Yüzyılın ilk yarısında, mevcut düzene karşı mücadele eden Polonya komünistleri, ve müttefikleri, bu günlere yıldönümü rastlayan faşist Alman ordularının işgali (1 Eylül 1939) ile de karşı karşıya kaldılar. Emperyalist işgale karşı mücadele de gündeme geldi. Bu direnişin tarihi sabit, destanı yazılıdır. Başka Avrupa ülkelerinde de benzer gelişmeler oldu. Komünistler dişe diş mücadele verirlerken, şimdi iş başındaki burjuvazinin temsilcileri soluğu Afrika'da, İngiltere'de ve başka yerlerde aldılar. Fakat, zamanla, bu kaçkınlar ve işbirlikçiler, kendilerine büyük pay çıkaran, baş köşeye oturtan bir "tarih" önerdiler. Tarihi gerçekleri karartmaya, tersyüz etmeye çalıştılar. Komünist partilerin Batıda yozlaşması ve zayıflaması ile birlikte bu burjuva modeli anti-faşist "tarih", resmi görüşe dönüştürüldü. Örneğin Polonya bu uyduruk "tarihin" normlarına pek uygun gelmeyince, onun sosyalist kampa katılışını götürüp Yalta'ya bağladılar. Kızıl Ordu'ya ve Stalin'e mal ettiler.