Bu Muhalefet Şerhi 15 Temmuz Hain Darbe Girişimi Sırasında Şehit Düşen Yurttaşlarımızın Aziz Hatıralarına ve Gazilerimize Adanmıştır


Telekomünikasyon Yoluyla İletişimin Tespitinde “Başkaca Delil Elde Edilememesi” Şartının Ortadan Kaldırılması



Yüklə 2,4 Mb.
səhifə14/81
tarix30.07.2018
ölçüsü2,4 Mb.
#62912
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   ...   81

Telekomünikasyon Yoluyla İletişimin Tespitinde “Başkaca Delil Elde Edilememesi” Şartının Ortadan Kaldırılması


6572 sayılı Kanunun 42. maddesi ile şüpheli veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişimin tespiti, “başkaca delil elde edilememesi” şartına bağlı olmaktan çıkarıldı; Ceza Muhakemesi Kanununun 135. maddesinde yer alan katalog suçlara “Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak” ile “Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar” eklendi ve ayrıca bu suçlar “Teknik araçlarla izleme”nin kapsamına da alındı.
        1. Sulh Ceza Hakimlikleri Kurulması


18.6.2014 tarihli ve 6545 sayılı Kanunun 46 ve 47. maddeleri ile Sulh Ceza Mahkemeleri kaldırılırken; 48. maddesiyle ise yürütülen soruşturmalarda hakim tarafından verilmesi gerekli kararları almak, işleri yapmak ve bunlara karşı yapılan itirazları incelemek amacıyla Sulh Ceza Hakimlikleri kuruldu. Ayrıca basın davalarında tekzip kararlarını incelemek de yetkisi dahilindeydi. Yürütülen soruşturmalarda hakim tarafından verilmesi gerekli kararların arama, yakalama, gözaltına alma, tutuklama, salıverme, taşınmazlar ile hak ve alacaklara el koyma, gizli soruşturmacı görevlendirme, iletişimi dinleme, teknik araçlarla izleme gibi temel hak ve özgürlükleri konu aldığı göz önüne alındığında, düzenlemeyle kamu-özel tüm kurumlar ile bireylerin denetim altına alınarak parti devleti yaratmanın amaçlandığı açıkça ortaya çıktı.

Dahası, bu kararlara karşı yapılacak itirazlar, üst mahkeme olan asliye ceza mahkemelerine değil, bir başka sulh ceza hakimi tarafından karara bağlanacağı bir kapalı devre sistemi kuruldu.
      1. Yargı ve Yargıç Bağımsızlığı İle Hukuk Devleti

        1. Yargı ve Yargıç Bağımsızlığı


Temsili demokrasiler, birincisi kuvvetler ayrılığı ve doğal uzantısı olan yargı bağımsızlığı, ikincisi hukuk devleti ve üçüncüsü ise temel hak ve özgürlükler ile siyasi ve sosyal hakların güvence altına alındığı üç temel ayak üzerinde yükselir. Bu temel ayaklardan biri eksik ise siyasal sistemin demokratikliğinden söz edilemez.

Anayasa’nın 138. maddesinde yargı ve yargıç bağımsızlığı iç içe ve dört aşamalı bir düzenleme ile güvence altına alınmıştır.

Görevinde bağımsız olan hakimler, Anayasa, kanun ve hukuka uygun olarak vicdanlarına göre karar verecek;

Hiçbir organ, makam, merci veya kişiler, yargı yetkisinin kullanılmasına ilişkin olarak mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremeyecek; genelge gönderemeyecek; tavsiye ve telkinde bulunamayacak;

Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılmasına ilişkin olarak soru sorulamayacak, görüşme yapılamayacak veya her hangi bir beyanda bulunulamayacak;

Ve nihayet yasama ve yürütme organları ile idare mahkeme kararlarına mutlak uyacak; bu kararları değiştiremeyecek ve yerine getirilmesini geciktiremeyecektir.

Bunlardan ilki yargıcın bağımsızlığını, diğer üçü ise yargının bağımsızlığını düzenlemektedir.

Anayasa’nın yargı ve yargıç bağımsızlığını demokratik hukuk devletinde olması gerektiği gibi düzenlemesi yetmiyor. Yargı bağımsızlığı yargılamanın doğası gereği vaz geçilmez temel bir ilke olduğundan totaliter rejimlerde dahi bu ilke Anayasal düzeyde reddedilememiş; uygulama ise tam tersi olmuştur.
        1. Yargıç Tarafsızlığı


Yargı ve yargıç bağımsızlığı demokrasilerde yargı organına ve yargıçlara tanınmış bir ayrıcalık değil, kişilerin temel hak ve özgürlüklerinin korunmasının ve “adil yargılanma” haklarının güvencesidir. Adil yargılanma hakkı, yargıcın tarafsızlığını da gerektirir.

Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde, tarafsızlık adil yargılanma hakkının gereklerinden biri olarak düzenlenmiştir. AİHM kararlarında, tarafsızlığın, objektif ve sübjektif tarafsızlık olarak ikiye ayrıldığı görülmektedir. AİHM’e göre objektif tarafsızlık, mahkemenin yargılamanın adil yapıldığı hakkında taraflarda bıraktığı izlenimdir ve sadece “adaletin yerine getirilmesi değil, aynı zamanda yerine getirildiğinin görülmesi” de gerekir. Sübjektif tarafsızlık ise hakimin kişisel tarafsızlığıdır ve hakimin dünya görüşünü bir yana bırakıp, önyargılarından arınarak karar vermesi demektir.

Anayasa’nın 138. maddesinin birinci fıkrasında, yargıçların Anayasa, kanun ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre karar vermeleri yargıç bağımsızlığının ön koşulu olarak kurallaştırılmıştır. Türkiye’de tehdit altında olan sadece demokrasimiz değil, ulus olarak geleceğimizdir.

Yargıcı bağımsız ve tarafsız, bireyi özgür ve halkı egemen olmayan toplumların tarihin öznesi değil, nesnesi olacakları şüphesizdir.
    1. Anayasa Değişikliği Süreci ve CHP’nin Tavrı


Türkiye’de Anayasa tartışmaları, 1982 Anayasasının kabul edilmesiyle başlamış ve her daim gündemi işgal etmiştir. 1982 Anayasasında bugüne kadar yapılan 18 değişiklikle 114 maddesi değiştirilmiş olmasına rağmen demokratik bir içeriğe büründürülememiştir.

Oysa AKP ilk defa anayasa değişikliğini 2007 Genel Seçim Beyannamesinde (s. 21-22) “… Hazırlanacak yeni anayasa, kısa, öz ve açık olmalı; yasama, yürütme ve yargı erkleri arasındaki ilişkiler parlamenter sistem esas alınarak açık, net ve anlaşılabilir bir şekilde belirlenmeli; bu çerçevede Cumhurbaşkanının konumu ve yetkileri yeniden tanımlanmalı; temsili demokrasiden katılımcı demokrasiye geçiş sağlanmalıdır. Yeni anayasa en geniş toplumsal uzlaşmayla hazırlanmalıdır.” şeklinde deklare etmişti.

2013’de ise Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na Başkanlık Sistemi önerisiyle gelmiş ve komisyon görüşmelerini tıkamıştır.

AKP Teklifinin;

23. maddesinde, “Başkan, genel siyasetin yürütülmesinde ihtiyaç duyduğu konularda Başkanlık kararnamesi çıkarabilir. Bir konuda Başkanlık kararnamesi çıkarılması için kanunlarda o konuyu düzenleyen uygulanabilir açık hükümlerin bulunmaması şarttır. Kişi hak ve hürriyetleri ile siyasi hak ve hürriyetler kararname ile düzenlenemez. Kararnameler ile kanunlarda aynı konuda farklı hüküm bulunması halinde, kanun hükümleri uygulanır.” denilirken;

28. maddesinde, “Türkiye Büyük Millet Meclisi veya Başkan tek başına her iki organın seçimlerinin birlikte yenilenmesine karar verebilir. Başkanın ikinci döneminde Meclis tarafından seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi halinde Başkan bir defa daha aday olabilir.” denilmektedir.

“Fren ve denge” sistemi olarak da nitelendirilen Başkanlık Sisteminde, Başkanın yasamanın yasama yetkisini gasp ederek ülkeyi kararnamelerle yönetmesi ve Başkana yasama organını feshetme yetkisinin verilmesi, Başkanlık Sistemine değil, Hitler Rejimine özgüdür. Dolayısıyla, Cumhurbaşkanı’nın Başkanlık sistemini övgüler düzerken, Hitler Rejiminden söz etmesi, bir dil sürçmesi veya yanlış ifade değil, alt benliğe yerleşen gerçek niyetin üst benlik tarafından kontrol edilememesidir.

Türkiye’de 15 Temmuz 2016’da gerçekleşen “Kontrollü Darbe Girişimi”ni, AKP’nin 15 Temmuz öncesinde gerçekleştiremediği, Anayasayı değiştirerek Türkiye’yi “seçimli Despotizm” rejimine taşıma amacını, 15 Temmuz’un ürkütücü, korkutucu ve kanlı teşebbüsünden alacağı güçle hayata geçirme denemesi olarak değerlendirmek gerekir.

    1. Yüklə 2,4 Mb.

      Dostları ilə paylaş:
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   ...   81




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin