Ahlak Temizliğine Duyulan İhtiyaç Ahlak Temizliğinin Etkileri ve Önemi Şeyh Hüseyin Behrani



Yüklə 1,71 Mb.
səhifə31/68
tarix03.08.2018
ölçüsü1,71 Mb.
#66881
1   ...   27   28   29   30   31   32   33   34   ...   68

Savaşın Köklerini Kazımak


İmam'ın (a.s) barışçıl siyasetlerinden bir başka örnek ise İmam'ın savaş ve düşmanlık köklerini kurutmak için sürekli bir çaba içinde bulunmasıdır. Şüphesiz yokluktan korkmak intikam alıcı bir tavır sergilemek ve yenilgiye uğramış bir topluluğu aşağılamak da savaş ortamını temin etmektedir. Bütün bu şartlar, savaşı ve düşmanlığı gerektiren etkenlerdir. Savaş için gerekli bir güç ve şartlar oluştuğu zaman da bütün bu faktörler, savaşın yıkıcı ateşlerini alevlendirecektir. İmam Ali (a.s) insan ve toplum hakkındaki derin derk ve dirayetiyle barışçıl siyasetini sadece siyasi öğütler ve nasihatlerle sınırlı kılmamıştır. Aksine sürekli savaş ve çatışmanın etkenlerini ve köklerini söküp atmak için çaba göstermiştir.

İmam (a.s) düşmanlığı ortadan kaldırmak ve güvenliği sağlamak için düşmanlara eman verdiğini ilan ederek sivil insanların, kadınların, çocukların ve yaşlıların öldürülmesini şiddetle kınamıştır. Başka bir yerde ise İmam, savaşçı olmayan siyasetinin mahiyetini şu şekilde beyan etmekte ve insanları öldürmekten nefret ettiğini dile getirmektedir. Bu konuda bir şahıs, İmam'a (a.s) şöyle sordu: “Bizim kavmimiz, Basra'da askerlerinizin galip geldiği takdirde hepsini kılıçtan geçireceğine ve kadınlarını cariye edineceklerine inanmaktadırlar.” İmam (a.s) cevap olarak ona böyle bir davranışta bulunmayacağını belirtmiş ve bu konuda içinin rahat etmesini sağlamıştır.1 Aynı şekilde Cemel savaşında da İmam Ali (a.s) düşmanın zihninden intikam alma düşüncesini ortadan kaldırmak için onlara eman ve güvenlik içinde olduklarını bildirmiştir.2

İmam'ın (a.s) savaş adabı olarak beyan ettiği şeyler de tümüyle bu hakikati açıklamaktadır. Savaş istemekten kaçındırmak, intikam almaktan sakındırmak ve sövmekten men etmek İmam'ın (a.s) ordusunun insani özelliklerini gösterdiği gibi bir çok gerçek yan etkilere de sahip bulunmaktadır. Yüksek bir siyasi bakış açısının ve kültür düzeyinin olmadığı ve henüz içinde cahili kültür damarlarının göze çarptığı bir toplumda savaşa çağrı hiç şüphesiz kışkırtıcı olabilir. Bu davet, savaş ateşini alevlendirir. Böyle bir toplumda intikam alma siyaseti düşmanın tahrikiyle savaşa dönüşür. İşte bu yüzden İmam (a.s) dostlarını bu işten şiddetle sakındırmıştır. 1

İmam Ali'nin Dış Siyasetinin Temelleri


Dış siyasetin temelleri en azından bu günkü şekliyle İmam'ın (a.s) sözlerinde göze çarpmamaktadır.2 Ama Hz. Ali'nin kalıcı siretinden ve hikmetli sözlerinden bu temelleri çıkarmak mümkündür. Hakikatte İslam'ın dış ilkeleri olan İmam'ın (a.s) en önemli dış siyaset temellerini aşağıdaki başlıklar altında görmek mümkündür:

1- Davet İlkesi


Davet ilkesinin kökleri vahiyde göze çarpmakta ve aynı zamanda ilahi peygamberlerin, özellikle de son Peygamber'in (s.a.a) temel taşı sayılmaktadır. Bu davetin içeriği insanın dini ve dünyevi saadetine dayalıdır. Bu amaçla iyiliklere davet ve çirkinliklerden sakınmak, insanın saadetinin elde edilmesi bağlamında tahlil edilmektedir. Bu ilke siyasi alanda özel bir siyaset tanımına ulaşmaktadır ki bu esas üzere siyaset, davet ve hidayetle bağlantı kurmaktadır.1

Bu nükte Şii siyaset düşüncesinde nübüvvet ve imametle bağlantı kurmaktadır. Zira gerçek hidayet davetin muhtevasına yabancı olamaz. Bu konuda en aşina olan kimseler ise ilahi peygamberler ve masum önderlerdir. Bunlar, direkt veya endirekt olarak vahiy ile irtibat yoluyla davetin muhtevasının gerçek anlamını derk etmektedirler. Velhasıl davet İslam devletinin dış ilişkilerinin temellerinden biridir. Şartlar ve zaman gereğince bu davetin gerçekleşmesi için özel metotlardan istifade edilmektedir. İslam’da cihad olarak söz konusu edilen şey başlıca davet ve hidayet hedefi ile yapılmaktadır. Çoğu İslam düşünürleri cihadı davetin engellerini ortadan kaldırmak ve İslam’ın mesajını bütün dünyaya ulaştırmak bağlamında yorumlamaktadırlar. Bu halette eğer İslami olmayan bir toplum davet yolunda engel teşkil etmeyecekse o zaman cihad için hiçbir engel mevcut değildir.

Gerçi bazı araştırmacılar cihadın yasamasını İslam’ın savaşçı siyaset kavramıyla yorumlamışlardır. Ama insaflıca bir yorum yapıldığı takdirde cihad felsefesi Müslüman olmayan toplumları katliam etmek veya zorla İslami kabule zorlamak olarak yorumlanamaz. Tam aksine cihad davet ve İslam’ın mesajını bütün âleme ulaştırmak için yapılmaktadır.1

Araştırmacılardan biri bu nükteyi şöyle beyan etmektedir: “Her ne kadar cihad konusu İslam’ın komşularıyla ilişkilerinde daimi bir esas olarak düşünülse dahi manası sürekli bir savaş değildir. Cihad sürekli düşmanla savaşmak ve sonsuz bir çatışmaya girmek değildir.”2

İslam devletinin dış siyaseti Hz. Ali'ye (a.s) göre daveti görmezlikten gelemez. Ama davet mekanizması şartlar ve zamanın zaruretleri karşısında değişebilir. Davet bazen en güzel tartışma şeklinde gerçekleşir. Bazen öğüt ve hitabe bazen yazışma ve mesaj yoluyla gerçekleşir. İmam Ali (a.s) hikmete dayalı sözlerinde dini davet mesajının değişkenliğini beyan ederek son Peygamber’in (s.a.a) bisetinin temel ilkelerinden biri olduğunu belirtmiş ve peygamberin davetindeki en önemli aracın nasihat, hikmete davet ve güzel öğüt olduğunu belirtmiştir.”3

2- Zulümle Savaş ve Mahrumları Destekleme


Hz. Ali'nin (a.s) sözlerinde zulümle savaş ve mazlumları savunmak devlet siyasetinin en önemli hedeflerinden biri olarak değerlendirilmektedir. İmamın ilahi düşüncesinde siyaset ve devlet mazlumların hakkının alınmasına ve zalimlerini zulmünün engellenmesine neden olduğu takdirde değer kazanmaktadır aksi takdirde eski bir ayakkabı parçası kadar dahi bir değer ifade etmemektedir. 1

Siyaset ve devlete bu bakış açısı zalimle savaşma ve mazlumları savunmayı ilahi ve insani bir hedef olarak coğrafya sınırlarının ötesinde söz konusu etmektedir. Böyle bir bakış açısıyla imam (a.s) hatta diğer gölgelerdeki insanların mahrumiyetine bile tahammül edememektedir.

Bu esas üzere İslami devletin dış ilişkileri bu ilkeyi dış siyasetinde gözen uzak tutamaz. Eğer İslam cihadın alanlarından birinin de dindaşlarını zalimlerin esaret zincirinden kurtarmak olduğunu söylüyorsa bu İslam devletinin dış siyasetinin bu yolda düzenlenmesi gerektiği anlamında değildir. Elbette zulümle savaşmak ve mahrumları savunmak mutlaka da savaş anlamında değildir. Aksine İslam devleti farklı yollarla elindeki imkanlarından istifade ederek kendi gücü ve imkanları esasınca bu hedefi takip etmelidir. Hz. Ali (a.s) bu ilkeyi şöyle ifade etmiştir.”Allah’a andolsun ki eğer bu topluluk biat için toplanmasaydı, yardımcıların varlığıyla hüccet ikame edilmeseydi ve Allah zalimlerin çatlayasıya doyarken, mazlumların açlıktan kırılmasına (mani olması) hususunda alimlerden söz almasaydı hilafet devesinin yularını sırtına atar, terk ederdim.”1

Bu esas üzere zulüm ve eşitsizlik ile savaş ve mazlumları savunmak İslam ümmetinin Allah ile yapmış olduğu bir sözleşmedir. Ümmet sonuna kadar bu sözleşmeye vefalı olmak zorundadır. Zulümle savaş ve mazlumları savunma siyaseti ülke içinde dindar toplumun yöneticilerinin sorumluluğunda bulunan bir mesaj olduğu gibi dış siyaset alanında da sürekli olarak göz önünde bulundurulmalıdır.




Yüklə 1,71 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   27   28   29   30   31   32   33   34   ...   68




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin