Bu dosya, Ethem Aydın isimli eserin web üzerinden izinli yayınlanan resimsiz hazırlanmış bölümüdür. Değiştirilemez. Serbestçe kopyalanıp dağıtılabilir. Bu dosyanın orjinali


SAYIN NACİ PARMAKSIZ ADANA VALİSİ



Yüklə 2,29 Mb.
səhifə59/97
tarix29.10.2017
ölçüsü2,29 Mb.
#19746
1   ...   55   56   57   58   59   60   61   62   ...   97

SAYIN NACİ PARMAKSIZ

ADANA VALİSİ


Vaktiyle, bir özel lisenin devletleştirilmesi için beni vazifelendirmişlerdi. Okula gittiğimde, ders saati olmasına karşın bir kısım öğretmen ve öğrenciler yedi adet pinpon masasında bağıra çağıra, küfürleşerek maç yapıyorlardı. Ders zillerini uzun uzun çaldırdım. Değişen bir şey olmadığı gibi, zille oynayana küfürler yağdırıyorlardı. Başımı iki elimin arasına aldım, uzun uzun istifa edip dönmeyi kafamdan geçirdim, onu da kişiliğime yediremedim, maç alanına indim, gözüme kestirdiğim bir masada oyunu durdurdum, bu maç hakemle oynanır, ben hakemim, oyunu kurallarına göre başlatacağım dedim. Set sırasını belirttim, oyun başladı. Bu arada diğer masalar da yarı ilgiyle kimliğimi öğrenmeye, çevrelerine göz işaretleriyle haberleşmeye, biraz da daha gürültüsüz olmaya başladılar. Günün iniminde, iyi pinpon oynayanlar bu masada toplansınlar dedim. Dörder kişi olarak eşleşmelerini, maçı kazananlara bu akşam için, Karadeniz lokantasında yemek vereceğimi söyledim. İyi, canlı bir oyun oldu. Ertesi gün için, takımları ve hakemleri belirleyerek dağıldık. Sabahleyin okula gelirken öğrencilerin çoğunluğunu karakolun önünde bağırıp çağırırlarken buldum, çevreden aldığım ön bilgilerin ışığında yukarıya çıktım.

Olay şöyleydi: Okula bir müfettiş gelmiş, oyun oynayan öğrencileri azarlamış, karşılık veren bir öğrenciyi de tokatlamak üzere elini kaldırdığında, çocuk zaten asi tabiatlı elini tutmuş, diğerlerinin de yardımıyla sevimsiz olaylar almuş. Polis çağrılmış, tutuklamalar olmuş. Ben kendimi komisere tanıttım. O sırada müfettiş benim üzerime yürüdü, galiz küfürler savurmaya başladı. Komiser bey bu adam müfettiş değildir, lütfen kimlik kontrolü yapınız dedim. Kimlik sağlamdı ama sıra bende idi. Gücümün yettiğince bağırıyordum, bir eğitimci çocuğu karakola sürüklemez, bu bir disiplin olayıdır, önce okulda görüşülmesi gerekir gibi sözler ediyordum, çocukları istiyordum. Aksi halde kanuni başvurumu yapacağımı bildirdim, okula döndüm. (*).

E. Aydın, 20Ekim1993

SAYIN İSMET SEZGİN


Bugünkü gazetelerde bir manşet gördüm, çok ürperdim. Kırklareli valisi rüşvet aldı... Bir amir, bir alt makam hakkında böyle bir bühtanda bulunamaz. Bu bizdeki bürokrasi kurallarına uymaz.

Nezaket kurallarını aşar, dahası insan haklarına taban tabana zıt. O kişinin savunma haklarını hiçe sayar. Sizce bir vali, bu denli kolay harcanacak bir malzeme midir? Vali sizin valiniz, onu siz atadınız, beğenmedinizse alırsınız, ama geçmişini geleceğini töhmet altında bırakacak, bundan sonra çocuklarına kadar ulaşacak bir yüz karası, hemde yağlı kara sürdünüz. Keşke idamını isteseydiniz.

Bir zamanlar bir Mersin valisi Tevfik Sırrı Gür vardı, eşi az bulunur bir valiydi. Sırasında kanunları zorlar ve amaca ideal hedefe ulaşırdı. Bir gün bu zata hırsızlık suçunu yakıştırdılar, savunmasız bıraktılar, önce kör oldu, sonra derdinden ölüp gitti.

Ama bu büyük kişi hepimizin gönüllerinde büyük kişi olarak yaşıyor. Bugünün valileri hiç mi hiç yetkilerini kullanamıyorlar, protokol memuru gibi yaşıyorlar. Bugünkü Türkiye de hediye almayan kişi var mıdır? Hangisinin adı rüşvet, hangisinin adı hediye ayrımını yapabiliyor muyuz? Ölçüsü ve ölçütü var mıdır? Doğrusu ben bu manşeti yadırgadım. Saygılar, sevgiler.

E. Aydın, 21kasım1992

SEVGİLİ HANDAN

Meğer yaratan, insanı hiç bir zaman anlaşmasın amacına göre şablonlamış. Kendimden başlayarak, yüzellibin civarında öğrenciyle yakın oldum, hiç bir zaman birbirlerine benzemedikleri gibi, ikincil karşılaşmamızda kendi kendilerine de benzemiyorlardı. Demek ki, çeşitlilikteki birlik uyum bu olsa gerek. Yine sanıyorum ki, davranışların yükleminden çok, bizi hep yorumlar çoğaltıyor. Yine öyle olduğu içindir ki, insanlar her dem taze kalırlar. Çocuklar gibi yenilikleri görür, hap hayranlık, şaşkınlık içinde bir yerde kendini yeniler ve keşfeder.

Talihkuşunda açılacak, Cengiz Savaş sergisi için bir ön yazınızı okudum. Kilitli, mevhum özelliği taşıyan, şiirsel bir anlatım vardı, bu yüzden birkaç defa okudum, sanırım daha da okumam gerekecek. Özlü ve çok kıvamlanmış, akideleşmiş bir kuruluşu var.

Bu yazı bana neyi hatırlattı biliyor musun?

Charle Chaplen izleyicisi bol bir gösteri yapıyor, izleyiciler içinde Einstein de var. Gösteri binayı sarsan alkışlar arasında biter, Chaplen sahneye gelir selam verir ve azizim Einstein. Bu seçkin izleyiciler eminim beni çok iyi anladılar, sevdiler ve alkışlıyorlar. İnanıyorum sizi de bundan daha çok dünya insanları alkışlarlar ve alkışlıyorlar ama, beni anladıkları için sizi de anlamadıkları için alkışlarlar diyor.

İşlerinizde başarılar diler, tanrı varsa sizi korusun der, öperim. Benim güzel, ince dostum.

E. Aydın, 3Şubat1994

SİMGE ÜZERİNE BİR ALINTI

Kızmadım,güldüm diyorsun. O gülmeyi ben tanırım. Öfkenin en üst katında oturur. Benim sana yazdıklarım da aynı katta onun kapı komşusu, ama görüşmüyorlar biribirleriyle. Geçen pazar komşular gününde kazın ayağını kırarlar mı diye baktım kırmadılar. Kırmadıkları da iyi oldu, çünki ikisi de inatcı, beş on gün doğru dürüst arkadaşlık etseler, biliyorum on birinci gün başlarlar itişip kakışmaya. Bak biz yolumuzu ne güzel bulduk, uzaktan uzağa mektupla gülüşüyoruz. Sen hele okumaya değer, okuyanı mutlu eden şiirler yaz, ondan sonra kuram diye yumurtladıkların doğruymuş kimse karışmaz.

İş yaratabilmekte, üstü fasa fiso ki bir yerde satılmıyor o. Yaratıcılık, karaborsada da yok. Bulabilirsen içinde buluyorsun onu. İmgenin şiirselliği bir işlevi olmasında değil, kendisindedir, demişsin. Çok iyi anlıyorum ne demek istediğini. İmgenin şiirselliği kendisindedir büyük oranda; ama salt kendisinde değildir. Anlattığı şeyler arasındaki elektriklenmede de bir şiirsellik yaşanır.

Bir dal düşsün yeşil yapraklarıyla körpe bir filiz... (bu filiz kırılsa şiirsellik sağlanamaz)

Bir de kim bilir/sevdiğin kadın seni sevmez olur.

Ufak iş deme, yemyeşil bir dal kırılmış gibi olur içerdeki adama.

E. Aydın, 24Temmuz1994

SEVGİLİ GALİP


Yıllar ne güzel kendine özgü bir peryot içinde akıp gidiyor. Tıpkı atmosferin içinde esintilere kapılmış hücresel yapı gibi, tıpkı olabileceğin en iyisi gibi....

Bindokuzyüzyirmilerden kişisel yapıya uyum, bindokuzyüzotuzlarda öğretmenlik kimlik yarışı, bin dokuzyüzkırkdörtlerde ortaöğretime ilk adım, bin dokuzyüzkırkyedilerde Düziçi'nde sizlere ulşama şerefi, beraber geçmiş iyi günlerin anısına şu tıkırdayan daktilo, bellekte oluşan binlerce izlenimin itisi ve ulaksız sevginin iç itisi. İnsan yazmak isterse neler neler duyumsuyor ve yazıyor. Sözü uzatmadan, sizleri seviyorum, adınızı andıkça bile hoş bir duyguya dalıyorum. Nedense o günler bana çok yüksek gözükür, gerekçesi de sizin gibi binlerce kıymete pınar olmuştu. Senin zaman zaman da olsa toplum önünde konuşmalarındaki yüceltiyi, tabandan kopmayan bilimsel yaklaşımlarını ve eğitsel yazılarını dinleyip görünce, içimden bir soru geliyor, niye kitap yazmıyor? Kendinin bilincinde değil mi? gibi. Sizinle övünüyorum, sağlık afiyetler diler, öperim.

E. Aydın, 2Eylül1994


Yüklə 2,29 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   55   56   57   58   59   60   61   62   ...   97




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin