1001 Hadis Işığında İmam Ali


İmâm Ali, Peygamber'in İlim Hazinesinin Anahtarıdır



Yüklə 1,94 Mb.
səhifə5/38
tarix07.08.2018
ölçüsü1,94 Mb.
#67829
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   38

İmâm Ali, Peygamber'in İlim Hazinesinin Anahtarıdır


91- İmâm Rızâ (a.s), babaları (İmâm Kâzım (a.s) ve İmâm Sâdık (a.s)) kanalıyla İmâm Muhammed Bâkır (a.s) 'dan, o da Câbir b. Abdullah-i Ensârî'den şöyle nakletmiştir; Resulullah (s.a.a) buyurdu ki:

"Ben ilmin hazinesiyim ve Ali onun anahtarıdır. O hâlde kim hazineyi isterse, anahtara gelsin."[1]

92- Resulullah (s.a.a): "Ali, benim ilmimin haznedarıdır."[2]

 

[1]- İsbâtü'l-Hüdât, c.2, s.31, Bihârü'l-Envâr, c.40, s.201.



[2]- El-Gadîr, c.3, s.96.

İmâm Ali, Fıkıh Şehrinin Kapısıdır


93- Resulullah (s.a.a): "Ben fıkıh şehriyim ve Ali de onun kapısıdır. O hâlde kim ilim isterse, kapıya gelsin."[1]

 

[1]- İhkâkü'l-Hak, c.5, s.505, Tezkiretü'l-Havâs, s.52.



İmâm Ali, Hikmet Şehrinin Kapısıdır


94- Câbir b. Abdullah-i Ensârî'den nakledilmiştir; Re-sulullah (s.a.a) şöyle buyurdu:

"Ben hikmet şehriyim ve Ali de onun kapısıdır. O hâlde kim şehre (girmeyi) istiyorsa, onun kapısına gelsin."[1]

95- Resulullah (s.a.a): "Ben hikmet şehriyim ve Ali de onun kapısıdır. O hâlde kim hikmet isterse, kapıya gelsin."[2]

96- Senetli bir şekilde Hz. Ali (a.s) kanalıyla Resulul-lah'tan (s.a.a) şöyle nakledilmiştir:

"Ben hikmet eviyim ve Ali onun kapısıdır. O hâlde kim hikmet isterse, onun kapısından gelsin."[3]

97- Abdullah'tan şöyle nakledilmiştir: "Ben Peygamber'in (s.a.a) yanındaydım; Ali hakkında sorulunca, şöyle buyurdu: "Hikmet on parçaya bölünmüştür; bunlardan dokuz kısmı Ali'ye, bir kısmı ise (diğer) insanlara verilmiştir."[4]

98- İbn Abbâs'tan nakledildiğine göre, Allah Resulü (s.a.a) Hz. Ali'ye (a.s) hitaben şöyle buyurmuştur:

"Ey Ali, ben hikmet şehriyim ve sen onun kapısısın; şehre kapının dışında başka bir yerden asla girilmez."[5]

 

[1]- İhkâkü'l-Hak, c.5, s.504, El-İmâm Ali, c.2, s.463 (az farkla).



[2]- Fezâilü'l-Hamse, c.2, s.249, Menâkıb-u Ali b. Ebî Tâlib, s.86, İhkâkü'l-Hak, c.5, s.502, İsbâtü'l-Hüdât, c.2, s.97 (az farkla).

[3]- İhkâkü'l-Hak, c.5, s.510, Menâkıb-u Ali b. Ebî Tâlib, s.87 (cüz'î farkla).

[4]- Menâkıb-u Ali b. Ebî Tâlib, s.287, İhkâkü'l-Hak, c.5, s,517, El-Gadîr, c.3, s.96, İrşâdü'l-Kulûb, s.212, Keşfü'l-Ğumme, c.1, s.113 (az farkla), Kenzü'l-Ummâl, c.13, s.146.

[5]- Kemâlü'd-Din, s.241, Bihârü'l-Envâr, c.40, s.203.



Beni Kaybetmeden, Sorun Bana


99- İmâm Cafer-i Sâdık (a.s) babaları kanalıyla Hz. Ali'den (a.s) şöyle nakletmiştir; buyurdu:

"Allah (azze ve celle)'nin kitabından bana sorun. Allah'a andolsun ki Allah'ın kitabından inen her âyetin gece veya gündüz mü, seferde veya hazerde mi indiğini Allah Resulü (s.a.a) bana okudu ve onun tevilini bana öğretti."[1]

100- İmâm Ali (a.s): "Allah'ın kitabından bana sorun; hiç şüphesiz ben her âyetin gece mi yoksa gündüz mü, sahrada mı yoksa dağda mı indiğini biliyorum."[2]

101- Senetli bir şekilde Hz. Ali'nin (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir:

"Sorun bana beni kaybetmeden! Ölümlerin, belaların ve neseplerin ilmini bilen kimseye sormak istemez misiniz?"[3]

102- İmâm Ali (a.s): "Ey insanlar, sorun bana beni kaybetmeden; hiç şüphesiz ben göğün yolları hakkında, yerin yollarından daha çok bilgi sahibiyim!..."[4]

103- İmâm Ali Rızâ (a.s), babaları kanalıyla İmâm Hüseyin'den (a.s) şöyle nakletmiştir: "Emirü'l-Müminin (salavatullahi aleyh) bize hutbe okuyarak şöyle buyurdu: "Kur'ân'dan bana sorun ki size kimin hakkında ve nerede nâzil olduğunu haber vereyim."[5]

104- Ümery b. Abdullah şöyle demiştir: "Ali b. Ebî Tâlib (a.s), Kûfe minberinde bize hutbe okuyarak şöyle buyurdu: "Ey insanlar, sorun bana, beni kaybetmeden; zira benim sinemde yüklü bir ilim vardır!"[6]

105- İmâm Ali (a.s): "Sorun bana, beni kaybetmeden; hiç şüphesiz ben Arş'ın altında sorulduğum her şeyden haber verebilirim!"[7]

106- İmâm Emirü'l-Müminin (a.s): "Sorun bana, beni kaybetmeden; taneyi yaran ve insanı yaratan (Allah'a) an-dolsun ki ben Tevrat'ı, Tevrat ehlinden, İncil'i, İncil ehlinden ve Kur'ân'ı, Kur'ân ehlinden daha iyi bilirim!"[8]

107- Ebân, Selim'den şöyle nakletmiştir: "Kûfe mescidinde Hz. Ali'nin (a.s) yanında oturmuştum, insanlar da onun etrafını sarmıştı. İmâm (a.s) şöyle buyurdu:

"Beni kaybetmeden Allah'ın kitabından bana sorun; Allah'a andolsun ki, Allah'ın kitabından inen her âyeti Resulullah (s.a.a) bana okudu ve onun tevilini bana öğretti…"[9]

 

[1]- El-İhticâc, c.1, s.388.



[2]- İhkâkü'l-Hak, c.7, s.586.

[3]- Bihârü'l-Envâr, c.26, s.147.

[4]- Bihârü'l-Envâr, c.10, s.128, Nurü's-Sekaleyn Tefsiri, c.1, s.424, Yenâbîü'l-Mevedde, s.66.

[5]- Bihârü'l-Envâr, c.92, s.79, Uyûn-u Ahbâr-ir Rızâ, c.2, s.67.

[6]- El-Fusûlü'l-Mie, c.4, s.196.

[7]- Kenzü'l-Ummâl, c.13, 165.

[8]- Kitâb-u Suleym b. Kays, s.22.

[9]- Kitâb-u Suleym b. Kays, s.213.



Perdeler Kalksa, Yakinim Artmaz


108- Saîd b. Müsayyib diyor ki Ali (a.s) şöyle buyuruyordu: "Bana göklerin yollarından sorun; zira ben onları yerin yollarından daha iyi tanırım. Ve eğer perdeler kaldırılsa, benim yakinim artmaz!"[1]

109- Emirü'l-Müminin Ali'den (a.s) şöyle nakledilmiştir; buyurdu: "Eğer perdeler kalksa, benim yakinim artmaz!"[2]

 

[1]- Tezkiretü'l-Havâs, s.34.



[2]- Mesâbîhü'l-Envâr, c.1, s.30, El-Meheccetü'l-Beyzâ, c.4, s.203, Gurerü'l-Hikem, Hadis: 603, İrşâdü'l-Kulûb, s.212, Keşfü'l-Ğumme, c.1, s.170 (az farkla), Tezkiretü'l-Havâs, s.34.

İmâm Ali'nin Elifsiz Hutbesinden Bölümler


110- İbn Ebî'l Hadîd şöyle yazmaktadır: "Bu, birçoklarının naklettiği elifsiz bir hutbedir. Nakledildiğine göre Resulullah'ın (s.a.a) ashabından bir grup, harflerden hangisinin Arap kelimelerinde daha çok kullanıldığı konusunda tartıştılar ve hepsi bunun "Elif" harfi olduğunda ittifak ettiler. Orada bulunan Ali (a.s), her hangi bir ön hazırlık söz konusu olmadan, şu elifsiz hutbeyi okudu[1]:

"Minneti büyük, nimeti bol olan, rahmeti gazabından öne geçen, kelimesi eksiksiz olan, meşiyyeti geçerli olan ve hükmü yerine ulaşan kimseye (Allah'a) hamd ederim. O'na, rububiyetine ikrar eden, ubudiyetine boyun eğen, gü-nahından ayrılan, onun tevhidine itiraf eden, azap vaadinden ona sığınan ve ondan mağfiret dileyen bir kimsenin hamdı gibi hamd ederim; öyle bir mağfiret ki onu akraba ve evlatlarından yüz çevirttiren (Kıyâmet) gününün (sıkıntılarından) kurtarsın.

Biz, O'ndan yardım, irşâd ve hidâyet diliyoruz. O'na iman edip ona tevekkül ediyoruz. Ben O'na ihlaslı ve yakin ehli birisinin şehâdeti gibi şehâdet ediyorum. O'nun yegâneliğine imanlı ve yakinli birisi gibi inanıyorum. Mülkünde ortağı ve yaratışında yardımcısı olmadığına tereddütsüz inanan bir kulun tevhidi gibi onu birliyorum. O, herhangi birisinin kendisine danışman, vezir, muavin, yardımcı ve benzer olmasından yücedir…"[2]

 

[1]- Bu "Elif"siz hutbenin orijinalini görmek isteyenler, verilen kaynaklara mürâcaât edebilirler.



[2]- Tefsîrü'l-Ayyâşî, c.87, Fezâilü'l-Hamse, c.2, s.256 (az bir farkla).


Yüklə 1,94 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   38




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin