İnananlarla karşılaştıkları vakit, "İnanıyoruz," derler; fakat şeytanlarıyla başbaşa kaldıklarında, "Sizinle beraberiz. Biz sadece alay etmekteyiz," derler.
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Onlar iman edenlere rastladıkları zaman: "İnandık" derler. Fakat şeytanlarıyle yalnız kaldıkları zaman: "Biz, sizinle beraberiz, biz sadece (onlarla) alay ediyoruz." derler.
İnanmış olanlara rastladıkları zaman; "İnandık," derler. Fakat şeytanlarıyla yalnız kaldıkları zaman; "Biz sizinle beraberiz, biz sadece (onlarla) alay ediyoruz," derler.
Bunlar iman etmiş olanlarla yüz yüze geldiklerinde, "İman ettik" derler. Kendi şeytanlarıyla baş başa kaldıklarına ise söyledikleri şudur: "Hiç kuşkunuz olmasın biz sizinleyiz. Gerçek olan şu ki, biz alay edip duran kişileriz."
Yusuf Ali (English)
When they meet those who believe(37), they say: "We believe;" but when they are alone with their evil ones, they say: "We are really with you: We (were) only jesting." *
M. Pickthall (English)
And when they fall in with those who believe, they say: We believe; but when they go apart to their devils they declare: Lo! we are with you; verily we did but mock.
Bakara Suresi 15
اللَّهُ
Allah da
يَسْتَهْزِئُ
alay eder
بِهِمْ
kendileriyle
وَيَمُدُّهُمْ
ve onları bırakır
فِي طُغْيَانِهِمْ
taşkınları içinde
يَعْمَهُونَ
bocalayıp dururlar
Türkçe Transcript (*)
(A)llâhu yestehzi-u bihim ve yemudduhum fî tuġyânihim ya’mehûn(e)
Ali Bulaç Meali
(Asıl) Allah onlarla alay eder ve azgınlıkları içinde şaşkınca dolaşmalarına (belli bir) süre tanır.
Edip Yüksel Meali
ALLAH da, taşkınlıkları içinde bocalar durumda bırakarak onlarla alay eder.
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
(Asıl) Allah onlarla alay eder ve taşkınlıkları içinde serserice dolaşmalarına mühlet verir.
Süleyman Ateş Meali
Allah da kendileriyle alay eder ve onları bırakır; taşkınları içinde bocalayıp dururlar.
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Allah onlarla alay ediyor ve onları, kendi azgınlıkları içinde bocalar bir halde sürüklüyor.
Yusuf Ali (English)
Allah will throw back their mockery on them, and give them rope in their trespasses; so they will wander like blind ones (To and fro).
M. Pickthall (English)
Allah (Himself) doth mock them, leaving them to wander blindly on in their contumacy.
İşte bunlar, hidayet yerine sapıklığı satın almışlardır; fakat bu alışverişleri bir yarar sağlamamış; hidayeti de bulmamışlardır.
Edip Yüksel Meali
Onlar hidayet karşılığında sapıklığı satın aldı. Ticaretleri ne kâr bırakır, ne de onları gerçeğe ulaştırır.
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
İşte onlar o kimselerdir ki, hidayet karşılığında sapıklığı satın aldılar da, ticaretleri kâr etmedi, doğru yolu da bulamadılar.
Süleyman Ateş Meali
İşte onlar o kimselerdir ki, hidayet karşılığında sapıklığı satın aldılar da ticaretleri kar etmedi, doğru yolu da bulamadılar.
Yaşar Nuri Öztürk Meali
İşte bunlar, doğruluk ve aydınlığı verip karanlık ve sapıklığı satın aldılar da ticaretleri hiçbir kazanç sağlamadı. Bir yol-yordama girebilmiş de değillerdir.
Yusuf Ali (English)
These are they who have bartered Guidance for error: But their traffic is profitless, and they have lost true direction,
M. Pickthall (English)
These are they who purchase error at the price of guidance, so their commerce doth not prosper, neither are they guided.
Bunların örneği, ateş yakan adamın örneğine benzer; (ki onun ateşi) çevresini aydınlattığı zaman, Allah onların aydınlığını giderir ve göremez bir şekilde karanlıklar içinde bırakır.
Edip Yüksel Meali
Durumları, ateş yakan kimselerin şu durumuna benzer: Ateş çevrelerini aydınlatmaya başlayınca ALLAH onların ışığını giderir ve onları karanlıklar içinde görmez bir halde bırakır.
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Onların durumu, bir ateş yakanın durumu gibidir. (Ateş) çevresini aydınlatır aydınlatmaz Allah onların (gözlerinin) nurlarını giderdi ve onları karanlıklar içinde bıraktı, artık görmezler.
Süleyman Ateş Meali
Onların durumu, tıpkı şuna benzer ki, (aydınlanmak için) bir ateş yakmak istedi. (Ateş) çevresini aydınlatır aydınlatmaz, Allah onların nurunu giderdi ve onları karanlıklar içinde bıraktı, artık görmezler.
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Onların durumu şu kişinin durumuna benzer: Bir ateş tutuşturmak istedi. Ateş, çevresindekileri aydınlattığında, Allah onların ışığını giderdi ve onları karanlıklar içinde bıraktı; artık görmezler.
Yusuf Ali (English)
Their similitude is that of a man(38) who kindled a fire; when it lighted all around him, Allah took away their light and left them in utter darkness. So they could not see. *
M. Pickthall (English)
Their likeness is as the likeness of one who kindleth fire, and when it sheddeth its light around him Allah taketh away their light and leaveth them in darkness, where they cannot see,
Bakara Suresi 18
صُمٌّ
sağırdırlar
بُكْمٌ
dilsizdirler
عُمْيٌ
kördürler
فَهُمْ
onlar
لَا يَرْجِعُونَ
dönmezler
Türkçe Transcript (*)
Summun bukmun ‘umyun fehum lâ yerci’ûn(e)
Ali Bulaç Meali
Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Bundan dolayı dönmezler.
Edip Yüksel Meali
Sağır, dilsiz ve kördürler; yönlerini değiştiremezler.
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
(Onlar) sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Artık (hakka) dönmezler.
Süleyman Ateş Meali
(Onlar) sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Onlar (Hakk'a) dönmezler. *
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Onlar artık dönmezler.
Yusuf Ali (English)
Deaf, dumb, and blind, they will not return (to the path).