Çocukluk Dönemim Mekke Ziyareti


- Hz. Fâtıma'nın (a.s) Ebubekir İle İhtilâfı



Yüklə 0,98 Mb.
səhifə21/26
tarix05.09.2018
ölçüsü0,98 Mb.
#76843
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   26

2- Hz. Fâtıma'nın (a.s) Ebubekir İle İhtilâfı


Bu olay da, yine Şia ve Ehlisünnet'in ittifak ettiği bir olaydır. Aklı başında olan ve insaflı birisinin, Hz. Fâtıma'ya zulüm yapıldığını itiraf etmese bile en azından bu olayda Ebubekir'in hatasını itiraf etmekten başka bir çaresi yoktur. Hatta bu üzücü hadiseyi etraflıca inceleyen birisi, Ebubekir'in Fâtıma'ya bilerek eziyet ettiğine ve onun sözünü yalanladığına kanaat eder. Böyle yaptı ki Hz. Fâtıma, kocasının halifeliğine dair Gadir-i Hum ve benzeri rivayetlere dayanacağı münasip bir ortam bulamasın.

Bu konunun nişaneleri çoktur. Mesela tarih kitaplarının yazdığına göre, Hz. Fâtıma, ensarın toplantılarına gelip onlardan yardım istedi ve amcası oğlu Ali'ye biat etmelerini istedi; ama onlar: "Ey Resulullah'ın kızı; bizim artık bu kişiyle biatimiz olup bitmiştir. Eğer amcan oğlu Ali, bundan önce hilâfeti eline alsaydı şüphesiz ondan başkasına biat etmezdik." dediler. Öte yandan Hz. Ali (a.s): "Acaba onlar benim Resulullah'ın (s.a.a) cenazesini definsiz, kefensiz yerde bırakıp gelmemi ve onlarla hilâfet konusunda savaşmamı mı istiyorlar?" dedi.

Hz. Fâtıma (a.s) buyuruyor ki:

Ebu'l Hasan (Ali) Resulullah'ın defin ve kefeniyle meşgul olmakla doğru olanı yaptı; ama diğerleri (kendi başlarına halife seçmekle) Allah'ın sorgu sualini ve cezasını gerektiren bir işe giriştiler.[1]

Ebubekir'in yaptığı, sırf bir hatadan ibaret olsaydı, Hz. Fatıma'nın tekrar tekrar hakikati açıklaması onu ikna ederdi; ama Hz. Fâtıma sözlerinin hiç tesir etmediğini görünce gazap etti ve ölünceye dek Ebubekir ile konuşmadı. Çünkü her defasında Hz. Fatıma'nın sözlerini reddedip şehadetini kabul etmediler. Bu yüzden Hz. Fâtıma onlardan hiçbirinin cenazesini kaldırmak için gelmesine bile razı olmadı ve va-siyeti üzerine gizlice geceleyin defnedildi.[2]

Hz. Fatıma'nın toprağa verilmesinden söz açıldığı için, ben araştırmayla meşgul olduğum yıllara ait bir incelememi burada nakledeceğim. Ben o dönem içerisinde Medine'ye gidip orada bazı hakikatleri yakından inceledim ve şu sonuca vardım:

Hz. Fatıma'nın kabri hiç kimse tarafından bilinmiyor. Bazıları Fâtıma'nın kabrinin, Peygamber'in türbesinde, bazıları Peygamber'in odasının önündeki kendi evinde ve bazıları ise, Baki Mezarlığı'nda Ehlibeyt'in kabirlerinin içinde bulunduğunu söylüyor.

Bu ilginç meseleyi incelerken şu sonuca vardım: Hz. Fâtıma bu yolla, asırlar boyunca Müslümanların birbirlerine: "Niçin Hz. Fâtıma, (a.s) kocasından, gece toprağa verilmesini ve muhaliflerin onun cenazesine gelmemesini istedi?" diye sormalarını ve böylece Müslümanların tarihi in-celeyerek bazı üzücü gerçeklere ulaşmalarını sağlamak istemiştir.

Yine Medine-i Münevvere'yi ziyaretim sırasında gördüm ki, Osman İbn Affan'ın kabrini ziyaret etmek isteyen birinin, Baki'nin sonuna kadar gidip orada duvarın dibinde Osman'ın kabrini bulması gerekir. Ama sahabenin çoğunun kabri Baki'nin girişindedir. Hatta tâbiînin sonlarından olan Mâlikî mezhebinin sahibi İmam Malik İbn Enes bile Peygamber hanımlarının kabrinin yanında toprağa verilmiştir.

Böylece benim açımdan, tarih yazarlarının, Osman'ın "Haşş-ı Kevkeb" denilen ve Yahudilere ait mezarlıkta toprağa verildiğine dair yazılarının doğruluğu ispat oldu. Tarihçiler, Osman'ın Peygamber'in Baki'de toprağa verilmesine Müslümanların müsaade etmediklerini, bu yüzden onun Haşş-ı Kevkeb'de toprağa verildiğini; ama Muaviye'nin kendi hilâfeti döneminde Osman'ın kabrinin de Baki'de yer alması için Baki'nin yanında yer alan o yeri Yahudilerden satın alarak Baki'ye eklediğini yazmışlardır.

Şaşırıyorum ki, Hz. Fâtıma (a.s) babasından sonra ona ilk iltihak eden olmasına ve babasının vefatıyla onun vefatı arasında en fazla altı ay kadar bir süre geçmiş olmasına rağmen niçin babasının yanına defnedilmedi?! Eğer Hz. Fatıma'nın (a.s) kendi vasiyeti üzerine geceleyin toprağa verilmesi, babasının kabrinin yanına defnedilmemesine sebep olduysa, neden torunu Hz. Hasan'ın cenazesi ceddi Resulullah'ın (s.a.a) kabrinin yanına defnedilmedi?!

Evet, Müminlerin Annesi Aişe buna karşı çıktı: İmam Hüseyin, kardeşinin cenazesini, ceddi Resulullah'ın kabrinin yanında defnetmek için geldiğinde Aişe bir katıra binerek halka seslendi: "Benim sevmediğim birini, benim evimde defnetmeyin!"

Bunun üzerine Benî Haşim ile Benî Ümeyye karşı karşıya geldi. Ama İmam Hasan'ın onun için kan dökülmemesi hususundaki vasiyetini dikkate alarak Hz. Hasan'ın cenazesi orada defnedilmedi. İmam Hüseyin: "Kardeşimin cenazesini ceddimin mezarını tavaf ettirdikten sonra Baki'de defnedeceğiz." diyerek olayın büyümesine mani oldu.

Bu olay üzerine İbn Abbas Aişe'ye hitaben söylediği meşhur şiirinde şöyle diyor:

Bir gün deveye,[3] bir gün katıra[4] bindin.

Eğer biraz daha yaşasan, file binmenden korkarım.

Senin Peygamber'den mirasın sekizde birin dokuzda biridir.

Oysa sen mirasın hepsine sahip çıktın.

Bu da gizli kalan hakikatlerden biridir. Peygamber'in dokuz hanımı olmasına rağmen Aişe nasıl evin tümüne sahip çıkabilir?

Bir de eğer Peygamber, Ebubekir'in Hz. Fâtıma'ya dediği gibi miras bırakmıyorsa -ki Ebubekir buna istinaden onu babasının mirasından mahrum bıraktı- Aişe nasıl Peygamber'den miras hakkına sahip olabiliyor? Acaba Kur'ân'da insanın karısının kendisinden miras alma hakkının olduğunu; ama kızının böyle bir hakkının bulunmadığını bildiren bir ayet mi var? Yoksa işin gerçeği siyaset icabı her şeyin değiştirildiği ve istenilen şekle sokulduğu mudur? Evet, kadına her hakkı veren siyaset, aynı anda kızı her hakkından mahrum bırakabiliyor!

Yeri geldiği için bazı tarihlerin Peygamber'in mirası ile ilgili yazmış olduğu zarif bir kıssayı anlatayım. İbn Ebi'l Hadid, Nehcü'l-Belâğa'nın Şerhi'nde şöyle naklediyor:

Osman'ın hilâfeti döneminde, bir gün Aişe ile Hafsa onun yanına geldiler ve Peygamber'den kalan mirası aralarında bölmesini Osman'dan istediler. Osman, yaslanarak oturmuştu; bunu duyunca doğrulup Aişe'ye hitaben şöyle dedi: "Sen ve yanındaki bu kadın, kendi bevli ile kendisini yıkayan bir çöl Arabını bulup getirdiniz ve onu şahit tutarak dediniz ki: "Resulullah: 'Biz peygamberler kendimizden sonra miras bırakmayız.' Diye buyurmuştur. Eğer gerçekten peygamberler miras bırakmıyorsa, o zaman siz ne istiyorsunuz? Eğer miras bırakmışsa, peki neden Fâtıma'nın hakkının verilmesini önlediniz?!" Bunun üzerine Aişe Osman'ın yanından kızarak ayrıldı ve dedi ki: "Bu ahmak ihtiyarı öldürün, o kâfir olmuştur!"[5]

[1]- Tarih-i Hulefa, İbn Kuteybe, c.1, s.19

[2]- Sahih-i Buharî, c.3, s.36, Sahih-i Müslim, c.2, s.72, "La Nüver-risu ve Ma Teraknahu Sadegatun" babında.

[3]- Deve'ye binip Cemel Savaşı'nı başlatmasına işarettir. (Cemel, deve manasınadır.)

[4]- Katıra binmesi de katıra binip İmam Hasan'ın cenazesinin önüne geçip Resulullah'ın kabrinin yanında defnedilmesine engel oluşuna işarettir.

[5] İbn Ebi'l-Hadid'in Şerhi, c.l6, s.220-223


Yüklə 0,98 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   26




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin