MEDENİ HUKUK-2 ÜNİTE-13
MÜLKİYET HAKKININ KAPSAMI
Mülkiyet hakkı, eşyanın tümünü kapsar. Mülkiyet hakkının konusu olan eşya basit bir eşya ise, bu söyleneni açıklamak için fazla söze gerek olmasa da, birleşik eşya veya eşya birliği dediğimiz durumlarda, mülkiyet hakkının kapsamını belirlemek için üzerinde durulması gereken birkaç kavram ve kural bulunmaktadır. Türk Medeni Kanunu'nun 684. ve 685. maddeleri bütünleyici parçaya ilişkindir. Kanun'un 684. maddesinin ikinci fıkrasında bütünleyici parçanın tanımı yer alır. Bu tanıma göre, bütünleyici parça, yerel âdetlere göre asıl şeyin temel unsuru olan ve o şey yok edilmedikçe, zarara uğratılmadıkça veya yapısı değiştirilmedikçe ondan ayrılmasına olanak bulunmayan parçadır. Kanun'un 685. maddesinin üçüncü fıkrasına göre, bir şeyin doğal ürünleri de asıl şeyden ayrılıncaya kadar onun bütünleyici parçasıdır. Hatta bir arazi üzerinde bulunan yapılar, bitkiler ve kaynaklar da arazinin bütünleyici parçası olarak değerlendirilir, çünkü kanun koyucu bunları arazi mülkiyetinin kapsamı içinde saymıştır. Tapu kütüğünde beyanlar sütununa yazılan şeyler, kanuna göre bu nitelikte sayılamayacakları ispat edilemedikçe eklenti sayılır (TMK. m. 862/II). O hâlde, eklentiye ilişkin beyanlar, o şeyin eklenti olduğu konusunda karine yaratmaktadır.Bir otomobilin lastiği, buzdolabının kapısı, gözlüğün camı bütünleyici parça iken, bisikletin pompası, masanın örtüsü, gözlüğün kılıfı eklentidir.
Bütünleyici parça veya eklenti olmanın hukuki sonuçları birbirinden oldukça farklıdır. Şöyle ki bir şeye malik olan kimse, o şeyin bütünleyici parçalarına da malik olur. Hatta asıl şeyin maliki, asıl eşyasıyla bütünleyici parçası olmak üzere birleştirdiği şeyi kötü niyetle ele geçirmiş olsa bile, asıl eşyasıyla birleştirmekle bu şeyin mülkiyetini kazanabilecektir. Çünkü bütünleyici parçanın maliki ile asıl şeyin maliki ayrı kişiler olamaz. Bütünleyici parça asıl şeyle birleştirilmekle bağımsız bir mülkiyet hakkının konusu olma niteliğini kaybeder.
BİRLİKTE MÜLKİYET
Birden fazla kişinin bir şeye birlikte malik olması durumuna birlikte mülkiyet denilir. Birlikte mülkiyetin de iki türü vardır. Bunlardan biri paylı mülkiyet, diğeri ise el birliği mülkiyetidir. Ancak birlikte mülkiyetin temel türünün paylı mülkiyet olduğu söylenebilir. Çünkü kişiler bir şey üzerinde paylı mülkiyet kurmaya özgür iradeleri ile karar verebilirler iken, el birliği mülkiyetinin ortaya çıkması için kişiler arasında kanunla veya sözleşme ile kurulmuş özel bir ortaklık ilişkisinin bulunması da gerekir. Hatta el birliği mülkiyetinin ortaya çıkabildiği adi ortaklık ilişkisi bakımından, ortakların el birliği mülkiyeti yerine paylı mülkiyet kurallarına uymayı kararlaştırabilecekleri kabul edilmektedir. Kanunen el birliği mülkiyetinin geçerli olduğu miras ortaklığında ise, paylı mülkiyete geçiş olanağı Türk Medeni Kanunu'nun 644. maddesi ile sağlanmıştır. El birliği mülkiyetinin sona ermesine ilişkin 703. maddenin ikinci fıkrasında da, paylaştırmanın, aksine bir hüküm bulunmadıkça, paylı mülkiyet hükümlerine göre yapılacağı kabul edilmiştir.
Paylı Mülkiyet
Paylı mülkiyet, birden çok kimsenin, maddi olarak bölünmüş olmayan bir şeyin tamamına belli paylarla malik olmasıdır (TMK. m. 688/I). Paylı mülkiyet eşya hukukunun belirlilik ilkesine ters düşmez. Çünkü mülkiyete konu olan şeyin tümü üzerinde tek bir mülkiyet hakkı bulunmaktadır. Paylı mülkiyet ilişkisi çerçevesinde, eşya üzerinde belli payları bulunan kişilere paydaş denilir. Paydaşların payları oransal olarak bellidir; ama eşya fiilen parçalara ayrılmadığı gibi, eşyanın belli kısımları belli paylara da özgülenmemiştir. Bu yüzden her paydaş, eşyanın her zerresi üzerinde, payı oranında hak sahibidir. Paydaşlardan biri payı üzerinde bir başkasına intifa hakkı tanımışsa, diğer paydaşlardan her biri, intifa hakkının kurulduğunun kendisine tebliğinden başlayarak üç ay içinde paylaşma isteminde bulunarak; satış yoluyla paylaşmada o pay üzerinde intifa hakkı yokmuş gibi satışın yapılmasını sağlayabilir. Böyle bir durumda, intifa hakkı, üzerinde intifa hakkı kurulmuş olan paya düşecek bedel üzerinde devam eder. Paydaşlar kendi aralarında oy birliğiyle anlaşarak yararlanma, kullanma ve yönetime ilişkin düzenlemeler yapabilirler (TMK. m. 689/I). Bu konularda paydaşların yaptıkları düzenleme ve aldıkları kararlar ile mahkemece verilen kararlar, sonradan paydaş olan veya pay üzerinde ayni hak kazanan kimseleri de bağlar. Ancak taşınmazlarda yararlanma, kullanma ve yönetime ilişkin kararların sonradan paydaş olan veya pay üzerinde ayni hak kazananları bağlaması için, bunların tapu kütüğüne şerh edilmesi gerekir. Bu şerh, paydaşlardan birinin başvurusuyla yapılabilir; ancak taşınmaza ilişkin anlaşmanın şerh edilebilmesi için, paydaşların imzalarının noterlikçe onaylanmış olması da gerekir. Paydaşlar, yönetime ilişkin anlaşmalarını oy birliğiyle bile yapsalar, her bir paydaşın şu hak ve yetkilerini kaldıramazlar :
-
Paylı mülkiyet konusu eşyanın kullanılabilirliğinin ve değerinin korunması için zorunlu olan yönetim işlerini yapmak ve gerektiğinde mahkemeden buna ilişkin önlemlerin alınmasını istemek
Eşyayı bir zarar tehlikesinden veya zararın artmasından korumak için derhâl alınması gereken önlemleri bütün paydaşlar hesabına alma
Paydaşlar yönetime ilişkin bir anlaşma yapmamışlarsa, eşyanın yönetimi Türk Medeni Kanunu'nun 690-692. maddeleri çerçevesinde sağlanır. Buna göre yönetime ilişkin işler olağan işler, önemli işler ve olağanüstü işler ile paylı malın tümü üzerindeki tasarruf işlemleri olmak üzere üç grupta toplanır. Paydaşlardan her biri olağan yönetim işlerini yapmaya, özellikle küçük onarımları yaptırmaya ve tarımsal işleri yürütmeye yetkilidir; ama paydaşların çoğunlukla alacağı kararla olağan yönetim işlerinde yetkiyle ilgili farklı bir düzenleme de getirilebilir. mülkiyetin devamına ilişkin böyle bir sözleşme, taşınmaz eşya hakkında yapılıyorsa, resmî şekle bağlıdır ve tapu kütüğüne şerh de edilebilir. Paylaşmayı isteme hakkını böyle bir sözleşme ile en fazla on yıllık bir süre için sınırlandırmak mümkündür.
El birliği Mülkiyeti
Kanun veya kanunda öngörülen sözleşmeler uyarınca oluşan topluluk dolayısıyla mallara birlikte malik olanların mülkiyetine el birliği mülkiyeti denilir . Söz konusu topluluk ilişkileri; aile malları ortaklığı, eşler arasında mal ortaklığı, adi ortaklık ve miras ortaklığıdır. Ortakların hakları ve yükümlülükleri, topluluğu doğuran kanun veya sözleşme hükümleri ile belirlenir. Kanunda veya sözleşmede aksine hüküm bulunmadıkça, gerek yönetim gerek tasarruf işlemleri için ortakların oy birliğiyle karar vermeleri gerekir. Ortağın alacaklıları, ortaklık ilişkisi tasfiye edildiğinde borçlusuna düşecek olan tasfiye payı üzerine haciz koydurabilir. El birliği mülkiyetine konu olan eşya taşınmaz ise, ortaklardan birinin alacaklısının, ortaklığın tasfiyesi sonunda borçlu ortağa düşecek pay üzerine koyduracağı haciz, tapuya şerh edilebilir; ayrıca icra tetkik mercii, alacaklının talebi ile alacaklıya veya icra memuruna ortaklığın sona erdirilmesi için dava açma yetkisi de verebilir.Miras ortaklığında mirasçılardan her biri, kural olarak, her zaman mirasın paylaşılmasını isteyebilir. Mirasçılar mirasın tamamı veya bir kısmı üzerindeki miras paylarını diğer bir mirasçıya veya üçüncü bir kişiye de devredebilirler. Ancak mirasçılardan birinin miras payını devralmış olan üçüncü kişi, böylece, miras ortaklığına girmiş olmaz. Bu yüzden bu kişi, paylaşmayı isteme ve paylaşmaya katılma hakkını da elde etmez; sadece paylaşma sonunda, payını devretmiş olan mirasçıya özgülenen payın kendisine verilmesini isteme hakkını Kazanır.
TAŞINMAZ MÜLKİYETİ
Taşınmaz mülkiyeti Türk Medeni Kanunu'nun 704-761. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Arazi, bağımsız ve sürekli ayni haklar ile kat mülkiyeti kütüğüne kayıtlı bağımsız bölümler, taşınmaz mülkiyetinin konusunu oluştururlar.
Taşınmaz Mülkiyetinin Kazanılması
Hukuki İşlem ve Tescil ile Kazanım
Taşınmaz mülkiyetinin kazanılması kural olarak, taşınmazın tapuda mülkiyet hakkı kazanması istenilen kişinin adına tescil edilmesiyle olur. Taşınmaz mülkiyetinin devren kazanılması için kural olarak gerekli olduğunu ifade ettiğimiz tescil, taşınmaz eşyanın mülkiyetini devir borcu doğuran bir hukuki işlemin ardından yapılır. Çünkü tapuda yapılacak tescillerin geçerli olması için bir hukuki sebeplerinin bulunması gerekir. Bu hukuki sebebin bağlayıcı da olması gerekir, yani şekle aykırılık, ehliyetsizlik, muvazaa, irada bozukluğu gibi bir sebepten geçersiz de olmamalıdır. Taşınmaz mülkiyetinin devri borcunu doğuran hukuki işlemlerin başında taşınmaz satışına ilişkin sözleşme ve bağışlama taahhüdü gelir; ama arsa payı karşılığı kat yapım sözleşmesi, ölünceye kadar bakma sözleşmesi, miras sözleşmesi gibi başka sözleşmelerden de böyle bir borç doğabilir.
İşgal Yoluyla Kazanım
Taşınmaz mülkiyeti sadece devren ve tescilli olarak kazanılmaz. Bazen yeni malikin mülkiyeti kazanması, aslen kazanım olarak nitelendirilebilir. Taşınmaz mülkiyetinin tescilsiz ve aslen kazanıldığı hâllerden biri, Türk Medeni Kanunu'nun 707. maddesinde hükme bağlanmış olan işgal yoluyla kazanımdır. Bir taşınmazın işgal yoluyla kazanılabilmesi için bu taşınmazın mutlaka tapuya kayıtlı bir taşınmaz olması gerekir. Tapuya kayıtlı bir taşınmazın işgal yoluyla kazanıma elverişli olması için, tapuda adına kayıtlı olduğu malikin istemi ile bu kaydın terkin edilmiş olması da gerekir. Yani taşınmaz için tapuda bir sayfa bulunacak; ama malik sütununda son kez malik olarak görünen kişi, kendi adına yapılmış olan bu tescilin terkinini özgür iradesiyle istemiş ve buna bağlı olarak da terkin gerçekleştirilmiş olacak.
Yeni Arazi Oluşması Yoluyla Kazanım
Taşınmaz mülkiyetinin aslen ve tescilsiz kazanıldığı bir durum da yeni arazi oluşması hâlleri bakımından devletin mülkiyet kazanmasıdır. Türk Medeni Kanunu'nun 708. maddesine göre; birikme, dolma, toprak kayması veya kamuya ait suların yatağında ya da seviyesinde değişme gibi sebeplerle sahipsiz yerlerde yeniden oluşan yararlanmaya elverişli arazi devlete ait olur. Devlet, bu araziyi kamusal bir sakınca bulunmadığı takdirde öncelikle arazisi kayba uğrayana veya bitişik arazi malikine devredebilir. Toprak parçalarının kendi arazisinden koptuğunu ispat eden malik, bunları, durumu öğrendiği tarihten başlayarak bir ve herhâlde oluşumun gerçekleştiği tarihten itibaren on yıl içinde geri alabilir.
Olağan Kazandırıcı Zaman Aşımı Yoluyla Kazanım
Mülkiyetin aslen kazanıldığı bir başka durum, Türk Medeni Kanunu'nun 712. maddesinde hükme bağlanan olağan kazandırıcı zaman aşımı yoluyla mülkiyetin kazanılmasıdır. Bu hükme göre, geçerli bir hukuki sebep olmaksızın tapu kütüğüne malik olarak yazılan kişi, taşınmaz üzerindeki zilyetliğini davasız ve aralıksız olarak on yıl süreyle ve iyi niyetle sürdürürse, bu taşınmazın mülkiyetini kazanır. Burada mülkiyeti kazanacak kişi lehine, tapuda on yıl öncesinden yolsuz bir tescilin oluşması şarttır. O hâlde bu durum ancak tapulu bir taşınmazın kazanılması bakımından söz konusu olabilir, çünkü tapusuz bir taşınmazla ilgili olarak kimse lehine yolsuz bir tescilin oluşması mümkün değildir. Tapulu bir taşınmazın olağan kazandırıcı zaman aşımıyla kazanıldığı durumlarda, mülkiyet hakkını kaybeden önceki malikin bu duruma rızası yoktur. Bu yüzden olağan kazandırıcı zaman aşımıyla mülkiyetin kazanılması, bir devren kazanım durumu oluşturmaz.
Olağanüstü Kazandırıcı Zaman Aşımı Yoluyla Kazanım
Taşınmaz mülkiyetinin kazandırıcı zaman aşımı yoluyla kazanılması, olağan kazandırıcı zaman aşımıyla sınırlı değildir. Bir de Türk Medeni Kanunu'nun 713. maddesinde hükme bağlanan olağanüstü kazandırıcı zaman aşımı söz konusudur. Olağanüstü kazandırıcı zaman aşımının uygulama alanı olağan kazandırıcı zaman aşımına göre daha geniştir. Çünkü tapusuz taşınmazlar da bu yolla kazanılabilir. Gerçi ülkedeki kadastro çalışmaları tamamlandığında tapusuz taşınmazdan söz edilemeyeceği için, bu hükmün önemi de azalacaktır.
Olağanüstü kazandırıcı zaman aşımında söz konusu olan süre yirmi yıldır. Bu açıdan bakılınca, taşınmaz mülkiyetinin bu yolla kazanılmasının olağan kazandırıcı zaman aşımına göre daha zor olduğu düşünülebilir; ama kanun koyucu tapulu taşınmazların olağan kazandırıcı zaman aşımı ile kazanılması bakımından, taşınmaz üzerinde malik sıfatıyla zilyetlik kuran kişinin lehine bir yolsuz tescil oluşması koşulunu aramadığı gibi, bu kişinin iyi niyetli olması gerektiğini de vurgulamamıştır. Olağanüstü kazandırıcı zamanaşımı ile kazanımın koşulları oluştuğunda, mülkiyeti bu yolla kazanan zilyedin, yeni kazanmış olduğu bu mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesi istemiyle bir tescil davası açması da gerekir. Bu tescil davası, hazineye ve ilgili kamu tüzel kişilerine veya varsa tapuda malik gözüken kişinin mirasçılarına karşı açılır. Mahkeme, davanın konusunu, gazeteyle bir defa ve ayrıca taşınmazın bulunduğu yerde uygun araç ve aralıklarla en az üç defa ilan eder. Son ilandan başlayarak üç ay içinde olağanüstü kazandırıcı zaman aşımı koşullarının gerçekleşmediğini ileri sürerek itiraz eden bulunmaz ya da itiraz yerinde görülmez ve davacının iddiası ispatlanmış olursa, hâkim tescile karar verir. Olağanüstü kazandırıcı zaman aşımının koşulları ise tapusuz taşınmazlar ve tapulu taşınmazlar bakımından biraz farklılık gösterir. Şöyle ki, tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazın mülkiyetini bu yolla kazanabilmek için, bu taşınmaza davasız ve aralıksız yirmi yıl süreyle malik sıfatıyla zilyet olmak gerekir (TMK. m. 713/I). Tapulu bir taşınmazın mülkiyetini bu yolla kazanabilmek için de malik sıfatıyla zilyetliğin davasız ve aralıksız yirmi yıl sürmesi gerekir; ama mülkiyeti bu yolla kazanılacak tapulu taşınmazın malikinin tapu kütüğünden anlaşılamaması veya taşınmazın yirmi yıl önce hakkında gaiplik kararı verilmiş bir kimse adına kayıtlı bulunması da gerekir.
Mahkeme Kararı ile Kazanım
Bazen taşınmaz maliki bu taşınmazın mülkiyetini bir başka kişiye geçirme borcunu üstlendiği hâlde, bir türlü tapu kütüğünde bu kişi adına tescil yapılması isteminde bulunmaya yanaşmaz. Böyle bir durumda, mülkiyetin kendi adına tescilini isteme bakımından alacak hakkına sahip olan kişinin malik aleyhine dava açması mümkündür. Bu davaya tescile zorlama davası adı verilir. Tescile zorlama davası sonunda, mahkeme tescile karar verecek olursa, bu kararın kesinleşmesiyle, davacı taşınmazın mülkiyetini kazanmış olur.
Taşınmaz Mülkiyetinin Kazanılmasının Diğer Yolları
Miras yoluyla kazanımın her zaman önceki malikin rızasına dayandığı söylenemese de, yine de yeni malik, mülkiyet hakkını önceki malikle arasında bulunan hukuki bağ neticesinde kazandığı için, bu durumun da bir devren kazanım hâli olduğu söylenebilir.Cebrî icra durumunda, malik taşınmazının mülkiyetini kaybetmek istememektedir. Bu yüzden bu da bir aslen kazanım hâlidir ve üstelik mülkiyet ihalenin kesinleştiği anda alıcıya geçeceği için bir tescilsiz kazanım hâlidir kazanım hâlidir.
Taşınmaz Mülkiyetinin Kaybedilmesi
Taşınmaz mülkiyeti, terkin veya taşınmazın tamamen yok olmasıyla sona erer. Bu durumda mülkiyetin mutlak olarak kaybedildiğinden de söz edilebilir. Kamulaştırma hâli de mülkiyetin mutlak olarak kaybedildiği bir durumdur. Taşınmaz mülkiyetinin kaybı bir de nispi olabilir. Bu ifade, bir kişinin mülkiyeti kazanması nedeniyle bir başka kişinin mülkiyeti kaybettiği durumlar için kullanılır.
Taşınmaz Mülkiyetinin İçeriği
Taşınmaz mülkiyetinin içeriği denildiğinde; mülkiyet hakkının taşınmaz üzerinde bulunan maddi varlıkların hepsini kapsayıp kapsamadığı, taşınmaz malikinin arazisinin sadece yüzeyinde mi, yoksa altında ve üstünde de mi egemenliğe sahip olduğu, ayrıca arazinin sınırlarının belirlenmesine ilişkin esasların ne olduğu sorularına yanıt aranır. Malikin taşınmazı üzerinde sahip olduğu yetkileri, yasal kısıtlamalara aykırı bir biçimde kullanması hâlinde ortaya çıkabilecek olan sorumluluğu da bu çerçevede değerlendirilir. Taşınmazların sınırları, tapu planları ve arz üzerindeki sınır işaretleriyle belirlenir. Tapu planları ile arz üzerindeki işaretler birbirini tutmazsa, asıl olan plandaki sınırdır. Bu kural, yetkili makamlarca heyelan bölgesi olduğu belirlenen yörelerde uygulanmaz. Olayların çoğunda malzemenin sökülmesi aşırı zarara yol açabilecektir. Bu durumlar için kanun koyucunun başka bir çözüm bulması gerekmiştir. Bu noktada kanun koyucunun öngördüğü çözüm bir tazminatın ödenmesidir. Türk Medeni Kanunu'nun 723. maddesine göre, malzeme sökülüp alınmazsa ya da alınamazsa, arazi maliki, malzeme sahibine uygun bir tazminat ödemekle yükümlüdür. Haksız yapıyı yapan kişi arazi maliki olmasa da arazi maliki böyle bir tazminat ödeyecektir. Arazi üzerindeki yapının arazi mülkiyetine ait olması kuralının bazı istisnaları vardır. Bunlar taşkın yapılar, üst hakkı ve mecralar bakımından karşımıza çıkar. Taşkın yapı, arazi malikinin komşu araziye taşırarak yaptığı yapıdır. Kural olarak hiçbir arazi maliki arazisi üzerine bu şekilde bir binanın taşırılmasına katlanmak zorunda değildir. Ancak bazen yaptığı binayı komşu araziye taşıran kişinin komşu arazi üzerinde bir irtifak hakkı bulunabilir. Bu takdirde, taşan kısım dâhi taşıran arazi malikinin mülkiyetine dâhil olur. Arazi üzerindeki yapının arazi mülkiyetine tabi olması kuralının bir diğer istisnası da üst hakkı bakımından görülür. Üst hakkı, taşınmaz üzerinde kurulan sınırlı bir ayni haktır, bir irtifak hakkıdır. Bu hak, sahibine bir başkasının arazisi üzerinde sürekli olarak kalmak üzere inşaat yapma yetkisini verir. Üst hakkı sahibi, hakkı devam ettiği sürece, bu hakka dayalı olarak başkasının arazisi üzerine yapmış olduğu binanın mülkiyetine de sahip olur. Bu durum Türk Medeni Kanunu'nun 736. maddesinin birinci fıkrasında şöyle ifade edilmiştir: "Bir üst irtifakına dayalı olarak başkasına ait bir arazinin altında veya üstünde sürekli kalmak üzere inşa edilen yapıların mülkiyeti, irtifak hakkı sahibine ait olur."
Arazi üzerindeki yapının arazi mülkiyetine tabi olması kuralının son istisnası da mecralar bakımından görülür. Mecra, elektrik, su, doğal gaz gibi kuvvet ve maddelerin taşıma ve dağıtımına yarayan tesisattır. Bu tesisat, niteliği itibariyle pek çok arazinin altından ve üstünden geçirilmek zorundadır. Türk Medeni Kanunu'nun 727. maddesinin birinci fıkrasına göre; su, gaz, elektrik ve benzerlerinin mecraları, işletmenin bulunduğu taşınmazın dışında olsalar bile, aksine bir düzenleme olmadıkça, o işletmenin eklentisi ve işletme malikinin malı sayılır. O hâlde, bu mecralar, kaç kişinin arazisinden geçerse geçsiz, mecrayı kuran ve o arazilerden geçiren işletmenin malı sayılacaktır. Ancak bunun için malikin mecra sahibine arazisi üzerinde bu mecrayı geçirmesi amacıyla bir irtifak hakkı tanıması gerekir.
Taşınmaz Mülkiyetinin Kısıtlamaları
Taşınmaz mülkiyetinin kısıtlamaları ya malikin iradesinden ya da kanundan kaynaklanır.
Malikin iradesinden doğan kısıtlamalar malikin başkalarıyla yaptığı sözleşmelere dayanır. Örneğin sözleşmeden doğan ön alım, alım ve geri alım hakları malikin taşınmazı devredip devretmeme özgürlüğünü kısıtlar. Ayrıca, malikin taşınmazı üzerinde başkalarına tanıdığı her sınırlı ayni hak da malikin taşınmazı üzerinde sınırsız olan yetkilerinin bir kısmından sınırlı ayni hak sahibi yararına vazgeçmesi anlamına gelmektedir. Kanundan doğan mülkiyet kısıtlamalarının bir kısmı özel hukuk nitelikli kanunlardan, bir kısmı ise kamu hukuku nitelikli kanunlardan doğar. Kanundan doğan mülkiyet kısıtlamaları, tapu siciline tescil edilmeksizin etkili olur. Paylı mülkiyet altındaki bir taşınmazın paydaşlarından birinin, payını, kısmen veya tamamen, diğer paydaşlar dışında bir kişiye satması hâlinde, diğer paydaşların ön alım hakkı bulunmaktadır. Yasal ön alım hakkı dediğimiz bu hak, mülkiyet hakkının kanundan doğan bir kısıtlamasıdır. Ön alım hakkına sahip paydaşların bu hakkı kullanmaları, payını üçüncü kişiye devretmek isteyen paydaşın mülkiyet hakkını kısıtlamaktadır. Taşınmaz malikinin taşınmazını kullanma biçimi de kanundan doğan birtakım kısıtlamalara tabidir. Herkes, taşınmaz mülkiyetinden doğan yetkilerini kullanırken ve özellikle işletme faaliyetini sürdürürken, komşularını olumsuz şekilde etkileyecek taşkınlıktan kaçınmakla yükümlüdür. Özellikle taşınmazın durumuna, niteliğine ve yerel âdete göre komşular arasında hoş görülebilecek dereceyi aşan duman, buğu, toz, koku çıkartarak, gürültü veya sarsıntı yaparak rahatsızlık vermek yasaktır. Her taşınmaz maliki, uğrayacağı zararın tamamının önceden ödenmesi koşuluyla, su yolu, kurutma kanalı, gaz ve benzerlerine ait boruların, elektrik hat ve kablolarının, başka yerden geçirilmesi olanaksız veya aşırı ölçüde masraflı olduğu takdirde, kendi arazisinin altından veya üstünden geçirilmesine katlanmakla yükümlüdür. Evi, arazisi veya iletmesi için gerekli sudan yoksun olup, bunu aşırı zahmet ve gidere katlanmaksızın başka yoldan sağlayamayan taşınmaz maliki, komşusundan, onun ihtiyacından fazla olan suyu tam bir bedel karşılığında almasını sağlayacak bir irtifak kurulmasını isteyebilir. Bu durumda da, arazisindeki suyun bir kısmını komşusuna bırakmak zorunda kalan malikin mülkiyet hakkı kanunla kısıtlanmış olmaktadır.
Taşınır Mülkiyetinin Konusu
Türk Medeni Kanunu'nun 762. maddesine göre; taşınır mülkiyetinin konusu, nitelikleri itibariyle taşınabilen maddi şeyler (taşınır eşya) ile edinmeye elverişli olan ve taşınmaz mülkiyetinin kapsamına girmeyen doğal güçlerdir. Edinmeye elverişli olup da taşınmaz mülkiyetinin kapsamına girmeyen elektrik gibi, atom enerjisi gibi güçler taşınır eşya olmadıkları hâlde, taşınır eşya gibi alım satım işlemlerine konu olabilmeleri için taşınır mülkiyetine tabi tutulmuşlardır.
Taşınır Mülkiyetinin Kazanılması
Taşınır mülkiyetinin kazanılmasını da, gerek zilyetliğin gerekse taşınmaz mülkiyetinin kazanılmasında olduğu gibi devren kazanım ve aslen kazanım hâlleri olmak üzere ikiye ayırmak mümkündür.
Taşınır Mülkiyetinin Devren Kazanılması
Taşınır mülkiyetinin devren kazanılması denilince ya mülkiyetin miras yoluyla kazanılması ya da önceki malik ile yeni malik arasında yapılan bir hukuki işlem gereğince kazanılmasını anlamak gerekir. Taşınır mülkiyetinin önceki malikin rızası ile kazanılması, onunla yapılan bir hukuki işlemden doğan mülkiyeti devir borcunun yine onun rızasıyla yerine getirilmesi sonucunda kazanılmasıdır. Önceki malik, satış sözleşmesi veya bağışlama taahhüdü gibi bir hukuki işlemden doğan taşınır mülkiyetini devir borcunu yerine getirince, mülkiyet devren kazanılmış olur. Taşınır mülkiyetini devir borcu doğuran hukuki işlem, bir satış sözleşmesi ise, bu işlemin geçerliliği herhangi bir şekle bağlı değildir; ama taşınır eşyaya ilişkin bağışlama taahhütlerinin geçerli olmaları taahhüdün yazılı şekilde yapılmasına bağlıdır. Ne var ki, taşınıra ilişkin bağışlama taahhüdü yazılı yapılmasa bile, mülkiyeti devir amacıyla taşınırın zilyetliği devredildiğinde, bu işleme elden yapılmış bir bağışlama gözüyle bakılacağı için, mülkiyet yine de bağışlanana geçer. İstihkak davası ayni talep hakkı veren ve bu yüzden hak düşürücü süreye ve zaman aşımına uğramayan, üstelik kural olarak eşyayı elinde bulunduran herkese karşı açılabilen bir dava olduğu hâlde, sebepsiz zenginleşme davası fakirleşenin ancak zenginleşene karşı açabileceği ve zaman aşımına da uğrayan bir alacak hakkına dayanmaktadır. Bu yüzden soyutluk görüşü taşınırın yeni malikinin yararına, sebebe bağlılık görüşü ise eski malikinin yararına sonuç doğurur.
Taşınır mülkiyetinin devredilmesi için zilyetliğin devredilmesi şarttır. Bu da, kural olarak eşyanın teslimiyle olur; ancak kısa elden teslim, hükmen teslim, zilyetlik havalesi veya emtiayı temsil eden senetlerin teslimi yoluyla da zilyetliğin devredilebileceğini unutmamak gerekir. Bir taşınırın mülkiyetini nakleden kimsenin, özel bir hukuki ilişkiye dayanarak o şeyin zilyetliğini koruduğu, yani hükmen teslim yoluyla mülkiyeti teslimsiz geçirdiği hâllere özgü bir sınırlama olduğunu da burada hatırlatmak gerekir. Taşınır mülkiyetini devretme borcu altında olan kişi, bazen taşınırın zilyetliğini diğer tarafa devretmekle birlikte mülkiyet hakkını bir süre daha kendisinde alıkoymak ister. Malikin eşya zilyetliğini devretmesine rağmen mülkiyeti bir süre daha kendisinde tutması, taraflar arasında yapılacak bir anlaşma ile mümkün olur. Buna mülkiyeti saklı tutma anlaşması denilir. Böyle bir anlaşmaya, genelde eşyanın taksitle satıldığı ve dolayısıyla tüm taksitler ödenmeden önce eşyanın alıcıya teslim edilmiş olduğu durumlarda ihtiyaç duyulur. Böylece, alıcı tarafından tüm taksitler ödenmeyecek olursa, satıcı sözleşmeyi feshedip zaten kendisinde saklı tutuğu mülkiyet hakkına dayalı olarak açacağı istihkak davasıyla malı geri alabilecektir. Gerçi mülkiyeti saklı tutma anlaşması yapmasa da alıcının taksitleri ödememesi üzerine sözleşmeyi feshetmesi mümkündür; ama o zaman malı geri almak için sadece sebepsiz zenginleşme davasını açabilecektir.
Taşınır Mülkiyetinin Aslen Kazanılması
Taşınır mülkiyetinin aslen kazanılmasından sahiplenme yoluyla kazanım, bulunmuş eşyanın kazanılması, işleme yoluyla kazanım, karışma ve birleşme yoluyla kazanım ve kazandırıcı zaman aşımı yoluyla kazanım anlaşılır.
Sahiplenme yoluyla mülkiyeti kazanmak sadece sahipsiz taşınırlar bakımından söz konusu olabilir. Taşınmazlardaki işgal yoluyla kazanıma benzer. Sahipsiz bir taşınırı malik olmak iradesiyle zilyetliğine geçiren kimse, onun maliki olur. Kaybedilmiş bir şeyi bulan kimse, malın sahibine, sahibini bilmiyorsa kolluk kuvvetlerine, köylerde muhtara bildirmek veya araştırma yapmak ve gerektiğinde ilan etmek zorundadır. Bulunan şey önemli ölçüde değerli ise, her hâlde kolluk kuvvetlerine veya muhtara bildirmek gerekir. Oturulan bir evde veya işyerinde ya da kamu hizmeti görülen yerde bir şey bulan kimse, bunu o yer sahibine veya kiracıya ya da kamu hizmeti görülen yerde denetim ve gözetim ile görevli olanlara teslim etmek zorundadır (TMK. m. 769). Bulunan şeyin özenle korunması gerekir. Korunması aşırı gideri gerektirir veya çabuk bozulabilir bir nitelik taşır ya da kolluk kuvvetleri veya kamu kurumu tarafından bir yıldan fazla saklanmış olursa, bulunan şey satılabilir. Satış gerektiğinde önceden ilan edilerek açık artırma yoluyla yapılır. Satış bedeli, bulunan şeyin yerine geçer (TMK. m. 770). Bulunan şeyin maliki, ilan veya kolluk kuvvetlerine ya da muhtara bildirme tarihinden başlayarak beş yıl içinde ortaya çıkmazsa; bulan kimse, yükümlülüklerini yerine getirmiş olmak koşuluyla o şeyin mülkiyetini kazanır. Bulunan şey malikine geri verilirse, bulan kimse yaptığı giderlerin ödenmesini ve uygun bir ödül verilmesini isteyebilir. Kaybedilmiş şey, oturulan bir evde veya iş yerinde ya da kamu hizmeti görülen yerde bulunmuşsa; o yerin sahibi, kiracı veya kurum, o şeyi bulan sayılır. Ancak bunlar ödül isteyemezler (TMK. m. 771). Bu hükümlerden de anlaşılacağı üzere, başkasına ait olduğu anlaşılan bir taşınırın malikini bulmak için kanunun emrettiği yükümlülükleri yerine getiren kişi, beş yıl içinde bu taşınırın maliki ortaya çıkmazsa mülkiyetini kazanır. Burada taşınırı bulan kişinin mülkiyeti kazanması, önceki malikin rızasına dayanmadığı için, bir aslen kazanım hâli vardır. Bulunmuş taşınır eşyanın mülkiyetini kazanmak, malikinin kim olduğu tapudan anlaşılamayan bir taşınmazın mülkiyetini olağanüstü kazandırıcı zaman aşımı yoluyla kazanmaya benzetilebilir. Defineyi bulan kişi, eğer malikten başka bir kişi ise, değerinin yarısını aşmamak üzere uygun bir ödül isteyebilir. Eğer definenin bilimsel değeri var ise, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'na göre, define devlete ait olur. Bilimsel değere sahip olan definenin bulunduğu yerin sahibi, o şeyin değerini aşmamak üzere uygun bir ödül isteyebilir.Bir kimse, başkasına ait bir şeyi işler veya başka bir şekle sokarsa, emeğin değerinin o şeyin değerinden fazla olması hâlinde, yeni şey işleyenin, aksi hâlde malikin olur. İşleyen iyi niyetli değilse, emeğin değeri işlenen şeyin değerinden daha fazla olsa bile, hâkim yeni şeyi malike bırakabilir. Birden çok kişinin taşınır malları önemli bir zarara uğratılmadan veya aşırı bir emek ve para harcanmadan ayrılmayacak şekilde birbiriyle birleşmiş veya karışmışsa o kişiler, yeni şey üzerinde kendi taşınırlarının birleşme veya karışma zamanındaki değerleri oranında paylı mülkiyete sahip olurlar (TMK. m. 776/I). Burada paylı mülkiyetin kanun gereği oluştuğu bir durum vardır. Bir taşınır diğer bir taşınırla onun ikincil nitelikte bütünleyici parçası olacak şekilde karışır veya birleşirse; eşyanın tamamı, ana parçanın malikine ait olur (TMK. m. 776/II). Karışma ve birleşme, yeni maliklerin ya da malikin iradesine dayalı olmak zorunda değildir. Karışma veya birleşmeye tabiat olayları veya üçüncü bir kişinin davranışı da yol açmış olabilir.
Taşınır Mülkiyetinin Kaybedilmesi
Taşınır mülkiyeti, malik tarafından terk edilmedikçe veya başkası tarafından kazanılmadıkça yalnız zilyetliğin kaybıyla sona ermez.
1. Aşağıdakilerden hangisi bütünleyici parça değildir?
a)Asıl eşyadan ayrılmış olan doğal ürünler b)Arazi üzerindeki yapılar
c)Arazi üzerindeki kaynaklar d)Arazi üzerindeki bitkiler
e)Asıl şey malikinin başkasından çalarak kendi eşyasına birleştirmiş olduğu Şeyler
2. Bütünleyici parça ile ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi yanlıştır?
a)Asıl şeyin maliki bütünleyici parçanın da malikidir.
b)Bütünleyici parça, asıl şeyle birleştirilmekle bağımsız eşya olma niteliğini kaybeder.
c)Bütünleyici parça asıl şeyden ayrı olarak tasarruf işlemlerine konu edilemez.
d)Bütünleyici parça asıl şeyden ayrılınca sahipsiz eşya hâline gelir.
e)Bütünleyici parça hâline getirilen eşya üzerinde daha önce mevcut olan ayni haklar sona erer.
3. Eklentiler ile ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi yanlıştır?
a)Asıl şeye geçici olarak özgülenen şeyler eklenti sayılmaz.
b)Bir taşınmazın eklentisi olarak tapu kütüğünün beyanlar sütununa kaydedilen taşınırların, kanunen eklenti sayılamayacağını iddia eden kişiler ispat yükü altındadırlar.
C)Asıl şey malikine tüketmesi için verilen şeyler eklenti sayılmaz.
d)Eklenti, asıl şeyden geçici olarak ayrılmakla bu niteliğini kaybetmez.
e)Bir şeye ilişkin tasarrufların eklentisini kapsaması için tarafların açık irade beyanında bulunmaları gerekir.
-
Paylı mülkiyetin yönetimine ilişkin olarak aşağıdakilerden hangisi doğrudur?
a)Paydaşlar kendi aralarında pay ve paydaş çoğunluğu ile anlaşarak yönetime ilişkin konularda kanun hükümlerinden farklı bir düzenleme yapabilirler.
b)Her paydaş, paylı mala ilişkin zorunlu ve acele işleri tek başına yapmaya yetkilidir.
c)Önemli yönetim işlerinin yapılabilmesi için paydaşların çoğunlukla karar almaları gerekir.
d)Olağanüstü yönetim işleri için pay ve paydaş çoğunluğuyla karar alınması gerekir.
e)Paylı mülkiyet konusu olan eşya bir taşınmaz ise, paydaşların yönetime ilişkin olarak aldıkları kararların sonradan paydaş olanları bağlaması sağlanamaz.
-
Aşağıdakilerden hangisi el birliği mülkiyetinin söz konusu olduğu bir ortaklık ilişkisi değildir?
a)Adi ortaklık b)Miras ortaklığı c)Anonim ortaklık
d)Aile malları ortaklığı e)Eşler arasında mal ortaklığı
-
Taşınmaz mülkiyetinin kazanılmasına ilişkin aşağıdaki yollardan hangisinde mülkiyeti ancak devlet kazanabilir?
a)İşgal b)Yeni arazi oluşması c)İhya
d)Cebrî icra e)Olağanüstü kazandırıcı zaman aşımı
7. Olağan kazandırıcı zaman aşımı ile ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi yanlıştır?
a)Taşınmaz tapulu olmak zorundadır. B)Zilyet lehine yolsuz bir tescil bulunmalıdır.
c)Zilyedin iyi niyetli olması gerekmez. D)Zilyetlik süresi on yıldır.
e)Zilyetlik süresinin davasız ve aralıksız doldurulmuş olması koşuluyla, mülkiyetin bu sürenin başlangıcından beri kazanılmış olduğu kabul edilir.
-
Taşınmaz mülkiyetinin olağanüstü kazandırıcı zaman aşımı yoluyla kazanılması, taşınır mülkiyetinin hangi yolla kazanılmasına benzer?
a)Sahiplenme b)İşleme c)Karışma ve birleşme
d)Bulunmuş eşyanın kazanılması e)Kazandırıcı zaman aşımı
-
Taşınır mülkiyetinin işleme yoluyla kazanılması, taşınmaz mülkiyetin hangi yolla kazanılmasına benzer?
-
İşgal
-
Yeni arazi oluşumu
-
Olağan kazandırıcı zaman aşımı
-
Olağanüstü kazandırıcı zaman aşımı
-
İhya ve haksız yapı çerçevesinde arazi mülkiyetinin devrini isteme hakkı
10. Aşağıdakilerden hangisi taşınmaz mülkiyetinin kanundan doğan bir kısıtlaması değildir?
-
Taşınmaz paydaşlarının ön alım hakkı
-
Üst hakkı
-
Mecra irtifakı
-
Zorunlu geçit hakkı
-
Zorunlu kaynak hakkı
A, 2.D, 3.E, 4.B, 5.C, 6.B, 7.C, 8.D, 9.E 10.B
REYHAN TUNA
Dostları ilə paylaş: |