Her şey bir yana, 20. ve 22. Kongrelerin karar ve değerlendirmelerine özellikle atıf yapması bile çok şeyi açıklıyor. Geride kalmış 70 yılı değerlendirirken, Gorbaçov, kendi döneminde yapılmış 27. Kongre dışında, yalnızca bu iki Kongreyi anıyor. Kesinlikle rastlantı değil! 20. ve 22. Kongreler Sovyet tarihinde köklü bir dönüşe ve dönüşüme işaret ederler. Modern revizyonist teori ve politikalar 20. Kongrede ortaya kondu. 22. Kongrede sistemleştirildi ve parti programı haline getirildi.
Kruşçev 20. Kongrede özellikle leninist proleter devrimi ve proletarya diktatörlüğü teorilerine saldırdı. Ünlü "barış içinde geçiş" ve "parlamenter yol" tezlerini ortaya attı. Bununla kalmadı, attığı adımı tamamladı. Aynı kongreye sunduğu "Gizli Rapor"da, Stalin'in şahsında proletarya diktatörlüğü pratiğine saldırdı. Stalin'i "Korkunç İvan tipinde bir despot", "Rus tarihindeki en büyük diktatör" olarak niteledi. Stalin Bolşevik Partisinin ve Sovyet toplumunun 30 yıl boyunca lideri olduğuna göre, bu tanımlar, gerçekte sosyalist siyasal düzeni, proletarya diktatörlüğünü, aynı şey demek olan Sovyet demokrasisini, hedef alıyordu. Kruşçev'e göre, Stalin dönemi bir diktatörlük dönemiydi; demokratik değildi.