir uzman grubunun fikirlerini izlemektedir ve bu kişilerden çoğunun adları aşağıdaki bibliyografya listesinde bulunmaktadır. Gerçekten de bu romanı hazırlarken, aşağıdaki kaynaklardan çok büyük ölçüde yararlanmış bulunuyorum.
Umarım ki okurlarım bu konudaki daha bilgili yazarları da okuma konusunda bir heves duyarlar. Belli başlı kaynak metinleri, okunabilirlik ve bu kitapla ilişkisi açısından, kaba bir düzene göre aşağıya sıralamış bulunmaktayım.
441
Dostları ilə paylaş: |