Manevi terbiye yolunda (seyr-i SÜLÜK) ZİKRİN Önemi



Yüklə 218,03 Kb.
səhifə1/3
tarix09.02.2018
ölçüsü218,03 Kb.
#42538
  1   2   3



MANEVİ TERBİYE YOLUNDA

(SEYR-İ SÜLÜK) ZİKRİN ÖNEMİ



MANEVİ TERBİYE YOLUNDA (SEYR-İ SÜLÜK) ZİKRİN ÖNEMİ

Allah'tan bir ruh taşıyan1, yaratılmışların en mükem­meli olan2 ve ilahi emanetleri yüklenen3 insanın görevlerinden biri de Allah'ı zikirdir. Yüce Allah (c.c.), Kur'an'da zikir üzerinde çok durmuş ve kendisinin çok zik­redilmesini istemiştir.

Zikr: Lügatte anmak, yad etmek, hatıra getirmek, beyan ve ifade etmek, hafızada olanları hatırlamak gibi manalara gelir, Istılahta Cenab-ı Hakkın yüce ismini büyüklüğünü ve uluhiyetini anmak4 ve hatırlamak, O’nu unutmamak ve gaflet halinde olmamak,5 riyazetin en önemli esası, kulun Rabbine yaklaşmasını sağlayan en büyük ibadettir. 6

Sofiyye ıstılahında zikr; Allah'ı belirli cümleler veya kelimelerle anmaktır.7

Ebu Said-i Ebü'l-Hayr hazretleri buyurdu ki:"Zikir, Allah’u Teala’yı anıp, hatırlamak, O'ndan başkasını unutmaktır." 8

Zikir, Arapça unutmanın zıddı olan hatırlamayı ifade eden bir kelimedir. Zikrin hakikati zikredilen(Allah)dan başkasını unutmaktır. “Zikr” kelimesi ve türevleri Kur’an-ı Kerim’de 291 yerde geçer. 9 Sadece “zikr” kelimesi ise, 76 yerde zikredilir. Sadece emir halinde 37 yerde geçer.

Bazı alimlere göre “insan” kelimesi “nisyan” yani unutmak kelimesinden türemiştir. Ruhlar Allah Teala’nın, “Ben sizin Rabb’iniz değil miyim?” sorusuna, “Evet” di­yerek cevap vermişlerse de, dünyaya gelip bir bedene girdikten sonra çoğu bu sözlerini unutur ve putları ya da mal-mülk sevgisini ilah edinirler. Bu nisyanın yani Allah’ı ve Allah’a verilen sözü unutma hastalığının tedavisi ise hatırlamaktır, zikirdir.

Bütün ahlak dışı davranışlar ve günahlar “Allah’ı unutmak”tan kaynaklanır. Bunun çaresi de Allah’ı ve ahireti hatırlamak, yani zikirdir. Zikir sayesinde, Allah’ın kendisiyle birlikte olduğunun ve sü­rekli kendisini gördüğünün bilincine eren kişide erdemli ve ahlaklı davranışların artması kuvvetle muhtemeldir.10


Zikir, insanın bilgi olarak elde ettiği şeyleri muhafaza altında tutmasına ve gerektiğinde hatırlamasına imkân sağlayan bir bellek anlamında potansiyel bir gücü ifade ettiği gibi, bir şeyin kalben veya sözlü (dil ile) hatırlanması şeklinde aynı gücün harekete geçirilmesine de denir. Kalp veya dil ile zikir, unutulmuş bir şeyin yeniden hatırlanması, ya da hafızadakinin unutulmamak üzere sürekli canlı tutulması şeklinde olabilir. 11

Zikr kelimesi, Kur’an’da 30'un üzerinde farklı anlamlarda kullanıldığını 12söyleyenler gibi, bazı araştırmacılarda ise bu anlam 37 olarak zikredilmiştir. 13

Kur'an yorumcuları ise zikir kavramını, sözlük anlamının dışın­da farklı anlamda kullanıldıklarını ifade etmişlerdir.

Bu kavra­mın Kur'an'daki anlamlarını şöyle sıralayabiliriz: Tevhid14, vahiy15, Kur'an16, Tevrat-İncil ve Diğer Kutsal Kitaplar17, dua etmek18, öğüt-nasihat19, şeref20, iman ve itaat-sevap ve nimet-mağfiret ve rah­met21, Allah'tan korkmak-Allah'ın sevap, azap ve mağfiretini hatırlamak-yaptığına pişman olmak 22, söz etmek-bahsetmek-anlatmak23, haber24, korumak(hıfz)25, beyan-açıklama26, beş vakit namaz27, cuma namazı28, ikindi namazı29, ayıplamak-eleştirmek30, Allah'ı övmek31 , düşünmek32, ikaz-uyarı-hatırlatma33, insanın unuttuğu bir görevini-bir işini-bir bil­giyi- bir anıyı-bir olayı hatırlaması34, nimet vereni bilmek-tanımak ve O'na şükret­mek 35.

Görüldüğü üzere Kur'an'da zikir kavramı geniş bir mana yü­küne sahiptir. Zikir kökünden gelip duyuru/tebliğ36, anla­ma37, hatırlama38, öğüt39, hatıra40, ib­ret41 ve ihtar42,öğüt-hatırlatma-ikaz43, ibret44 ve Kur'an45 anlamlarında "tezkire" kelimesi, öğüt veren Peygambere “müzekkir”46, öğüt alana da “müddekir”47 denilmiştir.

İnsanın Allah'ı zikretmesi, Allah'ın kesin emridir. Kur'an'da Allah'ın zikredilmesi ile ilgili birçok ayet vardır. Şu ayetleri örnek olarak zikredebiliriz:



"Rabb'inin ismini zikret..." 48

"Rabb'inin ismini çok zikret..." 49

"Allah'ı zikre­din...." 50

"Allah'ı çok zikredin..." 51

"Al­lah'ı çok zikredin, ta ki kurtuluşa eresiniz." 52

Allah Teala, zatını zikir karşısında duyarlı olanları, kalpleri Allah'ın zikrine yumuşayanları ve Allah'ı çok zikredenleri övmüş, bu kimseleri; akıllı, mütevazı ve hakiki müminler olarak nitelendirmiş­, aksi davrananları ise yermiştir.

Yüce Rabbimiz,

"Göklerin ve yerin ya­ratılışında, gecenin ve gündüzün, gidip gelişinde akıllı kimseler için ibret verici deliller vardır." 53 diye akıllı kimselerden haber verip ardından bizlere onların şu vasfını bildirmektedir: "Onlar; ayakta, oturarak ve yanları üzerinde iken Allah'ı zikrederler." 54

Allah Teâla, hakiki mümini bize tanıtırken şöyle buyurmaktadır:



"Müminler o kimselerdir ki Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir, kendilerine Allah'ın ayetleri okunduğu zaman, ayetler onların imanlarını artırır. Onlar, Rab'lerine güvenirler, namazlarını kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan (Allah için yoksullara, hayır kurumlarına) harcarlar. İşte hakiki müminler onlardır. Onlara Rab'lerinin katında de­receler, bağışlanma, iyi, temiz ve bol rızık vardır." 55

Bu ayetlerde hakiki müminlerin 5 özelliği sayılmış, beş özel­liğin birincisi olarak, "Allah zikredilince kalpleri ürperme" zikre­dilmiştir.

Allah Teala, zikredilince kalpleri ürperenleri, mütevazi vasfı ile nitelemiştir:

"(Ey Peygamberim!)... Mütevazi müminleri müjdele. Onlar ki Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir. Başlarına gelen musibetlere sabrederler, namazı dosdoğru kılarlar ve kendileri­ne verdiğimiz rızktan (Allah yolunda) harcarlar." 56

Bu ayette müjdelenmesi istenen mütevazi müminlerin (muhbitin) beş özelliğinden birincisi olarak" Allah anılınca kalplerinin ürpermesi" zikredilmiştir.



"İman eden kimseler için Allah'ın zikrine ve inen Hak­ka karşı kalplerinin saygı duyma (huşu') zamanı gelmedi mi?" 57 Sorusunu yönelten yüce Allah;

"Rab'lerinden korkanların Ondan derilerinin ürperdiğini, derilerinin ve kalplerinin Allah'ın zikrine yumuşadığını" 58, kalplerin an­cak Allah'ı zikir ile huzura ereceğini bildirmiştir: "Hakka yöne­lenler, iman edenler ve kalpleri Allah'ın zikri ile sükuna erenlerdir. Bilesiniz ki kalpler ancak Allah'ın zikri ile huzur bulur." 59

Allah anılınca, kalbi ürperen hakiki mümin, "Allah'ı çok zik­redin" emrini de yerine getirir. Bu, onun imanının ve Allah'a saygısının gereğidir. 60

Hakiki müminlerin Allah'ı çok zikretmesine mukabil müna­fıkların, Allah'ı pek az zikrettikleri, kafirlerin, Allah'ın zik­rinden yüz çevirdikleri bildirilmiştir:

"Münafıklar, Allah'ı al­datmaya çalışırlar. Allah ise onların aldatmalarını kendileri­ne çevirir. Namaza kalktıkları zaman üşene üşene kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar ve Allah'ı pek az zikrederler." 61

Ayette münafıkların beş özelliğinden biri olarak Allah'ı az zikretmeleri sayılmıştır.

Allah'ı zikri terk etmenin günah, isyan ve helaki mucip bir davranış olduğunu62 ortaya koymaktadır. Yüce Allah bu sebeple müminlere seslenerek mal ve çocuklarının kendilerini Allah'ı zikirden alıkoymamasını istemektedir:

"Ey müminler! Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah'ı zikretmekten alıkoy­masın. Kim bunu yaparsa işte onlar ziyana uğrayanlardır." 63

Kur'an'da Allah'ı zikir teşvik edildiği, Allah'ı zikredenler övül­düğü, zikretmeyenler yerildiği gibi Peygamberimizin hadislerin­de de Allah'ı zikir teşvik edilmiş, Allah'ı zikredenler övülmüş, et­meyenler yerilmiştir.

Ebu Musa el-Eş'ari (r.a)’dan rivayetle Peygamber Efendimiz(s.a.v):"Rabb'ini zikreden ve zikretmeyen kimselerin durumu ölü ve diri kimse gi­bidir." 64

Ebu Musa(r.a)’dan rivayetle Peygamber Efendimiz(s.a.v) şöyle buyurmuştur:



"İçinde Allah'ın zikredildiği ev ile zikredilmeyen ev ölü ve diri kimselerin durumu gibidir." 65

Her zaman66Allah'ı çok zikreden67 Peygamberimiz (s.a.v.);"Kıyamet gününde Allah katında derece bakımından en faziletli insanlar hangile­ridir?" Sorusuna, "Allah'ı çok zikreden erkek ve Allah'ı çok zikreden kadınlardır" cevabını vermiştir.68

Ebu Hureyre(r.a)’dan rivayetle Peygamber Efendimiz(s.a.v) şöyle buyurmuştur:

"Allah'ın meclislerini araştıran gezici bilgin melekleri var­dır. Bu melekler, zikir yapılan bir meclis bulduklarında on­larla birlikte otururlar, birbirlerini zikir meclisine katılıp din­lemeyi teşvik ederler. Meleklerden zikir meclisine o kadar çok katılan olur ki dünya seması ile zikir meclisi arasını dol­dururlar. Zikir meclisi dağılınca semaya çıkarlar...." 69

ALLAH’I ZİKRETMENİN ÜÇ HALİ

Zikretmek mademki bu kadar kıymetli bir ibadet, öyleyse nasıl olmalı da her zaman zikir halinde olunmalı ve çok zikredenler zümresinden sayılmalı…

Rağıb el-Isfehani zikrin; "kalp ile zikir” ve "dil ile zikir" olmak üzere iki kısma ayrıldığını ve bu kavramın, unutulan bir şeyi hatırlamak ve bir şeyi unutmayıp zihinde tutmak; "dil ile zikrin"; bir şeyi ve bir varlığı anmak, sözünü et­mek, hakkında konuşmak ve övmek; "kalp ile zikrin"; bir şe­yi zihinde tutmak, hatırına getirmek ve düşünme anlamında ol­duğunu beyan etmiştir. 70

Bazılarına göre zikir her aza ile hatta beden ile de olmaktadır. Beden ile zikir, vücudun bütün organlarının Allah'ın emirlerini yerine getirmeleri ve yasaklarından sakınmaları ile olur. Bu da kişinin kendi vücudunun organlarını Allah'ın yolunda bulundurması ile mümkündür.71

Ama müfessirlerin çoğuna göre zikir üç çeşittir. Bunlar, dil, kalb ve beden ile yapılan zikirlerdir.

İbn Acibe hazretleri bu üç çeşit zikrin sahipleri hakkında şunları söyler:

1. Sadece dille zikretmek; bu, gafillerin zikri­dir.

2. Dil ve kalple yapılan zikir; bu, seyrü sülük sahiplerinin zikridir.

3. Sadece kalple yapılan zikir; bu, Hakk'a vasıl olanların zikridir. 72
Dil ile zikir

Dil ile zikir; Allah'ı güzel isimleriyle anmak, övmek, yü­celtmek, noksan sıfatlardan tenzih etmek, Onun varlığını, birli­ğini, eşi, ortağı ve benzeri olmadığını, gücünü, iradesini ve ni­metlerini ifade eden cümleleri söylemek, dua etmek, Kur'an okumak, öğrenmek ve öğretmek... şeklinde yapılabilir. 73

Daha önce de ifade ettiğimiz gibi asıl zikir; kalple yapılan zi­kirdir. Dil ile yapılan zikir kalple yapılan zikre delalet eder.74 Dil, kalbin tercümanıdır.

Dil ile zikredilmesini ifade eden ayet ve hadisler vardır. "Al­lah'ı çok zikredin" 75 emri dil ile zikri öngördüğü gibi "Rabb'inin ismini zikret"76emri de dil ile zikri ifade eder.

Müminin kalbi, dilin zikrine karşı duyarlıdır. "Allah zikredi­lince kalbin ürpermesi"77 bu gerçeğin göstergesidir.

Şu hadislerde de dil ile zikirden bahsedilmiştir:

"Zikrin en efdali (faziletlisi) la ilahe illallah (diye yapılan zikir) ol­duğunu" 78bildiren Peygamberimiz (s.a.v)’e;

"Ey Allah'ın Resu­lü', İslam'ın alametleri bana çok geldi, (hepsini yapamıyorum), bana bir görev bildir ki ona yapışayım" deyen birisine,



"Dili­ni devamlı Allah'ın zikri ile meşgul et" buyurmuştur.79

Muaz b. Cebel’in (r.a),"Amellerin hangisi Allah'a daha sevim­lidir?" sorusuna, "Ölünceye kadar dil ile sürekli Allah'ı zikret­mektir" cevabını vermiştir.80

Ebu Hureyre (r.a) anlatıyor: Peygamberimiz (s.a.v.);

"Cennet bahçelerine uğradığınız zaman, nimetlerin­den bolca yararlanın" buyurdu. Ben, "Ey Allah'ın Peygamberi! Cen­net bahçelerinden maksat nedir?” Diye sordum,



"Camilerdir" buyurdu. "Camilerin nimeti nedir? Ey Allah'ın Peygamberi" dedim.

"Sübhanellahi ve'l-hamdü lillahi ve la ilahe illallahü vallahü ekber (Allah'ı noksan sıfatlardan tenzih ederim, her türlü övgü Allah'a mahsustur. Allah'tan başka ilah yoktur ve Allah en büyüktür) cümlelerini söylemektir" buyurdu.81

Bu hadisler zikrin önemini hem de dille zikrin nasıl yapılacağını bildirmektedir. Tehlil (la ilahe illallah), tekbir (Allahüekber), tesbih (sübhanellah), hamdele (elhamdülillah), hasbele (hasbiyallah), havkale (la havle ve la kuvvete illa billah) ve Resulullah'a (s.a.v) salavat bunların en başında gelir. Bütün zikirler ism-i has olan "Allah" zikrinde toplanır. Bu zikrin sonucu, zatta fani olmaktır; asıl gaye ve nihai hedef odur. 82

Peygamberimiz (s.a.v), insanın sahip olduğu en değerli var­lıkların başında "şükreden bir kalbe ve zikreden bir dile sahip ol­masını" zikretmiştir.83

Bir müminin; tesbih, tehlil, tahmid ve tekbir cümlelerini söy­leyerek zikredebileceği gibi hayırlı işlerine euzü besmele ile baş­layarak, gelecekte yapacağı her işi için inşaallah diyerek, dua ederek, Kur'an okuyarak, tevbe istiğfar ile de zikredebilir.84

Muaz b. Cebel (r.a) Peygamber Efendimiz’e (s.a.v), "İmanın en faziletlisinin ne olduğunu" sorması üzerine Peygamberimiz (s.a.v); "Allah için sevmen, Allah için kızman ve dilinle Allah'ı çok zikretmendir…" 85 cevabını vermiştir.

Bu sözü ile Allah'ı zikretmeyi imanın gereği yapılması icabeden görevler cümlesinden sayan Peygamberimiz (s.a.v), Al­lah'ın (özel) gölgesinin dışında hiçbir gölgenin bulunmadığı kıyamet gününde yedi sınıf insanı Allah'ın (özel) gölgesinde gölgelendireceği, bunlardan bir sınıfın da, kimsenin bulunmadı­ğı tenha yerlerde Allah'ı zikredip gözyaşı dökenler olduğu­nu bildirmiştir. 86

Yüce Allah'ın, "Beni zikrettiği ve beni anmak için dudak­larını hareket ettirdiği zaman ben kulumla beraberim" 87bu­yurduğunu haber veren Peygamberimiz (s.a.v) Allah'ı zikret­meyen toplumun ziyan içinde olduğunu 88 bildirmiş ve müminle­ri Allah'ı zikretmeye teşvik etmiştir.

Ebu Said'den (r.a) rivayetle Peygamberimiz (s.a.v), yüce Allah'ın şöyle buyurduğunu bildirmiş­tir:"Kur'an(ı okumak, öğrenmek) ve beni zikretmek, benden bir şey istemekten alıkoyarsa, bu kimseye dua edip isteyen­lere verdiğimden daha fazlasını veririm."89



Bedenle zikir;

Bedenin her bir uzvunu emrolunduğu gö­revleriyle meşgul etmek ve yasaklandığı şeylerden alıkoymak­tır.90 Mesela gözün görevi; gerçekleri, Allah'ın varlığına delalet eden kevni ve kitabi ayetleri görmesi, kötü ve günah olan şeylere bakmaması, kulağın görevi; gerçekleri, Allah (c.c) ve Peygambe­rin (s.a.v) sözlerini dinlemesi, yasak ve haram olan sözleri dinlememe­si, el ve ayakların görevi; bu uzuvların ibadet ve itaatte kullanıl­ması, isyan ve yasak olan şeylerden ve yerlerden uzak tutulma­sı, dilin görevi; doğru ve hayırlı sözler söylemesi, yalan, gıybet, iftira ve benzeri haram ve kötü olan şeylerde kullanmaması, ak­lın görevi; gerçekleri idrak etmesidir.

Ümmü'd-Derda (r.a), "Eğer namaz kılar­san bu, Allah'ı (c.c) zikirdir. Eğer oruç tutarsan bu da Allah'ı (c.c) zi­kirdir. İşlediğin her hayırlı amel Allah'ı (c.c) zikirdir. Her türlü şerden/kötülükten kaçınmak da Allah'ı (c.c) zikirdir..." demiştir.91

Said b. Cübeyr der ki: “Zikir, Allah'a (c.c) itaat etmektir. Allah'a (c.c) itaat etmeyen kimse ister­se pek çok tesbih çeksin, tehlil çeksin, Kur'an okusun Allah'ı zikretmiş ol­maz.”92

Hz. Peygamber (s.a.v) bu konuda buyurmuştur ki:"Kim Allah’a itaat ederse o kimse, gerçekten Allah'ı zikretmiş olur; ister­se bu kimsenin namazı, orucu ve Kur'an okuması az olsun. Kim de Allah'a isyan ederse (harama dalarsa) gerçekten o kimse Allah'ı (c.c) unutmuştur; isterse onun namazı, orucu ve Kur'an okuması çok olsun."93

Şeyh Ahmed el-Haznevi hazretleri şöyle buyurmuştur: ”Vakitlerin devamlı olarak ilahi zikirde sarf edilmesi vacibtir. Parlak İslam şeriatına uygun olan her şey alış-veriş de olsa kişiden çıkan bütün ameller zikir sayılır. Öyle ise bütün yapılan işlerin zikir olması için bütün davranışlarda dinin kurallarına uyulması gerekir. Çünkü şüphesiz zikir gafleti kovmaktan ibarettir. Bütün fiillerde Allah’ın emir ve yasaklarına uyulduğunda gafletin etkisinden kurtuluş mümkün olup Allah’u Teala’ya devamlı zikrin sevabı gerçekleşir.94

Bir mümin zikir kategorisine giren günlük farz ibadetlerini yerine getirmekle beraber, dil veya kalp ile zikri de ihmal etmemelidir. Kişi gece, gündüz, evde, işyerinde, yolda, otururken, yatarken, vasıtada iken, çalışırken, her hal ve şartta her mekân ve zamanda Allah’ın (c.c) zikredebilir. Hz. Aişe valide­miz Peygamberimizin (s.a.v), her zaman Allah'ı zikrettiğini bildirmiştir.95

Sabahleyin yatağından euzü-besmele ile kalkan, abdest alıp sabah namazını kılan, namaz akabinde tesbihat ve du­alarını yapan, kahvaltısına besmele ile başlayıp, yemek bitiminde “elhamdülillah” diyen, besmele ile giyinip evinden besmele ile çıkan, aracına besmele ile binen, dükkanını besmele ile açan, işine besmele ile başlayan, günde beş vakit namazını kılan, söz, fiil ve davranışlarında dürüst olan, akit ve sözleşmelerine uyan, haram ve günahlardan sakınan, iyilik ve güzelliklerin yaygınlaş­masına, kötülüklerin önlenmesine çalışan, geleceğe yönelik ya­pacağı bir plan ve vereceği sözlerle ilgili olarak “inşaallah" diyen, yaptığı iş ve davranışlarda ve söylediği sözlerde Allah'ın rızasını gözeten, işlediği günah ve kusurlara karşı hemen Allah'tan af ve mağfiret dileyen, her iş ve görevinde, ibadet ve itaatinde Al­lah'tan yardım isteyen, dua ve niyazda bulunan, haram olan şeyleri yemek ve içmekten sakınan, müminlerle karşılaşınca on­larla selamlaşan, onlara hayır dua eden, iyilik temennisinde bulunan, okunan ezanı dinleyen, ezbere veya yüzüne Kur'an oku­yan, akşam evine dönünce ev halkına selam veren, besmele ve dua ederek yatan ve hayatını bu minval üzere devam ettiren kimse “Allah'ı çok zikredin” görevini yerine getirmiş olur.96

Evet, bu sayılan ibadet ve ameller bir çeşit zikirdir, fakat kalbe ilaç olacak, nefsi uslandıracak zikir, hepsinden ayrı bir ameldir. Allah dostları, kalbin ilacı olan zikri günlük “vird” haline getirmişlerdir. Bu sayede zikir, onların tüm benliklerini sarmış, bütün vakitlerine yayılmış ve hayatlarının ayrılmaz bir parçası olmuştur.

Böyle bir zikir sayesinde kalp, sanki yüce Allah'ı görür gibi ibadet etmeye başlar. O'nu göremese de O'nun sürekli kendisini gördüğünü bilir. Buna, daimi, kalbi, zati, sultani zikir denir. Hadislerde anlatılan "ihsan" makamı budur.97


Kalb ile zikir;

Kalbin maddi/cismani ve mecazi olmak üzere iki anlamı var­dır. Maddi/cismani anlamda kalp; iki akciğeri birbirinden ayı­ran, göğüs kafesi boşluğunda yer alan ve kan dolaşımını sağla­yan organdır. Mecazi anlamda kalp ise; inanç, duygu ve düşün­cenin; sevgi, şefkat ve merhametin; düşünme, anlama ve kavra­manın; korkma, sevinme ve üzülmenin; niyet, irade ve azmin... kaynağıdır. Kur'an'da kalp kelimesi maddi anlamda kullanılmak­la birlikte98 daha çok mecazi anlamda kullanılmıştır.

Kur'an'da; Allah'a yönelen,99 hidayete eren,100 Müslüman,101 muttaki,102 iman103 ve zikir104ile mutmain olan,105saygılı,106Allah'tan korkan107 ve gerçekleri anlayan108 kalp denir.

Buna mukabil,

Gafil,109 günahkar,110 hastalıklı,111 kör,112 ka­tı,113 kilitli,114 perdeli,115 mühürlü,116 paslı-kirli,117 dağınık,118 kayan,119 kin tutan,120 eğlenceye dalan121 ve gerçekleri anlamayan122 kalp.... vb iyi ve kötü vasıflarla nitelenen kalpten de söz edilmiştir.123
Gavs-ı Bilvanisi hazretleri işte bu mecazi kalp hakkında şöyle buyurmuştur:

“Kalb-i insani dediğimiz yürek, et parçası değildir. Hadis-i şerifte et parçası denmesi mecazidir. Hakikatte kalb et parçasından başka bir şeydir. Kalbe yürek demek ilmi bir hatadır. Çünkü o et par­çası hayvanlarda da vardır. Kalb dediğimiz ise, ruhani yüreğe bağlı gerçeklerin toplandığı yerdir. Et parçası onun aynasıdır. Yani yürek, ruhun ve kalbin aynasıdır. Belirme derecesine göre, aksi itibariyle yürek ayna, kalb ise ondan başkasıdır. Bütün güzel ahlakı, kemalatı toplayıcı bir kaynaktır.

Aslında insan tedbir edici ruhun aynası kalb ve kalbin aynası o yürektir. Bundan dolayı bazı meşayıh kalb yürekte buhar şeklinde belirir demişler. Bazıları ise cism-i latiftir demişler. Her nasıl olursa olsun bahsettiği­miz kalb, Allah Teala'nın tecelli yeridir. Taşıyıcısı hayvanı ruhtur, aleti akl-ı selim'dir. İnsanın vücud­unda bulunan sol memenin altındaki yürek, o kalbin yuvasıdır. Kuş ayrıdır, kuşun yuvası ayrıdır. Nasıl bir nehir önüne sed çekilse o sed dağılıp gi­deen nehri önler. İşte nefis kalbin önünde bir doğal seddir. Böylece kalbi yetenek ve kuvvetten düşürür. O da dünya lezzetlerine dalarak pek çok parçalara bölünür. Dolayısıyla yüzünü dünyaya çevirir, o zaman Alemi emirdeki yüzü de maddi aleme çevrilir. Nihayet darmadağan olur. İnsanın ilk vazifesi, kal­binin bu halini tedavi etmektir. Kalbi esas gayesin­den ne ayırmışsa onları kalpten çıkarınca, kalb hu­zur bulur. Biz kalbimizden nefsani, şehvani ve her türlü vesveseyi temizlersek, kalb sağlam bir kabili­yet bulur. Böylece yararı çoğalır, bunu dikkate ala­rak, kalbi tasfiye etmek vacibtir, denilir. Kalbin par­lak yüzü günahlardan temizlendiği an, hakikatlar ona yansır.

Nitekim bazı Nakşibendiler şöyle derler: “Günah ve isyandan kalbin yüzü kararırsa, onun perişanlı­ğından varlığı ve yokluğu aynı seviyede olur. Kalbi parçalara bölmemek vacibtir. Şairlerin şiirlerine ko­nu ettikleri ayrılık hasreti, kalbin dağılmasından ibarettir.”

Bu hususta Şah-ı Hazne (k.s) bize şöyle sohbet etti:“Sol memenin altında olan maddi yürek içinde ruhani ve latif bir cisim olan kalbi insani vardır. Yü­rek ona yuva gibidir. Yüreğin dışında kafes gibi bu­har şeklinde nefs vardır. Kalbde yetmiş küsur şube vardır. Nefis her bir başıyla bir şubeyi işgal etmektedir. Kalb kuvvet bulursa zikrin sıcaklığından nefs başlarını geriye çeker. Kalbte şayet zikir yok ise nefs hücum eder. Nitekim nefsin bir ismi de Hannas'tır. Nas süresindeki "Hannas" kelimesini incele­yin, "Hannas" insanın içini değil, nas içini işgal eden bir latifedir.” 124

Gavs-ı Sani Hazretleri buyurmuştur ki:“Kalb iki kısımdır; Kalbi hayvani ve Kalbi insani. Kalbi hayvani bir et parçasıdır. Bu hayvanlarda da bulunur. Kalb-i insani ise, o et parçasının içinde bir nurdur. Günahlardan dolayı o nur, Arş-ı A’la’da dokuz bin yıllık mesafedeki bir ağaca yapışır. Ancak kalb zikrullahla temizlendikten sonra yerine döner.”

İşte bu zikir Necmüddin Kübra hazretleri şöyle buyurmuştur:


Yüklə 218,03 Kb.

Dostları ilə paylaş:
  1   2   3




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin