MEŞ'ALE
Sanat ve edebiyat dergisi.
On beş günde bir çıkan ve 1 Temmuz -İS Ekim 1928 tarihleri arasında toplam sekiz sayı yayımlanan derginin sahibi ve mesul müdürü Yusuf Ziya'dır (Ortaç). Dergi esas itibariyle, 1928'de neşrettikleri ortak kitaba ve meydana getirdikleri edebî gruba Yedi Meş'ale adını vermiş olan Sabri Esat (Siyavuşgil), Yaşar Nabi (Nayır), Muammer Lutfı (Bahşı), Vasfi Mahir (Kocatürk), Ziya Osman (Saba), Cevdet Kudret (Solok) ve Kenan Hulusi'nin {Koray) edebî faaliyetlerini devam ettirmek niyetiyle çıkarılmıştır. Söz konusu ortak kitabın hem Türkiye'de hem Türkiye dışında ilgi görmesinden cesaret alan bu genç edebiyatçılar bir yayın organına kavuşmak isteyince Yusuf Ziya bunlar İçin Meş'ale'yi çıkarmaya başlar. Fakat alfabe değişikliği süreli yayınların basımını ve okunmasını güçleştirince dergi 8. sayıdan sonra neşredilmez. Bununla birlikte Yusuf Ziya derginin kapanmasına sebep olan alfabe değişikliğini alkışlamıştır.1072 Meş'ale'nin son iki sayısının ilk sayfalan ile 6-8. sayılarının kapaklan Latin harfleriyledir.
Yedi Meş'aleciler'den Kenan Hulusi hikayeci, diğerleri şair ve dolayısıyla bu hareket de büyük Ölçüde şiir hareketi olduğu için dergi şiir ağırlıklıdır. Meş'a/e'deki elli dört manzum parçanın çoğu Yedi Meş'ale'nin Muammer Lutfi dışındaki beş şairine aittir. Ayrıca Necip Fazıl (Kısakürek), Ahmet Kutsi (Tecer), Ömer Bedreddin (Uşaklı). İlhami Bekir (Tez). Salih Zeki (Aktay), Galip Naşit, Nazif Selâhaddin gibi devrin bazı şairleri de Meş'aîe'de şiirler yayımlamıştır. Hikâyede ise Kenan Hulusi yanında zaman zaman Sabahattin Ali de görünmektedir. Derginin diğer önemli bir faaliyeti her sayıda bir edebiyatçının tanıtıldığı biyografi ve tenkit yazılarıdır. Reşat Nuri'nin (Güntekin) Damga adlı romanı hakkındaki Fransızca'dan intihal olduğu iddiası Peyami Safa, Köprülüzâde Mehmed Fuad, Ercüment Ekrem (Talu). Mahmud Yesâri ve Aka Gündüz'ün yazılarıyla gündemde tutulmuştur.
Ahmed Hâşim derginin ilk sayısında Yedi Meş'aleciler'i tanıtırken, "Şair kaleminden çok ressam fırçasıyla çalışan bu gençlerde his ve muhayyileden ziyade gözün rü'yet kabiliyeti yeni bir hususiyet teşkil ediyor" demektedir ki dergide yayımlanan şiirlerde de parnasyenlerin resme has gözlem ve hassasiyetleri dikkati çekmektedir. Yusuf Ziya da Meş'ale'nin halis bir sanat mecmuası olacağını, onun sayfalarında edebiyatın ukalâlarından, mûsikinin dedikodularından, resmin iddialarından ziyade mahsullerinin bulunacağını söylemiş ve daha çok yeni İmzalara açık tutulacağını vurgulamıştır.1073 Gerçekten Meş'ale bu programa uygun bir yayın yapmıştır.
Dergide çıkan yegâne tefrika Kenan Hulusi'nin Ceylan Sesi adlı romanıdır 1074 fakat roman bitmeden dergi kapanmıştır. Resim sanatına karşı da ilgi duyulan dergide Sanâyi-i Nefise Mektebi müdürü ressam Nâmık İsmail ile (Yeğenoğlu) yapılan bir mülakat yayımlanmıştır. Yukarıda adı geçenler dışında Meş'ale-de görülen diğer imzalar şunlardır: A. Gaffar, Bedreddin (Tuncel). Mehmed Rauf, Suad Derviş (Baraner), İlhami Bey, Faruk Nafiz (Çamlıbel). Kâmuran Şerif.
Bibliyografya :
Hüseyin Tuncer, Yedi Meşaleciler, İzmir 1994, s. 10-12; Gülcan Yücel, Yedi Meşale Hareketi ue Yedi Meşaleciler (mezuniyet tezi, 1995), Cumhuriyet üniversitesi Fen-Ed. Fak. Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, s. 19-28; Yaşar Nabİ Nayır. Yarım Yüzyıllık Bir Olayı Anış", Varlık, sy. 847, İstanbul 1978, s. 2; Cevdet Kudret Solok, "50. Yıldönümünde Yedi Meşale Özerine Anılar", a.e.,sy. 847 (1978), s. 3-6; Behçet Necati-gil. "Yedi Meşalecileri Anarken", a.e., sy. 847 (1978), s. 7; Giacome A. Caretto, "Meşale'nin İtalya'da Yankılan", a.e., sy. 847 (1978), s. 8-10; Hikmet Dizdaroğlu, "50. Yılında Yedi Meşale ; Kısa Süren Bu Etkinlik Dikkatleri Yazınımızın Aksayan Noktalarına Çekti", Milliyet Sanat Dergisi,sy. 271, İstanbul 1978, s. 10-11, 21;O1-cay Önertoy, "Cumhuriyet Döneminin İlk Edebî Topluluğu: Yedi Meşaleciler", 7De.,Xl/l [19931, s. 37-49; Tanju Oral. "Meşale", TDEA, Vi, 293. Nazım H.Polat
MEŞ'AR-İ HARAM
Hac menâsikinin ifa edildiği yerlerden biri.
Sözlükte "bilmek, hissetmek" anlamındaki şuur kökünden ism-i mekân olan meş'ar (çoğulu meşâir] kelimesi, aynı kökten türeyen ve Allah'a kulluğun açık alâmet ve işaretleri olan "şeâirin, ibadetlerin eda edildiği yer" mânasına gelir. Meş'ar, yine "bilmek" mânasındaki ilm kökünden türemiş ma'lem (çoğulu mealimi ile eş anlamlı olup her ikisi aynı zamanda "bir şeyin kendisiyle bilindiği işaret" karşılığında da kullanılır. Meş'ar-i Haram terkibindeki haram kelimesi, buranın Harem bölgesi içinde bulunduğunu veya hürmet gösterilmesi gereken bir yer olduğunu belirtir. Meş'ar-i Haram tabiri, İslâmî literatürde hac menâsikinden bir kısmının yerine getirildiği yer olarak Arafat ile Mina arasındaki bölgeyi ifade etmektedir. "Arafat'tan kalabalıklar halinde dalga dalga indiğinizde Meş'ar-i Ha-ram'da Allah'ı anın" mealindeki âyette 1075 geçen yerin neresi olduğu konusunda farklı görüşler vardır. Hac sırasında Resûlullah ile birlikte bulunan Abdullah b. Ömer'den gelen iki rivayetten birinde onun Meş'ar-i Harâm'ı Arafat ile Mina arasında bulunan Müzdelife'nin tamamı, diğerinde ise Müzdelife sınırları içinde yer alan Kuzah tepesi olarak nitelediği birçok kaynakta nakledilmektedir. 1076Ancak Hz. Peygamber'in Müzdelife'de geceleyip sabah namazını kıldıktan sonra devesine binerek Meş'ar-i Harâm'a kadar'geldiği 1077 kıbleye yönelip dua ettiği 1078 şeklindeki rivayet Meş'ar-i Harâm'ın Kuzah tepesi Müzdelife'nin tamamı değil bir bölümü olduğu yolundaki görüşü desteklemektedir. Meş'ar-i Haram tabiriyle Müzdelife'nin kastedilmesinin cüzün kül için kullanılması kabilinden olduğu kaydedilmekte 1079 Muhibbüddin et-Ta-berî de Abdullah b. Ömer'in Meş'ar-i Ha-ram'ın Müzdelife'nin tamamı olduğu şeklindeki sözünün mecaz olarak değerlen dirilebileceğini belirterek âyetteki "Meş'ar-i Harâm'ın yanında" ifadesinin Müzdelife'nin tamamına işaret etmediğini söylemektedir.1080
Fıkıh âlimlerinin çoğunluğu Meş'ar-i Harâm'ın Kuzah tepesi olduğu görüşünü benimsemiş, tefsir, hadis ve siyer âlimlerinin büyük kısmı ise Meş'ar-i Haram ile Müzdelife'nin tamamımın kastedildiğini ifade etmiştir. Müzdelife vakfesinin Müzdelife sınırları içinde yapılması caiz olmakla birlikte Hz. Peygamber'in fiilinden dolayı Kuzah tepesi üzerinde, mümkün olmadığı takdirde civarında vakfeye durulması daha faziletli kabul edilmiştir.1081
Bibliyografya :
Lisânü'l-fArab, "ş'ar" md.; Râgıb el-İsfahânî, et-Müfredât, "ş'ar" md.; Kamus Tercümesi, II, 436; Müslim, "Hac", 147; İbn Mâce, "Menâsik", 84; Ebû Dâvûd. "Menâsik", 57, 64; Tirmizî, "Hac", 54; Ezrakî, Ahbâru Mefcfce(Melhas), II, 190-191; Fâkihî, Ahbâru Mefc/ce(nşr. Abdülme-lik b. Abdullah b. Dehîş), Mekke 1407/1986, IV, 319-323; Cessâs, Ahkâmü'l-Kur'ân [KamUâvî), 1, 121; Fahreddİn er-Râzî, Mefâtîhu'l-ğayb,V, 178; Yâküt, Muccemü'l-büldân, V, 133-134; Kurtubî. el-Câmi', II, 421, 428; Nevevî, Şerhu Müslim,V][l, 181, 189; Muhibbüddin et-Taberî, el-Kırâ U-kâştdİ Ümmİ'i-kurâ (nşr Mustafa es-Sekkâ), Kahire 1390/1970. s. 418-420; Fâsî. Şi-fâ'ü'l-ğarâm (nşr. Ömer Abdüsselâm Tedmürî), Beyrut 1405/1985,1,491, 506-507; Süyûtî, ed-Dürrü'l-menşûr, Beyrut 1403/1983,1,539-540; Buhûtî. Keşşafü'l-kmâ\ II, 497; İbn Âbidîn, Red-dü'l-muhtâr (Kahire). II, 508; T. Fahd, "Şhi^âr", El2 (İng.), IX, 424; "Müzdelife", Mo.F, XXXVII, Salim Öğüt
Dostları ilə paylaş: |