Bu dosya, Ethem Aydın isimli eserin web üzerinden izinli yayınlanan resimsiz hazırlanmış bölümüdür. Değiştirilemez. Serbestçe kopyalanıp dağıtılabilir. Bu dosyanın orjinali



Yüklə 2,29 Mb.
səhifə63/97
tarix29.10.2017
ölçüsü2,29 Mb.
#19746
1   ...   59   60   61   62   63   64   65   66   ...   97

BÜLENT AKBAŞ


Bizim buralarda selam alışverişi, kısa dalgadan sık sık yapıldığı için, tonal bazende melodik bellekte kayda girer; böylece, (alo) yu alır almaz, iç servis, bellekte kayıtlı , yani bütün geçmiş zamanların sonsuz ürünleri; ekrana anında yansır. Bugün nuzu alınca ekranda Bülent Ersoy'a kadar geniş bir yelpaze, hemde fuluğ olarak belirdi.

Seni netleştirip ekranda görünce, doğrusu ya, heyecanlandım. Özlemin tutukluğuna girdim. Ayıktığım zamansa telefon kapanmıştı.

Elde kalan; bir adres 2000 km mektubumu onun üzerine kuracağım.

1565 km uzaklarda bir dost...sesi. Elbette heyecan verici.

Gerçi şimdiye değin hiç mi hiç anlayabilmiş değilim, alıcı kuş misali; yerden alır gökte yersin; gökten alır yerde yersin.

Ele aldığın her işi , kotarabiliyorsun, Mersin'de olsaydın, arasıra sohbetler edebilseydik, çünkü senin sohbetlerinde, türlü türlü çiçeklerin kokusu, tadı vardı. Sonra “yuvarlanan taş yosun tutmaz” gibi bir de ata deyişi duymuştum

Bunları da geçelim. Bir yaz günü gelirse, hocanın hanımı demiş. Hoca kalkmış eşeğine binip yola ravan olmuş.Kars'tan tel çekmiş,hanım daha gideyim m>?

Haritaya bakar bakmaz nedense o uç yayda, iri harflerle, Batum, Hopa, Erhevi, Fındıklı, Aatdeşen, Pazar, ondan sonra, gelir. Richard Bach’ın “Mavi tüy, bir çif kanat” ını okumuşsundur.

Eğer bir kimse (çocuk, erkek, kadın) farketmez; mavi gökyüzünde süzülüp giden bir uçağın sesini duyunca, gözlerini maviliklerden ayıramıyorsa; o, özgürlüğün hasretini çekiyordur.! Bir çift kanat onun için varlıktır, hayattır, herşeydir. Bence de insan budur: yaşamın gerçeği bu....!

Vaktiyle bir gün İçel Sanat Kulübü dergisine yolladığım yazıların gözden geçirilmesi, düzeltilip, (bazen de ters yüz ederek) yayına sokarken çektiğin yetmezmiş gibi yine beni okumak anlamak gibi bir eziyetle karşı karşıyasın. Ne yapalım kaşındın, telefon açtın...

Bülent seni seviyorum, özlüyorum, öpüyorum....

Eski dostlar, eski dostlar..

E. Aydın, 14Eylül1997

SAYIN İSMAİL TUNALI

(ünvanlardan arındırdım sizi; bence büyümek, arınmaktır.)

Sizi fırsat buldukça izlerim,hep şaşılası bulurum.

Sanat gibi karmakarışık, uçsuz bucaksız bir olguyu, öylesine özümsemişsiniz ki; yılların resim Öğretmeni, ben bile bazen sizi anlamakta zorlanıyorum.

Panelde size yöneltmeyi düşündüğüm sorularımı yazmaya karar verdim. Amatör bir dinleyici çokluğunun hakkını yememek için.

Panel konu başlığınız, “Sanat Eğitimi ve Sanatın sorunlarıydı”. Haklı olarak, derinlemesine girmediniz, dinleyici ve zaman nedeniyle.

Sanatın, organize eğitimi nasılı olmalı? Olabilir mi? Çağdaş dünya, bunu nasıl ele almış?, başarmış mı?, yoksa daha mı karıştırmış?. Konu; birey ve onun yaratma yetisi olunca, “Özgürlük” sözcüğü bir kale gibi karşımıza dikiliyor.

Eskiden, Güzel Sanatlar Akademileri yalnız sanatçı yetiştirirdi. Böylece özgürlük kısmen korunmuş olurdu.

Ortaöğretim için ise, eğitim enstitüleri (fakülteleri) vardı. Programları pedagojik, psikolojik çok yönlüydü.

İşResimYazı, ulusal yazı, yazı karekterleri, iş içinde eğitim, doğru görme, gördüğünü doğru çizme, düzenleme, anlatımda biçem, ünlü sanatçılar, sanat akımları, ekoller üzerinde tartışmalar, grafik bilgisi, afiş, marka, kenarsuları, ulusal dokuma motifleri gibi. Kültür etkinlikleri, folklor konuydu. Adı “resim” olsa da, çok zordu.

Daha sonraları, Akademilere de öğretmen olma hakkı tanındı.

O güzelim ortaöğretim programı delinmiş, Akademik kariyere, topluca eğitim feda edilmişti. (Köy Enstitüsüleri örneği).

Öğretim üyeleri; Önce sanatçı olmalıdır sloganıyla yollara döküldüler. Başardılar da.! Organize eğitimi yok ettiler.

Bileceğiniz gibi; İlköğretim, ortaöğretim temelde: İlgilendirmebilgilendirmeyle çocuğu öğretime hazırlar. Program bir bütündür, eğitseldir. Her ders birbiriyle örtüşerek bütünü oluşturur.

ResimİşYazı dersleri bütünün koruyucusu, bağlayıcısı, temelidir. Ortaöğretim programı çok güzel düşünülmüş, hala da kusursuzdur.

Büyük Atatürk, Cumhuriyet'in ilanından hemen sonra; 1924’de, Amerika'dan, John Dewey, İtalya 'dan Maria Montessori ‘yi davet edilmiş, Türküye Cumhuriyetinin eğitim programı nasıl olmalıdır, düşüncesi uzun uzun tartışılmış, olgunlaştırılmıştır.

Uygulamadaki ideal programa göre; Öğretmen önce, eğitimci olacak, sonra da, zaman bulabilirse, sanatçı olacak diye düşünülüyordu.

Bunları, size yazış nedenim: siz sanatta, eğitimde bir otorite yönlendiricisiniz; Konuşursanız, dinleyen olabilir, olmalıdır.

Kafamı karıştıran iki sorun:

Türkiyemiz'de, son otuz yıldan beri sanat hep, arsıulusalı oynuyor.

Siz ve sayılı “eleştirmenlerimiz” de böyle düşünüyor olmalılar ki, sergilerde başarı arsıulusala endeksli.

Benim bildiğime göre; sanat, önce ulusal, sonra arsıulusal olabilir.

Geçen süre çok olmasa bile, bir ulusal sanatımız belirlenemedi mi? Gereksiz mi? Sizin düşünceleriniz, benim için çok önemlidir. Saygılarımla.

E. Aydın, 12Mart1998




SAYIN IŞIK KANSU

Charles Darwin, “türlerin kökeni” adlı ünlü ve hala güncelliğini koruyan teorisinde evrimin yönünü nasıl kestirmişti.!

Acaba Darwin, türlerin kökeni’ni tüme varımla mı, tümden gelimle mi belirlemişti.

Bunu iyice, enineboyuna düşünmemiz gerekecek.!!!

Sahiden insandan önce tanrılar varsa

Bizler onların çehresinde, O’nun yüceliğini amaçlayarak yaşamımızı ister istemez sürdürüyorsak.

İnsan canlıların en gelişmişi, düşünceyle doğaya da egemen olan tek varlıksa

Bütün varlıkların sonsuz yetilerini özelliklerini kullanarak özden ideodan hızla uzaklaşmamız bir paradoks olmuyor mu???!!

İnsanı insan gibi bulmak gittikçe zorlaşıyor. İlk varoluşta iyiydik de kötüye doğru değişmiyor muyuz? Saygı sevgiler.

E. Aydın, 16Mayıs1998



ARMANSU.

Bu beti, 1Ekim1997 de yazılmış. Doyurucu bir yanıt alınamadığı için, yenilenebilir buldum.

Çağımız için gün, ay, yıl sözcükleri, sanıyorum ilklerdeki anlamını yitirdi. İyiden iyiye göreceymiş meğer.!

Pazaretsiyle cumartesi öylesine örtüştüki, şaşırıp kalıyorum. Eskiler tıktık yavaş tempoyla tesbih çekerek zamanı savmaya çalışırlardı. Şimdilerde öyle zaman eritme araçları bulundu ve bizler de izninizle “zavallılar” diyeceğim, kapıldık gidiyoruz çarkın rüzgarına... dön babam dön...

Kültürümüzün, etiğimizin ve bütün gelenekgöreneğimizin sallandığını, yıprandığını ve de yerine henüz bir mantıksal neden getiremediğimizi üzülerek görüyor; belkide o geçmişimizi inanılır kılan nostaljimizi ne idiği belirsiz ütopyalara yem ediyoruz

Bahar gelsin diyoruz, yazı görüyor yaşıyoruz, güzde umut ararken kış kendi mantığıyla yağmuru, ayazı, rüzgarı ile gelip bzileri dar zamanlara, kapalı mekanlara hapsediyor. El hasıl, doyumsuz yaşıyor, yaşıyoruz.

Herhalde zaman diye bir şeyi biz uydurmuşuz.

Aslında zaman doğduğumuzda başlıyor, yaşadığımız anlarla şimdi’lerle zenginleşiyor diye düşününce, ne gariptirki, dün ile yarın arasına sıkışıp kalıyor, yaşamıyoruz. Koşuşturmalar da cabası.!

Bereket versin, Aydın Sanatevi hareketliliğini koruyor. Gelenlerle gidenler (ben onlara “bal arılarım” diyorum), günden, dünden, yarından uzun uzun konuşuyoruz. Bazen yaşlı dünyayı yok sayıyor kozmostan yeni bir gezegene taşınıyoruz.

Olmazsa.., o da olmazsa, hükümetleri deviriyor, yenilerini kuruyoruz.

Birkaç öğrencimiz de oluyor. Prof gibi, tüccar gibi, öğretmen gibi.

Boyuyorlar, boyuyoruz.

Hep Amerika’yı yeniden keşfedip mutlu oluyoruz. Atike don dike, gene söke, gene dike.

Sizin çok programlı yeniliklere açık çalışmalarınız oluyordu. Doğrusu ya, onları merak ediyorum.

Arman bey’i ve sizi öprerim.

Öpülecek başkaları da varsa onları da....

E. Aydın, 26Mayıs1998


Yüklə 2,29 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   59   60   61   62   63   64   65   66   ...   97




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin