Merzifonlu kara mustafa pasa



Yüklə 2,38 Mb.
səhifə62/70
tarix17.11.2018
ölçüsü2,38 Mb.
#82932
1   ...   58   59   60   61   62   63   64   65   ...   70

METHİYE

Klasik Arap, Fars ve Türk edebiyatlarında kişi ve topluluklarla çeşitli mekânların övülmesi maksadıyla yazılmış şiir.

Sözlükte "övmek, birinin meziyetlerini dile getirmek" anlamındaki medh kökü­nün sonuna nisbet eki getirilerek yapıl­mış olan medhiyye kelimesi Türkçe'de "övgü şiiri" mânasında kullanılan bir ede­biyat terimidir. Methiye daha çok kaside şeklinde yazıldığından önceleri "kasîde-i medhiyye" olarak anılmış, daha sonra sa­dece medhiyye şekli kullanılmıştır. Arap edebiyatında ise genellikle medh, medîh, medîha, ümdûha ve midha kelimeleri kullanılır.

Kur'ân-ı Kerîm'de birçok esmâ-i hüsnâ ile zât-ı ilâhiyye, başta Hz. Muhammed olmak üzere peygamberler 1370çeşitli nite­likleriyle müminler, ayrıca cennet, cennet ehli ve cennet nimetleri övüldüğü gibi Resûl-İ Ekrem de ismen birçok sahâbîyi ma­nevî meziyetlerini ifade ederek Övmüş, ümmetin kendisi de birçok şair tarafın­dan methedilmiştir. Ancak Hz. Peygam­ber gerçeklerle bağdaşmayan, fazilet ve ahlâka ters düşecek şekilde abartılı öv­meyi menetmiştir.1371 Edebî anlamda medih, tak­dir ve şükran duygularını dile getirmek ya da maddî bir menfaat elde etmek amacıyla daha çok fertlerle ilgili olmakla birlikte kabile, toplum, millet, ülke, va­tan, şehir vb.nin güzel sıfat, meziyet ve erdemlerinin anlatıldığı şiirlere de met­hiye denilmiştir.

Övülme ve beğenilme arzusu insanın fıtratında bulunduğundan övgü şiirleri İnsanlık tarihi kadar eskidir. Bu sebeple medih Arap şiirinde en çok işlenen konu­ların başında yer alır. Fahr, mersiye, ha-mâse, gazel, hamriyyât gibi türlerin te­melinde de medih vardır. Eski Arap şiiri­nin ilk devirlerinde medih yaygın değildi. Yapılan iyiliklere karşı kadirşinaslık ve te­şekkür olarak nazmedilmiş methiye nite­liği taşıyan bazı parçalar dışında bu dönemlere ait Örnek bilinmemektedir. İs­lâm'dan önceki övgü şiirlerinde fertler­den çok kabileler methedilmiştir. Ancak milâdî VI. yüzyılda başta Meymûn b. Kays el-A'şâ olmak üzere Nâbiga ez-Zübyânî ve Züheyr b. Ebû Sülmâ gibi şairlerin elin­de şiirin bir kazanç vasıtası haline dönüş-mesiyle birlikte methiyelerde hızlı bir ge­lişme olmuştur. Önceleri kasidenin İçinde küçük bir kıta halindeyken A'şâ'mn kasi­delerinde olduğu gibi seksen beyti aşan övgüler yazılmış, zamanla bunları kale­me alan şairlere verilen ödüller arttırıldı­ğından şiirler de uzamıştır. Şiirin saray­lara yönelerek kazanç vesilesi haline gel­mesi bir taraftan methiyelere daha fazla özen gösterilmesine sebep olmuş, diğer taraftan şiire bir sunîlik getirmiş, hatta Züheyr b. Ebû Sülmâ, övülenlerin daha fazla beğenisini kazanmak amacıyla üze­rinde bir yıl çalışılan uzun kasidelerin (havliyyât, münakkahât) ortaya çıkmasına yol açmıştır.

Şairlerin genellikle kabilelerini, bazan da kendilerini tehdit ve tehlikelerden korumak amacıyla devlet başkanlarına hitaben Hazmettikleri özür beyanı, af ve merhamet dileyen şiirler en eski methi­yeler olarak bilinir. Nâbiga ez-Zübyânî (ö. m. 604), Münzirîve Gassânîkrallarına hitaben nazmettiği i'tizâriyyâtı ile tanı­nırsa da bu nevi şiirlerin ortaya çıkışı daha eskidir.

Kudâme b. Ca'fer eski Arap şiirinde methi insanın doğuştan sahip olduğu ka­lıcı dört temel erdem olan akıl, adalet, şe­caat ve iffet ile bunların birbirleriyle olan münasebetlerinden doğan çeşitli özellik­lere bağlamakta, onların dışında taç, taht, zenginlik gibi geçici sıfatlarla yapılacak övgüleri hatalı bulmaktadır.1372 Aslında bu dört özel­liği eski Yunan şiirinde ilk defa Eflâtun ve öğrencisi Aristo söz konusu etmiştir. İbn Reşîk el-Kayrevânî bu hususları en ideal medih özellikleri olarak görmekte, geçici ve bedenî niteliklere yönelik olarak yapı­lacak övgüyü de geçerli saymaktadır.1373 Ayrıca Kudâme ve İbn Re­şîk kral, halife, vezir, vali, kumandan, ka­dı ve kâtiplerin makam ve görevlerine uy­gun düşecek övgü kalıplarını saymıştır. İbn Reşîk bunların dışında kalanların sa­dece meslekî başarıları, dinî ve ahlâkî özellikleriyle övülmesinin uygun olacağını belirtmiştir. Fârâbî, İbn Sînâ ve İbn Rüşd gibi İslâm filozofları da methiyeyi Aris­to'nun sanat felsefesi bağlamında tar­tışmışlar; onun ahlâkî değerleri yüceltici ve iyi amellerde bulunmaya teşvik edici yönü üzerinde durmuşlardır.

Gelişimini Câhiiiye devrinde tamamla­mış olan planlı klasik kasidenin ana bölü­münü medih kısmı oluşturur. Diğer bö­lümler onun mukaddimesi ve hatimesi konumundadır. Çünkü planlı kasidede şair memduhun övgüsüne geçmeden ön­ce hayal ve hâtıralar arasında bir yolculu­ğa çıkarak bütün insanlığın ortak ilgi alanı olan gençlik ve aşk maceralarının ardın­dan hedefine ulaşmak için yaptıklarını ayrıntılarıyla tasvir eder. Bundan sonra methiye kısmına geçilir ve genellikle ka­side kısa bir fahriye bölümüyle son bulur.1374

Gerek Câhiüye döneminde gerekse İs­lâm'dan sonra övgü kasidelerinin gele-nekleşmiş olan bu bölümlerine bâdiyeli-şehirli bütün şairler tarafından uzun bir süre özenle riayet edilmiştir. Nitekim İbn Kuteybe ve ona uyanlar bu geleneğin dı­şına çıkanları eleştirmişlerdir. 1375Konuyu akılcı bir yaklaşım­la irdeleyen İbn Reşîk çöl hayatı yaşama­mış olan şehirli şairlerin çölden, çöl yol­culuğundan, onun sıkıntı ve eziyetlerin­den söz etmelerini şiir sanatı açısından gerçekçi ve doğru bulmaz. İslâm devrine girildiğinde Arap şiirinde methiye karşı­lığında maddî kazanç sağlama geleneği iyice yaygınlaşıp yerleşmiş bir durumday­dı. Mekke'de Hz. Peygamberin ortaya çıktığını duyan Meymûn b. Kays el-A'şâ bir methiye nazmetmiş ve sırf mükâfata nail olmak için Yemâme'den Mekke'ye gelmişti. Bu güçlü şairin müslüman ol­ması ve dolayısıyla İslâm'ın kuvvet kazan­masından endişelenen Kureyşliler kendi­sine 100 deve vererek şairi geri çevirmiş ve Resûl-İ Ekrem'le görüşmesini engel­lemişlerdir.

Kur'an'da susuz develer gibi vadi vadi, kapı kapı dolaşan, azgınlarla arkadaş o!an ve gerçek dışı şiirler üreten şairlerin ye­rilmesi 1376çeşitli ha­dislerde yalan ve bâtıl övgülerle yüze karşı yapılmış medihlerin yasaklanması övgü şiirlerine itidale dayalı gerçekçi bir anlayjş getirmiştir. Bunun sonucunda Hz. Ömer gibi ileri gelen bazı sahâbîler, şairlerin bu tür methiyeler karşılığında bağış alması­nı hoşgörüyle karşıladıkları gibi Câhiliye devrinin ünlü şairi Züheyr b. Ebû Sülmâ'-yı da övdüklerini sadece onlarda bulunan sıfatlarla methetmesi sebebiyle takdirle karşılamışlardır. Başta "şâirü'n-nebî" Hassan b. Sabit olmak üzere Kâ'b b. Mâ­lik, Abdullah b. Revâha ve Ma'n b. Evs gibi ilk müslüman şairlerin Hz. Peygam­ber ve müminler için nazmettikleri met­hiyelerde bu itidal ve gerçekçi anlayış hâ­kimdir. Ayrıca şairlere beytülmâlden yar­dım sağlandığı için menfaat uğruna ya­lan, abartı ve tekellüf dolu övgülerin naz-medilmesi azalmış, birçok şairin şiirinde İslâmî değerler terennüm edilmiş, övgü fertlerden ziyade yeni dinin tanınmasına ve toplumun sorunlarına yönelmiş, bü­yük ölçüde çöl hayatıyla ilgili girişler azal­mıştır. Bu türün en eski Örnekleri arasın­da Resûl-i Ekrem için müşrik Meymûn b. Kays el-A'şâ'nın yazdığı kaside yer alır. Ondan sonra Kâ'b b. Züheyr'in kasidesi gelir.1377 Hz. Pey-gamber'in vefatı için yazılan methiyele­rin birçoğunda mersiye özellikleri de yer almıştır. Onunla birlikte Ehl-i beytinin de övüldüğü, Kümeyt el-Esedî, Di'bil el-Hu-zâî, Mihyâr ed-Deylemî ve Şerîf er-Radî gibi şairlerin methiyelerinde bu nitelik açıkça görülür. Resûl-i Ekrem'in vefatının hemen ardından sahabe tarafından naz-medilmiş şiirlerin mersiye olduğunda ih­tilâf bulunmamaktadır. Fâtımîler'le Mem-lükler devrinde Peygamber övgüleri do­ruk noktasına ulaşmış ve VII. (XIII.) yüz­yılda Bûsîrî, İbnü'1-Fânz, Emînüddin el-Erbilîve Muhyiddin Jbnü'l-Arabî'nin kasi-deleriyle Peygamber övgülerine tasavvufî coşku ve renk gelmiştir.

Vlll. (XIV.) yüzyılda Safiyyüddin el-Hillî-nin el-Kûiiyetü'l-bedfiyye'sıyte, genellikle adedi 150'ye ulaşan beyitlerin her birinde en az bir edebî sanatın icra edil­diği "bedîiyye" adiı uzun kasidelerle Re­sûl-i Ekrem'e ait methiyeler çığırı açılmış. İbn Câbir el-Hevvârî el-Endelüsî, İzzeddin el-Mevsılî, İbn Hicce el-Hamevî. Şa'bân el-Âsârî, Celâleddin es-Süyûtî, Âişe el-Bâû-niyye ve Abdülganî en-Nablûsî gibi bir­çok kişi nazmettikleri bedîiyyelerine şerh de yazmışlardır 1378 Öte yan­dan Endülüs ve Kuzeybatı Afrika'nın me­lik ve halife saraylarında, her yıl Hz. Pey-gamber'in doğum yıl dönümü kutlamaları münasebetiyle düzenlenen şiir yarışma­larında derece alan ve "mevlidiyye mîlâ-diyye Idiyye" adları verilen, İbn Haldun, İbn Hatime. İbn Zümrekve Lisânüddin İb-nü'1-Hatîb gibi müellif ve şairlerin nazmet-tiği kasideler de Peygamber övgüleri ara­sında önemli bir yer tutar. Ayrıca Muham-med Abdürraûf el-Münâvî, Mustafa Zey-nüddin el-Hımsîve Ca'fer b. İsmâi! e!-Berzencî gibi nâzımların mevlid türü manzu­meleri de bu arada sayılabilir. Ancak ge­rek tasavvufî mahiyette gerekse meviid ve mevlidiyye türündeki methiyeler bazı­larınca küfür ve dalâlet olarak nitelendi­rilebilecek olan abartılar içerir. İslâm'ın ilk yıllarından günümüze kadar Resûl-i Ekrem hakkında methiye yazmayan çok az Arap şairi vardır. Peygamber methi­yelerini el-Medâ3ihu'n-nebeviyye gibi isimler altında toplayan ve inceleyen eser­ler telif edilmiştir. Bu tür kitaplar arasında Zekî Mübârek'in el-Medâ'ihu'n-nebe-viyye fi'I-edebi'l-cArabî 1379 Yûsuf en-Nebhânî'nin el-Mecmû^at ü 'n-Nebhâniyye h'l-medffihi'n-nebeviy-ye 1380 ve Sâbikâtü'l-ciyâd fî medhi Seyyidi'l-'ibâd 1381 Muhammed b. Sa'd b. Hüseyin'in eJ-Me-dö'ihu 'n-nebeviyye 1382 Selâhaddin es-Sibâî'nin Gurretü'1-me-dâ'ihi'n-nebeviyye 1383 ve M. Salim Muhammed'İn el-Medâ^ihu'n-ne­beviyye 1384 adlı eserleri sayılabilir. Mahmûd Sâmî el-Bârûdî ile Ahmed Şevki'nin de bu aiandaki kaside­leri meşhurdur.

Emevîler devrinde methiyeler şairleri­ne verilen bol ve değerli hediyelerin etki­siyle daha da gelişerek Arap şiirinin en itibarlı türü haline geldi. Şairler arasında AhtaS, Nâbiga eş-Şeybânî, Zürrumme. Accâc ve oğlu Ru'be gibi methiyenin bü­tün bölümlerine yer veren ve çöl hayatı­nın izleriyle Câhiliye devri methiye gele­neğini sürdürenler olduğu gibi Cerîr b. Atıyye, Ferezdak, Küseyyir, Kutâmî, A'şâ Hemdân gibi eski övgü kasidelerinin gerek sıralanmasında gerek çöl hayatı izle­rinin hafifletilmesinde yaptıkları değişik­liklerle birlikte övgüye İslâmî öğeler kat­mış olan muhafazakâr şairler de vardır. Bunlardan başka şiirlerini köy hayatı, çöl ve tabiat tasvirlerinden arındırıp girizgâh­ta gazeli hâkim kılmak gibi methiyeye ye­ni ve şehirli bir zevk getiren İbn Kays er-Rukayyât. İbrahim b. Herme, Zeyd b. Amr el-Ahvas, Nusayb b. Rebâh gibi şairler de olmuştur. Ayrıca Emevîler'i, Zübeyrîler'i (Abdullah b. Ztibeyr taraftarları), Şîave Hâricîler'i öven siyasî, dinî grupların şair­leri de bu dönemde önemli eserler mey­dana getirmişlerdir. Cerîr, Ferezdak ve Ahtal'ın "nekâiz" (atışmalar) türü şiirleri arasında da methiyeler bulunuyordu. Bu dönemde methiyeye mizahî çeşni getiren ilk şair Hakem b. Abdel'dir. Bu tür Abba­sîler devrinde Ebû Dülâme ile doruk nok­tasına ulaşmıştır.

Abbasîler döneminde başta halifeler olmak üzere devlet ricalinin malikâne ve saraylarının kapılarını sonuna kadar şair­lere açmaları neticesinde bazılarının küf­re vardığı ileri sürülen aşırılık ve abartı­larla dolu uzun methiyeler çığın açılmış oldu; zalimler, en ideal sıfatlarla Övüldü. Buhtürî ve Mervân b. Ebû Hafsa gibi şa­irler bu özellikteki methiyeleriyle büyük mükâfatlar elde ettikleri gibi Mervân b. Ebû Hafsa da Emevî ve Abbasî devirle­rinde övgüleriyle yüklü servet elde eden şairlerden olmuştur. Hârûnürreşîd zama­nında saraya sunulan methiyeleri değer­lendirip ödüllendiren Dîvânü'ş-şi'r dairesi ihdas ediidi. Bu dönemdeki methiyelerin bir kısmı zamanın tarihî olaylarını da yan­sıttığından birer belge niteliğine sahip olmuştur. Taberî'nin birçoğunu tarihine tam olarak aldığı bu örneklere Seyyid el-Himyerî'nin Hz. Ali'ye dair nakillerini, Eş-ca' es-Sülemrnin Hârûnürreşîd'in Bizans'a karşı kazandığı zaferini. Ebû Temmâm'ın Mu'tasım-Billâh'ın Ammûriye (Amarİon) seferini anlatan methiyelerini eklemek gerekir. Hamdânî Hükümdarı Seyfüddev-le'nin saray şairi Mütenebbî'nin onun hakkında ayrı bir divan teşkil edecek ka­dar çok olan methiyeleri (Seyfiyyât). Haçlı seferlerine hükümdarın maiyetinde ka­tılan şairin gözlemlerini aktarması bakı­mından tarihî belge değerindedir.

Memlükler zamanından itibaren caize­lerin azalmasına paralel olarak övgü şiir­leri eski heyecanını yitirmekle birlikte Trablusşam'da hüküm süren Benî Am-mâr ve bazı Selçuklu emirleriyle ileri ge­len birçok devlet adamına methiyeler yazan İbnü'l-Hayyât et-Tağlebî yanında Ba-hâeddin İbnü's-Sââtî gibi şairler bu gele­neği sürdürmeye çalışmıştır.


Bibliyografya :

Râgıb el-lsfahânî, el-Müfredât, "hmd" md.; Lisânü'l-'Arab, "mdh" md.; VVensinck, el-Muc-cem, "mdh" md.; İbn Kuteybe. eş-Şi

Fars Edebiyatı,

İslâm'ın İran bölgesine yayılmasından sonra doğan yeni Farsça şiirin (şi'r-i Derî) Arap edebiyatı tesiriyle esas nazım şekii kaside ve başlıca konusu da methiye olmuştur. Bölgede hâkimiyet kuran Tâhirî, Saffârî ve Sâmânîier, Emevî ve Abbasî halife ve vezirlerinin yolundan giderek edebiyata değer verdikleri gibi şairleri de himaye etmişler, siyasetlerini ve güçlerini yayıp pekiştirmek için özellikle medih şiirlerin­den faydalanmışlardır.

Fars edebiyatında dinle ve dinî şahsi­yetlerle ilgili olan bazı istisnalar dışında methiyelerin çoğu sultan, şah, vezir, emîr gibi yöneticilerle zenginler ve ayan hak­kında yazıldığı için methiye denilince sa­ray ve çevresini öven şiir akla gelmekte­dir. Bir kısmı gerçekten sanat sever olan yöneticiler genelde rakiplerine karşı pro­paganda yapmak, şair ve âlimleri saray­larında ağırlayarak ihtişamlarını onların eserleriyle etkin ve sürekli kılmak, ma­kam ve riyaset hırslarını tatmin etmek, dönemlerinin tarihini arzularına uygun şiirlerle şekillendirmek yanında şahsî üzüntülerini ve mutluluklarını şairlerle paylaşmak için onlara ayrı bir önem ver­mişlerdir. Şairler de ihtiyaçlarını gider­mek, övdüklerinin itibarına denk bir şöh­ret kazanarak melikü'ş-şuarâlıK gibi yük­sek makamlara ulaşmak ve eserlerini ka­lıcı yapmak için yönetici / hamilere ihti­yaç duymuşlardır. Dolayısıyla baştan beri birçok şair, maaş veya caizeler karşılığın­da yöneticileri ve onların yakınlarını öv­mek için sarayda resmen görev almış, yö­neticilerin başarısını, liyakatini, dindarlı­ğını, cömertliğini, kahramanlığını, adale­tini. İlmini ve zenginliğini abartılı biçimde övmüştür. İran edebiyatı tarihinde met-hiyecilere en çokSâmânî, Gazneli, Gurlu, Selçuklu ve Hârizmşahlı yöneticilerin ilti­fat ederek caize verdiği görülmektedir. Gazneli Sultan Mahmud ve oğlu Mesud ile Selçuklu Sultanı Sencer bunların en önde gelenlerindendir. Rûdekî, Unsûrî. Zeynebî gibi şairlere verilen ödüllerin di­ğer şairleri kıskandıracak kadar büyük ol­duğu bilinmektedir.

Methiyecilik bir tür meslek sayıldığı için methiyeci şairin Övdüğü kişiler hakkın­daki mübalağalarla dolu ifadeleri tabii görülmekteydi. Şair ve yöneticilerin bu tutumları şiirde rekabete yol açtığından güçlü ve başarılı şiirlerin yazılmasını teş­vik etmiş, böylece Fars edebiyatının ge­lişmesini sağlamıştır.

Farsça methiyelerde ayrıca dinî ve millî bayramlar, düğün ve şenlikler, av ve eğ­lenceler, yolculuklar, savaş ve fetihler, resmî görüşmeler, yönetici ve yakınlarının vefatı, saray, kervansaray, köprü, medrese, mescid vb. imar faaliyetleri gibi sos­yal konular da yer almıştır. Bunlar hesaba katıldığında methiyelerin kendi dönem­leriyle İlgili tarihî, dinî, içtimaî ve ahlâkî bilgiler de içerdiğini söylemek gerekir.

Fars şairleri zevkleri ve yeteneklerine göre methiye için gazel, kıta vb. şekiller kullanmışlarsa da konular daha çok kasi­de tarzında işlenmiştir. Çünkü kaside özellikle beyit sayısının çokluğu ve kafi­yenin verdiği kolaylık bakımından diğer türlerden daha elverişli olmuştur. Ayrıca sanattaki başarının derecesi iyi bir kaside yazmaya bağlı sayıldığından şairler yete­neklerini daha çok bu nazım şekliyle or­taya koymaya çalışmışlardır.

Farsça methiyeler genel olarak Allah'a, Hz. Peygamber'e ve din büyüklerine, sa­ray ve çevresindeki yöneticilere, ahlâkî ve dinî özelliklere sahip devlet adamları­na yazılmıştır. Safevîler döneminde yay­gınlaşmakla birlikte daha önce Kisâî-yİ Mervezî, Nâsir-ı Hüsrev, Senâî, Ferîdüd-din Attâr, Muhteşem-i Kâşânî dinî met­hiyeler kaleme alırken Sa'dî-i Şîrâzî ahlâkî öğütler ve eğitici nükteler içeren ilk met­hiye şairlerinden sayılmaktadır. Fars ede­biyatında mensur methiyelere de rastlan­maktadır. Sa'dî"nin Gülistanı ve Nizâmî-i Arûzî'nin Çehâr Makâle'si gibi mensur klasik eserlerin hemen tamamı bu nite­liktedir.

İslâm'dan Önce Sâsânî saraylarında şarkıcıların (hunyâger) şahlara methiyeleri ve Bârbed'in Hüsrev-i Pervîz zamanında söylediği övgü şarkıları (hüsrevânî) günü­müze kadar gelmiştir. Fakat İslâm sonra­sı en eski methiye, Târîh-i Sîstân'a göre Vasîf-î Sîstânî'nin Saffârîler'İn kurucusu Ya'küb b. Leys (ö. 265/879) hakkında söy­lediği, kısmen zamanımıza intikal eden kasidedir. Teşbîb, medih ve dua kısımla­rını içeren tam bir kaside olarak ilk met­hiye ise Rûdekî'nin Sâmânî Emîri Ebû Ca'­fer için söylediği "Mâder-i Mey" adlı şiiri­dir.

III. (IX.) yüzyılın ortalarından itibaren iktidarlarını kuvvetlendiren Tahinler za­manında daha çok Arapça'ya önem veril­diğinden Fars şiiri pek gelişmemiştir. Fa­kat eski İran geleneklerine ve millî kültüre değer veren Saffârîler ve Sâmânîier ikti­dara gelince Emevî ve Abbasî halifeleri gibi sanatı teşvik edip saraylarında şair­lere yer vermişlerdir. Fîrûz-ı Meşriki. Ebû Sâlik-t Gürgânî bu şairlerdendir. Fars şii­rinin önderi sayılan ve kendi ifadesine gö­re methiyelerine karşılık yüz binlerce di­nar aian Rûdekî başta olmak üzere Ebû Şekûr-i Belhî. Kisâî-yi Mervezî, Emmâre-i Mervezî de Sâmânîler'i övmüşlerdir. Fars edebiyatı temellerinin atıldığı bu dö­nemin methiyelerinde şairlerin aşın mü­balağaya kaçmadığını söylemek müm­kündür.

Bazıları şair olan Gazneü sultan ve ve­zirleri de şair ve edipleri korumuşlardır. Sultan Mahmud ile oğullan Muhammed ve Mesud'un sarayları birbiriyle rekabet eden şairlerle doluydu. Ünlü Şâhnâme yazan Firdevsî, Unsûrî. Ferruhî-i Sîstânî, Menûçihrî-i Dâmegânî, Esedî-i Tûsî bun­lardandır. Ayrıca bu dönemde şiir hem lafız hem mâna açısından güçlü hale gel­miş, ilmî ve felsefî kavram ve mazmun­lar yerleşip yaygınlaşmış, methiye kalıp­ları gelişerek zenginleşmiş ve şairlik önemli bir mesiek haline gelmiştir. Sara­yın emîrü'ş-şuarâsı Unsûrî ile Ferruhî methiyelerinde Sultan Mahmud'u över­ken katıldıkları bazı askerî harekâtlarını ve fetihlerini de tasvir ettiklerinden dev­rin methiyeleri kahramanlık destanları havasına bürünmüştür. Ayrıca bu dönem­den itibaren methiyecilik, Sâmânî döne­mindeki nisbî tabiiliğini kaybettiğinden bir şair Övgüde ne kadar aşırı giderse o derecede usta sayılmaya başlanmıştı. An­cak Unsûrî ve Enverî gibi methiyeciler, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî ve Abdurrah-man-i Câmî gibi sonraki bazı sûfî edipler bu tavırdan rahatsızlıklarını belirtmiş, hatta bir kısım şairler methiyeciliğe töv­be etmiştir. Ayrıca Şems-i Kays, birçok methiyecinin dinî sınırları aşarak Allah'a ve Peygamberce mahsus sıfatları övdük­lerine yakıştırmakla küfre düştüğüne işaret etmiştir. Sonradan methiyeciüğe tövbe eden Senâî-i Gaznevî, Ebü'1-Ferec-i Rûnî, Mes'ûd-ı Sa'd-i Selmân, Osmân-ı Muhtârî, Seyyid Hasan-ı Gaznevî gibi şa­irler 582'ye kadar Gazne ve Hint bölgelerinde yöneticileri övmeye devam etmişlerdir. Aynı dönemde Büveyhîler'in sarayında da Bündâr-i Râzî, Gazâirî-i Râ-zî gibi methiyecilerin Sâmânî şiir gelene­ğini sürdürdükleri görülmektedir.

Kısa sürede geniş İran topraklarına hükmeden Selçukluların sarayları da şair ve ediplerin yaşadığı merkezler ol­du. Sultan Melikşah, Sencer ve diğer yöneticiler onlara bol maaş ve caizeler verdiğinden güçlü methiyeciler, kuvvetli ve başarılı şairler bu dönemde ortaya çık­tı. Kaside üstadı Katrân-ı Tebrîzî, Sultan Sencer'in emîrü'ş-şuarâsı Emîr Muizzî, Ezraki-i Herevî ve Karahanlılar'dan Hızır Han'ın emîrü'ş-şuarâsı Am'ak-ı Buhârî, aynı sarayda seyyidü'ş-şuarâ lakaplı Reşîdî-i Semerkandî, mânadan çok edebî sanatlara önem veren Abdülvâsi-i Cebelî gibi şairlerden sonra VI. (XII.) yüzyılın or­talarında sıra şöhret sahibi methiyecilere geldi. Bunların başında, yeni mazmunlar kullanmaya özen göstererek geniş ilmî birikimini şiire yansıtan büyük kaside üs­tadı Evhadüddîn-i Enverî yer almaktadır. Onunla birlikte Horasan şairleri Esîrüd-dîn-İ Ahsîkesî, Zahîr-i Fâryâbî ile Azer­baycan şairlerinden Felekî-i Şirvânî, Mü-cîrüddîn-i Beylekânî gibi ünlüler ve bu bölgenin en meşhur kaside şairi Hâkânî-i Şirvânî Selçuklu, Şirvanşahlı ve Gurlu yö­neticileri övmeye devam ettiler. Methiye türü Irak, İsfahan, Hemedan ve Rey'den oluşan bir diğer edebî muhitte Kavâmî-i Râzî, Cemâleddîn-i İsfahanı ve Kemâled-dîn-İ İsfahânî gibi şairlerle sürdü. Bunla­rın kasidelerinde yeni konu ve fikirler, özel terkipler, teşbihler yanında daha ağdalı ve edebî sanatlarla yüklü bir üslûp göze çarpar. Aynı sıralarda Hârizmşahlar'ın sa­rayında da Edîb Sâbir, Reşîdüddin Vatvât gibi güçlü methiyeciler bulunmaktaydı.

VII. (XIII.) yüzyılın başlarında Moğol is­tilâsı sebebiyle İran'da meydana gelen büyük değişimle birlikte sarayların yok olması neticesinde methiyede ciddi geri­leme olmuştur. Bundan dolayı şairler, Mo­ğol istilâsından daha az etkilenen ve şiiri himaye eden Fars bölgesinde Salgurlu-lar, Luristan'da Atabekân-ı Şebânkâre, Sîstan ve Herat'ta Âl-i Kert yöneticilerini yahut Hindistan. Irak ve Anadolu'ya sığı­narak bu bölgelerin idarecilerini Övdüler. Moğollar'ın devamı olan İlhanlılar tedri­cen müslümanlarla kaynaşınca onların idaresinde vezirlik ve kâtiplik yapan Na-sîrüddîn-i Tûsî, Şemseddin Cüveynî ile kardeşi Atâ Melik Cüveynî ve Reşîdüddin Fazlullah-ı Hemedânî gibi bürokratlar yanında sonradan müslüman olan Gâzân Han ve Ebû Said Bahadır Han gibi İlhan­lı sultanları da şairleri himaye ettiler. Mecd-i Hemger, Emîr Hüsrev-i Dihlevî, İbn Yemîn-i Tuğrâî ve Selmân-ı Sâvecî gibi dönemin ünlü şairlerinin methiyele­rinde önceki iki asrın kasidecilerinin lafız parlaklığı, azameti, söz ve fesahatin gü­zelliği bulunmadığını söylemek müm­kündür. Sa'dî-i Şîrâzî'nin methiyeleri, bir Ölçüde mübalağalı olmakla birlikte memduha yönelik uyarıcı dinî ve ahlâkî öğütleri itibariyle istisnaî bir durum ar-zeder.

Moğol saldırısından sonra oluşan ruhî ve sosyal gerilim şairleri bir tür inzivaya ve ferdîiiğe şevketti. Bu sebeple gazel ön plana geçti. Nitekim Sa'dî-i Şîrâzî ile Hâ-fız-ı Şîrâzî gibi şairler gazelie de methiye söylemişlerdir. Bu dönemin ünlü şairle­rinden İbn Yemîn, Hâcû-yi Kirmanı, Sel­mân-ı Sâvecî İse gazel yanında Enverî, Hâkânî gibi eski büyük şairleri örnek ala­rak medih kasideleri yazarken Anadolu'­ya sığınan Seyf-İ Fergânî methiyeyi bıra­kıp toplumsal eleştiriye ağırlık verdi.

VIII. (XIV) yüzyılın ortalarında iktidara gelen Celâyirî, Muzafferi ve İncû hane­danları da sanatı himaye ettiklerinden Selmân-ı Sâvecî, Nâsır-i Buhârî, Hâfız-i Şîrâzî, Ubeyd-i Zâkânî. İmâd-i Faklh gibi şairler onları Övdüler. Taşkın ve mübala­ğalı ifadelerle zor kafiyelerin seçimi, ede­bî sanatların yoğunluğu, matlaın yenilenmesiyle kasidelerin aşırı uzatılması ve şairane tekellüf denilen tavır bu dönem methiyelerinde çok yaygındı. Meselâ Sel­mân-ı Sâvecî'nin Reşîdüddin Fazlullah-ı Hemedânî için söylediği kasidede 102 edebî sanat kullanılmıştır.

IX. (XV.) yüzyılda Timur ve sülâlesi za­manında Semerkant ve Buhara sarayları yeniden canlandı ve kaside fazla itibar görmemekle birlikte methiyecilik yeni bir imkân buldu. Acımasız bir hükümdar ol­duğu için şairler Timur'a fazla yaklaşmaz-ken şiire daha çok önem veren oğlu Şâh-ruh'un sarayında İsmet-i Buhârî. Besâtî-i Semerkandî methiye geleneğini devam ettirdiler. Şâhruh'un oğullan Gıyâseddin Baysungur ile Uluğ Bey de şiire önem ve­rerek şairleri himaye ettiler. Fakat bu dö­nem methiyeleri önceki asırların şiirleri kadar sağlam yapılı ve güzel değildir. Kla­sik tarzın tek güçlü şairi Abdurrahman-ı Câmî de mübalağaya kaçmadan bazı şah­siyetleri övmüştür.

Safevîler zamanında saray ve hüküm­darların azamet göstergesi sayılan kasi­de değerini yitirdi. Şah İsmail ve halefleri taassupları sebebiyle şairlerden yöneti­cileri öven kasideler yerine Ehli beyt'e ağıt, dinde ve Şiî mezhebinde üstün tu­tulan şahsiyetleri öven şiirler yazmalarını istediler. Dolayısıyla Muhteşem-i Kâşânî başta olmak üzere dinî duyarlığa sahip olmayanlar da dahil ünlü şairler. Hz. Ali ve on iki imamla İlgili kasidelerin yanında özellikle Kerbelâ Vak'ası'nı konu alan mersiyeler yazdılar. Yönetimden iltifat ve destek görmeyen birçok şair de Hindis­tan'daki Bâbür, Anadolu'daki Osmanlı veya Gîlân'daki İshakiler gibi hanedanla­ra sığındılar. Örfî-i Şîrâzî, Nazîrî-i Nîşâbû-rî, Melik-İ Kûmî, Bâbürlü hanedanı men­suplarını öven şiirler yazarak onlardan il­tifat gördüler.

Daha sonra methiyenin ihyası Kaçarlar döneminde gerçekleşti. Bazısı şair olan bu hanedan mensuplarının şah ve şeh­zadeleri özel bir ilgiyle methiyeci şairler yetiştirerek onlara yüklü caizeler verdiler. Dönemin şairleri eskiye dönüş (bâzgeşt-i edebî) akımına uyup kasidelerinde Hora­san ve İrak üslûbu temsilcileri Unsûrî, En-verî, Hâkânî gibi şairleri örnek aldılar. Edebiyat hâmisi Feth Ali Şah da Gazneli Sultan Mahmud'u örnek tutarak çevre­sinde topladığı şairlere bol ödüller verdi. Seyyid Muhammed Sİhâb. Sabâ-yı Kâşâ-nî, Kâânî-i Şîrâzî, melikü'ş-şuarâ Mah-mûd Hân-ı Kâşânî, Micmer-i İsfahânî, bu dönem yöneticilerini öven kasideler yaz­dılar. Bazı divanlarda methiyelere tesa­düf edilse de İran'da meşrutiyetle birlikte türün ömrü sona erdi. Vahîd-i Destgirdî ile Meliküşşuarâ Bahar, Fars edebiyatının son güçlü methiyecileri sayılır.

Bibliyografya :

Târîh-i Sîstân (nşr. Bahar), Tahran 1314 hş., s. 209-210, 316-324; Enveri. Dîuân (nşr. Mü-derris-i Rezevî), Tahran 1372 hş., s. 454-455, 536, 662-663, 713 vd.;Avfî. Lübâb, s. 241 vd., 267 vd., 299 vd.; Şems-i Kays, el-Mu'cem fi me'âyîri eş'âri'l-'Acem (nşr. M. Kazvînî-Müder-ris-i Rezevî), Tahran 1338hş., s. 358 vd.; Abdur-rahman-ı Câmî, HeftEvreng[nşı Âgâ Murtazâ Müderris-i Gîlânî), Tahran 1370 hş., s. 64-66, 300-303, 473; Hüseyin Vâiz-i Kâşifi, Bedâyİ'u'l-eflcâr(nşr. M. Ca'fer Kezâzî), Tahran 1369 hş., s. 82, 125-126; Safa, Edebiyyât, I, 365-369; II, 353-354; IV, 182-185; M, Ca'fer Mahcûb, Sebk-i Horasan'ı derŞi'r-i Fârsî, Tahran 1345 hş., s. 468-470, 635; Zeynelâbidîn Mü'temen, Şî'r u Edeb-i Fârsî, Tahran 1346 hş., s. 12-74; J. Rypka, Târîh-i Edebiyyât-ı Iran (trc. îsâ Şihâbî), Tahran 1354/1975, s. 296-297; Ethe, Târîh-i Edebiy-yâ(,s.98-99, 107-114, 121-125; Hüseyin Rezm-cû, Şî'r-i Küfıen-i Fârsî der Terâzü-yı Nakd-İAh-lâk-ı İslâmt, Tahran 1369 hş., II, 24-.S2; a.mlf., Enüâ'-ı Edebî ve Âşâr-ı Ân derZebân-ı Fârsî, Meşhed 1372 hş., s. 71-77; Abdülhüseyİn Zer-rînkûb, Şi'r-i bî-Dürûğ, Şi'r-i bî-Nikâb, Tahran 1372 hş., s. 148-151; a.mlf.. Ez Güzeşte-yİ Ede-bî-yi İran, Tahran 1375 hş., s. 215-225; Sîrûs-i Şemîsâ. Enoâc-ı Edebî, Tahran 1373 hş., s. 265-270; M. Restgâr-i Fesâî, Enuâ'-t Şİ'r-ı Fârsî, Şî-raz 1373 hş., s. 159-199; Hüsrev-i Ferşîdverd, Der Bâre-i Edebiyyât oe Nakd-i Edebî, Tahran 1373 hş., 1, 141-143; Nâdİr-i Vezînpûr. M&dh Dâğ-i Neng ber Sîmâ-yi Edeb-i Fârsî, Tahran 1374 hş.; Dânİşnâme-i Edeb-i Fârsî {nşr. Ha­san Enûşe), Tahran 1376 hş.,1, 793-795; II, 919-921, 1270-1273; Meymenet Mîr Sâdıkl. Vâje-nâme-i Hüner-i Şâlrî, Tahran 1376 hş., s. 266-267; A. E. Berthels, Târîh-İ Edebİyyât-ı Fârsî (trc. S. îzedî). Tahran 1374-78 hş., I, 202 vd.; Mehmet Kanar, Çağdaş İran Edebiyatının Do­ğuşu ue Gelişmesi, İstanbul 1999, s. 196-199. Hasan Çiftçi



Türk Edebiyatı.

Divan edebiya­tında methiye övgü amacıyla kaleme alınan kasidelerin genel adıdır. Aynı mânada çok defa kaside kelimesi de kullanılmış­tır. Ancak kaside bir nazım şekli, methiye ise bir tür olduğu gibi methiyelerde ayrı­ca nesîb, maksûd, tegazzül, fahriye, dua gibi bölümlerin yerine daha çok övgü yer almıştır. Halk edebiyatı ile âşık edebiya­tında güzelleme denilen methiyeler, bir yerin veya tabiat güzelliğinin övülerek an­latılması yahut sevilen bir kadın, beğeni­len bir kişi, sahip olunan kıymetli bir at gi­bi varlıkları öven şiirlerdir.1385 Dinî-tasavvufî edebiyatta ise methiye da­ha çok din ve tarikat ulularını övmek için yazılmıştır.

Methiye Arap edebiyatından İran ede­biyatına ve oradan Türk edebiyatına ge­çerken gerek zihniyet gerekse kültür ve çevre farklılıklarının etkisiyle konunun iş­lenişinde birtakım değişiklikler olmuştur. İran edebiyatında muhteva daha da zen­ginleşmiş, Türk edebiyatında ise medih kısmı gelişirken methedilenin özellikleri çok fazla değişmemiştir.

Divan şiirinde en çok işlenen türler ara­sında yer alan methiye yazımında şairin övdüğü kişiden caize umması etkili oldu­ğundan lâyık olmayan kişiler için de met­hiye yazıldığı görülmektedir. Bunların ço­ğu kaside nazım şekliyle kaleme alınmak­la birlikte mesnevi, kıta, murabba, mu­hammes, terkip ve terciibend yanında gazel vb. nazım şekillerinde yazılanlar da vardır. Necâtî Bey'in "Medh-i Pâdişâh-ı A'zam ve Sultân-ı Muazzam Sultan İb-nü's-Sultân Bâyezîd Han İbn-i Muham­med Han" ile NefTnin "Der Vasf-ı Hatt-ı Hümâyûn-ı Sultân Murad Han" başlıklı şiirleri mesnevi şeklindedir. Yine NefT­nin "Mukatta' der Ta'rîf-i Şeyhü'l-İslâm Es'ad Efendi" adlı şiiri kıta halinde yazıl­mıştır. Şehir methiyeleri denilebilecek şeh-rengizlerde çok defa mesnevi 1386 bilâdiyelerde ise kaside tercih edilmiştir.1387 Muhteva­sında bölüm olarak övgüye yer verilen mersiyelerin büyük bir kısmı terkip ve terciibend nazım şekliyle kaleme alınmış­tır.1388 Türk edebi­yatında muhammes tarzında yazılan şi­irlerde de en çok işlenen üçüncü konu methiyedir. Bu nazım şekliyle yazıldığı tesbit edilen kırk dört methiyenin şairle­ri arasında Hayreti Ümmî Sinan, Yahya Bey, NevT Nedîm, Koca Râgıb Paşa. Şeyh Galib, Şeref Hanım gibi tanınmış isimler vardır.1389 Ayrıca nazım şekli ne olursa olsun "sitayiş, vasf, tavsîf, şân, nâm, ta'rîf kelimeleriyle kurulu başlıklar taşıyan şiirler de "der medh-İ der-hakk-ı..." başlıklarına sahip kaside­ler gibi methiyedir. Kaside nazım şekliyle olan methiyeler genellikle nesîbden son­ra bir girizgâhla başlar. Memduhun şah­siyeti ve bulunduğu makama göre özel­liklerinin abartılı biçimde dile getirildiği bu bölüme "maksûd" adı da verilmiştir. Maksadın on beş-yirmi beyitle ifade edil­diği bu kısım kasidenin diğer bölümlerine göre daha uzundur.

Türk edebiyatında na't türünde yazı­lan kasidelerde çoğunlukla Hz. Peygam­ber övülmekle beraber bazılarında din büyükleri methedilmiş, mersiyelerde ise ölen kimselerin övgüsüne de yer verilmiş­tir. Diğer methiyelerde sultanlar başta olmak üzere çeşitli devlet adamları övülürken bunlar sahip oldukları makamın özelliklerine göre birtakım meşhur isim­lerle karşılaştırılmıştır. Nitekim Resûl-i Ekrem'e yazılan na'tlarda onun nübüv­veti, mucizesi, lutfu, feyzi, şefaati, mi'racı ilk sırada vurgulanmıştır. Ayrıca Hz. Sü­leyman, Burak, Hz. Yûsuf, Kâ'be. Sidre, Hızır gibi çok sayıda İsmin de anılarak methedildiği görülmektedir. Diğer din büyüklerine yazılan kasidelerde memdu­hun hikmeti, lutfu, feyzi, cömertliği, ilmi gibi özellikleri başta gelmektedir.

Sultanların methini konu alan kaside­lerde onların en çok adalet, lütuf, cö­mertlik, savaşçılık, hüner, tedbir, ferman, irfan gibi vasıfları dile getirilir; asalet, cesaret ve merhametlerine dikkat çekilir. Bu özellikler vurgulanırken karşılaştırma, benzetme ve üstün görme münasebe­tiyle birtakım isimlere yer verilir. Bunla­rın arasında içkiyi icadı ve içki meclislerini kurması, tacı ve hükümdarlığı açısından Cem (Cemşîd), savaşçılığı ve kahramanlı-ğıyla Rüstem, cihangirliğiyle İskender, insan dışındaki varlıklara da hükmetmesi dolayısıyla Hz. Süleyman ilk sırada yer alır. Dârâ, Behrâm, Hz. Ali, Hüsrev, Hz. Ömer, Feridun. Neriman gibi adlar da en çok sözü edilen isimlerdir.1390

Vezirlerin, paşaların ve kazaskerlerin üstlendiği görevler onların lütuf, adalet, savaşçılık, tedbir, cömertlik ve kahraman­lıkları, kerem sahibi oluşları ve uzak gö­rüşlülükleri gibi özelliklerini ön plana çı­karır. Bu hususlar dile getirilirken memduh Rüstem, Âsaf, Cem, İskender, Beh­râm, Neriman, Hz. îsâ / Mesîh ve Hz. Yû­suf gibi şahıslarla karşılaştırılır. 1391Şeyhülislâmlar övüfürken lütuf, fazilet, adalet, kerem, fet­va, İlim gibi Özelliklerine yer verilerek Ebû Hanîfe, Hz. îsâ. Eflâtun, Hatim, İbn Sînâ, Aristo gibi şahsiyetlere benzetilir. Met­hiyelerde reîsülküttâb ve defterdarların kalemlerine, ihsan, kerem ve cömertiik-lerine, hocaların ve şairlerin de ilim. ih­san, adalet, himmet gibi özelliklerine vurgu yapılır.

Toplu olarak bakıldığında kasidelerin methiye bölümlerinde adalet, lütuf, ke­rem, cömertlik, kahramanlık, re'y ve ted­bir gibi iyi bir yöneticide ve iyi bir insan­da bulunması gereken İdeal niteliklere yer verildiği görülmektedir. Övülen yöne­ticilerin hepsi bu özelliklere sahip olma­dığı gibi bazan bir cimrinin cömert, bir zalimin merhametli, eline silâh almamış bir kişinin kahraman olarak gösterildiği de olur. Divan şiirinin tenkitlere hedef olan yönlerinin önde gelenlerinden birini de methiyelerdeki bu gerçekdışı, abartı­lı övgülerin oluşturduğu kabul edilmek­tedir.

Türk edebiyatında XIII-XIV. yüzyıllarda sayıca çok az olan kaside şeklinde yazıl­mış methiyelerde XV. yüzyıla gelindiğin­de büyük bir artış görülmekte, tesbit edilen 188 methiye kasidelerin büyük bir çoğunluğunu teşkil etmektedir. Bu dö­nemin ünlü methiye şairleri olarak Ah-medî, Şeyhî, Yazıcıoğlu Mehmed, Cem Sultan. Kemal Ümmî, Ahmed Paşa, Ne-câtî Bey, Mihrî Hatun, Mesîhî, Cemâlî, Tâ-cîzâde Câ'fer Çelebi sayılabilir. XV!. yüz­yılın methiyecileri içinde yer alan Bakî, Hayalî, Nev'î, Hayretî, Cinânî, Yahya Bey, Zatî gibi şairler arasında otuz yedi met-hiyesiyle Fuzûlî'nin ayrı bir yeri vardır. XVII. yüzyılda medih kasidelerinin başlı­ca şairleri Ali Çelebi, Arif, Cevrî, Fehîm-i Kadîm, Hâletî, Nâbî, Nâdirî ve Sabit gibi isimlerdir. XVIII. yüzyılda nitelik açısından daha sönük olduğu görülen methiyeler üzerinde yeterli inceleme bulunmamakla beraber Nedîm. Şeyh Galib, Nazîm Yah­ya, Hoca Neşet. Sünbülzâde Vehbî ve En-derunlu Fâzıl dikkat çekmektedir. XIX ve XX. yüzyıllarda divan şiirine rağbetin azal­ması sebebiyle methiyelerde de büyük bir düşüş görülmektedir. Önemli şairlerin methiyeleri yok denecek kadar azalmış­ken taşralı bazı isimlerin bu türe daha çok rağbet ettiği anlaşılmaktadır. Devrin methiye yazarları arasında Şinâsi, Ziya Paşa, Nâmık Kemal, Âdile Sultan, Şeref Hanım gibi ünlü isimleri, Süleyman Şâdî, Kuddûsî, Fehmî gibi az tanınmış şairleri, Halil Nihat Boztepe gibi Atatürk'e övgü yazmış Kişileri zikretmek mümkündür.

Bibliyografya:

Cem Dilcin. Örneklerle Türk Şiir Bilgisi, An­kara 1983, s. 153, 263, 337; İskender Pala, An­siklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, Ankara 1989, 11, 113-114; Mustafa isen, Acıyı Bal Eylemek Türk Edebiyatında Mersiye, Ankara 1993, s. XXI1I-XX1V, XLI1; Haluk İpekten. Eski Türk Ede­biyatı Nazım Şekilleri ue Aruz, İstanbul 1994, s. 28-29; Yaşar Aydemir, XVII. yy. Türk Edebi­yatında Kaside (yüksek lisans tezi. 1994), Gazi üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü; a.mlf.. "Kasidede Muhteva Unsurları", Gazi Üniversi­tesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi,]/], Ankara 1996, s. 137-159; a.mlf., "Esîrî'nin Bağdat Şehrâşûbu", Gazi Eğitim Fa­kültesi Dergisi, XIX, Ankara 1999, s. 450; a.mlf., "Türk Edebiyatında Kaside", Bilig, sy. 22, Ankara 2002, s. 138-142, 152-155; W. G. Andrevvs, "Speaking of Power: The 'Ottoman Kaside'", Qasida Poetry İn Istamic Asİa and Afrİca (ed. S. Sper! - C. Shackie), Leiden 1996, I, 281-300; W. G. Andrevvs- Mehmed Kalpaklı. "Across Chasms of Change: The Kaside in the Late Ottoman and Republican Times", a.g.e., I, 301-325; Bİİal Çakıcı. Eski Türk Edebiyatın­da Kaside Hazım Şekli: XVI. yy. (yüksek lisans tezi, 1996). Gazi üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü; Cemâl Kurnaz, Diuan Edebiyatı Ya­zdan, Ankara 1997, s. 230-252; Mustafa Erdo­ğan, Türk Edebiyatında Muhammes, Ankara 2002, s. 183-190; Mehmet Çavuşoğlu, "Kasîde", TDL, LH/415-417 (1986), s, 17-27. Yaşar Aydemir



Yüklə 2,38 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   58   59   60   61   62   63   64   65   ...   70




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin