bir yurdu paylaşan herkesi tek bir siyasî topluluk içinde
birleştiren kültürel ve siyasî bir bağı gösterir. Her ikisinin
de tarihî toprağa/ülkeye atıfta bulunduğu ve (demokratik
devletlerde) halk egemenliğine başvurduğu düşünülürse, bu,
iki kavram arasında kimi çakışmalar bulunduğunu inkâr etmek
anlamına gelmez şüphesiz. Ama, modern devletler kendilerini,
şu ya da bu milletin devleti olarak millî ve popüler tabirlerle
meşrulaştırmak zorunda kaldıklarında bile, içerikleri ve
odakları son derece farklıdır.
21
Bugün "çoğul" devletlerin varlığı, devlet ile millet arasındaki
bu tekabüliyet eksikliğini göstermektedir. Walker Connor'ın
1970'lerin başında yaptığı değerlendirme, devlet sınırları ile
millet sınırlarının çakışması ve devletin toplam nüfusunun
tek bir etnik kültürü paylaşıyor olması olguları gözönüne
alındığında bugün mevcut devletlerin sadece yüzde 10'unun
hakiki anlamda "millî-devlet" olma iddiasında bulunabile
ceklerini göstermiştir. Çoğu devlet, tevellüdü eski Batı dev
letleri bile, bu anlamda birer millî devlet olmayı arzularken
meşruiyet iddialarını, kendi sınırları içinde kalan etnik
toplulukların başkaldırı tehditlerine açık olan bir siyasî birlik
ve halk egemenliği tesisi isteğiyle sınırlama eğilimindedirler.
Devlet ile millet kavramları arasında, kısaca tartışılan bu tarihî
malzemenin ortaya koyduğu derin ayrılığı ortaya serecek daha
pek çok benzeri örnek bulmak mümkündür.
2 2
Dostları ilə paylaş: